Üçüncü kez gündeme getirilen ‘istismar affı’na kadınlar ne diyor?

  • 09:08 7 Ocak 2020
  • Güncel
Habibe Eren
 
ANKARA - HDP’li Züleyha Gülüm, ikinci yargı paketinde yer alacak “Çocuk istismarında evlilik yoluyla af” düzenlemesinin yasallaşmasının çocuk tecavüzcülerinin artması anlamına geleceğini belirtirken, TKDF Genel Başkanı Canan Güllü ise, 2016 yılında aftan yararlanacak kişi sayısı 286 iken bugün sayının 16 binlere geldiğini hatırlattı.
 
Daha önce kamuoyu tepkisiyle iki kez geri çekilen “Çocuk istismarında evlilik yoluyla af” düzenlemesi, ikinci yargı paketi taslağında yer aldı. Düzenlemeye göre, çocuk ile cinsel istismar faili arasındaki yaş farkı 10’un üzerinde değilse ve evlendirilirlerse verilen ceza ertelenebilecek. 2016 ve 2018 yıllarında özellikle kadınların tasarıya itiraz etmeleri sonucu ertelenen taslak üçüncü kez gündeme getiriliyor. 2016 yılında dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, istismar ettiği çocukla evlendirilmiş ancak ceza aldığı için hapiste olan erkekler dolayısıyla 3 bin ailenin “mağdur” olduğunu öne sürmüş, 2019 yılında da bu rakamın artarak 10 bini bulduğu ifade etmişti. Kadınlar rakamlardaki artışın istismarın artması ve iktidardan cesaret alındığı anlamına geldiğini vurgulayarak tepki göstermişti.
 
Yeni yılın yasama dönemi için bugün açılacak olan Mecliste ikinci yargı paketinin gündeme gelmesi bekleniyor. Kadınlar dün ise onlarca kentte tasarıya karşı sokaktaydı.
 
‘14 yaşındaki çocuk 24 yaşındaki tecavüz eden erkekle evlendirilecek’
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyesi Züleyha Gülüm, çocukların tecavüzcü ile evlenmesine ve yıllarca tecavüzle karşı karşıya kalmasına yol açacak bir düzenleme olduğunu dile getirdi. 10 yaş sınırının ise bu durumu asla meşrulaştırmayacağının altını çizen Züleyha, “Zira bu yasanın asıl muhatabı olan kız çocukları 15 yaş ve altı çocuklardan oluşuyor. Bu şu anlama geliyor 14 yaşında bir çocuk 24 yaşında bir tecavüzcüyle evlendirilecek. Bu aynı zamanda çocuk tecavüzcülerinin artması anlamına gelecek” dedi.
 
‘Kız çocuklarının evlenmeye zorlanmasının önü açılacak’
 
"Nasıl olsa af gelecek" beklentisinin tecavüz sayısını artıracağına dikkat çeken Züleyha, bir çocuğun evlilik adı altında yıllarca istismar faili bir erkekle yaşamaya mecbur bırakılmasının çok ağır sonuçları olacağını vurguladı. Bu durumun aynı zamanda çocukların ailenin baskısıyla ya da farklı yöntemlerle evliliğe zorlanmasına yol açacağına vurgu yapan Züleyha, şöyle konuştu: “İktidar tecavüzleri engellemek yerine görünür kılınmasını, yargı önünde hesap vermesini engellemeye çalışıyor. Çocuk tecavüzlerine dair istatistiki bilgiler toplanmazken, bunlar kamuoyu ile paylaşılmazken bunların üzerine giderek yargılanmaları sağlanmazken gerekli cezai yaptırımlar uygulanmazken onun yerine ‘erkekler mağdur oluyor’ söylemi altında failleri korumaya çalışıyorlar. Oysaki çocukların haklarıyla var oldukları, güvende hissettikleri, eğitimden sağlığa her türlü haktan karşılıksız yararlanabildikleri korunabildikleri bir yaşamın devlet tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor.”
 
‘Kadınlar koruma kararına rağmen öldürülüyor’
 
Adalet ve İçişleri Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla geçtiğimiz günlerde yayınladığı genelgelere değinen Züleyha, şu tespitlerde bulundu: “Genelgelerde zaten yapılması gereken sadece hatırlatıyor. Hatırlatmak yetmiyor. Bunun uygulanması için gerekli koşulları, kurumları ve maddi olanakları sağlamaları, saraya değil kadın ve çocuklara bütçe oluşturulması, yasaları uygulamakla yükümlü olanlara denetim yapmaları gerekiyor. Yasaları uygulamayan memurlar hakkında hiçbir işlem yaptıklarına tanık değiliz, kadınlar koruma kararlarını rağmen öldürülüyor buna dair de hiçbir sorumlu kişinin yargılandığını görmedik. Aksine İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284 sayılı yasayı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bırakın kaldırmayı gerçekten erkek şiddetini engellemek gibi bir dertleri varsa İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasanın uygulanabilmesi için kurumsal alt yapıların oluşturulması, sığınakların artırılması, koruyucu mekanizmaların çoğaltılması ve kadınlara maddi destek sağlayacak, bu desteği alırken de kadınları kapı kapı süründürmeyecek mekanizmaları üretmesi gerekiyor.”
 
