‘İlk adım olarak TMK kaldırılmalı’

  • 09:03 28 Temmuz 2025
  • Güncel
Şehriban Aslan
 
AMED - Hukuki sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunan avukat Özüm Vurgun, “TMK düşman ceza hukukunun ortaya konduğu çok açık kullanılabilen, kişinin kendi ideolojisi ile hareket edip kanun sınırlarından istediği gibi yararlanabileceği bir kanundur. En başta bunu kaldırmak gerekir” dedi.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da gerçekleştirdiği çağrının ardından 30 kişiden oluşan “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” Güney Kürdistan’ın Silêmanî kentinde silahlarını yakarak imha etti. Atılan bu adımla birlikte yürütülen süreçte hem gerillalar hem cezaevinde bulunanlar için anayasal bir düzenlemenin getirilmesi konusu gündemdeki yerini koruyor. Buna dönük İmralı Heyeti’nin siyasi partiler ve ilgili taraflar ile görüşmeleri sürerken Meclis’te kurulacak olan komisyon ve anayasal güvence konusu için tartışmalar yürütülüyor.
 
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatlarından Özüm Vurgun “Barış ve Demokratik Toplumun” temelini oluşturacak olan anayasal güvence ve Meclis’te  kurulacak olan komisyon ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Devlet çözümlemeleri kabul etmek zorunda kaldı’
 
Özüm Vurgun, mevcut sürecin başlamasından bu yana gelinen noktanın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Orta Doğu ile ilgili yorumları ve çözümleri ile bağlantılı olduğunu hatırlattı. Türkiye için de bu durumun incelenmesi gereken bir konu olduğunu belirten Özüm Vurgun, “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu bir söylem ile bu sürece adım attı. Her şey tam anlamıyla Orta Doğu çözümlemesi ile bağlantılı. Ulus devletlerin artışı, Orta Doğu’da ulus devletlerin geçerliliğini yitirmesi ve mandalık altına girmesi ile süreç başlıyor. Bu çözümlemeler çok uzun yıllardır Abdullah Öcalan tarafından yapılıyor. Bununla ilgili kitaplar çıkardı ve halka açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti Abdullah Öcalan’ın açıklamış olduğu çözümlemelerin doğruluğunu kabul etmek zorunda kaldı. Devlet öncesinde buna yaklaşamayacağını söyleyen bir yerde iken, bunu artık kabul eden bir yerde duruyor. Devlet bahçelini son açıklamaları ile bu açık bir şekilde deklare edilmiş oldu” ifadelerini kullandı.
 
‘Orta Doğu’daki savaşlar kalıcı barışı zorunlu hale getirdi’
 
HTŞ’nin Suriye’nin başına geçmesi ile Orta Doğu’nun çekilmez ve insanlığını yitirmiş bir düzeye geldiğini kaydeden Özüm Vurgun, Türkiye’nin başta olmak üzere diğer devletler için çözüm yolunu şart koştuğuna değindi. Özüm Vurgun, bu koşullarda kalıcı barışın gerekli olduğunun altını çizerek, “Bölgede Kürtlerin varlığının kabul edilmesi ve Kürtlere ihtiyaç olduğunun farkına varılmasıyla artık barış sürecine zorunlu olarak gelinmiştir. Uluslararası düzeyde baktığımızda büyük devletler dediklerimizin bölgeye çok yoğun derecede baskısı mevcut. Irak’ın, İran’ın, Kürdistan’ın bununla beraber Rojava’nın durumu ve Suriye savaşları ile bölge yitirilen bir haldedir. Süreç, bölge kan gölüne dönmüş bir halde iken Türkiye’nin de Kürtlerin varlığını kabul eden bir yerden ilerletmesi için başlatıldı” sözlerine yer verdi.
 
‘Halk Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşılık verdi’
 
Toplumun sürece çabuk adapte olmasının yıllarca yürütülen mücadeleden kaynaklandığını söyleyen Özüm Vurgun, silahlı mücadelenin miadını doldurduğunu, demokratik siyaset alanında mücadele sürdürülmesi gerektiğine değindi. Özüm Vurgun, “Aslında halk ilk başta anlamada güçlük çekse de doğru bir yerden adapte oldu. Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşılık vererek kabulleniş sürecine girdi. Tabi ki eleştiriler oldu. Eleştiri ve özeleştiri pratiğinden var olmuş bir hareket. Çağrı, kurucu önderinin fesih açıklamasıyla ve eleştirileri ve özeleştirileri ile hareketin kendisini doğrulayan bir yerde duruyordu” dedi.
 
‘Yapılan açıklamalarla engellendi’
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından milliyetçi, ulusalcı kanat içerisinde “Yenildiler” söylemleri ile süreci provoke etmek isteyenlerin var olduğunu kaydeden Özüm Vurgun, “Orman yangınlarında Nûçe Ciwan adlı sitenin 2019-2020 yılında paylaştığı birkaç görüntü üzerinden provokasyon çağrısı yapıldı. Bence Türkiye’de bile bir ilk gerçekleştirildi. Adalet bakanı çıkıp bununla ilgili dezenformasyon yasası ile bu provokasyonu yapanların yargılanacağını, doğru haber vermediklerini, 2020 yılına ait görüntüler olduğunu söyleyerek aslında provokasyonun önünü almaya çalıştı. Yine 12 askerin metan gazından zehirlenerek vefatı ile başlayan bir dönemde oldu. O da provokasyona çok açıktı ve devlet kanadından yapılan açıklamalar ile engellendi. Bunu provakasyonun önüne geçmeye ve adım atmanın bir emaresini vermeye çalıştıkları bir durum olarak yorumlayabiliriz” şeklinde konuştu.
 
