Amed’de 'Kapitalizmde Kadın Sömürüsü' çalıştayı son buldu
- 19:03 27 Kasım 2022
- Güncel
AMED - Amed Emek ve Demokrasi Platformu Kadın Meclisi’nin düzenlediği “Kapitalizmde Kadın Sömürüsü” konulu çalıştay son buldu. Çalıştayın ön raporunu açıklayan kadınlar, “Baharı da, barışı da, devrimi de kadınlar getirecektir” dedi.
Amed Emek ve Demokrasi Platformu Kadın Meclisi, 26 ve 27 Kasım’da düzenlediği “Kapitalizmde Kadın Sömürüsü” başlıklı çalıştayı Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Konferans Salonu’nda bugün son buldu. İki gün süren çalıştaya Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. İkinci gün süren tartışma ve atölyelerin ardından sonuç bildirgesi açıklandı.
Çalıştayın ön raporu Haber-Sen yürütme kurulu üyesi Esra Ademhan ve TMMOB yürütme kurulu üyesi Semra Arslan tarafından okundu.
Toplumsal alan tanımının sadece “toplum” değil “üretim faaliyetleri” anlamına da geldiğinin yer aldığı raporda, “Anaeksenli toplumlarda yani doğal toplumlarda kadın emeği ekonomik faaliyetlerin büyük bir bölümünü oluştururken avcılık faaliyetleri ekseninde gelişen erkek emeği bu faaliyetlerin daha az bir kısmını oluşturmaktaydı. Dolayısıyla ekonomi toplumsallaşmanın başladığı ilk andan itibaren kadının başat rol üstlendiği bir alandı” ifadeleri yer aldı.
‘Toplumsallaşma özelliği kazanmıştır’
Toplumsallaşma süreci içerisinde biyolojik olan özellikler yani biyolojik cinsiyet, biyolojik yaş ve biyolojik kan bağının da toplumsallaşma özelliği kazandığının belirtildiği raporda, “Biyolojik özellikler toplumsallaşma döneminin ilk zamanlarında birbirini değersizleştiren şekilde değil, birbirini tamamlayıcı şekilde ilerlemiştir hiçbir grup birbirini tahakküm altına almamış ve kendi kültürünü ayrıcalıklı hale getirmemiştir. Kısacası hiyerarşinin acımasız özellikleri muhtemelen ilk hiyerarşi biçimleri içerisinde yer almamıştır. Erkeğin kadın üzerinde tahakküm kurmaya başlaması, yaşlı erkeklerin fiziksel gücünün azalması; maddi ihtiyaçlarını karşılama isteği, klandaki en yaşlı erkeğin klanda kimin yaşayıp kimin öleceğine karar vermesi, hayvan gücüne dayalı sabanın ortaya çıkmasıyla hayvanların sahibi olan erkeğin kadının emeği olan bahçecilik işlerinde sorumluluğun artması dolayısıyla kadının kamusal alanının işgal edilmesi ve savaşların yaygınlaşması erkeklik kültürüne önem kazandırırken kadınları, kız çocuklarını patriarkanın birer nesnesi haline dönüştürmüştür” denildi.
‘Kadınlar tarihsel süreçte tahakküm altına alınan ilk sınıf’
Raporda, kadınların tarihsel süreçte ezilen, sömürgeleştirilen, köleleştirilen ve tahakküm altına alınan ilk sınıf olduğu vurgulanarak, “Ulus devlet, biyo-iktidar ve kapitalizmin ilk dinamikleri ile rekabetçi yeni formları sömürü biçimlerini ağırlaştırmış ve kadın bedeninde yıkılması zor kodlara dönüştürmüştür. Bu sistem içerisinde kadınlar ücretsiz emek sahibi, kamusal alanda görünürlüğü en az olan kesim, düşük ücretli işçiler ve özel alana sıkıştırılmış şekilde varoluş mücadelesi yürütmektedirler. Ataerkil yapı ve kapitalizm arasında bir fark yoktur ikisi de gücünü yeniden üretebilme özelliğinden almakta; bu sistem içerisinde kadın tipik bir ev kadını olarak tanımlanmaktadır. Kapitalizm ortadan kalktığında, proleterya kurtulduğunda cinsler arasındaki eşitsizliğin tamamen ortadan kalkacağı marxist feminizmin bir çelişkisidir. Aslına baktığımızda proleteryanın erkekleştiği bir düzende proleteryanın kurtuluşu kadının kurtuluşuna hizmet etmekten uzak bir çizgidedir” denildi.
