İranlı aktivistten seçim uyarısı: Tek öncelik haklarınız!

  • 10:04 27 Mayıs 2023
  • Siyaset
 
 
Melek Avcı
 
ANKARA - İranlı Aktivist Shaghayegh Noruzi, İran’daki protestolarda yaşanan son durumu aktarırken din adı altında kadınların hayatlarının yavaş yavaş nasıl değiştirildiğine işaret ederek seçime giderken  Türkiye’deki kadınları “Tek öncelik haklarınız, cinsel ırkçılıkla yürüyen İslamcı faşizm tüm topluma yavaş yavaş yayılabilir fakat tüm hayatınızı elinizden alır” diye uyardı.
 
Kürt kadın Jîna Emînî’nin 16 Eylül 2022’de katledilmesinin ardından İran ve Rojhilat'ta “jin jiyan azadî” sloganı ile kadınlar öncülüğünde alanlara çıkan halk sokakları terk etmiyor. Zorunlu başörtüsü dahil olmak üzere birçok temel hakkın gasp edildiği bölgede isyanlar sürerken hükümet ise saldırı ve baskı araçlarını kullanmayı sürdürüyor.
 
Bölgedeki son durum ve Türkiye’de “kadın düşmanı” siyasetin yükselmesine ve cumhurbaşkanlığı için yapılacak ikinci tur seçimlerinde olası iki tablonun kadınlara ve halklara neler getirebileceğine ilişkin İranlı Aktivist Shaghayegh Noruzi deneyimlerini JINNEWS’e anlattı. 
 
“Bu mücadelenin karşısında rejimin yapmak istediklerini yapamadığı ve sıkışmış durumda olduğunu da görüyoruz. Bu direnişi bastıracak ve sonlandıracak, bununla yüzleşecek gerçek bir çözüm ve çıkış yolu bulamıyor.”
 
* İran’da katledilen Jîna Emînî’nin ardından Rojhilat ve İran kentlerinde başlayan isyan devam ediyor. Bu isyan nasıl ilerliyor?
 
Ülkede hareketlilik sürüyor halk hala direnişte ama İran İslam Rejimi taktiklerini değiştirdi. Kadınlar günlük hayata takılması zorunlu olan başörtüsüne karşı mücadele ediyor ve mücadeleyi günlük hayatın her alanına taşıyarak rejimin taktiklerine farklı eylemlerle karşılık veriyor. Kamusal alanlara, sosyalleşme yerlerine başörtüsü takmayarak gidiyorlar ve rejimle, onun baskıcı yasalarıyla savaşıyorlar. Diğer yandan ise rejim buna garip ve baskıcı yasalarla karşılık veriyor. Örneğin, kadınların metro ve diğer toplu taşımaları kullanmaya izin vermeyeceklerini, sağlık ve sosyal hizmetlerden kadınları yararlandırmayacaklarını, başörtüsüz geldikleri hastanelerde tedavi edilmeyeceklerini, genç kızların okula gitmesine izin vermeyeceklerini söylüyorlar. Böylelikle her şeyi, kadınların tüm haklara erişimini, tüm temel haklarını ve insan haklarını kullanmalarını engelleyerek ve kısıtlayarak kadınların bu hareketine karşı savaşmak için kullanıyorlar. Bu güçlü harekete karşı durmak için rejim, insanları katlederek sokaktaki ayaklanmayı da bastırmaya çalışıyor. Fakat mücadele günlük hayattan geliyor ve günlük hayatın her yerinde çok güçlü. Ayrıca şöyle bir durum da var ki, bu mücadelenin karşısında rejimin yapmak istediklerin yapamadığı ve sıkışmış durumda olduğunu da görüyoruz. Bu direnişi bastıracak ve sonlandıracak, bununla yüzleşecek gerçek bir çözüm ve çıkış yolu bulamıyor.
 
