Çiğdem Kılıçgün Uçar: Yeniden yapılanma süreci başlattık

  • 12:44 11 Temmuz 2023
  • Siyaset
 
ANKARA - Meclis Grup Toplantısı’nda konuşan Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Demokratik siyasetimizi ve mücadelemizi AKP ve MHP faşizminde boğdurmayacak kadar dirençliyiz.  Bu dirençle yeniden yapılanma süreci başlattık” sözleriyle herkesi ortak mücadeleye davet etti. 
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Meclis Grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu.
 
‘ATK hasta tutsakların ölümüne imza atan bir pozisyonda’              
 
Gezi’de hayatını kaybedenleri anarak konuşmasına başlayan Çiğdem, öncelikle hasta tutsakların durumuna dikkat çekti. Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) hasta tutsakların katledilmesinin altına imza attığını belirten Çiğdem, “Geçtiğimiz hafta hasta tutsaklardan Bişar Yazıcı’yı kaybettik. Bişar Yazıcı bir gizli tanık beyanıyla 6 yıl 3 ay ceza almış, 2 yıldır Van’da cezaevindeydi. Hem doktorlar hem de ATK, ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Kendisi çok ağır bir karaciğer yetmezliğiyle savaşır durumdaydı. Daha sonra Diyarbakır’da hastaneye kaldırılan hasta tutsak Bişar Yazıcı ne yazık ki hayatını kaybetti. İster cezaevinde ister dışarıda olsun en kutsal hak olan yaşam hakkını güvence altına almakla sorumlu olan bu devlet ve ona bağlı olan ATK, aslında Bişar Yazıcı şahsında bütün hasta tutsakların ölümüne imza atan bir pozisyondadır. Yüzlerce hasta tutsak cezaevlerinde ölüm siyasetine, ölüm hukuksuzluğuna karşı mücadele veriyor. Bu mücadelenin de bizim mücadelemiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Sesimizi yükseltmeye ve yanlarında olmaya devam edeceğiz. Yine geçtiğimiz hafta Van Barış Anneleri Meclisi’nden sevgili Barış Annesi Xeme Akdoğan’ı da kaybettik. 85 yaşındaydı. Kendi sözüdür, ‘nefes aldığımız müddetçe bu ülkede barış mücadelesi vermek için elimizden geleni yapacağım’ dedi. Kendisine rahmet ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Bizim de sözümüz olsun Xemê Anne’ye biz de nefes aldığımız sürece yarım kalan talebini tamamlamak için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi. 
 
‘ATK’den ısrarla ‘cezai ehliyeti yoktur’ raporu alınmaya çalışıldı’
 
Alevi kurumlarına dönük saldırılara ilişkin ise Çiğdem şu sözleri kullandı: “30 Temmuz 2022 yılında Ankara’da başta Ana Fatma Cemevi olmak üzere 4 Alevi kurumuna bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırı failine ilişkin ATK’den ısrarla ‘cezai ehliyeti yoktur’ raporu alınmaya çalışıldı. İki tutuksuz yargılanan vardı bir tutuklu yargılanan vardı. 7 Temmuz’da yapılan duruşmada tutuksuz yargılananlar beraat etti, tutuklu yargılanan ise tahliye edildi. Bu cezasızlık politikasını biraz geçmişle ele almak istiyorum. Ayın başında Sivas Madımak Katliamı’nın yıldönümüydü. Katliamın failleri ve karar vericileri ne yazık ki halen yargı önüne çıkarılmadı, ne yazık ki bir yüzleşme olmadı ve hesap sorulmadı. Biz Madımak Katliamı’nın bugünkü siyasi atmosferi dizayn edenlerle bir olduğunu söylemenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Zamanaşımı ile karşı karşıya olan ve zamanaşımını duyduğunda da hayırlı olsun diyen bir cumhurbaşkanımız var. Bu cumhurbaşkanının yürüttüğü hem hukuk hem de siyasetin kendisi, Ankara’da cemevlerine yönelik saldırıyı gerçekleştirenleri tahliye ve beraat etmekten başka bir sonuç çıkaramazdı.” 
 
