AYM’den bir yıldır ses yok: 20’yi aşkın İmralı dosyasına 15 gün süre!

  • 09:02 14 Nisan 2023
  • Güncel
Marta Sömek
 
İSTANBUL - 2 yıldır hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın aile ziyaretlerinin “disiplin cezaları”yla engellenmesine karşı AYM’ye taşıdıkları dosyaya bir yıldır hiçbir yanıt verilmeyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, “20’yi aşkın dosya açısından görüşlere karşı beyanlarımızı 15 gün içerisinde yanıtlamamız gerekiyor. Bizim öncelikli olarak amacımız Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasıdır” sözleriyle başvurularını sürdürdüklerini vurgulayıp herkesi tecride karşı ses çıkarmaya çağırdı.
 
1999 yılında uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirien ve yaklaşık çeyrek asırdır da İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit “incommunicado” yani mutlak iletişimsizliğe dönüşmüş durumda. PKK Lideri ile İmralı’da tutulan tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 2 yıldır hiçbir haber alınamıyor. Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Newroz Uysal ve Rezan Sarıca, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Avukatlar, mutlak iletişimsizlik haline karşı sayısız girişimde bulunsa da o tarihten bu yana müvekkilleriyle görüştürülmüyor. Avukatları ve ailesinin PKK Lideri ile görüşebilmek için yaptığı başvurular, Bursa İnfaz Hakimliği’nin 6 ayda bir sistematik olarak verdiği “keyfi” ve hukuka aykırı “avukat görüş yasağı” ve “disiplin cezaları” gerekçeleriyle engelleniyor.
 
AYM de sessizlik çukurunda!
 
Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, aile ziyaretlerinin “disiplin cezaları”yla engellenmesini 12 Mayıs 2022’de Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşıdı. Avukatlar AYM’ye yaptıkları başvuruda, mutlak iletişimsizliğe dikkat çekerek, haber alamamanın işkence olduğunu, aile ve özel hayata saygı hakkının, savunma ve adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru yolu hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesini talep etti. Ancak bir yılı dolmak üzere olan bu başvuruya AYM’den hiçbir yanıt gelmedi. Bu sebeple de dosya hala AYM'de duruyor.
 
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, AYM’de bekleyen dosyalar, Eylül 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne yaptıkları başvuru, mutlak iletişimsizlik hali ve girişimlerine ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
*2 yıldır hiçbir haber alamadığınız müvekkiliniz PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşebilmek için sayısız girişimde bulunsanız da çeşitli bahanelerle görüş engelleri sürdürülüyor. Avukatlar olarak aile ziyaretlerinin “disiplin cezaları”yla engellenmesini 12 Mayıs 2022 tarihinde AYM’ye taşıdınız. Öncelikle AYM’de bekleyen dosyalarınızın akıbeti nedir? 12 Mayıs 2022 tarihinde AYM’ye taşıdığınız dosyaya ise bir yıldır hiçbir yanıt verilmiyor. Buna ilişkin nasıl bir girişimde bulunacaksınız?
 
AYM önünde müvekkillerimize ait onlarca dosya var, belki 100’e yakın ile ifade edebileceğimiz sayıda. Bu dosyaların çoğunluğu aile disiplin yasaklarına, avukat yasak kararlarına ve avukat ve aile yasaklarına ilişkin kararların bize verilmemesine ilişkin. Bizim bir şekilde dosyaların dışında tutulmamız sebebiyle, kovid döneminde yapmış olduğumuz ve yine telefon hakkıyla ilgili başvurular var. Çok çeşitli sayıda AYM önünde dosyalarımız var şu anda. Ama maalesef ki 2016 yılından bu yana özellikle var olan dosyalarımızda çok az sayıda dosya karara çıktı. Hala AYM önünde bizim 2015-2016 yılından kalma karara çıkmamış dosyalarımız mevcut. Çok az sayıda karar çıktı ama çıkan kararların çoğu da olumsuz oldu. Biz de bunu bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımış olduk.
 
