
Maden yasası değil, şirket çıkarı
- 09:02 5 Temmuz 2025
- Ekoloji
Melike Aydın
İZMİR - Torba yasa, doğa talanının önünü açıyor. Prof. Dr. Beyza Üstün, teklifin şirketlerin çıkarı için hazırlandığını ve mücadelenin önünü kesmeyi hedeflediğini söyledi.
Enerji ve madencilik faaliyetlerini hızlandırma amacıyla hazırlanan ve zeytinlik, mera, orman, su ile kültür varlıklarını doğrudan etkileyecek olan torba yasa teklifinin Meclis’teki görüşmesi, yaşam savunucularının gösterdiği yoğun tepki nedeniyle ertelendi. Ancak yaşam savunucuları, yasa teklifinin gündeme yeniden alınacağına dair sinyaller nedeniyle süreci yakından takip ederken, yasa tasarısının geçmesi halinde doğa talanının hızlanacağından endişe ediyor.
Bu konuda değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Beyza Üstün, tasarının Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporlarının hızla verilmesinin, kamusal alanların ve yaşam alanlarının hızla ve engelsiz bir şekilde gasp edilmesinin önünü açtığını, buna karşı yürütülen mücadelenin ise önünü tıkadığını ifade etti. Beyza Üstün, tamamen bakanlardan oluşturulması planlanan üst kurulun şirketlerin önünü açacağını belirtti.
AKP iktidarının özellikle 2015’ten itibaren kendi siyasi stratejilerine engel olacak durumları ortadan kaldırmanın yöntemi olarak ‘torba yasaları’ sıklıkla kullandığını ifade eden Beyza Üstün, son zamanlarda iklim yasası ve bir yanıyla da su yasasını çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. Yasa tekliflerinin toplumsal tepki olursa geri çekildiğini, tepkiler yetersiz olursa Meclis Genel Kurulu’na getirilerek geçirildiğini belirten Beyza Üstün, “2011’den itibaren idari yapılarını da bu anlamda tamamlayarak; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİDB) ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nı (OSİB) ayırıp her birini ayrı ayrı alt başlıklarında, bu işleri kolaylaştıracak anonim şirket tarzında çalışan müdürlükleri oluşturdular. Aslında yapmak istedikleri tüm doğal alanlar, su varlıklarını, kültürel varlıklarını sermaye birikimine sokmak üzere stratejilerini kolaylaştırmak” dedi.
‘Siyasi stratejilerine yasal kimlik’
İktidarın aslında fiili olarak tasarıdaki düzenlemelere ihtiyaç duymaksızın işleri yürüttüklerini, ancak hukuki düzenlemelerle siyasi stratejilerini ‘yasal bir kimliğe’ kavuşturduklarını dile getiren Beyza Üstün, zaten acele kamulaştırma kararları ve tahsislerle istediklerini yerine getirdiklerini sözlerine ekledi. Beyza Üstün, “Aslında kamusal alanlar, orman vasfında alanları ilk önce orman statüsünde değişiklikler yaparak 2-B alanı, 2-A alanı diyerek kullanma esasına dönüştürüyorlardı. Bunu her yerde görüyoruz. Mera, kışlak, yaylaklara müdahalelerini de görüyoruz. Mesela Hidro Elektrik Santral (HES) yapımında da derelere ulaşım için bütün o doğal alanlardaki betonlaşmanın, yolların, tünellerin ne kadar hızlı yaşama geçtiğini, maden işletmeleri için bunu ne kadar kolaylaştırdığını görüyoruz” diye kaydetti.
‘Kamusal alanlarda özel şirketlere yetki
Zeytinlik Yasası veya tarım alanlarına ilişkin düzenlemeler gibi bazı koruyucu yasaların değiştirilmesiyle yetinilmeyip, torba yasada zeytinlik alanlar, meralar, orman alanlarında tahsisleri kolaylaştıracak özgün düzenlemelere gidildiğine dikkat çeken Beyza Üstün, “Yaklaşık son 5 yıldır idari dönüşümlerini alt kurumlarda özel statülü, AŞ statülü kurumlar oluşturdukları gibi birlikte karar vermelerini kolaylaştıracak kurullarla yetki tanımı yapıyorlar. Kurullara bu işleri kolaylaştıracak maden yapma, yenilenebilir enerji santrallerinin doğal alanlara yapılması, enerji nakil hatlarının geçirilmesi, bunlara ulaşım noktalarının, meta taşınım hatlarının kolaylıkla oturtulması gibi kararları almış durumdalar. Bir yandan da buna yetkili kurumları tanımlamış durumdalar. Tıpkı su ve iklim kanunu tasarısında yapmaya çalıştıkları gibi, burada bakanlıklardan oluşmuş bir yetkili kurul tanımlanıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) içinde. Çevre Bakanlığı içinde değil ama acele kamulaştırma ile ilgili yetkiyi daha fazla tanımlıyor” sözlerini kullandı.
