Türkiye’de BİKG ile kadınların barış mücadelesi

  • 09:01 31 Ağustos 2019
  • Güncel
Habibe Eren 
 
HABER MERKEZİ - Dünyada Sri Lanka, Kosova, Filipinler ve Kolombiya gibi ülkelerde diyalog sürecinin geliştirilmesinde kadınlar yer alırken, Türkiye'de de 2009 yılında kurulan BİKG ile kadınlar barış mücadelesinde söz sahibi oldu. Barış aktivisti Nimet Tanrıkulu, barışın toplumsallaşması için "Alternatif barış taslakları oluşturularak, kalıcı barışta ısrar edilmeli" dedi. 
 
“Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.”
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bu çağrısı, 2013 Newrozu’nda 30 yıllık bir çatışma döneminden sonra devletin bilgisi ile Diyarbakır gibi sembolik bir merkezde milyonlarca yurttaşın önünde yapıldı. İki yıl devam eden “çözüm süreci”, Türkiye’de kalıcı bir barış için tahayyül edilen mekanizmalar gerçekleşemese de birçok kesimde umut yarattı. Abdullah Öcalan, “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapının açıldığı” yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Buna göre, “Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.” Milyonların barış, kardeşlik ve çözüm taleplerine vurgu yapan Abdullah Öcalan, “Artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe” uyanılacağını ifade ediyordu. 
 
Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra süreç çatışmaya evrildi
 
9 Mart 2013’te PKK’nin ateşkesi ile başlayan çift taraflı çatışmasızlık hali devlet tarafından resmi olarak ilan edilmese de 24 Temmuz 2015 tarihine kadar devam etti. Bu çatışmasızlık süreci boyunca taraflar arasında ilk defa resmi olarak ve kısmen kamuoyu ile paylaşılan görüşmeler gerçekleştirildi. 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nın kamuoyu önünde deklare edilmesinin ardından, var olan diyalog süreci müzakereye değil hızla çatışmaya doğru evrildi. 
 
40 bin insan yaşamını yitirdi 
 
Verilere göre, Türkiye’de yaklaşık 40 yıldır süren savaş sonucunda 40 binden fazla insan yaşamını yitirdi. 3 bin kişi ise kaybedildi. Kürt illerinde yüzlerce toplu mezar ortaya çıktı. Bölgede binlerce köy yakılırken, 939 köy ve 2 bin 19 mezra boşaltıldı, 2 buçuk milyon insan zorla göç ettirildi. Bu süre zarfında özellikle 90’lı yıllarda binlerce insan gözaltına alındı, işkence gördü ve cezaevinde tutsak bulundu. Çatışmalar, yasaklar, Olağanüstü Hal (OHAL) ile geçen uzun bir süreçte, Kürt sorunu giderek daha da yakıcı bir hal aldı. Bu süreçte katledilen kadınlar, yakınlarını kaybeden ve göçe maruz bırakılan kadınlar, göç ettikleri yerde de işkence, taciz tecavüz ve devlet baskısına maruz kaldı. 2000’li yıllarda ise ölüm ve işkencede azalma olmasına rağmen, toplu tutuklamalar artarak devam etti. Kürtler, göç sonucu geldikleri metropollerde kimi zaman lince varan çok çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldı.  
 