AYM’de biriken bir yığın dosya…
 
AYM bir iç hukuk yolu olarak öngörüldüğü için uluslararası makamlara başvururken bunu gözetmek zorunda kalıyoruz ve AYM’nin kararını beklemek durumunda kalıyoruz. Ama bazı dosyalarımız açısından tedbir talepli olarak yapmış olduğumuz başvurular açısından AYM’nin esastan karar vermesini beklemediğimiz durumlar da söz konusu oldu. Geçen hafta AYM’den bize 20’nin üzerinde bakanlık görüşüne karşı yanıt verilmek üzere dosya geldi. Bu 20 dosyanın bizim tarafımızdan 15 gün içerisinde cevaplanması gerekiyor. Avukat yasakları, aile disiplin yasakları, kovid döneminde müvekkillerimizin telefon haklarının sağlanması yönünde yapmış olduğumuz başvurular var. Yine normal zaman içerisindeki telefon haklarına ilişkin başvurularımız var. OHAL döneminde İmralı’daki tümden yasaklama durumuna ilişkin dosyamız var. Yine incommunicado dosyasının esasına ilişkin olarak bize iletilen bakanlık görüşleri var. Biz AYM’ye bir başvuru gerçekleştirdik, bu başvurular çerçevesinde AYM bunun muhattabı olarak Adalet Bakanlığı’na bizim başvurumuzu iletti ve görüşlerini iletmesini söylemişti.
 
20’yi aşkın dosyaya 15 günlük beyan süresi!
 
Adalet Bakanlığı da kendi görüşlerini iletti ve bizim 20’yi aşkın dosya açısından görüşlere karşı beyanlarımızı 15 gün içerisinde yanıtlamamız gerekiyor. 2010 yılında anayasa değişikliğiyle referandumla gelen bir bireysel başvuru yolu söz konusu oldu AYM açısından. 2012 yılında artık işlevsel hale gelmeye başladı. AYM tam da AİHM önünde uzayan süreçlere hızlılık katmak ve insan haklarını korumayı amaç edinerek iç hukukta buna daha hızlı bir çözüm sağlayabilmek amacıyla kuruldu. Ancak AYM’ye diğer yargı makamlarında olduğu gibi siyasi yönden müdahaleler söz konusu. O da hassas olarak değerlendirebileceğimiz politik dosyalar açısından artık tarafgirlik durumu söz konusu AYM’de. Türkiye’deki hiçbir kurum İmralı açısından hukuka uygun kararlar vermedi. AYM kurulduğundan bu yana tecridi hafifletebilecek tek bir karar vermedi. Tam tersine bunu sürece yaymaya yönelik bir politika izledi ve o yüzden bizim birçok dosyamız karara çıkmıyor. Böyle olunca tabii bizim uluslararası makamlara başvuru yollarımızın önü kapanmış oluyor. Çünkü yürütmemiz, başvurmamız gereken bir yol durumu var.
 
AYM İmralı açısından etkisiz bir yol
 
AYM’ye başvurmayınca iç hukuk yollarını tüketmemiş sayılıyoruz ve uluslararası makamlar nezdinde başvurularımız doğrudan reddedilebiliyor. O yüzden AYM’yi beklemek durumunda kalıyoruz. Ama İmralı açısından AYM hiçbir zaman insan haklarını koruyan, tecridi hafifleten, işkenceyi görüp ortadan kaldıran bir kurum olmadı. Dolayısıyla infaz hakimliği nasıl İmralı açısından etkisiz bir yol ise AYM’nin geldiği aşama itibariyle İmralı açısından etkisiz bir yol olduğunu söyleyebiliyoruz. Maalesef ki biz AYM önündeki dosyalarımızı beklemek mecburiyetinde kalıyoruz. Sadece yaptığımız başvuruyla ilgili olarak buradaki süreç açısından gelişen bir durum varsa bunu AYM’ye bildirip hızlı bir şekilde karar vermesini beklemek durumunda kalıyoruz.
 