‘ÇED süreçlerinde olur kararları hızlanarak itiraz yolu kapatılıyor’
Tasarıda kurul olarak belirlenen bu üst idari makamın cumhurbaşkanlığı kontrolünde ve bütün izinleri düzenleyebileceğini kaydeden Beyza Üstün, “ÇED olumlu” kararlarının veya alt ölçekte valilikler tarafından verilen “ÇED gerekli değildir” karar süreçlerinin hızlandırıldığına işaret etti. Kurulun bütün izinleri verebilir durumda olduğunu söyleyen Beyza Üstün, “Hiçbir değerlendirmeye gerek kalmaksızın ihale açma ve gerçekleştirme yetkisi veriyor, doğal alanlara ruhsat verme yetkisi de veriyor, hatta neredeyse ruhsatları ortadan kaldırmış durumda. Madencilikle ilgili faaliyetleri bütün izinler hem Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEK) verilmiş hem de bu kurul sadece ilgili işletmenin yapılacağı madenin ya da yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanabileceği GES gibi, RES gibi hatta adı geçmese bile nükleer enerji gibi yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanılabileceği bütün onayları kullanmak üzere ilgili kuruma soru soruyor, sormalarına izin veriyor. Oradan bir ay içinde bir onay gelmezse zaten kararları olumlu olmuş oluyor. Diyelim ki herhangi bir doğal alanda kültürel varlıklar var. Kültürel varlıklarla ilgili bir kurula yapacakları işletmenin izin verecekleri, ruhsat verecekleri, ihaleye açacakları o bölgenin görüşünü soracaklar. Bakanlığa bir ay süre tanınıyor, gelmedi mi ek süre tanıyor. 3 ay bütün kurullara süre veriyor. Ama gelmediğinde cumhurbaşkanlığına bağlı bakanlardan oluşan bu üst kurul doğrudan olur veriyor. Bu olur, mahkemeler kararıyla da kaldırılamıyor. Bunu da bir başka maddede saklamışlar. Yani tamamen tartışmaya kapalı” ifadelerine yer verdi.
‘Halk toplantıları işletilmeyecek’
ÇED süreçlerindeki halk toplantılarının da işletilmeyeceğini paylaşan Beyza Üstün, bu şekilde yaşam savunucularının da itirazının görünmez kılındığına değindi. ÇED yönetmeliğinin Tablo 2’sine giren tüm işletmelerde bu durumun zaten hiç tartışılmayacağını belirten Beyza Üstün, “ÇED olumluya giren bakanlık düzeyinde ÇED raporunu şirketlerin verdiği ve oradaki bakanlığın görüşünü ‘olumludur’ veya ‘olumsuzdur’ dediği süreçlerde de zaten kurul ihtiyaç duyarsa bu süreçlerde ilgili etki altındaki herhangi bir kamu kurumunun itirazını hiç gerek duymadan onayını vermiş oluyor. Sadece onlara bir aylık süre tanıyor. Bu da sadece Turizm ve Kültür Bakanlığı’na tanınmış özel bir süre. Onun dışındakilere 3 aylık genel görüş soruluyor ve itiraz yapılmazsa kurulun da itirazı yok sayılıyor. Yani orman vasfındaysa Orman Genel Müdürlüğü’nün, tarıma aitse zaten kurulun içinde Tarım Bakanlığı yetkilisi olacak ama tarımla ilgili bir görüş gelmeyecek. Kültür varlıkları ile ilgili görüşe çok kısa bir süre formalite icabı soru sorulacak ama gelmezse o da geçerli olacak” sözlerini kullandı.
‘Kritik ve stratejik ham maddeler için her türlü onay’
Torba yasada stratejik ve kritik ham maddelerini ara ara ilan edeceklerini ve bunlar için her türlü onay, ruhsat ve ruhsatı aşan süreçleri işleteceklerini ifade eden Beyza Üstün şunları dile getirdi: “Akbelen Ormanı’nda ve zeytinlikleri savunmak için yıllardır oradaki köylüler direniyor. Şirketin süreçlerini adım adım güçlendiriyorlar. Şimdi yaptıkları, o alana girme halini daha yasallaştırmak. Doğrudan yetkili o şirket. Ya da Antakya’da depremin hemen sonrasında TOKİ’nin Dikmece Köyü’nde yaptıklarına bakalım; uzun süre halk, TOKİ’nin bütün zeytinliklerini, anıt ağaçlarını paramparça etmesine direndi. Antakya’da depremden hemen sonra Ekincik Zeytinlikleri’nin hafriyat döküm sahası yapılmasına halk direnmişti. Mera alanları, nükleer enerji atıklarının depo sahası olarak Avdan’da tahsise sunulmuştu. Meraya doğrudan nükleer atık gömülebilir diye Tarım İl Müdürlüğü ve bağlı bulunduğu bakanlık tarafından tahsis yapılmıştı. Gene halk direnmişti.”
