Türkiye’de demokrasinin tesisinin ön koşulu: İktidarın gitmesi!

  • 09:06 26 Nisan 2023
  • Güncel
 
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Almanya’da DIE LINKE üyesi ve sendikacı Sabine Skubsch, seçim öncesi Kobanê Davası’na ilişkin verilen mütalaayı “HDP’yi susturmak” olarak değerlendirirken, yeniden barış ve demokrasinin tesisi için AKP-MHP iktidarının gitmesinin ön koşul olduğunu söyledi.
 
DAİŞ’in Kobanê saldırısına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihli protestolar gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP milletvekilleri ve MYK üyesi 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nda savcı üç gün süren duruşmanın sonunda mütalaasını verdi. Verilen mütalaada 36 siyasetçi hakkında “devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla ile Türk Ceza Kanunu (TCK) 302\1’den ağırlaştırılmış müebbet cezası talep edildi. Yine TCK ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında ceza verilmesi talep edildi.
 
Kürt siyasetçilere ilişkin verilen mütalaada Newroz kutlamaları, anadilde eğitim talebi, Kurdistan hitabının kullanılması gibi Kürt halkının değerleri suçlama konusu olarak yer almıştı. Diğer yandan ise Kürtlere yönelik ifadeler ise “sözde halklar” kavramlarıyla yer almıştı.
 
Verilen mütalaa sonrası duruşma 3 Temmuz’a ertelenirken karara birçok yerden tepkiler gecikmedi. Bir yandan Kobanê davası diğer yandan ise HDP’ye yönelik kapatma davası sürecinde seçime giden Türkiye’de halklar ve uluslararası siyasetçiler, değişim için iktidarın gitmesinin şart olduğu vurgusunu yapmayı sürdürüyor.
 
Almanya’da Kürt halkıyla yakın temasları olan ve eski DIE LINKE'nin parti yönetim kurulu üyesi,  Alman Eğitim Sendikası (GEW) çalışmalarını yürüten Sabine Skubsch, Kürt siyasetçilere yönelik davaları ve seçimi değerlendirdi.
 
‘Amaç HDP’yi susturmak’
 
Kobanê Kumpas Davası'nın HDP'yi kriminalize etmek için oluşturulan bir dava örneği olduğunu söyleyen Sabine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) çağrılarının dikkate alınmadığını belirtti. Sabine, "Bu dava, sadece Halkların Demokratik Partisi'ni kriminalize etmek için yürütülen davaların başka bir örneği niteliğindedir. TBMM'de yer alan en büyük muhalefet partilerinden biri konumundalar. Fakat iktidar HDP'yi susturmak için çalışıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2020 yılında Selahattin Demirtaş'a yöneltilen suçlamaları değerlendirerek, HDP eski Eş Genel Başkanı’nın suçlandığı ve davaya suçlama konusu yapılan açıklamalarının  'siyasi söylem sınırları içinde' kaldığını tespit ederek, derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştu. Ama Türkiye buna uymadı" diye konuştu.
 
‘Devlet ideolojisinin zayıflığını gösteriyor’
 
İddianamede yer alan Newroz kutlamaları, Kurdistan hitabının kullanılması, ana dilde eğitim talebinin Kürt siyasetçilere suçlama konusu olarak yöneltilmesi ve bu nedenle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası  talep edilmesini "İnanılmaz" diye nitelendiren Sabine, yasaklanmaların kabul edilemez olduğunu söyledi. Sabine, "İnsanların bayramlarını kutlamalarını, kendi dillerini konuşmalarını, kendi bölgelerine canlarının istediği gibi hitap etmelerini nasıl yasaklarsınız? Bunun, bugün Türkiye'de hala kriminalize edilmesi inanılmaz! Türkiye'yi bir arada tutan devlet ideolojisi, insanların kültürel kimliklerini ifade etmelerine ve talep etmelerine tahammül edemiyorsa bu hükümet ve ideolojinin ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyuyor" dedi.
 
