Helalleşme değil ‘Hakikat ve Yüzleşme’

  • 09:01 20 Kasım 2021
  • Siyaset
HABER MERKEZİ - CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söylemi tartışılırken, PKK Lideri Abdullah Öcalan İmralı’da Türkiye’de yaşanan tüm sorunların çözümü için öncelikli adımın “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu”  kurmak olduğuna sürekli vurgu yaptı. 
 
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir video ile “Helalleşme yolculuğuna” çıkacağını duyurdu. Ardından partisinin grup toplantısında kimlerle helalleşeceğini söyledi.  Kılıçdaroğlu’nun  dile getirdiği “helalleşme” tartışmaları siyaset gündemindeki  yerini koruyor. Kılıçdaroğlu’na bir yandan destek verilirken bir yandan da tepki gösteriliyor. 
 
Türkiye’nin demokratikleşme sorunu ve AKP-MHP iktidarının giderek  toplumu her açıdan baskı altına alan politikalarından dolayı bir yandan zaman zaman bu tartışmalar gündeme gelirken, diğer yandan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ifade ettiği “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” da bir kez daha toplumun gündemine geldi. Abdullah Öcalan,  avukatları ve İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmelerde savaşın sona ermesi, Türkiye’deki tüm sorunların çözümü için öncelikli adımımın Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’nun kurulması olduğunun hep altını çizdi. 
 
‘Adalet ve Hakikat Komisyonu oluşmadan demokrasi gelişmez’
 
2004 yılında İmralı’da avukatları ile yaptığı görüşmede savaşın sona ermesi, savaş sürecinde açığa çıkmamış gizli kalmış durumların açığa çıkmasına dikkat çeken Abdullah Öcalan Adalet ve Hakikat Komisyonu kurulması gerektiğine dikkat çekti. Abdullah Öcalan, aydınların bundaki rolüne vurgu yaparak  şöyle dedi: “Adalet ve Hakikat Komisyonu oluşmadan demokrasi gelişmez. Aydınlar, demokratlar bunu görmedikleri için, AKP aldı başını gitti. Şimdi de Tayyip Erdoğan benim söylediklerimi söylüyor, derin demokrasi kavramımı kullanıyor. Bu olmaz, bu rezaleti ortadan kaldırmak gerekiyor. Tehlike var. AKP bu tehlikenin başını çekiyor, cumhuriyetle çatışacak. Demokrasi programına ilişkin önceki belirttiklerimi de bir araya getirirsiniz, onlara sunarsınız. Ordu da engel olmaz. Onlar bizimle çatıştı, siyasal İslam iktidara geldi. İslam’ın sadece bu yönü yok, onun bir de El Kaide’si var. Bunlar iyi anlatılmadı. Demokratik Türkiye programına kimse karşı çıkamaz, ordu da karşı çıkmaz.”
 
Güney Afrika deneyimi örneği
 
PKK’nin 2006’da ilan ettiği ateşkese AKP iktidarının savaş hazırlığı yaparak adım atmaması üzerine Abdullah Öcalan, yine hakikatlerin araştırılması için komisyon kurulmasının öneminin altını çizdi. Güney Afrika deneyimini hatırlatan Abdullah Öcalan, “Şu anki süreci sağlıklı görmüyorum, ancak dört beş ay daha üzerimize düşeni yapmaya çalışacağız. Fakat işte bir radyoyu bile bana çok görüyorlar. Yine mektuplar verilmiyor veya nadiren verilse de içinde bir iki cümlelik olan mektupları veriyorlar. Bu uygulamaların çözüme, barışa hizmet etmediği açıktır. Öte yandan operasyonlar da devam ediyor. Bunun bir oyun olma ihtimali her zaman var. Diyarbakır’daki karanlık patlamayı biliyorsunuz. Hala devletin içerisinde barışı istemeyenler var. AKP de bu konuda üzerine düşeni yapmıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi karşılığında bu süreci bir pazarlık aracı olarak kullanabilir. Bu tehlike göz önünde bulundurmalıdır. 
 
Bu sürecin bir oyun olduğu anlaşılırsa, şayet imha amaçlı yeni bir yönelim ortaya çıkarsa, yine milyonlarca insanımızın yerinden sürüleceği bir süreç başlarsa o zaman, ben de devre dışına çıkar ve Kürt halkına derim ki, bunun karşısında ne yapacağınıza kendiniz karar verin. Topyekûn direnme mi olur veya Güney’e mi ya da Doğu’ya, İran’a mı göçersiniz, buna siz kendiniz karar vereceksiniz. Bu konuda benim sorumluluğum olmayacaktır. Bu nedenle bu ateşkes süreci son şanstır ve iyi değerlendirilmelidir. Başarısı için herkes çalışmalıdır. DTP, aydınlar, bizimkiler herkes bu sürece sorumlu yaklaşmalıdır. Daha önce önerdiğim Güney Afrika deneyimine benzer Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu gündeme alınmalıdır. Kalıcı barış ve çözümün sağlanması bu temelde olacaktır” değerlendirmesi yaptı. 
 
