Jîna'nın isyanına duvarların ardından ses oldular

  • 09:12 8 Mart 2023
  • Güncel
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - İran’da katledilen Jîna Emînî için “Jîna” isimli şarkıyı besteleyen tutsak Kürt müzisyenler Saadet Akın ile Süheyla Taş, kadın mücadelesine dikkat çekerek, “Duvarları, sınırları aşmak güzellikte ve yaratımda buluşmaktır” dedi. 
 
Eril tahakkümün hüküm sürmeye çalıştığı tüm topraklarda aralıksız süren kadın direnişi 21 yüzyılda kadın devriminin nüvelerini serpti. Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında erkek egemen sistemin, kadına yönelik katleden, tecavüz eden ve her türlü sömürü ile istismara maruz bırakan politikalarına karşı kadınlar İran’dan, Afganistan’dan, Rojava’dan, Türkiye’ye “Jin jiyan azadî” şiarıyla yanıt oluyor. 8 Mart’a giderken de kadınların bu şiar ekseninde süren isyan çığlıkları özgürlük ateşiyle harmanlanıyor. 
 
İran’da katledilen Jîna Emînî için “Jina” isimli bir şarkı besteleyen ve 7 yıldır cezaevinde tutulan Kürt müzisyenler Saadet Akın ve Süheyla Taş ile bulunduğumuz Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bir söyleşi gerçekleştirdik. İki müzisyenin eşsiz ahengini size dinletemiyor oluşumuzdan dolayı duvarları aşıp gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi gelin hep beraber okuyalım. 
 
“Erkek egemen zihniyete karşı mücadele eden karanlığa karşı aydınlığı kuşanan ve kadın toplum özgürleşmesinde yol alan tüm dünya kadınlarının 8 Mart’ını kutluyoruz. Bin yıllardır kadın katliamlarıyla ayakta kalan bir zihniyet ancak bir ideolojiyle öldürülebilirdi. Kadın Kurtuluş İdeolojisinin önemi tam da burada.” 
 
*8 Mart’a doğru giderken maalesef hemen her gün yeni bir kadın katliamı ile sarsılıyoruz. Şüphesiz İran’da katledilen Jîna Emînî de bu sarsıcı katliamlardan bir tanesi olup İran başta olmak üzere Ortadoğu ve Dünya’da yeni bir mücadele nüvesinin atılmasının adeta öncüsü oldu. Öncelikle Jîna katliamının sizdeki etkilerini sormak istiyorum. 
 
Süheyla Taş: Öncelikle bugünün anlam ve önemine değinmek isteriz. Zira sorduğunuz soru ile büyük bir bağlantısı var. Bundan yüzyıllar evvel zihniyet tarafından katledilen 129 kadın anısına ilan edilen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günündeyiz. Bu vesile ile direnen, mücadele eden tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. 1998 yılının 8 Mart’ında Önder Apo tarafından Kürt kadın mücadelesine ivme kazandıran bir ideoloji oluşturuldu: Kadın Kurtuluş İdeolojisi. Aslında bu ideolojisi ile beraber Ortadoğu’da bir kadın mücadelesi başlamıştı. Jîna Emînî’ye sahip çıkan iradede bu mücadele gerçekliğini görüyoruz. Bu sebeple yeni bir nüveden ziyade on yılların mücadelesinin geldiği nokta olarak ele almak çok daha doğrudur. Eril rejimin Jîna’yı katledişinin nasıl bir etki oluşturduğuna gelecek olursak, başta belirttiğimiz gibi “eşit işe eşit ücret” talebiyle direnen 129 kadın da yine aynı zihniyet tarafından katledildi. Bin yıllardır kadın katliamlarıyla ayakta kalan bir zihniyet gerçekliği ile yüz yüzeyiz. Böylesi bir zihniyet ancak bir ideolojiyle öldürülebilirdi. Kadın kurtuluş ideolojisinin önemi tam da buradadır. Elbette katliamlar bizleri duygu olarak da zorluyor. Fakat bu duyguları bir mücadeleye kanalize etmek bir ideolojinin öncü gücü olmak gibi bir sorumluluğumuzun da olduğunun farkındayız. Bu sebeple mücadele etmek için bir sebep daha diyebiliriz. 
 