*Öte yandan mutlak iletişimsizlik halinin son bulması amacıyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne tedbir talebiyle yaptığınız başvuru Komite tarafından kabul edilmişti. Karara uyulmaması nedeniyle Ocak 2023 tarihinde hükümete acil talep yeniden hatırlatılmıştı. Ancak tedbir kararı tanınmadı. Buna dair BM’den bir dönüş oldu mu?
 
Incommunicadoyu tümden haber alamama, mutlak iletişimsizlik durumu olarak ifade ediyoruz. 25 Mart 2021’den bu yana 2 yılı aşkın bir süredir müvekkillerimizden hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Ne aile ne de avukat görüşü yapabildiler. Telefon, telgraf, mektup aracılığıyla da kendilerinden haberdar olabilme durumumuz söz konusu olamadı. Bunun üzerine birçok girişimimiz oldu. Dosyamızı İnsan Hakları Komitesi’ne taşımadan evvel Acil Eylem Komitesi’ne de başvurular yaptık. Yine Birleşmiş Milletler’in alt komitelerine çağrılarda bulunduk ve başvurularımızı gerçekleştirmiş olduk. Türkiye içerisinde de haber alamama durumuna ilişkin iç hukuk yollarını tüketirken birçok baroya, STK’lere de bu konu üzerinde çalışma yürütmesi ve misyonlarını yerine getirmeleri amacıyla başvurularımızı gerçekleştirdik. BM’ye başvurma gerekçelerimizden bir tanesi de artık gelinen aşama itibariyle AİHM’in dosyalarımızla ilgili herhangi bir karar vermemesi ve bu tecrit durumunu bir şekilde sürdürülebilir hale getirme konusunda güç verme durumu söz konusuydu. Biz bu dosya açısından BM İnsan Hakları Komitesi’ne başvurma kararı aldık ve bu çerçevede de bir başvuru gerçekleştirmiş olduk.
 
BM’den incommunicadoya son verilmesi talebi
 
Başvuru ilk ellerine ulaştığı andan itibaren incommunicado mutlak iletişimsizlik haline son verilmesi ve avukat görüşlerinin sağlanması yönünde hükümete bir çağrıları, talebi oldu. Ancak bu hükümet tarafından yerine getirilmedi. Aralık ayı itibariyle başvurumuz sonrası bu hükümete iletildikten sonra hükümetin bir yanıtı oldu ve bu görüşü bize iletildi. Biz de bu görüşe karşı bir yanıt verdik. Yanıtımız BM İnsan Hakları Komitesi’ne ulaştığı andan itibaren başvurumuzu aldıklarını ve tekrardan hükümete hiçbir engelleme olmadan avukatları ile iletişim sağlayabilmeleri ve incommunicado haline son verilmesi amacıyla talepte bulunduklarını ilettiler. Yine bizim beyanlarımız sonrasında hükümetin bize ilettiği görüşler esasa ilişkin değil kabul edilebilirliğe ilişkindi. Bizim cevaplarımız sonrasında 20 Mart 2023 tarihine kadar esasa ilişkin olarak hükümetten görüşlerini talep etti BM. Hükümet buna ilişkin olarak görüşlerini bildirdikten sonra BM bize bir söz hakkı tanıyacak ve o görüşlere karşı beyanlarımızı sunacağız.
 
BM de sus pus!
 
20 Mart’tan bu yana henüz BM’den bize gelen hükümet yanıtı söz konusu değil. Biz şu anda bunu beklemek durumunda kalıyoruz. BM İnsan Hakları Komitesi’nin almış olduğu kararı ya da yerine getirilmesini beklediği talebi yerine getirmemesi sebebiyle zaten biz bunu BM’ye bir bildirim olarak belirttik. Dolayısıyla BM zaten bu durumdan şu anda haberdar. Bu kararın icra edilebilmesi için biz hukuki olarak hem ulusal hem de uluslararası anlamda gerekli olan tüm başvuruları yapmaya çalışıyor ve yapıyoruz.
 