Çiğdem konuşmasından satır başlıkları şöyle: 
 
“Yine bugün Diyarbakır'da yaklaşık 13 aydır tutuklu bulunan 15 özgür basın emekçisinin davası görülecek. Yandaş olmayan, yandaş olmayı reddeden gerçeklerden taviz vermeyen, görülmeyenin, duyulmayanın sesi olmaya çalışan özgür basın emekçilerinin en kısa zamanda özgürlüklerine ve mesleklerine dönmelerini diliyoruz. Bu toplumun gerçek anlamda yandaş olmayan basına ihtiyacı var. Gerçeklere ihtiyacı var. Ve basın emekçisi olan arkadaşlarımız bu gerçekleri yazdıkları için 13 aydır cezaevindeler. Bugün mahkemede çok iyi biliyoruz ki sansürü de gazeteciliğin nasıl bir faaliyet olduğunu da gazeteciliğin suç olmadığını da mahkemede uzun uzun anlatıp büyük ihtimalle de olması gerektiği biçimde de tahliye olacaklar.
 
AKP MHP iktidarının yeni yüzyıl diye tabir ettiği dönemi yaşamaya başladık. Hem ülkenin kendisi hem de toplumun kendisi ciddi bir çöküşle karşı karşıya. Bu ülkeyi tek tipleştirmek isteyen tek sesli, tek renkli yapmak isteyen bir iktidar, bunun için elinden geleni ardına koymadan çalışmalarına devam ediyor. Her türlü keyfilik, her türlü hukuksuzluk, sansür, baskı, tehdit, hak gaspları, yoksulluk, yolsuzluk, talan ve savaş politikalarıyla bu toplumu baş başa bırakmaya çalışıyor.
 
Mücadelemiz dün olduğu gibi bugün de devam edecek
 
Bütün toplumsal kesimlerin ve mücadele alanlarının bugün karşı karşıya olduğu saldırılar bu iktidar tarafından yönetiliyor. Hepimiz aslında aynı saldırılarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Hafta sonu Galatasaray Meydanı’nda 954’üncü haftasında adalet mücadelesi yürüten, Galatasaray Meydanı’nı adalet meydanı yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları basın açıklamasına başlamadan gözaltına alınarak ters kelepçelendiler. Bugün ve dün daha doğrusu hem Eskişehir hem de Adana’da sokağa çıkmak isteyenler, LGBTİ+’lar, emekçiler, gençler, kadınlar demokratik haklarını kullanmadan bu iktidarın kolluk güçleri tarafından kriminal bir halde gözaltına alınmaya çalışılıyor. En son Mersin Milletvekili arkadaşımız Perihan Koca da aynı saldırı ile karşı karşıya kaldı. Şiddetiniz karşısında dayanışmamız da mücadelemiz de dün olduğu gibi bugün de devam edecek.
 
Kobanê davasının hiçbir hukuki alt yapısı yok 
 
Türkiye’de demokratik siyasetin tek adresiyiz. Bu demokratik siyaset uzun süredir iktidar ve devletin birçok mekanizması tarafından saldırı ile karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta Kobanê Kumpas Davası duruşmalarından birisi daha gerçekleşti. Biz de arkadaşlarımızın yanında olmaya çalıştık. Kobanê Kumpas Davası kurmaca bir yargılama, hukuki hiç bir altyapısı yok. Niye böyle söylüyorum?. Sevgili Gültan Kışanak en son mahkeme salonunda şunu söyledi; ‘siz bizi suçlayacak herhangi bir delil bulamadınız ama bizden suçsuzluğumuzu kanıtlamamızı istiyorsunuz.’  Selahattin Demirtaş’ın tahliye talebini reddederken özcesi ‘dışarıda adalete zarar verebilir’ gibi absürt bir kararın altına imza atan bir mahkeme heyeti ve iktidarla karşı karşıyayız. Mahkeme tarafından 5 bin 267 sayfalık bir mütalaa hazırlandı, bu mütalaanın hiçbir hukuki temeli yok. Bu mahkeme bir anlamda oldubitti mahkemesidir. Hukuki hiç bir alt yapısı olmayan bu siyasi komplo yargılamasına hep beraber bakalım. Kobanê, bütün dünyada insanlık dışı çeteye karşı büyük bir direnişle savunulan bir kentin adı. Tarihe yazılmış ve kazanılmış bir onur savaşının olduğu kenttir. Kobanê mücadelesi ve direnişi Türkiye’de ve dünyada insanlık için nasıl büyük bir kazançsa kimi çevreler için de büyük bir kayıp. Kürt halkının iradesinin yok edilmesine umut bağlayanlar, IŞİD ile birlikte Kobanê’de kaybetti ve bu kaybetmekle birlikte Türkiye’de yargı eliyle iktidar eliyle yeni bir kumpas davası kuruldu. O dönemde yaşanan bütün ölümlerin hepsi ne yazık ki seçilmiş milletvekillerimiz ve eşbaşkanlık yapan arkadaşlarımızın fail olarak gösterilmeye çalışıldığı bir malzeme senaryosu ile karşı karşıyayız. Katil olarak gösterilmeye çalışılan arkadaşlarımız bu ülkede demokratik siyasetin en yegane temsilcisidir. Eğer katil arıyorsa bu iktidar, kendisine ve işbirliği içinde olduğu bütün mekanizmalara ve örgütlere baksın.
 