Saadet Akın: Ben de öncelikle direniş mevzilerinde amansız bir savaş veren yoldaşlarımızın, evlerde, sokaklarda yaşamın neresinde olurlarsa olsunlar erkek egemen zihniyete karşı mücadele eden karanlığa karşı aydınlığı kuşanan ve kadın toplum özgürleşmesinde yol alan tüm dünya kadınlarının 8 Mart’ını kutluyorum. Elbette en başta bugünü önderimizle kutluyoruz ki 8 Mart’ları daha anlamlı ve büyük direnişlerle karşılamamızı, kadın kurtuluş ideolojisi ile kadın özgürlük mücadelesinde daha derinlikli ve ivmeli yol almamızı sağladı. Bu yolda kadının en büyük güç veren yoldaşı oldu. Özellikle Rojhilat Kurdistan’ında yoğunlaşan bu mücadele bu toprakların direniş kültüründen, mücadelesinden bağımsızdır. Bu geleneğin devamıdır. Yeni bir mücadeleden ziyade günümüze dek devam eden direnişin daha da güçlü bir şekilde dile gelişidir. Nitekim bu serhildana kadınların öncülük etmesi ya da kadınların hedeflenmesi tarihsel bir gerçekliktir. Karanlık erkek egemen zihniyetin ve sistemin kadın yaratımlarına ve toplumuna karşı kendisini var ettiğini ve ömrünü uzatmak için daima kadın karşıtlığının, düşmanlığının temelinde bir siyaset toplumsal vicdan ve ahlaktan yoksun bir siyaset tabi ki yürüttüğünü biliyoruz. Bu siyasetin kadın şahsında toplum-kırım olduğunun farkındayız. Bugün Jîna’nın katledilişinde kadınların serhildanlara öncülük etmesinin de temel nedeni bu farkındalık ve durumu artık bir kader olarak kabul etmeyişidir. Bu nedenle bizler bu katliamı toplumsal sistemsel bir sorun olarak görüyoruz. “Mücadele ateşini daha da yükseltmek için bir sebep daha” diyoruz. 
 
“Bu topraklar direngen bir tarihe ve kültüre sahip. Bu ruh zaman zaman geriletilmiş olsa da Kürtler özlerini yitirmemiş karanlığa karşı aydınlığın savunucusu olmuşlardır. Kadınların özgürlüğe tutku ile aşkla bağlı olmaları en büyük değişim gücü olacaktır.” 
 
*Jîna’nın katledilişi toplumsal refleksle beraber kadın direnişini adeta zirveye taşıdı. Katliama yönelik tepkinin serhildana evrilmesini neye bağlıyorsunuz? Bu sadece baskıcı İran rejiminin saldırılarına duyulan öfke mi yoksa aynı zamanda kadınların özgürlüğe olan bağlılığı mı? 
 
Süheyla: Aslında sorunuzun cevabı sorunuzda saklı. Sadece tepki düzeyinde kalmayışı kadın direnişine yeni bir ivme kazandırması kadının özgürlüğe olan tutkusu ve bağlılığı değil de nedir? 
 
Saadet: Elbette mevcut İran rejiminin bağnaz ve karanlık zihniyetinin baskısına karşı açığa çıkan bir öfke de var. Ancak, bu en temelde bir sistem sorunu. Bu topraklar, bu halk gerçekten direngen bir tarihe ve kültüre sahip. Bugün meydanlarda açığa çıkan serhildan ruhunu Kela Dimdimi’nın fedaice direnişinden, Gevher Ananın (Xanê Cenzerinin Annesi) cesaretinden kopuk ele alabilir miyiz? Bu ruh zaman zaman geriletilmiş, baskı altına alınmış olsa da Kürtler, Kürdistani halklar bu özle asla özlerini asla yitirmemişlerdir ve karanlığa karşı Zerdüşti aydınlığın savunucusu olmuşlardır. Unutulmamalıdır ki bugün İran rejiminin başında olanlar halk devrimi ile bunu sağladılar daha sonra halka ihanet ettiler. En başta da kadınlara ihanet ettiler. Çünkü o dönemde yine devrimin en önünde kadınlar vardır. Bir önceki rejimden (Şahlık sistemi) daha beter bir noktaya geldiler. Yani demem o ki bu halkın devrim gücü mevcut baskıcı idamcı rejimi de yerinden edebilir. Bu irade ve bilince sahiptir. Serhildana kadınların öncülük ediyor olması birçok farklı kesimin bu serhildanda ortaklaşması kuşkusuz politik toplumun değişim gücünü gösteriyor. Elbette hiç şüphe yok ki burada kadınların özgürlüğe tutkuyla, aşkla bağlı olmaları değişimin en büyük gücü olacaktır. 
 