Tüm milliyetçi nefrete rağmen Kürt dilinin varlığı…
 
Kürt halkının dili ve kimliği yok edilmeye ve kriminalize edilmeye çalışılsa da yıllardır sürdürülen mücadelenin buna izin vermediğini söyleyen Sabine, şöyle dedi: "30 yılı aşkın bir süredir Avrupa'da, Türkiye'de ve diğer ülkelerde Kürt halkının durumunu yakından takip ediyor ve inceliyorum. Bu 30 yıl boyunca Kürt dili yayılmaya devam etti. Geçmişte, Türkiye'den gelen Kürtlerin çoğu, yalnızca aileleriyle, ev halkı içinde veya en fazla kendi köylerinden insanlarla Kürtçe konuşabiliyordu. Bugün Kürtçe yayın yapan çok sayıda televizyon kanalı, basın organı ve düzenlenen kongreler bulunmakta. Bu yurt dışında da fark ediliyor. Örneğin Berlin'de göçmenler için bilgiler, İngilizce ve Türkçe'ye ek olarak Kürtçe yazılıyor. Bu da gösteriyor ki, Türk milliyetçilerinin tüm nefret ve şiddetine rağmen Kürt dili sırf birçok kişi mücadele ve direniş gösterdiği için kendini gösterebilmiştir." 
 
‘Batı çifte standartlı ve ikiyüzlü yaklaşım sergiliyor’
 
Batının Kürtlere ve siyasetçilere yaklaşırken çifte standart uyguladığını söyleyen Sabine, şunları dile getirdi: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'deki siyasi baskıyı defalarca kınadı. Alman politikacıların bu baskıya yönelik eleştirileri hiç olmadı değil ama çok az ve yetersiz kısık sesli bir biçimde kaldı. Bir taraftan da Erdoğan'ı 'üzmek' istemiyorlar. Alman siyasetçilerin bu çifte standardı dayanılmaz! Her yerde 'Batılı değerlerden' bahsediyorlar ama iş Türkiye'ye gelince -ya da Suudi Arabistan gibi güç siyaseti nedeniyle iyi ilişkiler kurmak istedikleri diğer ülkeler- söz konusu olduğunda ağızlarını hiç açmıyorlar. Batı bu çifte politikalarla kendini kesinlikle inanılmayacak hale getiriyor. Bir örnek daha eklemek isterim. Birkaç gün önce Rus yazar ve gazeteci Vladimir Kara-Murza, ABD'de yaptığı bir konuşmada Rusya'nın Ukrayna'daki saldırı savaşını eleştirdiği için vatana ihanetten Rusya'da 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu kesinlikle acımasız bir karardır. Alman basını bunu çok detaylı bir şekilde kınadı ve eleştirdi. Hatta ilk elden manşet haberi yaptı. Fakat Kobanê Davası'nda yargılanan siyasetçilere baktığımızda aynı yaklaşım yok. Örneğin, Selahattin Demirtaş'a yöneltilen suçlamalar inanılmaz bir 15 bin yıla ulaştı. Alman basını ise bu konuda çok az haber yapıyor. Batı'nın ikiyüzlü ve sahte çifte standartlarının yüzü budur ne yazık ki!
 
Türkiye’yi yeniden barış yoluna götürmenin ön koşulu: İktidarın devrilmesi
 
Umarız Erdoğan ve AKP-MHP hükümeti 14 Mayıs'ta devrilir. Türkiye'yi yeniden demokrasi, barış ve uyum yoluna götürmenin ön koşulu budur. Muhalefetin -tüm çelişkilere rağmen- ortak bir aday üzerinde anlaşmaya varması iyi bir adım oldu. Almanya'da yaşayan Türkiye vatandaşları 27 Nisan tarihinden itibaren Türk konsolosluklarına gidebilirler. Türkiye konsolosluklarında oy kullanmaya davet ediyoruz ve umarım birçok kişi seçimlerde oy kullanarak bu değişime dâhil olur. Birçok Alman şehrinde, DIE LINKE partisi binalarını sol muhalefetteki Yeşil Sol Parti'ye açtı, böylece Yeşil Sol Parti bu yerlerde seçim kampanyalarını yürütebilirler. Güney Almanya'da bir şehir olan Karlsruhe'de yaşıyorum. Biz de burada seçim kampanyaları yürüterek, mitingler gerçekleştirdik. Bunu arkadaşlarla birlikte sürdüreceğiz.”