Fatma Kurtulan: Tecrit kalkmadan Türkiye rahat nefes alamaz

  • 09:09 6 Nisan 2021
  • Siyaset
Dilan Babat
 
ANKARA - HDP Milletvekili Fatma Kurtulan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit kalkmadan Türkiye’nin rahat bir nefes alamayacağını belirtti. Fatma ayrıca partilerine yönelik kapatma davasına ilişkinde, “İktidarların HADEP’ten bu yana istedikleri toplumu yaratamadıklarında başvurdukları yöntem, parti kapatmaları olmuştur” dedi. 
 
AKP-MHP iktidarının, kadınlar ve muhalif kesimlere dönük baskıları sürerken, baskılar karşısında başta kadınlar olmak üzere hedef alınan kesimlerin direnişi de devam ediyor. Ülkenin temel gündemlerinden biri, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecrit ve buna karşı cezaevlerinde 27 Kasım 2020'de başlatılan açlık grevleri. "Kadın partisi" olarak da tanımlanan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın 17 Mart'taki başvurusunun ardından 31 Mart'ta ilk inceleme yapıldı. AYM, dosyadaki eksiklerin giderilmesi için dosyayı Yargıtay'a iade etti. Kadın düşmanı politikalar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 20 Mart gecesi İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesi kararı ile bir kez daha kendini gösterdi. Karara karşı kesintisiz eyleme başlayan kadınlar, "İstanbul Sözleşmesi bizim" demeye devam ediyor. 
 
HDP Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, gündemdeki bu önemli başlıklara dair ajansımıza değerlendirmede bulundu. 
 
‘Savaşla ayakta durmaya çalışan bir iktidar var’
 
Kürt siyasi geleneğinden gelen binlerce insanın parti kapatılmaları ile ilk defa karşı karşıya kalmadığını söyleyen Fatma, Türkiye’nin dört bir yanında HDP fikriyatının kabul göründüğünü ve olumlu dönüşlerin olduğunu da kaydetti.  Tüm gözaltı, tutuklama ve baskılara rağmen HDP’nin diz çökmeyen bir parti geleneğini çok iyi temsil ettiğini belirten Fatma, “Eninde sonunda Türkiye HDP fikriyatı ile yönetilecek başka çaresi yok.  HDP’nin bu fikriyatı ile Türkiye’nin çağdaş dünya ile buluşması demokratik normlara erişmesi çok mümkün. Halkın HDP’yi sahiplenmesi, bütün alanlarda ciddi mesajlar vermesi üzerine çareyi HDP’yi kapatmakta buldular.  Çünkü savaşla birlikte ayakta durmaya çalışan bir iktidar ve ortağı var. Dolayısıyla tercih ettikleri yol maalesef çok denen ve sonuç alınamayan bir yöntem” dedi. 
 
‘Bizler nice parmak sallayanları gördük’
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekçi zihniyetinin ete kemiğe bürünerek ülkeyi karanlığa götüren bir yönetim şeklinin ortaya çıktığını ifade eden Fatma, uzun bir süredir Türkiye’de baskı politikalarının bütün topluma yayıldığını kaydetti. 
 
Fatma, “Bu iktidarlar önündeki en büyük engel olarak HDP’yi ve HDP’li kadınları ve Kürtleri görmekte. Buna karşı sürekli parmak sallayan bir pozisyondalar. Bizler nice parmak sallayanları gördük. Bunların kendileri de biliyor. Parmak sallamakla kimsenin diz çökmediğini biliyor ve görüyorlar. Bunu bizde çok iyi biliyoruz. Yargı sopasıyla bu mücadele bitmez ve hak arayıcılığı zorunluluktur. Olması gereken demokratik bir Türkiye’nin inşasıdır. Bunun önündeki en büyük engellerden bir tanesi Kürt sorunudur. Türkiye’nin tüm kurumlarına bir kilit vuralım, anayasayı reddedelim demekle olmuyor. Bu anayasanın değişimi için mücadele veriyorduk şimdi ise Türkiye’yi mevcut anayasaya bağlı kalın mücadelesine getirdiler. Anayasayı ihlal ederek, keyiflerine göre, kendi ihtiyaçlarını dikta bir rejimle biat eden bir Türkiye yaratma hedefi Bahçeliyi ve Erdoğan’ı bu noktaya getiriyor” diye belirtti. 
 
