
‘Son iki intihar siyasi, sosyal ve ahlaki çöküşün tezahürüdür’
- 09:02 12 Kasım 2019
- Güncel
Habibe Eren
ANKARA - İstanbul ve Antalya’da yaşanan intiharların ardından yoksulluk nedeniyle toplu intiharları değerlendiren psikolog Sevgi Türkmen, toplu intihar vakalarının artık sadece ekonomik nedenlerle açıklanamayacağını belirterek tümüyle ekonomik, sosyal ve ahlaki bir çöküşün tezahürü olduğunu belirtti.
İstanbul’da ağır bir borç yükü altındaki 4 yoksul kardeşin, “Dikkat siyanür var” notu ile intihar etmelerinin ardından Antalya’da da dört kişilik bir ailenin yoksulluk nedeniyle intihara sürüklendiği belirtildi.
Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) yayınladığı rapora göre, dünyada her 40 saniyede bir kişi intihara sürükleniyor. Buna göre her yıl yaklaşık 800 bin kişi yaşamını sonlandırırken, Türkiye’de son 17 yılda 50 bin 378 kişi intihara sürüklendi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2002 - 2018 dönemini kapsayan 17 yılda 50 bin 378 kişi hayatına son verdi. Verilere göre söz konusu dönemde, Türkiye'de her yıl ortalama 2 bin 963, her ay 246, her gün 8 kişi intihara sürüklendi.
Özellikle son dönemlerde yoksulluk nedeniyle intihara sürüklenme vakalarının artmasına ilişkin psikolog Sevgi Türkmen değerlendirmelerde bulundu.
‘Münferit olaylarmış gibi bakamayız’
Ekonomik krizin derinleştiği bir süreçte yoksulluk nedeniyle son yıllarda intihar edenlerin sayısındaki artışı, iktidarın tüm siyasi hamlelerine rağmen, görmemenin mümkün olmayacağını belirten Sevgi, “Bir toplumda intihar varsa, bu sayı azımsanmayacak kadar çoksa ve insanlar intihar nedenlerini çok açık bir şekilde bıraktıkları notlarla, mektuplarla anlatmaya çalışıyorsa biz tabi ki bu intiharlara münferit olaylarmış gibi bakamayız” dedi.
‘Sadece ekonomik çöküş değil, ahlaki çöküşün de göstergesi’
İstanbul'da yaşanan dört kardeşin intiharında farklı nedenler aramaya gerek olmadığının altını çizen Sevgi, şöyle konuştu: “Bunlar tümüyle ekonomik nedenlere bağlı sosyal ve bireysel çöküşler, yok oluşlardır. Ölen kardeşlerin evinin kitaplığındaki bir kitabı zoomlayıp işte ölüm sebebi bu, ‘Allahsızlık’ demek kelimenin en hafif haliyle ahlaksızlıktır. Kardeşler kendilerinden sonra kimsenin zarar görmemesi için ‘dikkat siyanür var’ notu bırakırken cenazelerin evden çıkmasıyla BEDAŞ gelip elektriklerini kesiyor. Yaşayan ile öleceğini bilenin birbirlerine karşı tutumlarına bakınız, bu sadece ekonomik bir çöküş değil ahlaki bir çöküşün de göstergesidir.”
‘Yakın tarihte çok sayıda intihara tanık olduk’
“Yakın tarihte işten atılan, işsiz kalan işçilerin intiharlarına tanık olduk, üniversiteden sonra iş bulamayan, atanamayan insanlar intihar etti, çocuklarını doyuramayan, onların temel ihtiyaçlarını gideremeyen kadınlar, erkekler intihar ile yaşamlarına son verdi” diyen Sevgi, ancak topluca ölümü seçmenin ekonomik sebeplerle birlikte başka sebepleri de önümüze serdiğini vurguladı. Sevgi, “Anlaşılan o ki artık insanlar tümüyle ekonomik, sosyal ve ahlaki çöküş yaşanan bir zamana, döneme çocuklarını ve yakınlarını da bırakmak istemiyor. Antalya'daki baba, kardeşlerin ölümünden sonra BEDAŞ'ın elektriği kestiğini biliyordu mesela. Kendisinden sonra çocuklarının da benzer şeyi yaşaması ihtimali bütünüyle, ailesiyle bu zamandan yok olma fikrini pekiştirmiş olabilir. Yani insanların yaşamdan kopuş fikrini ve duygusunu arttıran bir dolu sebeple yaşıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Yoksulluk temel bir sebep evet, özellikle bu son iki intiharda da artık yoksulluk bağlamında değerlendirilmesi gereken sosyal ve ahlaki yoksunluğun etkisinin de çok ciddi boyutta olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
‘Ekonomik güçsüzlük diğer güçsüzlükleri beraberinde getiriyor’
İnsanların ekonomik sınırlılıklarla beraber insan olmanın, var olmanın sınırında yaşamak zorunda bırakıldığına dikkat çeken Sevgi, ekonomik güçsüzlüğün her türlü güçsüzlüğü de beraberinde getirdiğini ifade etti. “Bu kış doğalgaz faturasını nasıl ödeyeceğini düşünen biri zengin azınlığın nasıl yaşadığını, ne yiyip içtiğini görüyor. Yine aynı sermayedarların devlet tarafından nasıl fonlandığını, desteklendiğini izliyor” diyen Sevgi, “Bu bir yandan ekonomik ilişkiler olarak görünmüş olsa da bunların siyasi yakınlık ilişkileri olduğu da herkes tarafından biliniyor doğal olarak. Yani kendisini bu siyasi yakınlığın dışında görenler çemberin de dışında kalmış oluyor. Dolayısıyla çemberin dışındakiler sosyal olarak da görülmeyen, kıymet verilmeyen bir değersizlik hissine hapsedilmiş oluyor. Bu da ekonomik zorluklarla baş etmeye çalışan birinin umudunu tümüyle yitirmesine neden oluyor” diye ekledi.