Ateşkes isteyen aydınlara çağrı
 
AKP iktidarının savaş hazırlıklarını sürdürmesi, askeri operasyonların yanı sıra barajlarla doğa katliamına da yönelmesine ilişkin Abdullah Öcalan 2006 yılının Kasım ayında şu değerlendirmeyi yaptı: “Bundan sonra da bana tecrit uygulayabilirler, beni sizinle görüştürmeyebilirler. Beni intihara zorlayabilirler. Ben kesinlikle bu yönlü bir şeye girişmeyeceğim. Böyle bir şey olursa kesinlikle sorumlusu devlet olacaktır. Kürdistan’da binlerce köy, Ilısu vb. barajlar adı altında yok edilmeye çalışılıyor. Munzur ve çevresinde tüm doğa, kültürel zenginlikler ve tarih bitirilmek isteniyor. Bütün bunlar bilinçli olarak ve belli bir proje dahilinde yapılıyor. Yine dört milyon Kürt’ü yerinden yurdundan ettiler. Bunlar büyük metropollerde ucuz iş gücü olarak, Karadeniz’de ırgat olarak zor koşullarda çalıştırılmaya, yaşamaya mahkûm edilmeye çalışılıyor. Bu büyük bir felakettir. 
Özellikle DTP’nin bu anlayış ve saldırılara karşı çok uyanık olması, siyaset üretmesi, kapsamlı çözümler geliştirmesi ve hayata geçirmesi gerekir. DTP oyuna gelmemeli, kendini küçük başarılarla aldatmamalıdır. DTP kendini aldatabilir veya bazı sorunların çözümünü başarabilir, ancak her ne olursa olsun DTP sürekli uyanık olmalıdır. Ben ateşkes çağrısında bulunan iki yüz kadar aydın ve yazarlardan rica ediyorum: Yaşanılanları ortaya çıkarmak amacıyla daha önce önerdiğim Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu kursunlar. Başbakanın da bu konuda onayını alsınlar. Başbakandan da rica ediyorum, kurulacak Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’na destek sunsun.”
 
‘Filistin sorunu ile ilgileniyor neden Kürt sorunu  için çaba sarf etmiyor?’
 
2006 yılının  Aralık ayında avukatları ile yaptığı görüşmede hakikatlerin araştırılması için dünya deneyimlerini hatırlatan Abdullah Öcalan, şunları söyledi: “Kürtler her konuda örgütlenmeliler. Binlerce sivil toplum örgütü, komün kurmalılar. Az önce söylediğim anadilde eğitim konusunda kendi kurumlarını kurmalı, akademilerini kurmalıdırlar. Bahsettiğim Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu üzerinde çalışılmalıdır. Bu konu Başbakana, Meclis Başkanına da iletilmelidir. Başbakan Tony Blair ile görüşüyor. Yine medeniyetler ittifakı çerçevesinde İspanya Başbakanı Zapatero’yla görüşüyor. Onların deneyimlerinden neden faydalanmıyor? Tony Blair’ın kendisi İRA ile görüşme sürecini başlatmıştı. İRA’nın silahlarını teslim etmesi için onun zamanında bir komisyon oluşturulmuştu. Yine İspanya’da ETA ve Katalan sorunlarının çözümü çalışmalarını bizzat Zapatero yürütüyor. ETA ile görüşmeler yapılıyor. Silahların nasıl, ne şekilde bırakılacağı konuşuluyor. İşte ben de çok açık bir şekilde ifade ediyorum. Türkiye’de silahların bırakılması için bir Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun kurulması gerektiğini öneriyorum. Sayın Erdoğan bu konuda Blair’ın, Zapatero’nun deneyimlerini alarak neden harekete geçmiyor?  Daha önce de söylediğim gibi, bu komisyon sadece Türk yurtseverlerinden de oluşabilir. Hatta devlet kimi öneriyorsa onlar bu komisyonda yer alsın. Bu konuda somut adım atılmalıdır. Sayın Erdoğan Filistin sorunu ile ilgileniyor, Irak sorunu ile ilgileniyor, medeniyetler ittifakı için çaba sarf ediyor. Neden kendi ülkesindeki Kürt sorunu için de çaba sarf etmiyor?”
 
‘Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu şart’
 
Devlet ile Abdullah Öcalan arasında görüşmelerin yapıldığı 2013-2015 sürecinde de Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi için hakikatlerin araştırılması ve bir yüzleşmenin olması gerektiğini altını sıklıkla çizen Abdullah Öcalan 2014 yılında İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede konuyu şu şekilde gündeme getirdi: “Hakikatleri Araştırma Komisyonu şarttır. Cenazelerimizin akıbeti bile belli değil. Yeraltındaki binlerce insanımızı kimler öldürdü? Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu şarttır. Bu devlet için de önemlidir. Devlet adına işlenmiş binlerce suç vardır. Sakine’leri öldüren, Roboski’yi yapan, Yüksekova katliamı, bunlar açığa çıkmalıdır. Binlerce konu var.” Kurulacak komisyonun tüm bunları açığa çıkarabileceğini belirten Abdullah Öcalan, komisyonun kimlerden oluşabileceğine ilişkin de şunları söyledi: “Türkiye’nin en değerli bilim insanlarından, hukukçularından oluşabilir. Bunlara soracaksınız. Barış ve çözüm süreci için kararın var mı, yok mu? Biz büyük demokratik çözüme hazırız, siz hazır mısınız, değil misiniz? Elli bin kişi ölmüş, beş yüz bin kişi daha mı ölsün?”