“Jin jiyan azadî haykırışı yeni bir yaşamın felsefesidir. Bu felsefe kadınları dil, din, renk gözetmeden bir araya getiren değerlerdir. Bu özelde 50 yıllık mücadelenin ve onun üzerinde büyüttüğü direniş kültürünün kadın özgürlüğünde ulaştığı özgürleşme hakikatidir. Direniş, özgürlük bulaşıcıdır.”
 
*Kürt kadınları için temel olan ‘Jin jiyan azadî’ sloganının bugün tüm dünyada dillendirilerek evrenselleşmesini nasıl görüyorsunuz? 
 
Süheyla: Öncelikle katledilen direnişçileri saygıyla anıyoruz. Direniş varoluş ile aynı düzlemde olup özdeştir. “Direnmek yaşamaktır” ilkesi de gücünü tam olarak buradan alıyor. Kaldı ki Rojhilat tarihi büyük direnişlerle yazılmıştır. Bin yıllar önce Med Konfedarasyonu’nun kurucusu Kyakiser kafataslarından kuleler yapan Büyük Sargon’a bu topraklarda son vermiştir. Mezopotamya’nın en kadim topraklarından biridir. Bu sebeple direnişin böyle güçlü olmasının bu kültüre bağlılık olduğunu söyleyebiliriz. İlk toplumsallığın nüvelerinin ekildiği tarihe baktığımızda kadının sadece biyolojik değil sosyal ve ekonomik olarak da yaşamın kurucusu olduğunu görüyoruz. Kürtçedeki jin jiyan sözleri bu tarihi gerçekliğin özeti niteliğindedir. Bu sebeple jin ve jîn diyalektiğinin doğru kurulması kadın kurtuluş ideolojisi açısından elzemdir. Bu diyalektiğin önemini ilk ortaya koyan önder Apo oldu. Hatta bu sözlere sihirli demiştir. Şimdi tüm dünya kadınlarının haykırışı olması önderliksel bir başarıdır. Bu sihrin dünyaya yayılmasıdır. Jin jiyan azadî haykırışı yeni bir yaşamın felsefesidir. Bu felsefe ki biz kadınların dil, din, renk gözetmeden bir araya getiren ulus yapan değerlerdir. Yeni bir yaşam alanıdır. Bugün zindanlarda bu haykırışa dönük soruşturmaların açılması yaşam alanına dönük bir saldırıdır. Var olan sistemin zihniyet ölçüsüdür de diyebiliriz. 
 
Şarkımızın tam da bu soruya yanıt niteliği taşıyan bir dörtlüğü ile soruyu yanıtlamak güzel olacaktır. 
 
“Di berbanga sor da, bi agirê Medî ve
Di xemilinin bejn û bala bi xeftanên spî ve 
Ji Saqîz taa Çarçira dibin dengê Zagrosa
Diçirînin alên reş bin ve dixin jin-kujan”
 