Raporun devamında şunlar yer aldı:
“Sanayi devrimi üretim ve tüketim kalıplarını değiştirmiş, biyoiktidarın mutlakıyet yönetimlerinin yerini almasıyla kadınlar el ve kollarını kullanıp fabrikalarda toplu ve hızlı üretim ağına dahil edilen birer beden olarak görülmüş ve düşük ücretle sınırsız sömürülmüşlerdir. Kadınların çalışma hayatına girişleri üzerindeki önemli etkenlerden biri de savaşlardır. Hemen tüm ülkelerde, o tarihe dek asli görevi ev işi olan kadınlar cepheye giden erkeklerin yerine işgücüne girmişlerdir. Ekonomik kriz zamanlarında ise kadınlar ekonomik alanın dışına çıkarılması gereken ilk kesim olmuşlardır. Kadınlar uzun yıllardır kapitalist ataerkiye karşı mücadele ederek kamusal-özel alan dikotomisi içerisinde özel alana sıkıştırılmaktan çıkıp kamusal alana dahil olmuşlardır. Kapitalizmin ilk dinamikleri kadının rolünü evde erkeğin hayatını kolaylaştırıcı bir yerde belirleyen bir düzen yaratırken kadınlar varoluş mücadelesi yürüterek bu düzeni kadın lehine değiştirmeyi başarmışlardır.
Cinsiyete dayalı iş bölümünün ortadan kaldırılması, erkeğin bakım işlerine dahil edilmesi, ev içi emeğin toplumsallaşması, aile tartışmalarının aile-devlet ilişki ekseninde yeniden yapılması kadın emeğinin sömürülmesinin önüne geçilmesi açısından önemlidir.
Kadınlar bir savaş ganimeti olarak görülür
Bedenli olmak insanı dayanışmanın, değişimin, direnmenin, toplumsallaşmanın ve özgürlüğün birer aracı haline getirirken, egemenler özellikle kadın bedenini siyasal bir alan, bir meta, savaş zamanında işgalin tamamlandığı son yer ve sömürülen bir alan olarak görmektedirler. Savaş en geniş anlamıyla halkın maddi ve manevi değerlerine el koymak olarak tanımlanırken bazen de iki ulus devletin birbirine karşı silahlı çatışma hali, bir ekonomi meselesi olarak da serbest piyasa ekonomisinin istikrarı ve kusursuz temini için büyük güçlerin yayılmacı ve düzenleyici faaliyetleri, düşmanı irademize kabule zorlamak için bir şiddet kullanma eylemi” ve aynı zamanda “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi” ve Hobbes’un doğal durumunda olduğu gibi herkesin herkesle sürekli çatışma riskinin bulunma hali olarak tanımlanmaktadır. Kadın eksenli yaşama-sisteme dönük ideolojik ve fiziksel saldırıların, çatışmaların ve savaşların yaşanması ataerkil sistemin kurumlaşma dönemi ve sonrasını kapsamaktadır. Savaşlarla fethetmeye çalıştıkları toplumlara, coğrafyalara taşınan egemenler bu kadınları kaçırarak, tecavüz ederek egemenliklerini sürdürür; bu yöntemle savaş açılan toplumun iradesi kırılmak istenir; bu sürede kadınlar bir savaş ganimeti olarak görülür, o savaşın askerlerine bir ödül olarak sunulur.
Kadınlara yönelik şiddet özel savaş politikasıdır
Özel savaş kadınların öz iradelerinin, kendini savunma ve yönetme gücünün, ekonomisinin ortadan kaldırılması içindir. Kadının ev kölesi kılınması, seks aracı haline getirilmesi, emeğinin görünmez ve değersiz kılınması, son olarak kapitalizmle birlikte en ince meta haline getirilmesi özel savaş politikaları kapsamında değerlendirilmektedir. Özel savaş ve kadın kırımı politikalarının pozitivizmden bağımsız olmadığının belki de en güçlü ispatı cadı avlarının çıktığı yerdir- o yerden başlayarak dünyaya yayılan pozitivizmdir. Kadınlara dönük ilk savaş onların köleleştirip mülkleştirilmesi ile başlamış daha sonra buna karşı direnenlerin yok edilmesi ya da ehlileştirilmesi, mülkiyet ve meta konusu olarak savaşlara gerekçe yapılmaları ile devam etmiştir. Savaş sadece öldürerek, yaralayarak, tutuklayıp-işkence yaparak değil, umutsuzlaştırarak, değerlerimizi ayaklar altına alarak, güvensizlik, çaresizlik yayarak da hedeflediği sonuçlara ulaşabilmektedir. Ayrıca Kadınların dili, kültürü çalınarak varoluşlarına saldırılması, onlara ait olmayan bir elbisenin giydirilmeye çalışılması; uyuşturucu kullanımının yaygınlaştırılması, kayyumların, yargı tacizinin, üniformalı şiddetinin kadınlara yönelik şiddetin bir parçası olması da özel savaş politikası kapsamındadır.