11 çocuk katledildi 
 
2014 yazından itibaren Kobanê ile dayanışma etkinlikleri eylemleri başlamıştı, yaz ayları boyunca yapılan etkinliklerde hiçbir ölüm yaşanmadı. İlki Muş Varto’da Hakan Buksur’un polisler tarafından katledilişinin ertesi günü gerçekleştirilen protestolarda polis halka ateş açmaktan geri durmadı. Sadece Siirt’te korucular eliyle içlerinden Necmettin Çelik ve 17 yaşındaki oğlu Yusuf Çelik olmak üzere 6 kişi katledildi, bununla ilgili açılmış hiçbir dava yok. Bu süreçte 18 yaşında olan 18 yaş altı olan 11 çocuk katledildi, ama kamuoyunda sadece bir çocuğun ismi geçti. Açık ifade edelim o gün 6-8 Ekim olaylarında herkes için aynı acıyı duyumsamak durumdayız. Ama katledilenlerden sadece bir kişinin üzerinden yürütülen bu davanın propagandası, HDP’nin haklılığını ortaya koymak için yeterlidir. İstismar ettikleri bu çocuk üzerinden ne yazık ki demokratik siyaseti boğmak istiyorlar. Aynı şekilde Nusaybin’de babası elinden tutarken öldürülen 8 yaşındaki Beşir Ramazan Arif çocuk değil miydi? Bununla ilgili yürütülen hiçbir süreç olmadığını ifade etmek isterim.
 
HÜDA PAR’ın içinde olduğu bir tertip 
 
Kobanê Davası’nın kendisi bir tertip davası. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bakın o günden bugüne ortakları olan HÜDA PAR’ın bugünkü Başkanı Yapıcıoğlu Sputnik Radyo’ya 5 Ekim 2020’de bir demeç vermiş. Aynen okuyorum: ‘Çözüm süreci 6-8 Ekim’den önce bitmişti, ama bunun ilanı gerçekleştiriliyordu. Bize de kurbanlık koyun rolü biçilmişti. Hatta belki de devlet ya da hükümet içindeki birilerinin gözünde kurbanlık koyunduk. Çözüm süreci bitmişti aslında ilan edilecekti ilan için bir gerekçe lazımdı. Onlar bizim üzerimize saldırsalardı (Onlar diye bahsettiği bizleriz) çok büyük katliam yapsalardı devlet de HDP’lilerin üzerinden silindir gibi geçecekti’ demiştir. HDP’lilerin de zulüm edilen taraf olarak kamuoyuna yansıtılacağı bilgisini vermiş. 6-8 Ekim Kobanê destek protestolarında HÜDA PAR’lıların da içinde olduğu nasıl bir tertip olduğunu kendi ifadeleriyle çok net ifade etmiş. Ancak bununla ilgili ek bir bilgiyi paylaşmak isterim. Ebu Hanzala kod isimli Halis Bayancuk dün tahliye edildi. IŞİD’in Türkiye Yöneticisi olduğu iddiasıyla 12 yıl 6 ay hapis cezası alan Ebu Hanzala 8 kez tutuklanıp serbest bırakıldı. Bu tahliye bile tek başına IŞİD ile dirsek teması olanlarla mevcut iktidar ilişkisini göstermek açısından yeterlidir. 
 
7 yıl sonra dava açıldı 
 
Kaldı ki HÜDA PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Hanzala’nın babası olan Hacı Bayencuk’un Hizbullah şura üyelerinden ömür boyu hapis cezası aldığında avukatlığını üstlenmişti. İktidarla kurdukları ittifakın sonuçlarını almaya başladılar. Geçtiğimiz dönemde birçok Hizbullahçı yani Kürtlerin kanına doymayan Hizbullahçılar tek tek bu iktidar eliyle serbest bırakılmışlardır. Kobanê protestoları bittikten sonra cumhurbaşkanın bir sözü var. Yalan bir söz. 7 Haziran seçimlerinden 9 ay önce vuku bulan 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili sahada şu cümleyi kurdu; 7 Haziran'da 80 vekil alınca ‘ortalığı yıktılar’ deyince aleni yalan söylemekten geri durmadı. Protestolardan tam 7 yıl sonra dava açıldı ki bir kumpas olması 7 yıl sonra açıldığını gösteren Aynı şekilde bu mahkemelerde daha sonra çete üyeliğinden ihraç olan hakimler ve savcılar görevlendirildi. Türkçüsü, jitemcisi, ırkçısı, alabildiğince Kürt düşmanlığını besleyen bütün kesimler bu mahkemelerde görev aldı ve halen de almaya devam ediyorlar. Kobanê Kumpas Davası, Türkiye'de bir hukuk katliamıdır. Hukukun bittiği noktadır. Hakikatlerin karartıldığı bu süreci görmek isteyenler Kobanê Davası’na baksınlar. 
 