Saadet: Bu serhildana öncülük eden ve korkmadan ve tek bir adım geri atmadan idam sehpasına Leyla Qasim, İhsan Fetahyan direnginliği ve cesaretiyle yürüyenleri, alanlarda bu cesaret ile direnenleri ve yaşamlarını özgürlüğe adayanları saygıyla anıyoruz. Bu süreci çok kısmi ve sansürlü bir şekilde TV’lerde izleyebilirdik. Böyle olmasına rağmen bize yansıyanlardan serhildanın büyüklüğünü ve kararlılığını gördük. Tüm İran’a yayıldı ancak Rojhilat Kürdistan’ında çok daha yoğundu. Çok öfkelendiğimiz ama aynı zamanda çok da moral ve güç aldığımız bir süreç. Kadınların, gençlerin o meydanlarda tutkuyla ve yaratıcı eylemselliklerle direniş ateşini gittikçe yükseltmeleri idama, hunharca katledilmelere en görkemli cevaplar oldu. Bu onurlu cesaretli duruş halkın artık korku duvarlarını yıktığını o eşiği aştığını gösteriyor. Bu çok anlamlı ve değerli. Bu bir bilinç özgürleşme gerçekleşme istemi ve kavrayıştır. Bu jin-jîn diyalektiğinin toplumdaki karşılığıdır. Bu nedenle jin jiyan azadî sloganı çok etkili bir şekilde tüm dünyaya yayıldı. Dünyanın her yerinde özellikle kadınlar tarafından sahiplenildi büyük bir yankı buldu. Bu özelde 50 yıllık mücadelenin ve onun üzerinde büyüdüğü direniş kültürünün kadın öncülüğünde ulaştığı özgürleşme hakikatidir. Direniş, özgürlük bulaşıcıdır. Jin-jîn diyalektiği jin jiyan azadî sloganı özgürlük mücadelesinde bir şiar haline gelmesi aydınlığın, güzelliğin, özgürlüğün yayılmasıdır. Faşizm aydınlıktan korkar, güzel olandan korkar ve onu yok etmek, hapsetmek ister. Çünkü kendi varoluşunu bunun üzerinden mümkün kılar. Bu nedenle her yerde farklı biçimlerde saldırır. Zindanda da soruşturmalarla bunu yapmak istiyor. Ancak başarılı olamadığı kadın mücadelesine armağan ettiğimiz şarkının halka, alanlara ulaşmasıyla ortaya konulmuştur. 
 
“Her yerden çok yaratıcı kadın eylemleri haberleri alıyorduk. Bu bizi düşünmeye sevk etmişti. Acaba bir beste nasıl olur dedik ve sonra kendimizi şarkı üzerinde çalışırken bulduk. Sanata özgürlük sorumluluğu ile yaklaşıyoruz.” 
 
*Jîna’nın bıraktığı etki ve yankılar sürerken sokaklarda devam eden bu direnişi cezaevinde sanata dökme fikri nasıl oluştu? 
 
Süheyla: Akşam Saadet arkadaş bağlama çalıyordu. Her yerden çok yaratıcı kadın eylemleri haberleri alıyorduk. Bu bizi düşünmeye sevk etmişti. Acaba bir beste nasıl olur desek de üzerinde çok tartışmamıştık. Ama Saadet arkadaş bağlama çalınca yeniden neden olmasın dedik. Saadet bir melodiyi bağlama ile çalmaya başladı. Bu olabilir dedik ve kendimizi şarkı üzerinde çalışırken bulduk. Aslında kolektif bir çalışma oldu her bir arkadaşımız öneride bulundu ve son halini de Saadet arkadaş verdi. 
 
Saadet: Kadının sanatla kültürle olan bağı bilinmektedir. Esas yaratıcılığıdır bu. Bu temelde güç aldığımız, takipçisi olduğumuz yoldaşlarımız var, yıldızlaşan canlarımız var. Bu nedenle özgürlük sorumluluğu ile yaklaşıyoruz. Bu çalışma da bu duyguların sonucudur. Süheyla arkadaşın da belirttiği gibi gerçekten kolektif bir çalışmaydı. Her bir arkadaşın katılımı fikir paylaşımı tarihsel gerçekliğe vurgusu şarkının nasıl olması gerektiğini ortaya koydu. Bana kalan bunları bir araya getirip son halini vermek oldu. Çok heyecanlı coşkulu bir süreçti. Kapı altlarından, havalandırmadan, balkondan alandaki arkadaşlara sesimizi duyurduk. Arkadaşlara sunduk ve heyecanla karşılandı. 
 
“Bu şarkı ile kadın öncülüğü ile beslenen bir direnişin sanat ayağına küçük de olsa bir katkı sunmak istedik. Serhildanın ruhunu müziğin ruhuyla buluşturup buradan direniş alanlarına katılmak istedik.”
 
*Bize neyi anlatıyor bu şarkı? Nasıl bir etki yaratmak istediniz? 
 
Süheyla: Biliyorsunuz üzerimize kilitlenen kapıların ardında özgür bir yaşamı inşa etme çabasındayız. Bu çabanın bir yaratımıdır bu şarkıdır. Biz siyasi esirlerde yarattığı heyecanı halkımızda da yarattığı, yaratacağı inancındayız. Biz bu şarkıyla kadın öncülüğü ile beslenen bir direnişin sanat ayağına küçük de olsa bir katkı sunmak istedik. Unutulmamalıdır ki toplumsal başkaldırılara küçük de olsa bir katkıda bulunmak bir parça cesareti olan herkesin gücü dahilindedir. 
 