‘Türkiye’nin geleceği yara alacak’
 
İktidarların demokrasiden kaçmak istediği zamanlarda yaptıkları tek şeyin parti kapatmaları olduğuna dikkati çeken Fatma, konuşmasına şöyle devam etti: “İktidarlar HADEP’ten bu yana istediği toplumu yaratamayınca başvurduğu yöntem parti kapamaları olmuştur.  Ama biz her dönemden güçlenerek çıkıyoruz.  Newroz bayramını yeni kutladık. Hepimiz alanlarda halkımız ile birlikteydik. Partimizin kapatılması halk tarafından büyük bir tepki ile karşılandı. Öyle bir kapıya kilit vurarak ‘ben HDP’yi kapattım’ demekle olmaz. Demokrasi yara alacak, Türkiye’nin geleceği yara alacak. İktidarın bu gidişatı durdurması gerekir sadece Türkiye’nin yararı için değil, kendi yararı içinde. İktidar kendi içinde ahenkli değil, önünü göremiyor. Yoksulluk sınırı, ekonomik kriz, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesi bütün bunlar ülkeyi karanlığa doğru sürüklüyor. Hiç kimsenin bundan yararı olmayacak. Türkiye’ye büyük kötülüktür. Aklıselim düşünen herkesin bu duruma karşı çıkması gerekiyor.”
 
‘Tecrit kalkmadan Türkiye rahat nefes almayacak’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecridin basit bir hak ihlali olarak ele alınmaması gerektiğinin önemine dikkati çeken Fatma, iktidarın tecritteki ısrarının savaşta ısrar ettiğinin bir göstergesi olduğunu kaydetti. Fatma, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden sonra Türkiye’de insanların rahat bir nefes aldığını belirterek, “İmralı kapısına nasıl ki kilit vuruldu o kilit denizin derinliğine atıldığı gibi Türkiye bu hale geldi. Kimse demokrasi talebinden söz edemiyor. Bir doğa katliamından söz edildiğinde ‘terör’ suçlusu olarak görülüyor. Üniversite öğrencileri ‘okuluma kayyım atanmasın diyor’ çocukların başına gelmeyen kalmadı. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi benim hakkımdır diyor. 8 Mart’ta ‘zıpladıkları’ için bir gece yarısı gözaltına alınıyorlar. Bir ülkenin bu duruma gelmesinin nedenlerini ararken, mutlaka tecride dönmemiz lazım. Tecrit kalkmadan, o kapı açılmadan, oradaki hukuksuzluk giderilmeden ve Türkiye’nin demokratikleşme meselesi tartışılmadan Türkiye rahat nefes almayacak. Tüm cezaevlerinde tecrit yayılıyor. Anayasayı çiğniyorlar. İmralı kapıların açılması gerekiyor” şeklinde konuştu.  
 
‘Türkiye sorumluluklarından kaçıyor’
 
Fatma, Haziran ayından itibaren partisinin farklı kampanyalar içerisinde halk ile sürekli temas halinde olduğunu ayrıca HDP’li kadınlar olarak sürekli sokaklarda olduklarını ve gündemde sıcaklığını koruyan İstanbul Sözleşmesi içinde alanda olacaklarını ifade eden Fatma, son olarak şunları belirtti: “İstanbul sözleşmesi biz kadınlar için bir güvencedir. İstanbul Sözleşmesi aslında sözleşmeyi imzalayan ülkelere bir sorumluluk yüklüyor. Türkiye’de bu sorumluluklardan kaçıyor. Ama şuan içinde bulunduğumuz durumda kadınlar her gün ayakta. Bundan vazgeçmeyecek bir kararlılık var. Türkiye’de son üç yıldır kadın mücadelesi doruğa ulaştı. Türkiye tarihinde kadınların en fazla birliğinin ve dayanışmasının sağlandığı bir dönemden geçiyoruz.  Bugün siyasi partilerde kadın kimliği ile bir araya gelinebiliyor. Ayrı ayrıda olsa kadınların talebi bir havuzda buluşabiliyor. Kadınlar adına eşitlik talebi ve özgürlük talebi çıkıyor.”