Ebru Günay: Kobanê davasında dipsiz karanlıklara karşı direneceğiz

  • 12:20 23 Nisan 2021
  • Siyaset
 
ANKARA - Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, önümüzdeki hafta başlayacak olan Kobanê Davası’na dikkat çekti. Ebru, “Bu komplo ve kumpas davası Kürtlere, emekçilere, sağduyuya, demokrasiye, halklara, kadınlara, gençlere karşı kurulmuştur. Biz bu davada dipsiz karanlıkların önüne geçmek ve özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini umut ile yoğurmak için direneceğiz” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, haftalık basın toplantısında gündeme dair gelişmeleri değerlendirdi.   
 
Dün gece saatlerinde Akdeniz’de batan botta en az 100 mültecinin yaşamını yitirdiği ve yaşananları basın kuruluşlarının ve ilgili çevrelerin “kaza” olarak tanımladıklarını söyleyen Ebru, botların batmasının kaza olmadığını, halklar için de kader olmadığını ifade etti. Ebru, “Bu durum halklara savaşı dayatan, savaştan beslenenlerin sebep olduğu açık bir cinayettir, toplu kıyımdır. Çok üzgünüz. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İnsanların yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmadıkları bir dünya yaratma mücadelesini yükseltme sözümüzü yeniliyoruz” dedi.
 
Ebru’nun konuşmasının satır başlıkları şöyle:
 
“Haftalık basın toplantımızı 23 Nisan TBMM’nin açılış yıldönümünde gerçekleştiriyoruz. Bugün devlet yetkilileri tümüyle içini boşalttıkları ‘egemenlik, halk iradesi, çocuk hakları’ gibi kavramları dillerine dolayacak, hiçbir şekilde hak ve özgürlüklerini, geleceklerini gözetmedikleri çocuklara birkaç dakikalığına koltuklarını ‘emanet’ edecekler. Bu konuda hiçbir inandırıcılıkları yok. ‘Çocuklarına bayram armağan eden ülke’ olmakla övünen Türkiye, çocuk haklarının en fazla ayaklar altına alan ülke haline getirildi. 
 
Çocukları koruyacak mekanizma yok 
 
DİSK verilerine göre yaklaşık 2 milyon, TÜİK verilerine göre 720 bin çocuk güvencesiz, ağır ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda. Çocukların yüzde 25’i eğitim hakkından mahrum. Kürtler başta olmak üzere, diğer halkların çocuklarına anadilleri yasak. Çocuklar istismara ve saldırılara uğruyor ve onları koruyacak mekanizmalar yok. 
 
Halk iradesi gasp edildi
 
‘Halk iradesi ve egemenliği’ deseniz durum gerçekten vahim. Kayyım rejimi başta olmak üzere iktidar son 6 yılda halk iradesine yönelik sistematik bir darbe sürecini devreye koydu. Milyonlarca insanın iradesi gasp edildi, milletvekilleri tutuklandı, fezlekeler muhalefetin tepesinde demokrasinin kılıcı olarak sallandırılıyor. Partimize karşı talimatla kapatma davası açtılar, ana muhalefet partisi iktidar tarafından alenen tehdit ediliyor. En son milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun gözaltına alınması örneğinde görüldüğü ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün yazılı olduğu meclis defalarca muhalefete yönelik darbelere tanıklık etti. Halk iradesini tanımayan, irade gaspıyla varlığını sürdürmeye çalışan iktidar ‘Bu ülkede toplumun değil benim iradem egemendir’ dayatmasında bulunuyor. Bu duruma karşı yakınmıyoruz, çünkü biz mücadelemize, bu durumu değiştirme gücümüze güveniyoruz. Kazanacağımızı da biliyoruz. 
 
Acı tarihlerin biri bitmeden bir diğeri başlıyor  
 
Bu topraklarda yaşanan acı tarihlerin biri bitmeden bir diğeri başlıyor. Geçmişle yüzleşmemenin asıl nedeni geçmiş günahları ve suçları bugün de sürdürme amacından kaynaklanıyor. Dün yaşanan acıların ve trajedilerin benzerleri bugün bu topraklarda halklara yaşatılıyor. Ortadoğu’da ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte yok sayılan, inkar edilen veya kimliksiz bırakılan bir realiteydi Kürtler. Fakat bugün, tarihten yaşadığı deneyimlerle dünyada demokrasi tarihine örnek olabilecek bir gelecek inşa ediyorlar Şengal’de, Kuzey ve Doğu Suriye’de. 
 