Dünyada kadınların barış sürecine katılımı 
 
Dünyada Sri Lanka, Kosova, Filipinler ve Kolombiya gibi ülkelerde uzun süren çatışmalı süreçlerin ardından diyalog süreci geliştirildi ve kurulan mekanizmalarda kadınlar aktif rol aldı. 1990 ile 2012 yılları arasında süren 102 barış sürecinde, katılımcıların (müzakereci, imzacı, arabulucu, gözlemci, danışman vs.) sadece yüzde 8’i kadın oldu. İmzacıların yüzde 3’ü, arabulucuların yüzde 3.2’si, görüşmelere tanık olarak katılanların ise sadece yüzde 5’i kadın. Bunların arasında 2008’de Kenya yüzde 25 ile, 1992’de El Salvador yüzde 13 ile, 1995’de Hırvatistan yüzde 11 ile, 1996’da Guatemala yüzde 10 ile, 1998’de İrlanda yüzde 10 ile, 2001’de Afganistan yüzde 9 ile ve 2008’de Uganda yüzde 9 ile barış sürecine katılım sağlayan kadın sayısının en yüksek olduğu ülkeler. Diğer ülkelerde katılım yüzde 5’in altında kalmış, birçoğunda ise hiçbir kadının katılımı gerçekleşmemiştir. İmzalanan anlaşmaların içeriğine gelince; 45 barış sürecini ve bu 45 süreçte imzalanan 300 anlaşmayı ele alan bir araştırmaya göre, bu anlaşmaların sadece yüzde 18’i savaş zamanı kadınlara yönelik işlenmiş suçları konu etmiştir. 102 farklı süreçte imzalanmış 582 anlaşmanın ise sadece 92’si, yani yüzde 16’sı cinsiyet eşitliğinden bahsediyor. Türkiye’de olduğu gibi tüm bu ülkelerde de barışa giden yolda kadınların mücadelesi çok önemli bir yerde duruyor.  
 
Savaş karşısında kadınların barış mücadelesi
 
Türkiye’de ise “çözüm süreci” çok kısa dahi olsa kadınlar, mücadele ederek barış çığlığını birçok yere taşıdı. Savaşa karşı barışı savunan kadınların 2009 yılında kurduğu Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG), bu süreçte aktif rol oynayarak hem kadınların savaştan nasıl etkilendiğini hem de kalıcı bir barışın kadın mücadelesi ile gerçekleşeceğini gözler önüne serdi. Türkiye’de barış ve kadın özgürlüğü mücadelesi veren çok sayıda Kürt kadının tutuklanmasının ardından farklı kesimlerden kadınlar tarafından kurulan BİKG, barış eylemlerini geliştirmek, kadınların savaş ve çatışmadan doğan çok çeşitli mağduriyetlerini tartışmak ve belgelemek amacıyla faaliyet gösterdi. Ayrıca Kürt illerinin yanı sıra da batıda barış mücadelesini anlatmak ve kadınların mücadelesini ortaklaştırmak için mücadele etti. BİKG, kadınların çözüme ve barışa dair beklentileri, talepleri, gerekli yasal düzenlemeler, savaş hakikatleri ve güvenlik reformu konularının yer aldığı, kadınların barış sürecine yaklaşımlarını dikkate almak ve katılımını sağlamak adına taleplerini çoğu alanda dile getirdi. Bu süre zarfında Türkiye’nin birçok yerinde çeşitli eylemsellikler gerçekleştirdi. Savaşın Kürt ve Kürt olmayan kadınlara verdiği doğrudan ve dolaylı zararları tespit etmeye çalışan BİKG, savaşa ayrılan bütçe ile kadınları güçlendirmek için neler yapılabileceğine dair öneriler sundu. 
 
BİKG’in ‘çözüm süreci’ne katkıları 
 
“Çözüm süreci”nin başlamasıyla birlikte BİKG, çok sayıda kadınla birlikte Adana, Ankara, Antalya, Çanakkale, Bursa, Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve Van gibi çeşitli şehirlerde kadınların barıştan beklentilerini nasıl ortaklaştırabileceği ve görünür kılabileceğine dair tartışmalar yürüttü ve atölyeler yaptı. Ayrıca BİKG, çeşitli basın kuruluşlarından kadınlarla bir toplantı gerçekleştirerek barış süreci ve kadınların sürece bakışını tartıştı ve Akil İnsanlar Heyeti’nden kadınlarla bir araya gelerek gözlemlerini paylaştı. 
 
Meclis çatısında kurulan ve “çözüm süreci”nin ikinci resmi mekanizması olarak tasarlanan 11 kişilik “Çözüm Süreci Komisyonu”nda ise sadece bir kadın milletvekili görev yaptı. Öte yandan komisyona bilgi verenler arasında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) tarafından davet edilen Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri ve BİKG yer aldı. 
 