* İran ve Rojhilat'a yükselen isyanda hükümet kimyasal gazlar da kullanmıştı. Hükümetin eylemlere karşı tutumu şuan nasıl?
 
Belirttiğim gibi çok sert bir şekilde eylemleri bastırmayı sürdürüyorlar. Sadece sosyal hizmetlere katılmalarını ve yararlanmalarını engellemekle kalmıyorlar, aynı zamanda tutukluyorlar. Geçenlerde polis zorunlu başörtüsünü takmadığı için bir kadını daha öldürdü. Bir kadını daha kaybettik. Kadının ailesine de saldırdılar ve kadın bu saldırı sonucu katledildi. Bunun yanında başörtüsü takmayanlardan para istemeye başladılar. Evet, başörtüsü takmayan kadına para cezası kesiyorlar, ekonomik yaptırım uyguluyorlar. Toplumun ekonomik durumuna baktığınızda, bu parayı ödeyebilecek az kişi var, kadın işçiler bu cezayı ödeyemeyebiliyor. Rejim farklı farklı yöntemler deniyor. Devrime ve kadınların hareketine katılan aktrislere, ünlülere çok fazla baskı uyguladılar ve çalışmalarını da engellediler. Bazen hapse atıyorlar, mesela bir iki ay hapis cezası veriyorlar. Rejim çok uğraşıyor fakat söylemem gereken nokta, herhangi bir başarı elde edememiş olmalarıdır. Mücadele her geçen gün güçlenerek devam ediyor. Rejimden gelen bu baskılara rağmen kadınların zorunlu başörtüsü olmadan toplum içinde nasıl yürüdüklerine ve nasıl çalıştıklarına dair birçok video paylaştıklarını görüyoruz.
 
 
“Devrimin başlangıcından bu yana olan desteği kaybetmiş durumda. İnsanları baskılamak için geçmişte zulüm etmek için kullandıkları baskı araçlarını kullanıyorlar. Bu araçları kullanarak geçmişte sahip oldukları gücü ve ruhu diriltmeye çalışsalar da bu işe yaramıyor. Çalışmıyor.”
 
*”İran İslam Devrimi” yaşandığında halk daha eşitlikçi bir yönetimin oluşacağını düşünmüş ve birçok kişi buna destek vermişti, eleştiriler de olmuştu. Şimdi baktığımızda bu devrim gerçekten halklara ne getirdi?
 
En başından beri, ilk adımlarından bugüne gelen devrimin ve rejimin İslamcı faşist bir yapı olduğu belliydi. O dönemde dahi halk, Humeyni'nin işaret ettiklerine ve bu İslam müritlerinin bu davanın içinde o dönemde bile kadınlara karşı yaptıklarına dikkat çekmek isteseydi toplum ne olacağını, onları nelerin beklediğini şekilde anlayabilirdi. İşaret edilen şuydu ki, o zamanlar toplumun değerleri farklıydı. Neden farklıydı, çünkü o zamanlar gerçekten toplum İslamcı faşistlerle yüzleşmemiş ya da toplumun İslami faşizmin nasıl olabileceğini ve nasıl korkunç olabileceklerine, onlara ne tür bir kabus getireceğine dair net bir fikirleri yoktu. Humeyni'nin söylediklerinin demokratik olmadığının da farkındalardı bence ama bunun dikkat çekmesini istemediler çünkü o zaman önemli olan devrimin başarıya ulaşmasıydı. Ama kuruluştan çok kısa bir süre içinde kadının başörtüsü takmasının zorunlu hale getirilmesini gündeme getirdi.
 
