'Genelgeler başarısız, şiddetin devamlılığı sağlanmaya çalışılıyor'

  • 09:02 9 Ocak 2020
  • Güncel
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı tarafından kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yayınlanan genelgelerin kadın katliamlarını önlemeyeceğini belirten Mor Dayanışma Sözcüsü Cemile Baklacı, tam tersi “çocuklara istismar af yasası”nın gündeme getirilerek şiddetin devamlılığının sağlanmaya çalışıldığını söyledi.
 
Adalet Bakanlığı’nın ardından İçişleri Bakanlığı tarafından da kadına yönelik şiddetle mücadelede alınacak tedbirlere ilişkin  "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Genelgesi" yayımlandı.  81 İlin Valiliği, Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı ve İl Sahil Güvenlik Komutanlığı’na gönderilen genelgede, kadına yönelik şiddetle mücadelede sorumluluklarını yerine getirmeleri hatırlatılıyor.  Kadınlar ise var olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı kanunun işletilmesindeki ısrarını sürdürüyor. Mor Dayanışma Kadın Derneği Sözcüsü Cemile Baklacı, kadına yönelik artan şiddeti ve yayınlanan genelgeleri değerlendirdi.
 
*Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre bu yıl 474 kadın katledildi. Artarak süren erkek şiddetinin kaynağı nedir?
 
Yüzyıllardır devam eden bir şiddet var. Ama son 10-15 yılda şiddetin artmasının temel sebebi, iktidarın politikalarını bu şekilde uygulaması ve şiddete teşvik edici söylemlerde bulunmasıdır. Tabi bir yanıyla da kapitalist sistemin girmiş olduğu bir kriz var. Kapitalizm o krizin çıkış noktası olarak kadınları görüyor. İktidarlarda girmiş oldukları krizden çıkış olarak kadınları görüyor. İktidarlar ve kapitalizm varlığını yeniden devam ettirmenin çabalarını veriyor. Çabalar sonucunda da kadınların katledilmesi karşılığını görüyoruz. Sadece son bir yılda 474 kadın katlediliyor. Bu bir cins kıyımı. Her gün iki kadının üç kadının öldürüldüğüne şahit oluyoruz. Buradan doğru da “bak makul kadın ol” denilerek, Türk aile yapısına uygun, siyasal İslama uygun kadın profilini yaratabilmenin çabası var. Ve bunun karşısında direnen kadınların da katledilmek, cinayetle ve şiddetle terbiye edilmesini sağlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Söylemlerde bunun üzerinden ilerliyor. Her söylem karşısında bir kadının öldürüldüğünü görüyoruz. “Şu saatte çıkma, şunu giyme, şunu yapma, üç çocuk doğur, hamile iken dolaşma, kahkaha atma” demenin karşılığı da bu kadar kadın cinayetidir.
 
* Kadın mücadelesinin bir kazanımı olan 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması kadın katliamlarının önlenmesi için yeterli midir?
 
6284 Kanunu, kadınların mücadelesi ile getirilmek zorunda kalındı. İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasıyla birlikte 6284’ün uygulanması ve yorumlanıp bir politika üzerinden yaygınlaştırılması hedeflenmişti. Ancak şunu görebiliyoruz. Şuanda 6284 yasal anlamda asgari düzeyde gerçekleştirilebilir. Ama uygulamalarda kamuya dönük ciddi sorunlar var. Bunların pratik anlamda da uygulanmadığını görüyoruz. En son somut örneğini Güleda’da gördük. İhbar sonucunda karakola gidiyor. Karakolda şiddet gördüğü erkekle birlikte ifadesi alınıyor. O darp halinin görülmesine rağmen polisin, katiline teslim ettiği sonucunda Güleda’nın katledildiği bir süreç var. Bunun örneklerini çokça fazlaca söyleyebiliriz. O zihniyetin değişiminin gerçekleşmemesi, zihniyetin devamlılığını beraberinde getiriyor. Tam da burada bu zihniyet, indirimli cezalar ve cezasızlık politikaları uyguluyor. Cinsel istismar af tasarısıyla, şiddetin meşrulaştırılmaya çalışılmasıyla, yasal ve politik anlamda bunun zeminleri hazırlanıyor.
 
