Gizli akan hafızasını yeniden güncelleme arayışı

  • 09:06 14 Nisan 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Doğanın, kadının, hayatın dostu olanlar ise Hermetik paradigma olarak gizli akan hafızasını yeniden güncellemenin yöntemlerini ekolojik, feminist, kültürel, sınıfsal ve anarşist hareketlerde sürdürür. Direnişini kuşanmış hayata samimi akmanın yollarını esas alır.”
 
Nagihan Akarsel
 
Oysa nesneleş(tiril)en doğa ile başlar uygarlık tarihi; kadın, köle ve son olarak toplumun tümden kendinden göç etmesi ile devam eder. Ve giderek ahlaki değerlerin yitirilmesinin, ahlaki çöküntünün yaşanmasının meşru görüldüğü bir sistem karşısına çıkar. Bu sistemin içinde nesnel olmak her şeyin temel ölçüsü olarak ele alınır. Bilimsel olmanın tek ölçütü nesnel olmak olur. Etikten uzaklaşan bilimin yöntemleri de anlam yitimini ve ahlaki çöküntüyü besler. Toplumdan uzaklaşan bilim ile özne-nesne ayrımı giderek keskinleşir. Birbirini yok eden uçlara dönüşür. Bu uçlaşma aynı zamanda uygarlık ile demokratik uygarlık yani ahlaki-politik toplum arasındaki uçurumun derinleşmesine neden olur. Doğayı, kadını, köleyi, son olarak toplumu nesneleştiren bilimcilik adına yere göğe sığdırılamayan nesnellik artık ölü nesnel doğa ile tanrısal özne insan anlayışını geliştirir. 
 
Bu anlayış üzerinden kendini var eden kapitalist modernite pozitivizm ile duygusal zeka ve analitik zeka arasındaki köprüyü ortadan kaldırmıştır. Varlığını sürdüren mitolojik, felsefik, dinsel yöntemlerin hepsini ötelemiştir. Tek bilimsel gerçek olarak gözlenebilen olguları esas almıştır. Tek bir hakikatin olduğunu iddia etmiş ve bunu da evrensellik diye piyasaya sürmüştür. Bireyciliği, güdüselliği körüklemiş “herkesin bir doğrusu var” diyerek göreceliği meşrulaştırmıştır. İşte hissedilmeyen düşüncelerin, toplumsal karşılığı ve katkısı olmayan işlerin, nitel ve nicel veri analizlerinin esas alındığı bu sistemde hayat bellidir. Tekdüzedir. Bunun dışına çıkmak kendi başına büyük bir risk ve mutsuzluk kaynağıdır. Sıkı belirlenmiş bir hayatın içinde var olana tabii olan ve manevi bir boşluğun girdabında kendinden göç eden bu insanlar için ise her şey tüketilmesi gereken nesnelerdir. Yani hakikat sadece gözle görülen, elle dokunulan, üzerinde araştırma yapılabilen nesneler olur. Bu nesnelerin diğer adı olgulardır. Bu olgular, toplumun ve doğanın temel bütün değerleri hilafına geçerli olur. Nitekim hakikati olgular üzerinden tanımlamak pozitivizmin en temel gücüdür. Hakikatin görünümü olarak bir olguyu tanımlamaktan ziyade onu mutlak hakikat olarak ele almak aynı zamanda yaptıklarının bilimsel bir kılıf ile meşrulaştırmalarının ifadesi olur.
 
Doğanın, kadının, hayatın dostu olanlar ise Hermetik paradigma olarak gizli akan hafızasını yeniden güncellemenin yöntemlerini ekolojik, feminist, kültürel, sınıfsal ve anarşist hareketlerde sürdürür. Direnişini kuşanmış hayata samimi akmanın yollarını esas alır. Ruhi paradigmadan kopmaz. Vicdandan kopmayan bilginin kıymetli olduğuna inanır. Çünkü bilir ki vicdandan kopan bilim pervasız olur, ahlaksız olur, hakikat noktasında yaşanan sapmaların ve anlam yitiminin başlangıcı olur. Ancak mekanik paradigmanın bilgi yapılanmalarını ve onun yöntemlerini tam çözümleyemediği için radikal bir kopuş ve çıkışı gerçekleştirmekte zorlanır. Çünkü hakikate parçalı yaklaşmaktadır. Ya salt sınıf, ulus ya da salt cins eksenli ele almakta bu da bütünü kavramasına ve o oluşa katılmasına izin vermemektedir. Oysa demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın hermetik paradigmanın çağımızdaki temsili olduğunu bilmek ayrı bir güven ve mutluluk hissi verir. Bu köklü olmanın yarattığı bir güven ve asalet duygusunu da besler. Jineolojî her şeyden önce böylesi köklü bir geleneğe dayanmayı ve kaybedileni kaybedilen yerde arama yöntemini esas almaktadır.
 