Halklar kaderine terk edildi  
 
Merkezi hükümetlerin insafına terk edilen bu bölgelerde başta Kürtler olmak üzere diğer halklar kendi kaderlerine terkedildi. Merkezi hükümetlerin hüküm sürdüğü bu bölgelerde DAİŞ geldiğinde bir anda ortadan kayboldular. On binlerce kadın ve çocuğun vahşice katledilmesini izlediler. Şengal ve Kuzey ve Doğu Suriye halkları ise kendi topraklarını terk etmek yerine DAİŞ’e karşı yıllarca mücadele etti ve etmeye devam ediyor. DAİŞ askeri olarak yenilgiye uğratılınca hükümetler tekrar bölgede hüküm sürme çabası içerisine girdiler.  
 
Irak Suriye rejimi savaşı körükler nitelikte
 
Bütün dünya, vahşete ve zulme karşı savaşanların devletler değil halkın kendisi olduğunu biliyor. Bu sebeple, gerek Şengal’de Merkezi hükümetin gerekse Kuzey ve Doğu Suriye’de Esad rejiminin tutumu tutarsız ve Arap-Kürt çatışmasını körükler niteliktedir. Kürtler, yıllardır Şengal’de, Qamişlo’da, Kobanê’de kendi evlatlarının canı pahasına bu bedeli ödediler ve ödemeye devam ediyorlar. Bu tarihi süreçte ‘Kürtlerin yanında yer alamadığımız için özür dileriz’ demek yerine Kürtlere karşı eş zamanlı saldırılar düzenlemek ancak ve ancak DAİŞ zihniyetine hizmet etmektedir.
 
DAİŞ Kürtleri topraklarından çıkaramayacak  
 
Şengal ve Qamişlo’ya yönelik saldırıların aynı döneme denk gelmesi tesadüfi değil. DAİŞ Kürtleri topraklarından çıkaramadı, DAİŞ geldiğinde kaçanlar da Kürtleri topraklarından çıkaramayacak. Hem Bağdat hem de Şam hükümetini uyarıyoruz: Borçlu olduğunuz Kürt halkına karşı başlatacağınız bu savaş Ortadoğu’da geri dönüşü olmayan yıkıma sebep olacaktır. Gerek Şengal’deki statü sorunu gerekse Kuzey ve Doğu Suriye’nin geleceğine dair sorun bu saatten sonra çatışmayla çözülemez. Biz HDP olarak, hem Şam hem de Bağdat yönetimlerine açık çağrıda bulunuyoruz. Kürtlerin Suriye ve Irak’taki geleceği için barışçıl müzakereler yürütülmelidir. Barışı esas alarak atılacak her adım sadece Kürtlerin değil bütün halkların geleceğini garanti altına alacaktır.  
 
Bu dava hakikati tasfiye operasyonudur  
 
Aynı saldırgan ve Kürt düşmanı politika burada da iş başında. Birkaç gün sonra 26 Nisan’da hukuk tarihine utanç dolu harflerle geçecek, tarihin gördüğü en büyük kumpas davalarından biri görülmeye başlanacak.  6 yıl sonra talimatla açılan Kobanê davası, hukukun temel ilkelerinden yoksun bir davadır. Bu kumpas davasının iddianamesi baştan sona yalan ve iftiralarla doludur. Bu dava bize çok şey söylüyor, çok şey hatırlatıyor. Çünkü bu dava bir komplo davasıdır, siyasi bir davadır. Toplumu rehin alma, hakikati tasfiye operasyonudur. 
 
Dersim mahkemelerinin zihniyetinin yansımasıdır 
 
Bu dava, herhangi bir kuralın tanınmadığı İstiklal Mahkemeleri’ni hatırlatıyor. Bu dava, sadece Kürt olmanın yargılanmaya yeterli olduğunu söyleyen 49’lar davasının devamıdır.  Bu dava, halen tarif edilmemiş, yüzleşilmemiş bir kırımın ardından tarihin kara sayfalarına düşen Dersim mahkemeleri zihniyetinin yansımasıdır. Bu dava, demokratik siyasetin, Meclis’teki temsiliyetin hayat bulduğu bir süreçte askeri darbenin nasıl devreye girdiğini gösteren 12 Mart’ın izdüşümüdür. Bu dava, bir ülkeyi tümden insanlıktan çıkarmaya ant içmiş zihniyetin temsili olan 12 Eylül darbesinin devamıdır. Bu dava, 1990’ların şiddetini, Güvenlik mahkemelerini, intikam bürokrasisini, teslim alma pratiklerini ve hınç hukukunu hatırlatıyor. Bu kumpas davası, bizim varlığımıza yönelik bir davadır. Bu komplo ve kumpas davası Kürtlere, emekçilere, sağduyuya, demokrasiye, halklara, kadınlara, gençlere karşı kurulmuştur. 
 
