Şiddetle Mücadele Ağı: Cins kırımı ile karşı karşıyayız

  • 09:02 5 Ocak 2020
  • Güncel
Rengin Azizoğlu
 
DİYARBAKIR - Şiddetle Mücadele Ağı bileşeni kadınlar, 5 ayda 838 kadının şiddet ağına başvurduğunu kaydederek,  cins kırımı denilebilecek bir durumla karşı karşıya kalındığını vurguladı.
 
Bünyesinde kadına yönelik şiddet alanında çalışan 8 kadın kurumu bulunduran Şiddetle Mücadele Ağı 3 maddelik bir protokol imzalayarak kuruluşunu 7 Mart 2019’da ilan etmişti. İlk raporunu 7 Temmuz’da kamuoyuyla paylayan Şiddet Ağı 5 aylık başvuru ve gözlem raporunu geçtiğimiz haftalarda açıkladı. Raporda sunulan verileri, şiddet türlerini ve mücadele yöntemlerini Avukat Elif İpek Tirenç Ulaş ve Sosyolog Ruken Ergüneş değerlendirdi. Gelen her başvuruda organize olup kolektif bir şekilde başvuruları takip ettiklerini anlatan Sosyolog Ruken Ergüneş, bir kadın şiddete maruz kaldığında öncelikli olarak dinlediklerini ve taleplerini tespit etmeye çalıştıklarını söyledi.
 
5 ayda 838 kadın
 
Kadınların neye ihtiyacı varsa o noktaya yönlendirdiklerini kaydeden Ruken, aynı zamanda kadınları yaptıkları tüm çalışmalara ve etkinliklere davet ederek, birlikte dayanışma ruhunu oluşturmaya çalıştıklarını ifade etti. Başvuran kadınların süreçlerini sonuna kadar takip ettiklerinin altını çizen Ruken, “Psikolog desteği ya da hukuki destek gibi hangi alana yönlendirdiysek hangi aşamada olduğunu, neler yaşadığını, durumlarını takip ederek müdahil oluyoruz. Geçtiğimiz günlerde kadınların maruz kaldığı şiddet türlerini, gelen başvuru sayısını ve gözlemlerimizi rapor haline getirdik ve kamuoyu ile paylaştık. 838 kadın 5 ay içerisinde şiddete uğrayarak başvuru yaptı. Büyük çoğunluğu eş durumundaki erkekler tarafından şiddet görmüş. Başvuru yapan kadınların neredeyse hepsi birden çok şiddet türüne maruz kalmış. Psikolojik, sosyal, ekonomik, fiziksel, cinsel, dijital şiddet iç içe geçmiş şekilde kadınların maruz kaldığı şiddet türleri olmuş” diye belirtti.
 
‘En az başvuru gerekçesi sosyal şiddet’
 
Başvuran kadınların hangi şiddet türüne maruz kalmış olursa olsun yüzde 85’inin sistematik olarak psikolojik şiddete maruz kaldığını ifade eden Ruken, kadınların yüzde 50’sinin ise fiziksel şiddete maruz kaldığını aktardı. Ruken, “Tüm bunlar içerisinde kadınların en az başvuru gerekçesi sosyal şiddet olmuş. Bu veriler sonucu kadınların sosyal şiddeti tanımadığının sonucuna vardık.  Bu alandaki çalışmalarımıza daha ağırlık vererek farkındalık çalışmaları yürütmemiz gerektiğini anladık. Bundan sonraki süreçte de şiddetin tanımlanması, şiddet türlerinin bilinmesi, kadınların ne yaşadıklarını anlamlandırması için bilinçlendirme çalışması yapmamız gerekiyor. Her kadın merkezi aslında kadına yönelik şiddetle mücadele etmekle beraber farklı alanlarda çalışmalar yürütüyor. Farklı kurumların ortak veri çıkarmasından kaynaklı yaş, eğitim durumu gibi farklı değerlendirmeler yapabileceğimiz bir veri çıkartamadık. Fakat kadınların hangi şiddet türlerine maruz kaldıkları çalışmalarımızı yönlendirebilecek verilere ulaştık” şeklinde konuştu.
 
‘Raporu hazırlarken amacımız ön açıcı olmaktı’
 
Neredeyse tüm şehirlerde kadın merkezlerinin açılması gerektiğini dile getiren Ruken, şehir dışından gelen çok sayıda başvuru olduğunu söyledi. Kadınların Diyarbakır’a gelerek başvurduğunu ya da sosyal medya üzerinden kendilerine ulaştığını söyleyen Ruken, bulundukları illerde yönlendirecek bir kurum yoksa Diyarbakır’dan destek sunmaya çalıştıklarını kaydetti. Ruken, “Yalnızca kadın değil çocuk istismarı üzerinden de başvuru alıyoruz. Şiddetin, kadın katliamlarının, çocuk istismarlarının çok fazla yaşandığı, şiddet türlerinin bu kadar iç içe geçtiği, şiddet türlerinin bu kadar insanlık dışı yaşandığı süreçte şiddeti tanımlamak, boyutlarını konuşmak ve çalışmasını yürütmek çok önemli. Raporumuzu da her alanda çalışan gözlemleri, tespitleri ve önerileri üzerine hazırladık. Bu alanda başta devlet olmak üzere çalışma yürüten Sivil Toplum Kuruluşları bu öneriler ışığında kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları üzerine ciddi çalışmalarını ortaya çıkarabilecekler. Raporu hazırlarken amacımız sorun tespiti ile beraber ön açıcı olmaktı. Bu işbirliği ve ortaklaşmayla çalışmalarımız devam edecek” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadına dönük şiddette çok ciddi bir artış yaşanıyor’
 