‘Cezaevlerinde ‘Özdağ’cıyız’ diyerek işkence uygulanıyor’
 
Devlet tarafından atılan bu adımların halk tarafından görüldüğünü ancak beklentinin çok daha büyük olduğuna dikkat çeken Özüm Vurgun, hasta ve siyasi tutsakların durumunu değerlendirdi. Özüm Vurgun, “Cezaevlerinde devam etmekte olan ve kangren durumuna dönmüş işkence vakaları var. Kırşehir’den Bandırma’dan Ankara’dan tahliyelerin engellenmesi, gözetim kurulu kararları ile örgüt dosyasından yargılanmış mahpusların tahliyesinin engellenmesi bir provokasyondur. Bir haber sitesinde Kırşehir S Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde gardiyanların, jandarmanın mahpuslara nasıl yaklaştığına dair bir haber vardı. Mahpuslara ‘bir darbe olursa biz size ne yapacağımızı biliyoruz’ diyorlar. Hiç yapılmayan bir şekilde Türkiye Cumhuriyetine, partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Devlet Bahçeli’ye küfürler ediyorlar. Bunlar Özdağ’cıyız diyen bir kesim. Çok ciddi iddialar ve cezaevlerinde hala devam ediyor” diye konuştu.
 
‘Süreci baltalamak isteyenler var’
 
Cezaevlerinde gerçekleştirilen bu provokatif uygulamalara karşı devletin ciddi adımlar atması gerektiğini belirten Özüm Vurgun, “Birçok ceza kanununda değişiklik, TMK’nın kaldırılması bunlar için öncelikli olarak komisyon olmalı. Provokasyonların durdurulması barış ve demokratik toplum sürecine olumlu etki edecektir bu da komisyonun kurulması ile başlayacaktır. Devlet bu durumda attığı küçük adımları çok büyük gibi yansıtıyor. İstanbul’daki aileden bahsedersek ya da Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Kürtçe müzik yaptığı gerekçesi ile gözaltına alınan, işkenceye maruz kalanlar hala var. Bu süreci devletin tabanında özellikle emniyet kurumlarının içerisinde, askeri kurumlarının içerisinde kabul etmeyen, ret eden ve buna karşı provokasyonu başlatıp süreci baltalamaya çalışan gruplar var. Durdurmanın tek yolu komisyonu ivediyle kurup harekete geçirmesidir’ dedi.
 
Komisyon kurulduktan sonra harekete geçme yönteminin ise ilk önce anayasal güvence  olduğunu söyleyen Özüm Vurgun şu ifadelere yer verdi: “Anayasal güvence demokratik entegrasyon ile yakından ilişkilidir. Anayasal güvence Anayasanın değiştirilmesi, ilgili maddelerin değiştirilmesidir. Kürt halkına ve diğer halklara hakların tanınmasını sağlamaktır. Bununla beraber ilk olarak değinilmesi gereken TMK’dır. En başından beri söylediğimiz TMK düşman ceza hukukunun ortaya konduğu çok açık kullanılabilen, kişinin kendi ideolojisi ile hareket edip kanun sınırlarından istediği gibi yararlanabileceği bir kanundur. En başta bunu kaldırmak gerekir. Bunun üzerinden anayasal süreç ilerletilmeli. Ceza kanununda düzenlemelerle bu sürecin yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden meclisin atması gereken ilk adım komisyonun kurulmasıdır. Alevilerin ibadethanelerine bir özgürlük verilmesi ve tanınması gerekiyor. Bunun yanında LGBT haklarının tartışılması gerekiyor. Bu alt komisyonlar oluşturulmalı. Düzenlemeler çok kapsamlı şekilde uzun zamana yaymadan yapıldığında hem halkı barış sürecine entegre etmekte ve provokasyonların önlenmesinde çok daha olumlu yol alınabilir.”
 
Demokratik siyasete katılmanın önü açılmalı
 
“Anayasal güvencenin bir boyutu da silahlarını imha eden PKK’lilerin demokratik siyasete katılmalarının önünün açılmasıdır” diyen Özüm Vurgun,  “Anayasal güvenceye ilişkin PKK öncülerinin yapmış olduğu açıklamalarda çok nettir. Legal siyaset yürütmelerinin önünün açılması ve gerillanın geri dönüşlerinde sürecin nasıl ilerleyeceğinin tartışılması gerekiyor. Ayrıca cezaevlerinde bulunan hem gerilla hem legal siyaset içerisinde bulunmuş tutsakların, siyaset üreten aktivistlerin, tutsakların ve üye olarak kabul edilen insanların af süreci ya da kısmi af ile bırakılması gerekiyor. AİHM’den gelen son bir karar var. Selahattin Demirtaş nezdinde Kobanê dosyasında yargılananların tamamının siyasi amaçlarla tutuklandığını ortaya çıkaran bir karardı” ifadelerini kullandı.
 
PKK büyük adımlar attı
 
Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı adımlara işaret eden Özüm Vurgun, “Dönüp baktığımızda PKK çok büyük adımlar attı. Bir imha sürecine girdi. Silahların imhası kavramının anlanması gerek. Devlet nezdinde buna ne kadar imha demeyip silah bırakmayı dil oyunlarıyla yapmış orsalarda bir silahların imhası dediğimiz şey aslında barışçıl, çok hümanist ve anti militarist bir süreç olduğunu gösteren bir yerdeydi” dedi.