Avukat Miriam Frieding: CPT, Türkiye’ye rağmen bilgi vermek zorunda

  • 09:07 17 Nisan 2023
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Türkiye’yi ziyaret eden Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon Heyetinde yer alan Avukat Miriam Frieding, “Avrupa Birliği gerekeni yapmalıdır. Türkiye, raporun açıklanmasını onaylamasa dahi CPT hepimize bilgi vermek zorunda. Bu bilgilerin sır olarak tutulması mümkün değil, raporu bilmek hepimizin hakkı” dedi.
 
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve aynı cezaevinde bulunan tutsaklar Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. En son 7 Ağustos 2019 tarihinde avukatları ile görüşebilen Abdullah Öcalan ile görüşmek için hem uluslararası alandan hem de Türkiye’den binlerce başvuru yapıldı. Yapılan başvurulara yanıt verilmezken, art arda verilen “disiplin cezaları” ile görüşmeler engelleniyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Eylül 2022’de İmralı Adası’nı ziyaret ettiğini duyurmuş ama tüm soru, eylem ve ısrarlara rağmen Abdullah Öcalan ile görüşüp görüşmediğini açıklamamıştı.
 
‘Rapor Türk makamlarına iletildi’
 
CPT, 1 Ocak-31 Aralık 2022 tarihlerini kapsayan 32’nci Genel Raporu’nu yayımladı. Raporda, CPT’nin Avrupa Konseyi üyesi ülkelere 2022 yılı boyunca yedi periyodik ziyaret ve dokuz “ad hoc ziyaret (programda olmayan özel ziyaret)" olmak üzere 16 ziyaret (toplam 140 gün) gerçekleştirdiği belirtilmişti. İmralı’ya ilişkin hiçbir bilgiye raporda yer vermeyen CPT, Mart ayının sonunda düzenledikleri raporu Türk yetkililerine teslim ettiklerini ve yayınlama sürecinin Türkiye’ye bırakıldığına ilişkin sözleşme maddelerini işaret ederek belirtmişti. CPT’nin bu cevabı yetersiz görüldüğünden, avukatlar 10’uncu madde gereğince İmralı raporunun kamuoyuyla paylaşılması gerektiği değerlendirmesinde bulunmuştu.
 
Geçtiğimiz Şubat ayında Avrupa'dan Türkiye'ye gelen Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon Heyetinde yer alan ve Amed’e giden grubun içinde yer alan Avukat Miriam Frieding, bu ziyaretlere ve CPT’ye ilişkin JINNEWS’e konuştu.
 
‘Amed’de topluma yönelik baskı tahmin ettiğimizden büyüktü’
 
Şubat ayında Türkiye'ye gelen delegasyonunda yer aldığını belirten Miriam, kendilerinin Amed'e gittiğini ve burada şok edici durumlarla karşılaştıklarını söyledi. Miriam, "Amed'e gittik ve İmralı için kuruluşlarla ve tutsak yakınları gibi farklı gruplarla görüşmeler yaptık. Amed'de tutsakların hakları için mücadele eden gruplarla da tanıştık, kadınlara yardım eden kadınlarla birlikte çalışan feminist gruplar ile görüştük. Ayrıca farklı barolardan siyasi tutsakları savunan farklı farklı avukatlar ile görüştük. Tanıştığımız birçok kişi gerçekten farklıydı ve bir de tutukluların anneleriyle de tanıştık. İnsanlar farklıydı fakat aynı olan şeyler vardı; Amed'de tüm topluma yönelik baskının beklediğimizden daha büyük olduğunu görebiliyorduk. Aslında genel olarak Sayın Öcalan'ın neden İmralı'da tecrit edildiğini ve bunun toplum için ne ifade ettiğini daha iyi anlamak için gelmiştim. Gördüğüm ise cezaevi koşullarının gerçekten çok kötü olmasıydı. Bunun tüm toplum için bir baskı sembolü olduğunu anladım. Orada haklar için savaşan veya sadece kampanyalara katılan ve baskılara karşı ses çıkaran biriyseniz sorun yaşamanız muhtemel. Örneğin, o kadar çok avukatla tanıştık ki onlar sadece işlerini yapıyorlardı ve yasa dışı hiçbir şey yapmıyorlardı ve hepsi bize şunu diyordu, 'Eğer bir avukat olarak siyasi tutsakları savunuyorsanız mutlaka sizin de başınız belaya giriyor.' Sadece işlerini yaptıkları için. Bu da bizim için şok ediciydi ve aynı zamanda gerçekten ilginçti” ifadelerini kullandı.
 