* Adalet Bakanlığı tarafından 18 Aralık’ta "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun Uygulanması Genelgesi", İçişleri Bakanlığı tarafından ise 1 Ocak’ta "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Genelgesi" yayınlandı. Bu iki genelgeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Bu tamamen kadınların tepkiselliği üzerine gündeme geldi. Bu genelgeler var olan yasaların tekrardan kamu personellerine hatırlatma genelgeleridir. Böyle görmek gerekiyor. Yeni hiçbir şey yok. Gizlilik kararından, personellerin sorumluluklarını yerine getirmesinden, eğitimlerden bahsediliyor. Birçok madde var. Ama bu maddeler zaten 6284’te var olan maddeler. Tekrar durup bize hatırlattı. Sanki yeni bir önleme paketi getiriliyormuş gibi önümüze serildi. Buna dair ciddi bir hamle atılıyormuş gibi bir kamu havası yaratılmaya çalışılıyor. Tabi biz bunu bu şekilde kabul etmiyoruz. Şimdi orada personeller ile ciddi sorunlar var. Her yerde şiddet birimlerinin oluşturulması ön görülüyor. Aslında yasada bunu söylüyor. Ama bunun karşılığında pratikte hiçbir şekilde uygulanmadı. Birimler oluşturulmadı. ŞÖNİM’ler yetersiz kaldı. İstanbul gibi bir nüfusa sadece bir ŞÖNİM var. Bunun yetersiz olduğu çok bariz. Orada çalışan personellerin yetersizliği çok nettir. Bu yetersizliğin giderilmesine dair hiçbir uygulama yoktu. En son 1 Ocak’ta çıkartılan genelgede buna dair bir yönelim olduğunu görebiliyoruz. Bu genelgenin karşılığının ne olacağını hep beraber göreceğiz.
 
*Bu genelgeler hazırlanırken kadın örgütlerine danışılmadı. Kadının görüşleri alınmadan “şiddete karşı atılan adımlar” kadına yönelik şiddetti önlemede yeterli olur mu? Ne kadar başarılı olur?
 
Şuanda ki genelgenin tekrardan gündeme gelmesi kadın  mücadelesi sonucudur. Süleyman Soylu, önceki söylemlerinde 6284’ü bir tehdit olarak görüyordu. Daha sonra 6284’ün kendileri tarafından öne çıkartılarak genelge hazırlandı. Burada aslında kadın hareketinin, feminist hareketinin önemli bir hamlesi oldu. Kadınların yaptığı kampanyalar, sokak eylemleri ile 6284’te el uzatılamayacağını gösterdi. Bunun  karşılığında iktidarın “biz bunu uygulayacağız” söylemini duyduk. Ama bunu yaparken de yine kadın örgütlerini kadın kurumlarını görmezden gelindi. “Biz zaten biliyoruz ve yapıyoruz” üzerinden de sanki yeni bir şey yapılıyormuş gibi hava yaratılıyor.
 
Böyle bir durumda başarılı olabileceği bir durum yok. Bunu ön görebiliyoruz. Var olan yasal zeminleri korumaya çalışıyoruz. Bir yandan bu genelgeyi çıkarırken bir yandan da çocuk istismarı af yasa tasarısını gündeme getiriyorlar. Meclis’te bunun tartışmasını yapıyorlar. Bunlar birbirleriyle çelişen durumlar. Bir yanıyla da yasal haklarımızı her zaman kollamamız gerektiğini bize gösteriyor. Bizim yasak haklarımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Sürekli bir tehdit durumu var. Tam da bu durumda mücadelenin sürekli hale gelmek zorunda olduğunun farkındayız. Tabi ki de şimdiki söylemlerin kadın kurumlarının ve kadınların tepkilerini azaltmaya dönük olduğunu biliyoruz. Gündemi yumuşatmaya çalıştıklarını görmek gerekiyor. Bu genelgelerin başarılı olabileceği, kadın cinayetlerini önleyebileceği bir durum yok. Böyle bir gerçekliği de yok. Kadınlar olmadan yapılabilecekleri hiçbir şey yok.
 