Hakikati yalana boğdurmayacağız  
 
Biz bu davada, yok sayılmanın, felaketlerin, azınlık diktasının, faşizmin, kara cahilliklerin, dipsiz karanlıkların önüne geçmek ve özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini umut ile yoğurmak için direneceğiz. Biz bu davada, hakikati yalana boğdurmayacağız. Hep birlikte mücadeleye davet ediyoruz. Başta demokratik kamuoyu olmak üzere, tüm sivil toplum kurum ve kuruluşlarını bu yalan ve talan düzenine karşı durmaya çağırıyoruz. 
 
Kobanê Davası topluma karşı açılmış bir davadır  
 
Çünkü bu dava; iktidarın muhalefeti dizayn etme amacını taşımaktadır. Bu davada, DAİŞ karanlığına karşı demokratik protesto hakkını kullanan ve bunun çağrısını yapan siyasetçiler ve yurttaşlar hedef olarak gösterilmektedir. Bu yüzden; Kobanê Davası temelde topluma karşı açılmış bir davadır. Muhalefeti susturmayı hedeflemektedir. İtiraz eden, sesini yükselten, Anayasal bir hak olan demokratik gösteri hakkını kullanan ve bunu çağıran herkes hedeftedir bu davada. Bu dava DAİŞ karanlığına karşı toplumu savunanların mahkum edilmek istendiği davadır. 
 
Savcıya talimat üstüne talimat yağdırılmış  
 
Yargının nasıl talimatla hareket ettiğini göstermesi açısından ibretlik bir bilgi notu var elimizde. Salı günü grup toplantısında Eş Genel Başkanımız Sayın Mithat Sancar açıkladı. Ben bu ibretlik belgeyi biraz daha detaylarıyla açıklamak istiyorum. Bakın, Kobanê dosyasında savcı tarafından dosyada unutulmuş bir bilgi notu. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yazılmış. Tarih 26 Ekim 2018. Bu belge emniyetin savcıya nasıl da talimat verdiğini gösteren belgedir. Biz ne diyorduk; Türkiye’de yargı tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiştir. Yargının içine düştüğü bu içler acısı durumu göstermesi açısından ibretlik bir belgedir bu. Belgenin tamamında talimat var. Polis savcıya yön çiziyor, akıl veriyor. Adı bilgi notu ama savcıya talimat üstüne talimat yağdırılmış. Vekillerimizin dokunulmazlığının kaldırılması ve akabinde Kobanê operasyonu kapsamında gözaltına alınması talimatı verilmiştir. Yani dokunulmazlığı olan HDP’li vekilleri gözaltına al diyor. Savcıya suç işle diyor. Bu belge hukukun rafa kaldırıldığı ülkenin polis devletine dönüştüğünün belgesidir. 
 
Halkın değil sarayın bakanlıklarıdır  
 
Bir diğer önemli mesele geçtiğimiz hafta yapılan mahcup kabine değişikliği oldu. Reformların, insan hakları eylem planlarının yalan olduğu, Türkiye’nin yönetilemediği, her şeyin tepetaklak olduğu bir ortamda kabinede değişikliğe gidildi. 21 Nisan 2021 gecesindeki bu kabine değişikliği yine geç bir saatte kamuoyuna sessizce duyuruldu. Öyle ki, bu değişiklik bir ‘kabilede’ olsa daha çok ses çıkardı. Bakanların görevden alınıp veya atanması artık rutin bir işe döndü ve hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi sessiz sedasız yapılıyor. Neden? Çünkü bunlar halkın değil Saray’ın bakanlıklarıdır.  Çünkü normal bir devlette değiliz. ‘Şahsım devleti’ndeyiz’ ve burada işler böyle yürüyor. Bu işleri sessiz sedasız yapınca günahlarının görünmeyeceğini düşünüyorlar. Bakanı görevden alıyorlar, bakanın devlete dezenfektan satmasının hesabını vermiyorlar. Bu işler böyle olmaz. Birer şirket haline getirdiğiniz bakanlıklardaki bütün günahların hesabını bu halka vermek zorundasınız.
 