Suya düşen hayaller 
 
‘Kobanê düştü düşecek’ diyenlerinin suya düşen hayallerinin de intikamını almak için yürütülen bir süreç olduğunu ifade etmek isteriz. Yine o süreçte yürütmenin başındaki İçişleri Bakanı halen sağ. HDP’li yöneticilerin 6-8 Ekim olayları başladığından iki gün sonra belki de bir gün sonra bir tertibin olduğunu fark ettiklerinde yürütmenin başı ve içişleri bakanıyla yaptıkları görüşmeler var. İçişleri Bakanı o gün HDP’li arkadaşlarımıza ‘kontrol dışı paramiliter güçler var’ diyor. Kayıtlarda mevcut olan bu bilgiyle mahkeme boyunca hiçbir işlem yapılmadı. Bu paramiliter güçler kimlerdir, iktidar tarafından neden korunuyor neden yargı önüne çıkarılmadığına dair ne iktidardan ne de mahkeme süreçlerinden dönüş yapılan hiçbir bilgi ne yazık ki yok. Yine 15 Temmuz darbe girişiminde kamu görevlisi olanlar 6-8 Ekim’de güvenlik bürokrasisinde görev yapıyorlardı. İktidara diyor ya ‘darbecilerle mücadele ediyoruz’, bunlarla da mücadele etmek ve isimlerinin açıklanmasını istiyoruz. Ne yazık ki yürütülen hiçbir işlem yok, işlem yapılan tek kesim HDP’nin yöneticileri, seçilmişleri, eşbaşkanları ve Kobanê direnişine destek veren yurttaşlarımız. Bu kumpas davası AKP- MHP iktidarının tıpkı Gezi davasında olduğu gibi toplumsal muhalefete yönelik siyasi bir darbedir.
 
İradeye yönelik saldırı
 
Gezi ve Kobanê protestolarında esas açığa çıkan şeyin kendisi aslında sokakta demokratik mücadeleyi,  meşru alanına dönüştüren iradeye yönelik bir saldırıdır. Hiç kimse zannetmesin ki Kobanê’den çıkan sonuç sadece Kobanê davasından, Gezi’den çıkan sonuç, sadece Gezi davasından yargılananları bağlayacak. Tam tersine bu dosyalardan çıkacak olan sonuç o kadar toplumsal ki tam da içinde bulunduğumuz bu yüzyılın bizlerin istediği bir yüzyıl mı, bizi faşizmle boğmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yüzyılı mı olacağını gösterecek bir davadır. Kobanê bir kumpas davasıdır demokratik siyasete yönelik bir darbedir. Bununla mücadele etmek hepimizin asli görevlerinden biridir.
 
İktidar ‘kaşıkla veririm kepçeyle alırım’ diyor 
 
Biliyoruz ki esas gündemlerimizden biri de ülkede yaşanan ekonomik kriz. Hepimiz her gün ‘acaba hangi zamlarla uyanacağız?’ diye güne başlıyoruz. AKP MHP iktidarı, Türkiye yüzyılı ifadesini kullandığı andan itibaren zamlar başladı. O yüzden bu yüzyılın kendisine zam yüzyılı demek bence en doğru tespitlerden biri olacak. Zam yüzyılı, enflasyon yüzyılı, savaş yüzyılı, emek sömürüsü yüzyılı demek yerinde olacaktır. Bu iktidarın parolası çok net arkadaşlar. Kaşıkla verir kepçeyle alırım. Asgari ücretle çalışmaya başlayanlara yakın zamanda bir zam yapıldı. Zam daha emekçilerin cebine girmeden başka zamlarla uyandık. Aslında yapılan zammın da bir işe yaramadığını hep birlikte deneyimledik. Kamu emekçisi memurlara haklı olarak almış oldukları 22 bin liralık ücret karşısında alanlarda seslerini yükseltmeye devam ediyorlar. Biz de Yeşil Sol Parti olarak ifade edelim, bize reva görülen, emekçiye, işçiye, hatta işsize reva görülen bu düzen karşısında emekçilerle yan yana olacağız, birlikte sesimizi yükselteceğiz. Bu talan ve rant ekonomisini hep birlikte ifşa etmeye devam edeceğiz.
 