‘Son iki intihar siyasi ve ahlaki çöküşün tezahürüdür’
Sevgi, son iki intihara sürüklenme vakasına dair ise şunları söyledi: “Yine her türlü şeyi yaşadık neredeyse diyoruz ama en son yaşanan felaket tekrar bize aynı şeyi söyletiyor: Bundan beteri olmaz. Küçük çocuklar tecavüz edilerek öldürüldü, öğrenciler yurtlarda yanarak öldü, öğrenci yurtları her gün yeni bir tecavüz olayıyla duyuluyor, kadınlar sokaklarda, çocuklarının gözleri önünde öldürüldü, işçiler her gün işyerlerinde ölüyor, işsizler her gün evlerinde… Ve burada hep ölenlerin ve ölümü tercih etmek zorunda olanların yoksullar olduğunu görüyoruz. Bu kadar eşitsizliğin ve adaletsizliğin yaşandığı bir dönemde insanın maneviyatı ile ilgili her şey de çöküşe geçer. Bu son iki intihar da bu ekonomik, siyasal, sosyal ve ahlaki çöküşün tezahürüdür diye düşünüyorum.”
‘Ardından bırakacakları ile ilgili kaygı yüksek’
İnsanların sadece ekonomik kaygılarla ölümü seçse dahi yalnız kendisi için bu kararı alacağını; fakat daha da kötüsünün ölüme karar verenin ardından bırakacakları ile ilgili kaygısının daha yüksek olduğunu vurgulayan Sevgi, “Anlaşılan o ki artık insanlar tümüyle ekonomik, sosyal ve ahlaki çöküş yaşanan bir zamana, döneme çocuklarını ve yakınlarını da bırakmak istemiyor. Demek ki intihara karar veren insanın kendisinin ardında bıraktığı hiçbir şeye güveni kalmamış durumda, insanlar artık devlete, kurumlara, topluma, yakınlarına güvenemiyor, yaşamla duygusal ve zihinsel bağını bütünüyle koparma hali adeta.
‘Hastalık ve münferit olaylarmış gibi gösterme eğilimi var’
İntiharların ardında iktidar ve iktidar sevicilerinin bilindik tutumlarını sürdürmeye devam ettiklerini vurgulayan Sevgi, hiçbir iktidarın intiharlara ilişkin sorumluluk almadığına ve kendini bu meseleye bulaştırmak istemediğine dikkat çekti. Sevgi, bunun nedenini “İntiharlardan sorumlu olduğunu ve bulaşırsa hesap vermesi gerektiğini bilir” sözleriyle değerlendirirken, bir yandan da bu kabullenmeme durumunun “korku göstergesi” olduğunu ifade etti. Sevgi, devamında şöyle konuştu: “Çünkü her iktidar insanların yaşamlarının ve ölümlerinin kendi kontrolünde olmasını ister. İntiharı hiçbir iktidar gücü kontrol edemez, durduramaz. Bu yüzden intiharları romantize etmekle beraber çoğu kez münferit olaylarmış gibi ya da hastalıkmış gibi gösterme eğilimindedirler. Bunun sakıncalarından çok ciddi tehlikeleri vardır. Yani iktidarın görmek istemediği ve yaşamıyla ‘hiçbir şey’ olarak görünen kişinin, kendini ölümle gösterme refleksini arttırabilir.”
‘Dayanışma pratikleri artırılmalı’
İntiharlardan herkesin üzerine düşen sorunluluğu alması gerektiğini belirten Sevgi, “Komşusu intihar etmiş biri olarak sorumluyuz, öğrencisi intihar eden bir öğretmen olarak, çalışanı intihar eden işveren olarak, insan hakları savunucuları olarak, muhalifler olarak, örgütler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları olarak hepimiz sorumluyuz. Bu sorumluluğumuzla hareketle; dayanışma pratikleri artırılmalı, sosyal ilişkiler daha yakın ve sahiplenici olmalı. Bir arada olma ve birlikte mücadele etme olanakları sağlanmalı" dedi.