Matruşka Bakanlık sistemi  
 
Bakan değiştirince işler düzelmez. Parti kapatma hevesi ile dolup taşanlar şimdi bakanlık kapatıp bakanlık açıyor. Hiçbir ülkeye kısmet olmayan ‘Matruşka Bakanlık sistemi’ bu. İkiye böldükleri bakanlığı birleştirdiler, şimdi aynı bakanlığı tekrar ikiye böldüler. Neredeyse bakanlıkları bölme ve birleştirme işiyle uğraşacak bir başka bakanlık kuracaklar. Bu durum aslında en iyi bildikleri şey: Ülkeyi kutuplaştırdılar, ekmeğimizi böldüler, haklarımızı böldüler. Yerel yönetimleri bölerek belediyeleri gasp ettiler. Ve en önemlisi ekonomiyi böldüler… Yaşamlarımızı böldüler. 
 
Cumhurbaşkanı’nın kendisinin değişmesi yeterli  
 
Evet, kabine değişikliğinin bir işe yaramadığını, bir anlamı olmadığını biliyoruz. Oysa değişim ve dönüşüm isteniyorsa çözüm çok basit: Cumhurbaşkanı’nın kendisinin değişmesi yeterlidir. Bakan değil esas baştakinin değişmesi ile işler düzelecek. Sorun bakanlar değil, sorun bakanların başıdır, bu uyduruk düzendir! Yara bere içinde, boyası ve taşları dökülmüş bir duvara istediğiniz kadar boya-badana yapın, düzelir mi? Öze işlemiş, en içteki çekirdeğe varmış sorunları şekilsel olarak çözmek mümkün mü? İşte sürekli yapılan budur: boya badana ile göz boyamak. Bu halkın artık bu kandırmalara karnı toktur. 
 
2 ay önce uzaya çıkacağını söyleyen AKP bugün patates soğan dağıtıyor
 
Bu göz boyama ile halka yoksulluğunu, fakirliğini unutturacaklarını sanıyorlar. Ekonomiyi getirdikleri durum ortada. AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın ‘fakir fukaraya, garip gurebaya dağıtalım’ diyerek üreticiden yani çiftçiden alınan patates ve soğanlar ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere İstanbul’un 39 ilçesinde 164 bin aileye 10 kilo kuru soğan ve 20 kilo patates olarak dağıtılacağı açıklandı. 2 ay önce uzaya çıkacağını söyleyen AKP Genel Başkanı bugün patates-soğan dağıtıyor. Pandeminin ilk aylarında ihtiyaç sahiplerine ücretsiz ekmek dağıtan belediyelere soruşturma açan AKP zihniyeti bugün pazarcı olmuş. Ücretsiz patates ve soğan dağıtıyor. En önemlisi ise bu ülkenin çiftçilerini, üreticilerini borç batağına sokan, ithalat politikaları karşısında süründüren AKP iktidarı Ramazan ayından açıkça şefkat dilenmektedir Çiftçilerin elinde kalan patates ve soğanın hatta daha çeşitli ürünlerin neden ellerinde kaldıklarının cevabını vermeliler.
 
Bu yardım nasıl yapılacak?  
 
Bakın üreticiden alınan patatesin fiyatı 50 kuruş, Soğanın fiyatı 40 kuruş. Bağıra bağıra dillendirdikleri bu yardımın hane başına maliyeti 13 lira. Plan Bütçe Komisyonuna getirilen torbadan emekçilere 3 lira çıkmıştı. Bugün ramazan için AKP’nin altı yırtık torbasından çıkan miktar ise hane başına 13 lira. 164 bin hane için ayrılan maddi miktar Kürşat’ın bir binek arabası değerinde değildir. Bu durum, bu sonuç iktidarın yarattığı düzenin en net fotoğrafıdır. Vurgunun, talanın bu kadar zirve yaptığı, bakanların bürokratların elbirliği ile ülkeyi zarara uğrattığı ama en çok da kamu kaynaklarının düzenli olarak bir avuç sermayeye peşkeş çekildiği korkunç bir yozlaşma ve çürüme döneminden geçiyoruz.  Pandemi döneminde yurttaşına sahip çıkmayan, esnafı perişan eden, süreci yönetemeyen AKP iktidarı bu yetmezmiş gibi sözüm ona bu süreçte zorluk yaşayan elektrik şirketlerine yardım etme kararı alıyor. Peki bu yardım nasıl yapılacak? Kasada para yok. Tabi vatandaşın elektrik faturasına yansıtılacak. Ne kadar? 3 Milyar TL!”