‘Nükleer enerji de bu kapsama girebilir’
Nükleer enerjiden bahsedilmemiş olsa da nükleer enerjinin yenilenebilir olduğunun AB Parlamentosu tarafından 2023’te Kritik Hammaddeler Deklarasyonu’nda beyan edilmiş ve desteklenmesi gerektiğinin savunulduğunu söyleyen Beyza Üstün, “Yani sadece zeytinlikler üzerinden müdahale yapılmıyor. El koymanın son derece gücünü artırmış durumdalar ve bunu devletin eliyle yapılacağını beyan ediyorlar. Bir kurul oluşturuyorlar ve cumhurbaşkanı hem bu kurulun işletmesiyle ilgili yönetmeliği belirleyecek hem bu stratejik kritik madenlerin listesini verecek” dedi.
‘Kroma özel teşvik, özel imkanlar’
Torba yasada kromun teşvikinin artırıldığını kaydeden Beyza Üstün, RES’lerin yanı sıra Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2022 güncellemesinde elektrikli araçlar içinde kromun üçüncü en fazla kullanılan maden olduğuna yer verildiğine değindi. Torba yasada diğer teşviklerin yanı sıra krom için ayrıca bir sürecin işletildiğini belirten Beyza Üstün, “Ön arama, genel arama, ön lisans, üretim lisansı verme ayrı ayrı değerlendirilse de mesela krom eğer ön lisans, üretim lisansı alacaksa yüzde 85’e kadar ve diğerleri tüm madenler ve tüm yenilenebilir enerjiler 15 yıl daha 2030’a kadar işletme ruhsatı alırlarsa bu destekleri 15 yıl daha uzatılacak. Sonsuz bir uzatmaya gidiliyor. MAPEK’e bütün bu lisansları verme, onaylama yetkisi veriliyor. Burada en hızlıca yaptıkları ciddi anlamda hem yeni kurullar oluşturarak aslında bugüne kadar diğer bakanlıkların tümünün yetkisini sınırlamakla kalmıyor, ruhsat olmaksızın, herhangi bir izin olmaksızın maden, yenilenebilir enerji gibi hangi işletme varsa önünü açacak, ihaleyi kolaylıkla alabilecek, izinleri bile almasında ÇED yapmasına bile gerek kalmayacak. Pek çok düzenlemeyi hem onay vereceğine söz veriyor, izin ve ruhsat düzenlemelerine de ‘yapılacak hiçbir şey engel değildir’ diyor. Yani ÇED olumlu kararının verilmesine bile gerek yok aslında” ifadelerini kullandı.
‘Mücadelenin önünü tıkamayı amaçlayan, tamamen bir el koyma yasası’
Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından şirketlere teşvik olarak verilmek üzere acele kamulaştırmaların yapılabileceği bilgisini veren Beyza Üstün, barınma hakkının ihlal edilebileceğine, tarım arazilerine el konabileceğine dikkat çekti. Beyza Üstün, “Tamamen bir el koyma yasası. Tamamen doğal alanları sermayeye açma yasası. Tamamen tartışmaya kapatılan, hem halkın itirazına hem ilgili kurumların itirazına kapatıyor, hatta mahkemenin kararlarına kapatıyor. Tartıştırmıyor bile. Bütün bu maddeleri zaten tüm mücadele eden siyasi politik örgütler ve kimlikler hem toplumsal alanda hem de Meclis’te tartışıyorlar” sözlerine yer verdi.
‘Endüstriyalizmle ilgili tüm şirketlere onay yetkisi’
Bahsedilen kurulu Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı’nın yöneteceğini, bunun da cumhurbaşkanı tarafından atanacağını söyleyen Beyza Üstün, tüm izinleri verecek bu kurulda sadece bakanların bulunduğunu ifade etti. Hazine ve Maliye Bakanı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın kurulda olmasının aslında bütün endüstriyalizmle ilgili her türlü şirketin bu kurul onayıyla işini kolaylıkla yapacağını dile getiren Beyza Üstün, “Organize sanayi bölgeleri (OSB) yapmak isteyen bütün kararlar da bu kurulda olacak. Bu kurul ve alt kurulu olan MAPEK, plan yapma yetkisine zaten sahip olacak. Ayrıca plan değişikliğini de yapabiliyor. Yani ‘üst ölçek planına uygun değildir’, ‘alt ölçek planlara uygun değildir’ gibi itirazların da hükmü kalmayacak. Doğal varlıkların niteliklerinin aykırı kullanılmasına da müdahale edemiyoruz. Hukuki ve meşru yaşam mücadelesinin önünü tamamen kapatıyor” dedi.