*Toplumun, avukatların, ailesinin ve dünya halklarının tek talebi olan tecridin son bulması ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması kapsamında birçok girişimde bulunuldu. Son olarak da Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon heyetinin geçtiğimiz günlerde açıkladığı rapor ile Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması gerektiği bir kez daha vurgulandı. İlerleyen süreç için sizin girişimleriniz ve çalışmalarınız neler olacak?
 
Bizim öncelikli olarak amacımız Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasıdır. Tüm hukuki çabalarımız da bu yönlüdür. “Umut hakkı” olarak bahsettiğimiz bir dosya söz konusu. Sayın Öcalan’a özgü bir yasal düzenlemeyle ağırlaştırılmış müebbet hapis verildikten sonra AİHM’e yapmış olduğumuz bir başvuru vardı. Ve AİHM 2014 yılında vermiş olduğu kararla, ağırlaştırılmış infaz rejiminin işkence yasağına aykırı olduğunu ve Türkiye’nin belirli bir süre sonra bu yıl 25 yıl olarak belirtilmişti diğer kararlarında da, Türkiye’nin buna uygun bir mekanizma kurması ve 25 yıldan sonra belirli aralıklarda özgürlüğüne kavuşma durumunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişti. Ancak Türkiye şimdiye kadar bu konuda herhangi bir mekanizma kurmuş değil, herhangi bir yasal düzenleme yapmış değil. Çok uzun zaman geçti, 2014 yılından bu yana var olan bir durumdan bahsediyoruz. Bakanlar Komitesi de maalesef ki 7 yıl sonra gündemine aldı. Bu mevzu hala Bakanlar Komitesi’nin gündeminde. Türkiye’de, Sayın Öcalan’ın ardından binlerin üstünde bir sayı ağırlaştırılmış infaz rejiminde yani onların işkence olarak belirttiği bir sistem içerisinde tutulan birçok mahpus var. Dolayısıyla bir düzenleme olması gerekiyor. Bu yasal düzenlemenin en acil şekilde yerine getirilmesi gerekiyor.
 
Hukuki başvurular sürüyor
 
Bizim hem Bakanlar Komitesi önünde yürüttüğümüz bir süreç var. Hem de AİHM kararının uygulanması noktasında yerel mahkemeye bir başvurumuz söz konusu olmuştu. Ve bu AİHM kararını uygulamamakta ısrar eden mahkeme zaten talebimizi reddetti, bu dosyamız da AYM önünde. Maalesef ki biz uluslararası kararın yerine getirilmesi için yine yerel mahkemelere başvuruyoruz. Ve yine bu durumu uluslararası makamlara taşımak üzere böyle bir başvuru gerçekleştirdik. Ancak şu ana kadar bu başvuruda da bir yanıt almış değiliz. Biz hukuki anlamda Sayın Öcalan’ın, orada bulunan diğer müvekkillerimizin özgürlüğü için gerekli olan tüm hukuki başvuruları yapmaya devam ediyoruz. Ama tabii ki bu mesele siyasi bir mesele. Tecrit meselesi en çok belki Sayın Öcalan özelinde duyduğumuz bir mesele. Ama Türkiye’de yansımasını bulan bir mesele. Bu meselenin politikliği sadece hukuki değil, orada bir İmralı Adası var ve hiçbir şekilde hukukun, kanunun girmediği bir alan. Ama bunlar siyasi saiklerle, gerekçelerle yapılan bir uygulama, baskı yöntemi aslında ve tüm Türkiye açısından söz konusu olan bir baskı. Dolayısıyla bu konu üzerinde sadece hukuki başvurularımız maalesef ki yeterli olamıyor.
 
Herkes ses çıkarmalı
 
Bu anlamda her alandan insanın bu duruma ilişkin bir ses çıkarması, bu duruma karşı çıkması gerekiyor. Çünkü bu toplumdaki her kesimi her yönüyle etkileyebilecek bir durum. Çünkü bu çözümsüzlükle, savaşla doğrudan bağlantılı bir durum. Barışın sağlanabilmesi için bu anlamda herkes üzerine düşen rolü yerine getirmelidir.