*İktidar bir yandan “Çocuk İstismarı Af Tasarısı”nı gündeme getiriyor, diğer taraftan da “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Genelgesi” yayınlıyor. Bu ikisi arasındaki çarpıklığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Buradaki niyetin ve karşımızdaki erkek zihniyetinin ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. Kadınların mücadelesi sonucunda 6284’ü sayılı kanunu çıkarmak zorunda olduklarını hepimiz biliyoruz. Ama bir yanıyla da kadına yönelik saldırıyı devam ettiriyorlar. Çocuklara dönük istismara dönük kadınlar mücadele çağrısı yaptı. Karşı olduğumuzu net bir şekilde belirttik. Buna izin vermeyeceğimizi söyledik. Bu iki meselede aynı anda denk düştüğü için tam da onların zihniyetinin ne olduğunu gördük. Burada genelge ile bir başarının olmayacağının farkındayız. Kendileri kadın cinayetleri ve çocuk istismarını önleme gibi bir niyetinin olmadığını açıkça gösterdi. Kadına yönelik şiddetin önlenemeyeceğinin tam tersinden bunun devamlılığını sağlayacaklarını beyan etmiş oldular.
 
 * 25 Kasım vesilesiyle Şili’de kadınların, şiddete karşı sergiledikleri “Las Tesis” eylemleri Türkiye’de de gerçekleştirildi. Ancak sadece Türkiye’de eylemlere saldırı oldu. Bu saldırılar ise şiddetin faillerinden biri olarak kadınların devleti, polisi işaret etmesi olarak gerekçelendirildi. Kadınların işaret ettiği “erkek devlet şiddeti” nedir? Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, neden bu durumdan rahatsızlık duyarak hedef gösterdi?
 
Süleyman Soylu kendisine ucu dokunduğunu çok iyi biliyor. Kadın cinayetlerinin tecavüzcülerin sorumlusu ve suçlusu kimse biz onu göstermiş olduk. Suçlu kendini biliyor. Bu nedenle de tam da savunmaya girmiş oluyor. Bu açıklıkta olduğu için bu kadar bir saldırı hali oldu. Bütün çıplaklığı ile göstermiş olduk. Ve onların tepkileriyle de yasaklandı. Performansın yasaklanmasıyla da yaşadığımız gerçekliği de tekrardan görmüş olduk. Bir yanıyla da son süreçte ekonomik krizin iktidarı, devlet erklerini sıkıştırıyor. Kendi içlerinde farklı krizler yaşıyor. Kadın hareketi de muhalif anlamda en güçlü durduğu sokakları kullanabiliyor. Kadınlar buradan doğru iktidarın bulunmuş olduğu o  krizi daha da derinleştiriyor. Bu korkuyla davrandıkları, hareket ettikleri ve kendilerini bu şekliyle gösterdikleri bir durum oluyor.
 
* Kadınların, kadın örgütlerinin erkek-devlet şiddetine karşı mücadelesi bundan sonra nasıl devam edecek?
 
Kadının şiddete karşı mücadelesi artarak devam edecek. Çünkü saldırılar da yoğunlaşıyor. Saldırıların yoğunlaşmasıyla birlikte aslında kadınların öfkesinin arttığını görebiliyoruz. En son “Las Tesis” eylemine dair saldırısında kadınlar bunu sahiplenip daha çok sokağa çıktı. Bu da öfkenin yansımasıydı. Kadınlar vazgeçmiyorlar çünkü şuan yaşam mücadelesi veriyoruz. Ceren Özdemir sokak ortasında nasıl öldürülebileceğini gösterdi bize. Bizim her an sokak ortasında öldürülebileceğimiz gerçeği ile yaşıyoruz. Yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz. Bu mücadele daha da devam edecektir.