Güler Özavcı: Toplumsal inşa kadın boyutuyla şekillenmeli

  • 18:57 22 Eylül 2018
  • Güncel
ANKARA - DİK Şura üyesi Güler Özavcı, "Toplumsal inşa kadın boyutuyla şekillenirse eşit, adil bir yaşam mümkün" diyerek, bunun için toplumsal dayanışmanın ve mücadelenin önemine dikkat çekti.  
 
Demokratik İslam Kongresi'nin (DİK), Ankara Plaza Otel'de "İktidar İslamcılığı ve Takva" başlığıyla düzenlenen çalıştayın 3'üncü oturumu Prof. Dr. Cihangir İslam'ın "Ahlaki Toplum ve Yozlaşma" sunumu ile başladı. Cihangir, konuşmasına "Ortalık bir yerde kötülük işleniyorken olaylara müdahalemiz zorunluluk şeklinde mi gerçekleşiyor yoksa niyete mi yönelik? Ahlak var mı yok mu?" sorularıyla başladı.
 
İnsanların ve toplumların eliyle gelişen vahşetlerde insanların tepki ve nefret iklimine itildiğini belirten Cihangir şöyle devam etti: "İnsan yıkıcı olabilen, kötülüğün kaynağı olan tek varlık. Kötülük önlenebilir. Evrendeki bu düzende insanın önünde boşluklar var. İnsanın yapacağı ya da yapmayacağı da bu boşluklar da yer alıyor. İnsanın doldurabileceği boşluklar adil fiiller ile doldurulabilir, kötülükle de. Adaletin olmadığı yerde ise bu boşlukları zulüm dolduracaktır."
 
Çalıştayın dördüncü oturumu ise DİK Şura üyesi Güler Özavcı'nın söz aldığı "Toplumsal İnşa ve Alternatif Dayanışma" bölümü ile devam etti.  Güler,  tarih boyunca gücü elinde bulunduranlar için dinin en büyük argüman olarak kullanıldığını belirtti. İktidarlar eliyle dinin gerektiğinde bir afyon gerektiğinde bir ölüm makinesine dönüştürüldüğünü kaydeden Güler, "Yalnızca Allah'a ve yaratıcıya atfedilen özellikler kişilere atfedilince şiddet ortamları oluşuyor. Toplumları kuşatan, adil olması gereken İslam bile kendini yozlaşmadan kurtaramamıştır" dedi.
 
'Erkek tahakküm kurmak istiyor'
 
Otoriteyi ve iktidarı sürdüren kurumların din, bilim, sanat, devlet gibi argümanlar olduğunu dile getiren Güler, "İktidarın en önemli sürdürücüsü dindir ve erkek bunu kullanır. Egemen anlayışıyla şekillenen erkek tahakküm kurmak istiyor. Zamanla egemenlik anlayışı olan erkek en kusursuzu kendisi olduğunu düşünüyor ve dünyaya hâkimiyet kurmak istiyor en başta kadını sonra doğayı sömürüyor" ifadesinde bulundu.  
 
'Erkek iktidarını devam ettirmek için kadınları mekandan çıkarttı'
 
Dini mekanların erkeklerin kullandığı mekanizmalar haline dönüştürüldüğünü söyleyen Güler, şöyle devam etti: "Hz. İsa örgütlenmesini yaptığı zaman ezilen grupla ilişki kurup, onlarla iletişime geçti. Mekân yoktu. Her yerde sohbet etme ve öğretme pozisyonu söz konusuydu. Hz. İsa'ya zihnen inananlar mekânlarını dağ eteklerine, manastırlara kurdular. Aziz ve azizeler vardı. Bütün ezilenler oraya akın akın gitmeye başladı ve Roma İmparatorluğu bunu sorgulamaya başladı ve dine sızdı. Ondan sonra şaşalı kiliseler inşa edildi. Devlet otoritesinde kiliseler, rahip ve rahibeler oluştu. Aynı şekilde Hz. Musa'da da gelişiyor. Hz. Muhammed döneminde öyle. Peygamber, Bilali Habeş'e 'yüksek bir yere çık onları çağır konuşacağım' dedi. Sonradan camiler ortaya çıktı. Peki, kiliselerde, camilerde kadın var mıydı? Kadın erkek eliyle mekânlardan çıkarılıyor. İmam, rahip, müftü, Diyanet İşleri Başkanı hep erkektir. Erkek iktidarını devam ettirmek için kadınları mekânlardan çıkartılıyor."
 
'Var olan ahlak erkek ahlakıdır'
 
Var olan ahlakın bile erkeğin ahlakı olduğunu dile getiren Güler, "Ahlak bile erkeğin kurduğu kurallardır. İnsanlığın ilk çağlarda kadınların daha fazla söz sahibi olduğu toplumlarda eşitlikçi özgürlükçü bir yönetim vardı. Ahlak kadın üzerinden tanımlanırdı. Şimdi ise kadın kapanacak, örtünecek, gülmeyecek, konuşmayacak. Erkeğin yaptığı şiddet bile kadın üzerinden tanımlanıyor. Renk bile cinsiyet kategorisine ayrılmış durumda" diye konuştu. 
 
"Toplumsal inşa kadın boyutuyla şekillenirse eşit, adil bir yaşam mümkün" diyen Güler,bunun için mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Toplumsal dayanışmanın da önemine dikkat çeken  Güler, toplumsal dayanışmanın da birlikte ve vicdan ile sağlanacağını sözlerine ekledi. 
 
'Direnişin yanında olmak barışı istemektir'
 
Rojava'da 6 yıldır, ölüm makinesine dönüştürülen, kadınları cariye yapan anlayışa karşı bir direniş sergilendiğini ifade eden  Güler, "İnsanlar vicdan sahibi insanları Rojava'ya çağırıyor. Oraya dünyanın birçok yerinden katılım söz konusu.  Orada yaşayan insanlar kendi örgütlülüğünü oluşturdu. 15 yaşındaki çocuklardan 50 yaşındaki annelerde direnişe katıldı ve barbarlar yenildi. İnsanlık tarihine şanlı bir direniş yazıldı. Barışı her zaman ifade edeceğiz. Özgürlüğü savunanlar sadece barış isteyenler değil direnişin yanında olanlardır aynı zamanda. Bu yüzden nasıl ki Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Muhammed zalimlere karşı olduysa bizde onların yolunda olmalıyız" ifadelerinde bulundu.
 
'Kuran'da erkek kadın ayrımı yoktur'
 
Ardından söz alan DİK şura üyesi Hatice Kavra ise, çalıştaya ilişkin genel bir değerlendirme yaptı.  Güler, DİK'in ana çerçevesinin Medine Sözleşmesi olduğunu ve esas amaçlarından birinin de barışı inşa etmek olduğunu söyledi. Medine sözleşmesinde farklı dillerin, insanların, inançların bir arada yaşamasının esas alındığını hatırlatan Güler, son olarak şunları söyledi: "Bu sözleşme bir kadın şahitliğinde imzalanmıştır. O dönemde toplumda kadın sadece onları mutlu etmek için yaratılmıştır ancak Kuran'da kadın- erkek ayrımı yoktur. Bugün mevcut iktidarlar, iktidarlarını sağlamlaştırmak için ayetleri ret ediyorlar. Başka halkların varlığı onların egemenliğinde kendi kimliklerinden vazgeçtiklerinde kabul ediyorlar. Geçmişte Yezid'in yaptığını bugünkü iktidarlar yapıyor."
 
Çalıştay katılımcıların konuşmasıyla sona erdi.