Bu açıklamadan sonra toplumun diğer kesimleri de Humeyni'yi ve politikalarını kabul etti ve onunla işbirliği yapmıştı. Söylediği her şeye tamam dediler. Çünkü onlar için sorun teşkil eden, haklarına saldıran bir durum ortada yoktu ve bu destekten sonra gücünü arttırdı. İran İslam Cumhuriyeti'nin son yıllarda kaybettiği işte bu işbirliğidir. Devrimin başlangıcından bu yana olan desteği kaybetmiş durumda. Çünkü yaptıkları tüm yolsuzluklar, tüm operasyonlar, sırf düşünceleri yüzünden insanların elinden aldıkları tüm o değerli ve güzel yaşamlar ve bu yıl yaptıkları tüm korkunç şeyler yüzünden bu oldu. Şimdi kaybetmiş olduğu, kadının karşısında konumlanan ayrımcı ve İslamcı faşist rejim ile toplumun diğer yarısını oluşturan erkeklerin yaptığı işbirliğidir. Kendilerini var etmek için ayrımcılığa başvururlar ve hayatta kalabilmek için ayrımcılığı sürdürürler. Ve bu ayrımcılığı sürdürmek isteyen toplumun ayrımcılığa asla uğramayan bir kesimi de rejimle işbirliği yapıyor. Fakat şuan ki son süreçte tüm bunların yanı sıra kadınlar ve erkeklerin birlikte mücadele ettiğini gördüğümüz bir işbirliği var. Erkeklerin bu noktaya gelmesinin temel sebebi bu rejimin hiç kimse için iyi olmadığını görmelerinden kaynaklıdır. Ne kadınlar için, ne erkekler için ne genç nesil için bir yararı yok. İşte bu faşist İslami hükümetin durumu tam olarak bu. İnsanları baskılamak için geçmişte zulüm etmek için kullandıkları baskı araçlarını kullanıyorlar. Bu araçları kullanarak geçmişte sahip oldukları gücü ve ruhu diriltmeye çalışsalar da bu işe yaramıyor. Çalışmıyor. Ayaklanma devam ediyor.
 
“Cinsel ırksal rejim altında ana öncelik haklarınızdır. Ana önceliğiniz her zaman haklarınız olmak zorundadır. Cinsiyetinize ve kimliğinize daha saygılı, azınlık gruplarının haklarına daha saygılı bir yapının oluşmasına öncelik verdiğinizde emin olun bu bir bütünen her şeyi etkileyecektir. ”
 
 
*  Türkiye'de bir seçim oldu ve Tayyip Erdoğan’ın partisiyle ittifak olan Hizbullahçıların siyasi temsilcileri Meclis’e girdi. Kadınların başörtüsü takmasından, boşanma, nafaka ve şiddet görmesine kadar uzanan bir talep listesiyle geldiler. Buna dair ne söylersiniz?
 
Tabii öncelikle şunu biliyorum ki, şu anda Türkiye'de yaşanan seçimde yer alan her iki tarafın da gerçekten demokrasi, kadın yaşamı ve LGBTQ yaşamı ve hakları konusunda sorunları var. Her iki tarafta tam anlamıyla bir özgürlük vadetmiyor. Bu tür seçimlerde azınlıkları ve haklarını koruma fikrine tamamen sahip ya da çok yakın siyasi taraflar bulamıyorsunuz ki bu yıllardır İran seçimlerinde hep yaşandı. Bir öneride bulunmak zor, her zaman dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çabalarız ama hiç zaman kadınlara, topluma tam anlamıyla tüm haklarını teslim eden hak ettiğimiz değeri veren bir yapıya kavuşamadık. Tüm hareketimizin, yaptığımız ve takip ettiğimiz tüm zorlu mücadelelerimizle bunun bir gün olmasını umuyoruz. Biz bu gerçekliğe sahip olabilecek zamana kadar çalışıyoruz. Oy verdiğimizde gerçekten bizi ve haklarımızı temsil edip etmediğine ve nasıl ettiğine bakmalıyız. Dışarıdan bir öneride bulunmak gerçekte zor. Fakat bir İranlı kadın olarak yaşadığım cinsel ırkçılık hâkim olan bir ülkedeki deneyimi ve yaşamış olduğum hayat üzerinden size bir şey söyleyebilirim. Cinsel ırkçı rejim altında ana önceliğiniz her zaman haklarınız olmak zorundadır. Hiçbir şeyden daha önemli değildir. Şunu unutmayın her zaman sağ ve sol siyaset bizimle müzakere etmek ister ve bizi kadın ve kimlik haklarımızın en sonda geldiğine inandırmaya çalışırlar; ekonomi sizin haklarınızdan önce gelir, senin hakların bilmem neyden sonra gelir. Hayır. Hiçbir şey bizim haklarımızdan daha önemli değil. Cinsiyetinize ve kimliğinize daha saygılı, azınlık gruplarının haklarına daha saygılı bir yapının oluşmasına öncelik verdiğinizde emin olun bu bir bütünen her şeyi etkileyecektir; ekonomiye, topluma, siyasete ve birçok şeye şekil verecektir.
 