Kapitalist düzen kadını yok saymıştır
Kapitalist politikalar, her alanda olduğu gibi, kentsel alanda etkili olmuş, kentsel alanda etkilerini en çok da toplumun kesimleri olarak tanımlanan kadınlar üzerinde göstermiştir. Eril siyasetin ve temsiliyetin bir sonucu olarak, kenti yaratan, kent içi sosyo-ekonomik ve mekânsal örgütlenmeyi tasarlayan, erkektir. Kapitalist düzenin eril güçleri, kadını, kentin içinde konumlandırmada başarısız olmuş ve hatta kadını bu düzen içinde hemen hemen yok saymıştır. Oysaki, toplumsal cinsiyet, kentsel çevreyi oluşturan güçlerden biridir. Kentsel düzeyde kadının, emek, üretim ve istihdam perspektifinden güvenlik, erişebilirlik, temsiliyet, boş zaman, varlık ve görünürlük gibi konularda kronikleşmiş sorunları bulunmaktadır. Zaman içinde kentlerde cinsiyetçi mekan kullanımları artmış (pembe otobüs, pembe taksi, kadınlar parkı, millet kıraathaneleri, vb), kadının kırda ve kentte işçi olma konumu değişmemiş, kent içi hareketliliği sınırlı bir alanda kalmaya devam etmiştir. Kayyumla yönetilmeye çalışılan illerde ise kent planlaması kadının aleyhine olacak şekillerde yapılmakta ve kadınların güvenliği tehlikeye atılmaktadır.
2015’te kent içi göçler yaşanmıştır
Son 40 yılda Kürt kadınlarını önemli ölçüde etkileyen göçler yaşanmış; kısacası göç kadınsallaşmış ve etnik bir kimliğe bürünmüştür. Göç demek özellikle Kürt kadınları için yoksullukla özdeş olmuştur. 1990’lı yıllarda yaşanan göçler daha çok köyden kente doğru gerçekleşmiştir, hedef iller arasında batı ve güneydeki iller yer almıştır. Bu göçlerinde devletin sorumluluğuna vurgu yapılırken, savaş nedenli göç olarak tanımlanması düşük oranda yapılmıştır. Bu göçler bir taraftan bölgenin sosyopolitik durumunu değiştirirken; hedef illerde ise ırkçılığı tetikleyen bir işlev görmüştür. 2015 yılında kent içi göçler yaşanmış; 11 kentte gerçekleşen göçler kent içinde yakın mahalle ve semtlere doğru gerçekleşmiştir. Göç edenlerin büyük çoğunluğu göçün sebebi olarak savaşı göstermiş, bu savaşın sebebi olarak da etnik kimlik ve yoksulluğu belirtmişlerdir. Göçün her aşamasında toplumsal cinsiyetçi iş bölümü kendini yeniden üretmiştir. 2015 göçlerinde, göç etme eylemi bir kez ile sınırlı kalmayıp göç silsilesine dönüştüğü görülmüştür.
Baharı, barışı ve devrimi de kadınlar getirecek
KHK sürecinde kadın sorunları, kadın kırımında cezasızlık politikaları, kent savaşlarının kadın üzerindeki etkisi ve anadile yönelik asimilasyon politikaları konuları da çözüm yollarıyla birlikte çalıştayda detaylı olarak tartışılmıştır ve çalıştay bildirgesinde detaylı olarak yer alacaktır.
Cinsiyetlendirilmiş ötekilerin birliği bütün toplumsal meselelerin çözüm kaynağıdır. Dolaysıyla mevcut ataerkil toplumun değiştirilmesi kadınların birlikte uluslararası mücadelesine bağlıdır. Biliyoruz ki baharı da, barışı da, devrimi de kadınlar getirecektir.”
Açıklama sonrası kadınlar “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı attı.