‘AİHM’in kararı adalet ve insan hakları açısından yanlış bir karar’

  • 09:01 1 Ekim 2018
  • Güncel
İSTANBUL - AİHM’in Abdullah Öcalan kararının adalet ve insan hakları açısından yanlış bir karar olduğunu belirten İHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, “Çok daha insan haklarından yana, yaşanan işkenceyi önceleyen bir yerden yaklaşmasını beklerdik. AİHM, insan haklarından uzaklaşıyor ve devletlerin çıkarlarını mı önceliyor sorusunu daha çok sorar olduk” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik "işkence ve kötü muameleye" dair avukatlarının 2010 yılında yaptığı başvurunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından reddedildi.  Kamuoyunun en çok tartıştığı gündemlerden biri olan AİHM kararını İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri değerlendirdi. 
 
AİHM'in Roboski başvurusunu da benzer gerekçelerle ret ettiğini belirten Gülseren, "Maalesef AİHM son dönemde iç hukuku zorlamayan, bu anlamda devletleri önceleyen, insan haklarını öteleyen bir yerden yaklaşımla meselelere bakmakta ve yapılan başvuruları bu şekilde karara bağlamakta. Yargı mekanizmaları, tamda devletlerin iç hukuklarını bir anlamda denetim altına tutulmasını sağlamaya yarayan mekanizmalardır.  Şimdi bu mekanizmalar da olmadığı zaman devletler çok daha rahat istediği meseleyi, istediği şekilde sonlandırabilir. Örneğin bugün bunun ağır tablosuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla hukukun, adaletin değil siyasetin egemenliğine tanık olunan mahkemelerde de bugün yaşadığımız şey de aslında bunun fotoğrafıdır" dedi. 
 
‘AİHM’in kararı adalet ve insan hakları açısından yanlış bir karar’
 
AİHM’in Abdullah Öcalan ile ilgili verdiği karara dikkat çeken Gülseren, "Her şey bir tarafa sadece uygulanan tecrit açısından bile meseleye bakması, ihlal tespit etmesi gerekirken bunu yapmamış olması çok dikkat çekici. Sadece yaşanan bir olay ve o an üzerinden bir değerlendirme yapmış. Bu değerlendirme sırasında da iddiaları iç hukuktaki kadar bir değerlendirme yapmış. Sonrasına dokunmamış. Bu nedenle bu kararın adalet ve insan hakları açısından yanlış bir karar olduğunu düşünüyoruz. Evet AİHM işleyişinde çok fazla mekanik söz konusu. Meselenin özüne girmeden önce şekli açıdan pek çok incelemelerde bulunuyor. Pek çok önemli insan hakları açısından sorunlu olaylar, dolayısıyla şekil şartına takılarak esastan incelenip karar oluşturulmuyor. Bu derece önemli bir mesele tartışılırken, işkence gibi insanlık suçu söz konusuyken AİHM'in çok daha fazla özenli davranmasını beklerdik. Çok daha insan haklarından yana, yaşanan işkenceyi önceleyen bir yerden yaklaşmasını beklerdik. Bu karar bizim için üzüntü verici" diye belirtti. 
 
‘AİHM devletlerin çıkarlarını mı önceliyor?’
 
Abdullah Öcalan’ın başvurusunun bir arama sırasında uygulanan şiddet olayına ilişkin yapılmış bir başvuru olduğunu söyleyen Gülseren, verilen kararın işkencenin tamamen meşrulaştırıldığı algısını oluşturduğunu dile getirdi. "Bugün AİHM, Öcalan'ın başvurusuna ilişkin ret kararı verirken gerekçesi bence kararından daha önemli” diyen Gülseren, kararın iki açıdan değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Gülseren, şöyle devam etti: “Birincisi, insan hakları meselesinde bir şiddet, işkence olayı varsa bunun tespit edilmesi çok önemli. Çünkü işkence yasağı, mutlak bir yasak ve özellikle hapishanelerde bu yasağın sıklıkla ihlal edilmesi durumlarıyla karşılaşıyoruz. Tabii bunun ispatı ne yazıkki çok zor. Dolayısıyla Türk yargı sisteminde kabul görmeyen bazı delilleri de kabul ederek bunlar üzerinden gerçek bir değerlendirme yapılması arzusunu taşıyoruz. Bu anlamda AİHM’in bu kararını, insan haklarından uzaklaşan diğer kararlarıyla beraber düşündüğümüzde bizi kaygılandırıyor. Melesa Roboski kararı buna bir örnektir. AİHM, insan haklarından uzaklaşıyor ve devletlerin çıkarlarını mı? önceliyor sorusunu çok daha sorar olduk.
 
İkincisi ise, bu tür kararları toplum toptancı bir yaklaşımla ele alıyor. Mesela bu karar sanki AİHM'in işkenceye ilişkin ya da tecride ilişkin düşüncesini topyekun olarak yansıtıyormuş gibi bir algı yaratılıyor. Oysa bu karar sadece bir ana ilişkin. Bir olaya ilişkin bir yargılama. Bu olayın o anın yanlış değerlendirilmesinden söz edebilirim ama AİHM'in tamamen işkenceyi ya da tecridi meşrulaştırdığından söz etmek yanlış olur. Bu tür toptancı yaklaşımlar toplumda, artık insan hakları mekanizmalarının, uluslararası alandaki denetim mekanizmalarının işlemediği algısı oluşturuyor. Bu da insanlarda yoğun bir moral çöküntüsü meydana getiriyor. Bu yüzden bu kararı değerlendirirken toptancı olmaktan uzaklaşmak gerekir. AİHM’in bu kararını da değerlendirirken gerekçeleriyle beraber değerlendirmekte fayda var. Dolayısıyla biz bu kararın insan haklarından yana olmasını arzu ederdik. Orada yaşanan işkence olayının tespit edilmesi ve ihlal olarak nitelendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”