‘Adalet Bakanı ‘rafta duruyor’ dedi’
 
Tasarıya itiraz eden ve bu alanda mücadele edenlerden biri de Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Genel Başkanı Canan Güllü. Tasarının yasalaşması durumunda bir facia yaşanacağı uyarısında bulunan Canan, “Bu süreçte Adalet Bakanı’na ‘2016’da karşı çıktığımız bu yasal değişiklik ile aylardır bir propaganda var ne diyorsunuz’ dediğimde ‘Bıraktığımız yerde rafta duruyor’ demişti. Ben hala Adalet Bakanlığı’nın bu konuda gerekli savunmayı yapmasını bekliyorum” dedi. Geçtiğimiz günlerde Saray’da bir toplantı yapıldığını ve bu konuda görüşmeler yapıldığını aktaran Canan, “2016 yılında o dönemin Adalet Bakanı bunu gündeme getirdiğinde şöyle demişti: ‘Çocuğun rızası ve 286 kişi için bu affı getiriyoruz.’ O gün o 286 kişi 2019 başında neredeyse 10 bin kişi oldu, yaz aylarında 16 bin kişiye çıktı, şu an sayıyı net bilemiyorum. Arada uygulamaya çalıştıkları yaş aralığı noktasında kimleri hapishaneden kurtarmaya çalışıyorlar. Biz konuştukça sayılar artıyor, tecavüzler artıyor ve suçlular korkmuyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Tecavüzlere bu ülkenin Cumhurbaşkanı onay verirse suçlu odur’
 
Kadın cinayetleri noktasında da aynı sürecin yaşandığına dikkat çeken Canan,  konuşmasına şöyle devam etti: “3-4 yılda CMK’ya bağlı af sistemi ile kadın katilleri sokakta geziyor. Örneğin Ceren Damar’ın katili için ağırlaştırılmış müebbet istense dahi bu kişinin 10- 15 yıl sonra çıkacağını biliyoruz. Cezanın cümleleri ile uygulamaları arasındaki farklılığın kişiyi suça ittiğini düşünüyoruz. Tıpkı erken yaş evliliğinin konuşulması gibi. Konuşulmaya başladığından beri ‘nasıl olsa af çıkacak’ düşüncesiyle yüzlerce çocuğun hayatları karardı. Bunun bedeli ağırdır. Ben bunu bir af yasası olarak görmüyorum. Bu ülkenin meclisi eliyle getirilmek istenen koskoca bir ayıptır. Bu tecavüze çanak tutmaktır. Açıkçası bu cümlenin hiçbir kelimesinden vazgeçmiyorum. Ben bunu bir tecavüz olarak görüyorum ve bu tecavüze bu ülkenin cumhurbaşkanı onay verirse suçlu o dur. İktidara payanda olarak bu konuya ‘evet’ diyen her partinin alnında koskoca ‘bu işe çanak tutmuş siyasal bir partidir’ diye kara bir leke olacaktır. Bunun gündeme getirilmesi ile şu ana kadar sokağa çıkmayan insanlarla birlikte eylemlere başlar ve bundan da vazgeçmeyiz.”
 
‘İçi boş bir genelge’
 
Tüm bu tartışmalar yaşanırken Adalet ve İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgelere değinen Canan,  genelge için daha önce ‘içi boş’ dediğini hatırlatarak, “Bunu dedikten sonra Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül aradı beni. Dedi ki; eleştirdiğiniz noktaları paylaşın, bir başka genelgede yayınlarız. Genelgenin mekanizmalarının çalışmamasından kaynaklı eksiklerin giderilmesi adına sivil toplumla iş birliği yapmadan çıkması nedeniyle bu iradeyi gerçekten hayata geçirmek anlamında bir görüşme zemini yaratırken İçişleri Bakanlığı’ndan da aynı genelge geldi” diye konuştu.
 
‘Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmış olur’
 
Canan, son süreçte Emine Bulut, Ceren Özdemir, Güleda Cankel ve Eskişehir’de koruma kararı bulunduğu ve sayısız kez suç duyurusunda bulunduğu halde katledilen Ayşe Tuba Arslan olayında kolluk güçlerinin hatasının bariz şekilde ortada olduğunu söyledi. Canan, “Kendi içinde bile Bakan Eskişehir’de yaşanan olayı eleştirdi. Tüm bunlar nedeniyle bu genelgelerin yayınlanması bir zaruret halini aldı. Ben açıkçası 6284 sayılı yasanın uygulanmasına dönük talimatı, Adalet Bakanlığı Genelgesi’nin alt cümlesinde 'sözleşmelerin iç hukuktan üstün olduğu'na dair bir cümlesi ile aslında sözleşmeden bahsetmiş ama uluslararası İstanbul Sözleşmesi demediği için de bu konuda yasal mevzuatın uygulanmasına dönük bir talimat olarak görüyorum. Yani, kolluk ve yargı sistemi eğer bunu doğru algılarsa 6284 ve bütün yasal mevzuat uygulanır. Ama şimdi tam da bunu konuşurken bu kadar iradeden sonra bu yasanın getirebileceğine inanmıyorum. Zaten gelmemeli, doğrusu bu. Eğer böyle bir irade ortaya konursa bundan sonra istismar azalabilir ve cezai müeyyidenin uygulanmasına dair bir süreç başlayabilir.  Ama yok nafaka, yok İstanbul Sözleşmesine şerh düşmek yok 6284 kaldırılsın diye bir harekete girilirse Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmış olur” dedi.