Hermetik paradigma 
 
Hakikat arayışına Ortadoğu bilgelik damarından bir örnek olarak Hermetik paradigmanın kaynağı olarak da belirtilen Adem ve oğlu Şit'ten sonra üçüncü peygamber olarak gösterilen İdris'i verebiliriz. Yunanlılara göre adı Ermis, Yahudilere göre Hanok, Araplara göre Hermesül-Heramise, Mısırlılara göre Terzi Hermes, bize göre ise İdris olan peygamberin öğretisi aynı zamanda Hermetik paradigmanın gelişim diyalektiğini anlatmaktadır. Burada Terzi Hermes, “İnsanlar Ölümlü Tanrılar, Tanrılarsa Ölümsüz İnsanlardır. Nûr Sizsiniz…” demektedir. Tanrıdan bilgiyi alan ve insanlara yayan ilk kişi olarak bilinen Hermes’in isminin Kürtçe’de “ê dirise” şeklindeki terzi anlamını karşılaması ilginç bir ayrıntıdır. Milattan önce 3000 yıllarında yaşadığı tahmin edilen Terzi Hermes’in Kitap Külliyatı olarak da bilinen Corpus Hermeticum önemli bir bilgi kaynağıdır. Aydınlanma döneminde bu külliyatlarından birinin çevirisini 1591 yılında yapan Kardinal Francesco Patrizzi, “Greklerin bütün felsefi sistemleri, Pisagorcuların mistik matematikleri, Platon’un etiği ve teolojisi, Aristoteles ve Stoacıların fizikleri Hermes’in kitaplarından alınmadır”  der. Thomas More’un Ütopyası’nda bu doğrultuda bir yaklaşım sergilediği, yine dönem ütopiklerinden biri olan Campanella’nın da Güneş Ülkesi kitabı ile Hermesçiliğin etkisinde kaldığı değerlendirilir.
 
Üç temel güç 
 
Fakat söz konusu dönemin en önemli Hermesçi düşünürü Griordano Bruno’dur (1548-1600). Bruno, Mısır bilgeliğine ulaşabilmek için, yalnızca Hıristiyanlığın değil, Yahudiliğin bile ötesine geçmek gerektiğini ve bunun hem entelektüel hem de siyasal açıdan temsilini yapmanın zorunlu olduğunu belirtir. Bruno açık bir şekilde olmasa da kadın eksenli toplumun bilgeliğine göndermede bulunmuştur. Yine aynı dönemde kod bir isim kullanan Paracelcus’un tıpta kazandığı bilgileri doğa fenomenleri için kullanmak istemesi ve simya ile uğraşması önemli bir örnektir. Bu o dönem açısından Tanrı’ya şirk koşmak şeklinde değerlendirildiği için Paracelcus gerçek kimliğini kullanamamıştır. Aynı dönemde yaşayan ve kapitalist modernitenin temelini oluşturan mekanik paradigmanın fikir babası olarak bilinen Fransic Bacon yerine Paracelsus’un görüşleri öne çıksaydı yaşamın paradigması nasıl olurdu diye sormadan geçemiyorum. Nitekim o dönemde katledilen demokratik uygarlık güçlerinin üç temel gücü olarak tanımladığımız cadılar, simyacılar ve heretikler konusu da ayrıca ele alınmayı bekliyor.
 
Hakikat bilgisinin birliği 
 
Bununla bağlantılı Şehabeddin es-Sühreverdî (1155-1191) ışıkçılık (İşrakilik) olarak bilinen felsefesini oluştururken, özünde kendisinin yeni bir şey söylemediğini, daha çok da zaten var olan bilgeliği (nur ilmi) dile getirdiğini belirtir. Çünkü ona göre, özü tanrısal olan bilgelik yani hikmet bir gelenektir. Molla Sadra Şîrâzî de (982-1050) Sühreverdî gibi, Adem’den İbrahim’e, Yunanlılara, filozoflara ve İslam Sufîlerine kadar kopmayan bir silsile ile aktarılan hakikat bilgisinin birliğine inanır.
 
Her şey varoluşsal olarak değerlidir 
 
İnsan da dahil tüm var oluşun kaynağının ışık (enerji) olarak ele alınması, günümüz bilimsel verileriyle de önemli ölçüde örtüşen bir husustur. Yani tanrı-evren ayrımı yerine birliği ilkesi esas olur. Bunun bir diğer adı canlı evren anlayışı olur ki, bu hem insan türünün hakikatinin örüldüğü ilk toplum olan ahlaki-politik toplumun temel bakış açısıdır hem de günümüz biliminin paradigma değiştiren temel tespitlerinden biridir. Bu anlayışta “büyük”, “küçük", “iç”, “dış” vb. tanımlamalar yoktur, her şey varoluşsal (ontolojik) olarak değerlidir, birliktedir. Bu canlı ve tanrısal olan evrenin en yetkin bir gerçekleşmesi olarak insanı günümüz bilimi “mikro kozmos”, “ikinci doğa” olarak tanımlarken, Hermetik felsefe “ölümlü tanrı” olarak tanımlar.
 
Hermenotik yöntem
 
Tüm bu öğretiler bir geleneğin devamıdır. Ve bilginin ehil olmayandan gizlenmesi gerektiği şeklindeki etik ilkeyi benimserler. Özellikle İtalya’da yaygınlaşmış olan ve daha çok kapalı anlamlar ve sembolizme yer veren bir şiir ekolünün adı da “hermetik şiir” (poeziaermetica) ekolüdür. Aynı kökten türeyen bir diğer kelime olan hermönetik (Hermeneutics) sözcüğü ise “bir metnin iç anlamının bulunması, metnin asıl amacının anlaşılması” anlamlarında kullanılmaktadır ki Hermenotik yöntem de yorum geliştirme sanatı olarak yine doğrudan bu doktrinle irtibatlıdır.