Saadet: Aslında bu şarkıyla bir şeyler anlatmak değil de serhildanın ruhunu müziğin ruhuyla buluşturup buradan direniş alanlarına, mevzilere katılmak istedik. Bu duygu ve düşünce ile sınırlı da olsa direnişin tarihsel bağını kadınla özdeşleştiğini, yaşam-kadın-özgürlük diyalektiği temelinde amaçlananın ne olduğunu dile getirmek istedik. Şarkının tamamında da tarihselliği yansıtmak kadının hangi zihniyete karşı mücadele ettiğini, bu mücadelenin toplumdaki karşılığını ve en önemlisi de bu mücadele kültürünün tarihsel kökenini rengini yaşam felsefesini dile getirmek istedik. Bunun yanında Jina için bir rejim albümünü de Sincan alanı olarak hazırladık. 
 
“Aslında zindanlar edebiyat ve sanatı değil, sanat ve edebiyat zindanları besliyor. Bu beslenmeyi Kürdün rönesansına entegre ediyor diyebiliriz. Üretimin, özgürlüğün olduğu yerde kadın kadının olduğu yerde sanat vardır.” 
 
*Son olarak cezaevinde sanat ve edebiyat dalında eserler çıkıyor. Cezaevi ve sanat ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?
 
Süheyla: Her ne kadar zindanda sanat ve edebiyat dalında eserler açığa çıksa da bunun mekânsal mir gerçekliğin sonucu olduğunu düşünmüyoruz. Bununla beraber zindan edebiyatı diye bir kavramsallaştırmayı da doğru bulmuyoruz. Çünkü öyle bir ele alış olduğunu zaman zaman duyuyoruz. Şunu görebilmeliyiz; Kürt özgürlük mücadelesi yeni bir yaşamın ideolojisini felsefesini oluşturdu. Edebiyat ve sanat böylesi bir ideolojiyi felsefeyi besleyen en temel dayanaklardandır. Kürdün rönesansı söylemi tam da burada başlıyor. Yeni bir rönesans olasılığını akıldan geçirmek bile çılgınca görülebilir. Ancak ne kadar yıpranmış olsa da uykusundan uyanması ne kadar uzun sürse de yeni bir ideoloji her anlamda yeni umutlara gebe demektir. Nitekim 21’inci yüzyılın ütopyası olan demokratik modernite yeni bir doğuşu kendisiyle getirdi. Kürdün rönesansı sonun muhteşemliği olacak. Dönemin yaratıcı eserleri de buraya sunulan katkılardır. Yani aslında zindanlar edebiyat ve sanatı değil edebiyat ve sanat zindanları besliyor. Bu sebeple eserler açığa çıkarmak kaçınılmaz oluyor. Kadınlar bu konudaki öncülüğünün farkında. Yine yolumuza ışık tutan eşi benzeri olmayan bir tecride karşı en büyük direnişi gösteren önder Apo’dur. Kendisi de bin yıllık projesini İmralı adasında oluşturdu. Böylece komployu boşa çıkardı tecride karşı büyük bir direniş çizgisi yarattı. Bize de özgürlüğün mekanlarla sınırlı olamayacağını öğretti. 
 
Merak edenler için şarkının sözleri:
 
JÎNA
 
Jîna hevalbenda dilbera dimdimê
Dayê Gewher bi şîr mijand, mezinkir vejînê
Çil keziyê Jîna me ala şoreşa jinê 
Her kuliyek bi rûh û can Gulistanê/Kurdistanê
 
Jîna jin da bo jin-jîyan
Bû çirûskek li Rojhilat
Bi navê te sond dixwin em
Jin-Jiyan-Azadî
 
Di sal û sedsalên tarî kenên te bûn ronahî 
Li heft parzemînan heft renge keske sorî 
Canê te jîn dide, roj hiltê li cihanê
Hildiweşe têkve diçe pergale pederşahî
 
Rûyên reş hişmendên reş pak nabe bi salên reş
Por tûne guneh tûne azadî bisînor nîne
 
Di berbanga sor da, bi agirê Medî ve
Di xemilinin bejn û bala bi xeftanên spî ve 
Ji Saqîz taa Çarçira dibin dengê Zagrosa
Diçirînin alên reş bin ve dixin jin-kujan”