İmralı tecridinin tüm Türkiye’de olağan hukuka dönüşümü
 
İmralı'ya ve tutsaklara yönelik muamelenin iyi olmadığını daha öncede bildiğini söyleyen Miriam, tecridin sadece İmralı'da olmadığı gerçeğini yakından gördüklerini ifade etti. Miriam, "Muamelenin daha önce de iyi olmadığını biliyorduk. Fakat sadece Sayın Öcalan'a ve İmralı'daki tutsaklar değil diğer tutsaklar da izole ediliyor. İmralı'nın durumu ise gerçekten çok özel. Demek isteğim gerçekten ayrı çünkü 2 yıldır Sayın Öcalan'ın hayatta olup olmadığı bilgisi dahi verilmiyor, yani elbette hayatta olduğunu düşünüyoruz ama kendisiyle herhangi bir temasımızın olmadığına dikkat çekmek istiyorum. Bu gerçekten büyük bir sorun ama dediğim gibi sadece O ve İmralı'daki diğer tutsaklar için değil artık bunun olağan bir sistem ve davranış haline dönüşmüş olduğunu gördük.  Birçok tutsağın bu koşullar altında olduğu gerçekliği ortadadır. Bir de ailelerinden uzaktaki cezaevlerinde tutularak ailelerinin görüşe gelmesinde sorunu yaşıyorlar. Avukatlarıyla sınırlı görüşebiliyorlar veya avukatları ile hiç iletişimleri yok.  Sağlık konularında da cezaevlerindeki insanlara iyi davranılmadığı bize bildirildi. Tüm çocukları cezaevinde olan beş çocuğu olan bir anneyle konuşmuştuk ve onlarla hiçbir teması yoktu. Bu yüzden akrabalarla ve avukatla görüşmenin bir mahkûmun en önemli haklarından biri olduğunu anlamamız gerekiyor. Türkiye'deki mahkûmların durumunun genel itibariyle şok edici olduğunu söyleyebilirim” diye konuştu.
 
‘Avrupa Birliği Türkiye’yle ilgili gerekeni yapmalıdır’
 
 
İmralı'nın tamamen izole edilmiş olduğunu kaydeden Miriam, şöyle devam etti: "Bir şeylerin değişeceğine dair hiçbir işaret yok. O kadar çok avukatı var ki onu görmek için başvuruyorlar ve onunla iletişime geçmek için her yolu deniyorlardı. Yani insanlar elinden gelen her şeyi yaptı ama CPT tarafından yayınlanan bir rapor dahi yok,   onu ziyaret etmek hala yasak. Bundan daha kötüsü olamaz. Türkiye'nin CPT'nin bu raporu yayınlamasına izin vermemesi ve mağdur bir tavırla reddetmesi söz konusu. Bu Avrupa'da da büyük sorun haline gelmiş durumda. Avrupa Birliği gerekeni yapmalıdır ama hiçbir şey olmuyor. Bu tecride karşı savaşan ve adalet talep eden insanlara rağmen harekete geçilmiyor. Diğer ülkelere ve uluslararası alana baktığımızda bu tecride karşı hiçbir şey olmuyor. Sayın Öcalan'ın başına gelen ağır tecrit diğer insanlara da uygulanıyor.  Geldiğimizde bizim beklemediğimiz durum buydu ama deneyimlediğimiz bunun diğer tüm tutsaklara da uygulanıyor olmasıydı. Tutsakların aileleriyle hiçbir iletişimi yok. Ve biliyoruz ki bu insanların cezaevinde tutulma sebepleri gerçek değil, hepsine propaganda suçlaması yapılıyor. Biz ve diğer ülkeler insanların bu ve bunun gibi nedenlerle hapse girmesini kabul etmeyeceğiz. Cezaevlerine girme ve koşulları asla kabul edilemez ve durum gittikçe kötüye gidiyor. ”
 