‘Kamu yararı diyerek kamuya zarar’
Kromla ilgili özgün maddede arama ruhsatının süresinin uzatıldığına dikkat çeken Beyza Üstün, daha önce Turgutlu Çaldağ’da krom arama yapan şirketin zaten bu şekilde işletildiğini hatırlattı. Beyza Üstün, “Bütün kamu yararı gerekçesiyle alıyor kararları. Zaten kamu yararını ve üstün kamu yararını tartışıyorduk, şimdi yasal olarak geçirmiş oluyorlar” diye ekledi.
‘Kürdistan bölgesinde daha şiddetle tarumar edilmesi meşrulaşacak’
Bütün bu madenlere el koyarken Kürdistan bölgesinin daha şiddetle tarumar edildiğini ve bugüne kadar yaptıklarını ciddi anlamda meşrulaştıracak bir süreci beraberinde getirdiklerini belirten Beyza Üstün, “Bu kanun bu haliyle çıkarılırsa bununla beraber Orman Kanunu’nda yeni düzenlemeleri de getirecek, pek çok diğer kanunlarla ilişkili yeni düzenlemeleri de tekrar bir torba yasa ile önümüze getirecek. Türkiye’de şu anda zeytinlikler deyince aklımıza Antakya Dikmece ve Akbelen mücadelesi geliyor. Kömür ve termik santral üzerinden Milas havzası ile ilgili bir mücadele geliyor. Zeytinlikler önce birinci etapta tepki alacak. Kürdistan bölgesinde bütün madenlerin alana girebilmesi için ne tarım alanı ne mera ne orman tanıyor. Bugüne dek yaptıklarını rahatlıkla sürdürebiliyor böylece” sözlerine yer verdi.
‘Yasa meşru değil, mücadele her zamanki gibi devam edecek’
Ortadoğu ve dünyada savaşın enerji politikaları üzerinden yürüdüğünü dile getiren Beyza Üstün, Türkiye’nin var olan kargaşada bugüne kadar yürüttüğü stratejileri yasallaştırmayı amaçladığını ifade etti. Yaşam savunucularının mücadele etmeye devam edeceğini kaydeden Beyza Üstün, “İster geçsin ister geçmesin, bütün bu patriarkal kapitalist sistemin taşeronu olan Türkiye’deki AKP-MHP iktidarı da dahil olmak üzere bu sistem saldırdıkça yaşam alanlarını, yaşamı özgürleştirmek için mutlaka savunmada kalacağız ve yaşamımızı koruyacağız. Saldırdıkları her yere karşı meşru karşı duruşu yürüteceğiz. Kimse bundan geri adım atmayacak. Yani mahkemede bu işi etkisiz kılsınlar, mahkeme kararlarını geçersiz kılsınlar, istedikleri kadar ruhsat izin versinler, bunların hiçbiri bizim için bir şey ifade etmiyor. Çünkü meşru değil” dedi.
‘Mücadelenin politik kimliği oturmuş durumda’
Türkiye’de yaşayan halkların yaşamı sermayeye teslim etmemek için ayrışma olmaksızın mücadele vereceğini ifade eden Beyza Üstün, şöyle konuştu: “Dikkat ederseniz tüm mücadele alanlarında ‘devlet yaparsa güzel yapar’ diyeni duyamazsınız. Mücadelenin politik kimliği oturmuş durumda ve sermayeye karşı yürütülüyor. Kimse bunun için ‘bizim şirket gelsin, bizden gelsin, elin gavuru gelmesin’ gibi şeyler duymuyoruz. Mücadelenin başında bolca duyduk ve bunlarla ilgili kendi aramızda mücadele yürüttük. Artık sistemin ne yapmak istediğini, bunun nasıl topyekûn hepimizin yaşamına müdahale olduğunu mücadele eden herkes biliyor. Bunun hem sınıfa hem patriarkaya hem de kapitalizme karşı mücadele olduğunu, yaşamı özgürleştirmek için bu siyasi müdahalenin kapitalist sistemin bütünüyle devlet aklı da dâhil olmak üzere dönüşmesinin ve değişmesinin bizim elimizde olduğunu da biliyoruz.”