Son 5 ayda 838 kadının başvurmasının çok korkunç bir tablo olduğuna dikkat çeken Avukat Elif İpek Tirenç Ulaş, cins kırımı denilebilecek bir durumla karşı karşıya kalındığını vurguladı. Seferberlik ilan edilmesi gereken bir sayı olduğunu söyleyen Elif, 835 kadının kendilerine yansıyan rakam olduğunu ancak bunun yansımayan boyutunu düşündüklerinde bu sayının çok daha fazla olacağına tanıklık ettiklerini belirtti. Elif, “Kadına dönük şiddette çok ciddi bir artış yaşanıyor. En son hükümet kanadından da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bunu ikrar ederek ‘Ben kadına dönük şiddetin ne kadar arttığını yeni fark ettim’ diye ifade etti. Bu kadar artmasının sebebinin ne olduğunu hazırladığımız raporda açıklamaya çalıştık. Şiddetle Mücadele Ağı bileşeni tüm kurumlardan başvuru sürecindeki gözlemleri, yaşadıkları sıkıntılar, süreç ilerlerken karşılaştıkları zorluklar ve çözüm önerileri üzerinden raporu hazırladık. ‘Neden şiddet önlenemiyor?’ sorusunun cevabı çıktı ortaya. Emine Bulut cinayetinden sonra bakan ‘Biz ne gerekiyorsa yaparız’ demişti. Ama gereken ne? Ya da bu alanda çalışanların önlerine koyduğu yol haritasına ilişkin somut bir şey yoktu. Bizim raporumuz bunu değerlendirmeye ilişkindi” dedi.
 
‘Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi yüzde 10 bile uygulanmıyor’
 
Rapor içeriğinde şiddetin önlenememesinin tek bir sebebinin olmadığının görüldüğünü belirten Elif, tam tersi mevcut pratiğin şiddeti arttırıcı yönlerinin ortaya çıktığını aktardı. Elif, “Raporda önleyici tedbirlerin alınmadığı ya da şiddete maruz kalanda yaratılan hasarın giderilemediği somut bir şekilde sunuldu. Kadına dönük şiddet tek başına bir şiddet türüyle değerlendirilecek ve tek başına bir tedbir uygulanarak önlenebilecek bir durum değil. Mutlaka yan tedbirlerle desteklenmesi gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi kadına dönük şiddeti özel olarak ele alan bir sözleşme. Bu anlamda taraf devletlerin ve bu devletlerin bünyesindeki işbirliği içerisinde olunması gereken kurumların yapması gerekenleri çok açık ve ayrıntılı düzenleyen bir sözleşme. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi yüzde 10 bile uygulanmıyor. Sözleşmedeki tedbirler alınsa ve uygulansa şiddetin önüne çok ciddi oranda geçilebilir. Önleme, koruma, faili kovuşturma, suçu önleme gibi boyutlarıyla değerlendirdiğimizde sözleşmenin uygulanmamasının şiddeti arttıran etkenlerden olduğunu söyleyebiliriz” diye belirtti.
 
‘İşbirliğine devam edeceğiz’
 
Şiddetin engellenmesinin ve artışının temel sebeplerinden birinin eril zihniyet olduğunu ifade eden Elif, faili kovuşturma gibi somut adımlar bir yana şiddetin temel nedeni olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme yönünde dahi devlet kanadından hiçbir adımın atılmadığını vurguladı. Elif, “İstanbul Sözleşmesi’nde belirlenen hiçbir maddenin uygulanmadığını gördük. Sorunun esas kaynağına inmeyen, görmezden gelen bakış açısı bu artışın sebebidir. Biz Şiddetle Mücadele Ağı olarak bugüne kadar kadın cinayetlerine dönük eylem, etkinlik ve planlamalarımızda ortaklaştık. Bu örgütlenmeyi çok önemsiyoruz. Kadına şiddet mevcut durumda hiçbir kesimin ya da kurumun tek başına başa çıkabileceği bir alan değil. Bundan sonra işbirliğine devam edeceğiz. Raporda da görüldüğü gibi şiddet ancak bir ortaklaşma ile çözülebilir. Kadın sadece tek bir şiddet türüne maruz kalmıyor ve sadece tek bir destekle çözülemez. Kadına dönük şiddeti önlemek için bu işbirliğine devam edeceğiz” dedi.