‘Böyle bir hükümetin dost olamayacağını anlamalılar’
 
Bir Avrupa Birliği Kurumu olan CPT’nin Türkiye karşısında taviz vermesi ve Avrupa’nın Türkiye’ye karşı sessiz kalmasına ilişkin Miriam, “Avrupa Birliği ülkelerinin, Erdoğan ve Türk Hükümeti ile yakın ilişkiler geliştirerek kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini tahmin etmek zor değil. Böyle bir hükümetin dost olamayacağını artık anlamaları gerekiyor. Aslında Avrupa Birliği bu konuda dikkatli olmalıdır. Bunu Almanya'nın deneyiminden yola çıkarak söyleyebilirim ki, Almanya'da Rusya ile dosttu fakat şimdi baktığımızda Avrupa Birliği ile Rusya arasındaki bu dostluğun kötü olduğunu deneyimledik. İlişkileri iyi değil. Bu nedenle Almanya'nın ve diğer Avrupa Birliği ülkelerinin, demokrasiyle hiç ilgilenmeyen ve önemsemeyen Türkiye ile sözleşmeler ve dostluk işlerini yürütürken çok dikkatli hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Almanya veya Avrupa Birliğinin, tek önceliğinin iyi ilişkiler geliştirmek olduğunu ve insan hakları, insanların içinde bulunduğu koşullar ve Türkiye'deki demokrasinin öncelikleri olmadığını söyleyebilirim. Bizim için gerçekten önemli olan soru, Demokrasinin her Avrupa ülkesinde işletilmesi ve güçlü demokrasilere sahip olmaları bizi ilgilendiriyor mu? Eğer Avrupa Birliği'nin gerçekten ilgilendiği buysa elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Ama yapmıyorlar ve bu benim gördüğüm. Kendilerince sebepleri olabilir ama tutumlarını akıllıca bulmuyorum” sözlerini kullandı.
 
‘CPT hepimize bilgi vermek zorunda’
 
Türkiye istemese dahi CPT’nin bu raporu kamuoyuyla paylaşması gerektiğinin altını çizen Miriam, sözlerini şöyle sürdürdü, “Türk Hükümeti'nin CPT raporunu kabul etmesi ve anlaması gerekiyor, CPT raporunu kabul etmeme gibi bir davranışın ne yaptıklarını gizlemeye çalıştıkları anlamı taşıdığını söyleyebilirim. Uluslararası ülkeler olarak Türkiye'nin yaptıklarını görüyoruz ve bunu kabul etmeyeceğiz, karşısında durmaya devam edeceğiz ve bu konuda bir şeyler yapacağız. Ve eğer bu hükümet ile değilse de başka bir hükümet olacak ve en azından o zaman işler belki biraz daha değişecektir. Aynı zamanda şunu da söylemem lazım CPT çalışanları gerçekten doğrular için mücadele ediyor ama bu tür raporları kabul etmeyen, ciddiye almayan ülkelerin tavırlarına da karşı durmalılar. Demek istediğim Türkiye bunu onaylamasa dahi CPT hepimize bilgi vermek zorunda. Bu bilgilerin sır olarak tutulması mümkün değil, raporu bilmek hepimizin hakkı. Türkiye gibi bir ülkenin önce onaylaması gerektiğine dair bir sözleşme olsa dahi bu raporu bize vermeleri gerek. Bu durumda CPT'nin bu maddesi ve kuralı değiştirilmelidir. Türkiye'nin bilgi vermeye niyeti olmadığını görüyoruz. Bilgi almaya ihtiyacımız var; orada ne gördüler, neler yaşadılar? Bunu bilmek hakkımız.”