“Söyledikleri her şeyde çok ciddiydiler siz de ciddiye alın. Ne söylüyorlarsa tam olarak onu yapacaklar. Irkçılıkla yürüyen İslamcı faşizm tüm topluma yavaş yavaş yayılabilir tüm hayatınızı, haklarınızı elinizden alır.”
 
*Türkiye’deki halkların önünde bir de cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri var ve bu turda kadın düşmanı partilerle ittifak yapan Tayip Erdoğan seçeneği de duruyor. Kadınlar sizce neden oy vermemeli ya da vermeli?
 
Şunu söyleyeyim ki haklarınızı azar azar kaybediyorsunuz, Humeyni bir anda İran'a gelip her şeyin fişini çekip yasaklamadı. Anlamadan yavaş yavaş kaybediyorsunuz. O yüzden tüm bunları hafife almayın. Hiç bir ırkçı, cinsiyetçi partinin söylemini ve ayrımcı dili hafife alma hatası yapmayın. Ciddiye alın. Çünkü onlar söyledikleri her şeyde ciddi. Kadın hakları konusunda bu kadar kolay konuştuklarında, alay ettiklerinde bunu hep önemsiz olduğuna inandırdılar. Oysa söyledikleri her şeyde çok ciddiydiler. Siz de ciddiye alın ve bahsettikleri konularda çok hassas olun. Ne söylüyorlarsa tam olarak onu yapacak ve onu dile getirmişlerdir. Irkçılıkla yürüyen İslamcı faşizm tüm topluma yavaş yavaş yayılabilir  tüm hayatınızı, haklarınızı elinizden alır. Sadece sizin hayatınızı değil, çocuklarınızın da, genç neslin de hayatını alabilir. En basit ve temel insan haklarımız için İran'da 3 kuşaktan fazla süren bir nesil savaşıyor. Bunu düşününce, kendiniz için istediğiniz, yeni nesil için istediğiniz gelecek bu mu? Sürekli en temel haklarınız, kadın olduğunuz için verilmeyen temel insan haklarınız için yıllarca süren bir savaş mı? Kısaca önceliğiniz haklarınız olmalıdır. Kendi haklarınız, azınlık gruplarının, kimliklerin, işçilerin, göçmenlerin ve LGBTQ gibi diğer azınlık gruplarını düşünün ve bunun için oy verin.
 
Bence İran ve Türkiye'deki durum pek çok açıdan bir şekilde gerçekten benzerlik gösteriyor. En azından kadının durumu, sorunlarımız, mücadelelerimiz ve sesimiz ve rejim ve iktidarın bizimle mücadele şekli noktasında. Umarım bir gün bu duvarları aşıp bu duvarların arkasında birleşir ve yılların birikimini paylaşırız. Bizim İran'da 45 yıl yaşadığımız kâbusu dünyanın başka bir yerindeki kadının yeniden yaşamaya başlaması hiç adil değil. Deneyimlerimizi paylaşmaya çalışmalı ve dünyanın farklı yerlerinde başımıza gelenleri ciddiye almalıyız. Günün sonunda, hepimiz sadece tek bir bedeniz.