Yapılan zam resmi değil ‘seyyanen’
 
En düşük kamu emekçisinin maaşı 22 bin lira. Ama kök maaşı 13 bin 780 lira arkadaşlar. 8 bin lira olarak görülen zam resmi bir zam değil seyyanen bir zam. Elden veriyor devlet. Böyle bir yöntemi tercih etti. Bu 8 bin lira resmi değil elden veriliyor ve bundan dolayı da birçok hak kaybıyla karşı karşıya kalacağız.  Komisyonda muhalefetin ısrarıyla emeklilere de yüzde 25’Lik zam konuşuldu ve bu zammın da çare olmayacağını ifade edelim. Biliyorsunuz ki yine geçen hafta plan ve bütçe komisyonuna bir torba yasa geldi. Bu torba yasa aslında AKP-MHP siyasi iktidarının ekonomik alanda neler yaptığının ve yapacağının göstergesidir.
 
Çözümsüzlük politikaları herkesin sofrasında 
 
Aynı torba yasada hem memurlara enflasyon altında bir zam hem de çok ciddi bir vergi yükü getiriliyor. Bu torba yasa ne diyor? ‘Paraya ihtiyacımız var çünkü deprem oldu.’ Soralım buradan; yaklaşık 20 yıllık AKP iktidarı boyunca 2003 ile 2020 yılları arasında yaklaşık 90 milyar TL deprem vergisi toplanmış. Bu vergilerin nereye gittiği konusunda iktidardan net bir açıklama yok. Ancak Wan depreminde bugünün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bir sözü var. Duble yollar yapmışlar. Kullanamadığımız havalimanları yapmışlar ve sağlığa harcama yapmışlar ki toplumun sağlığa erişemediği gün gibi ortadayken bunu söylemekten geri durmadılar. Bu ek vergilerde yüzde 8 olan KDV’yi yüzde 10, yüzde 18 olan KDV’yi yüzde 20 yaparken, bununla birlikte ek motorlu taşıtlar vergisi getirerek çaldıkları çırptıkları her şeyin karşılığını bu halkın boynuna oturarak almak derdinde olduklarını gösterdiler. Eğer deprem vergilerini deprem için kullanmış olsaydı iktidarın vergi yükü olmayacaktı. Ama aynı şekilde yaşadığımız bu ekonomik krizi ve mevcut iktidarın bize dayattığı ekonomiksizliği savaştan bağımsız ele almamız mümkün değil. Çok ciddi bir savaş politikasıyla birlikte önemli bir şekilde savunma sanayisine yatırım yapmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Artık ekonomik kriz, Kürt sorununda derinleştirilen çözümsüzlük politikaları ve savaşla birlikte her birimizin sofrasında. Eksilen her dilim ekmek, eksilen her kaşık çorbanın kendisi bu savaş politikalarından bağımsız ele alınamaz. O yüzden biz alanlarda hem ekonomik krize karşı sesimizi yükselteceğiz hem de bunun temel sebeplerinden biri olan savaşa karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.
 
Ekonomik krizin panzehri mücadele
 
Seçimi kazanmak için kamunun kaynaklarını har vurup harman savuran bir iktidar var karşımızda. Sarayın günlük harcaması eski para birimiyle 15 trilyon. Oradan vermek yerine yapmadığı zamdan ve yüklediği vergiden neler koparabiliriz diyen bir iktidar var karşımızda. Emekçilerin işçilerin işsizlerin yanındayız. Bu rant ve talan politikasını ifşa etmeye, emekçilerle birlikte sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Bu krizin panzehri biziz ve bizlerin mücadelesidir.
 
Yeniden yapılanma süreci için katılım çağrısı 
 
Geleceğimizi toplumun tercihlerini yansıtmayan bu seçim sonuçlarına mahkum etmeyecek kadar güçlüyüz. Demokratik siyasetimizi ve mücadelemizi AKP ve MHP faşizminde boğdurmayacak kadar dirençliyiz. Kimliklerimizi inançlarımızı dillerimizi dün olduğu gibi bugünde yaşatacak kadar köklüyüz. Bu dirençle bu güçle bu tarihsellikle yeniden yapılanma süreci başlattık. Bu süreç hepimizin süreci, bu çağrı da sizlerin çağrısı. Dolayısıyla başlattığımız halk toplantıları ve sonrasında yapacağımız bütün çalışmalarda bugüne kadar emek veren bütün arkadaşları ortak olmaya, üzerimizde kurulan kumpaslara, faşizme karşı ortak mücadeleye davet ediyorum.”