BİKG'in temasları
 
BİKG, diğer kuruluşlar ve gazeteciler ile birlikte PKK’nin çekilmesinde Kandil’e ulaşan ilk grubu izleyerek, İstanbul, Diyarbakır, Doğubayazıt, Ceylanpınar, Nusaybin, Bursa, Çanakkale, Ankara, Adana ve Antalya’da temas ve gözlemlerde bulundu. Meclis’te kurulan “Çözüm Süreci Komisyonu”na sunum yapan BİKG, ayrıca yine Meclis’te grubu olan AKP, BDP ve CHP’li kadın milletvekillerinden bazılarıyla görüşerek kadınların savaş sırasında uğradığı zararları anlatarak, “çözüm süreci”nden beklentilerini ilettiler. 
 
1 Eylül yaklaşırken kadınların barış mücadelesini anlatan barış aktivisti ve BİKG üyesi Nimet Tanrıkulu, kadınların barış süreçlerindeki refleksi ve barış mücadelesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Kadınların yaşadığı şiddet savaş döneminde daha ağırlaşıyor’
 
Bugüne kadar Kürt kadın hareketi, farklı çevrelerden kadınlar ve Türkiyeli barış aktivisti feminist kadınların savaşa karşı zorlu bir mücadelenin yürütücüsü olduğunu vurgulayan Nimet, “Kadınlar olarak bu mücadeleyi yürütürken silahlı çatışma ve savaş dönemlerinde kadınlar ve kız çocukları, cinsiyet kimlikleri ile ilgili ve de eşitsizlik nedeniyle patriyarkal savaş mekanizmasının hedefi haline geldiklerini bu nedenle de kadınların yaşadığı ağır şiddetin politik bir şiddet olduğunu ve bu şiddetin savaş koşullarında daha da ağır yaşandığını biliyorduk” dedi. 
 
‘Savaş Kürt kadınlarını daha ağır koşullarda etkiliyor’
 
Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG) olarak barış ortamı sağlanmadığı sürece çatışma ve savaş dönemlerinde tecavüz, cinsel taciz, yoksulluk, yerinden edilme ve savaş koşullarında yaşamın sürdürülmesinde ağır şiddet biçimlerine maruz kaldıklarını ısrarla anlatmaya çalıştıklarını kaydeden Nimet, şunları söyledi: “BİKG olarak savaşın tüm kadınları etkilediğini ancak Kürt kadınlarını daha ağır koşullarda etkilediğini söyledik. Savaşın kadınlar için daha fazla yoksulluk, daha fazla yoksunluk anlamına geldiğini anlattık. Göçün kadınlar için ne anlama geldiğini, dilsiz, komşusuz, dayanışmasız kalmanın ağır tahribatlarını anlatmaya çalıştık. Savaş bütçesinin kreş, sığınak, daha iyi sağlık hizmetleri, eğitim gibi hangi olanakları elimizden aldığını araştırmalarla göstermeye çalıştık.”
 
“Esasen de erkek şiddetinin, savaşla ve militarizmle bağlantısını, gündelik hayatlarımızdaki etkilerini anlatmaya çalıştık. Forum ve toplantılarda kadınların savaşta neler yaşadığını konuştuk. Buralardan çıkan deneyim ve bilgileri, barışı neden istediğimizi, barış olmadan cinsiyetçi politikaların ve farklı halklardan kadınların barış hakkının sağlanamayacağını meydanlarda, sokaklarda basın açıklamalarıyla anlattık” diyen Nimet, kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini karşılayacak gerçek bir barış anayasanın ancak barışla mümkün olacağını anlatmaktan vazgeçmediklerine dikkat çekti. 
 
‘Dünya deneyimlerini anlatma çabamız hep sürdü’
 
Nimet, dünya deneyimlerini anlatma çabalarının hep sürdüğünü dile getirerek, “1995 yılında Pekin'de yapılan Dünya Kadın Konferansı sonrası 2000 Yılında BM 1325 No'lu kararı ve diğer sözleşmeleri, kadınların barış görüşmelerine ve tüm süreçlere katılımının önemi üzerine ısrarla konuştuk ve bir ulusal plan yazılması konusunda tartışmalar yürüttük. Türkiye'de 2013'ten 2015 kadar geçen gündemde barış meselesinde yürüttüğümüz mücadele pratiğimizde biz barış aktivistlerine önemli kazanımlar sağlamakla birlikte barış süreçlerinin ne kadar zor bir dönem olduğunu bir kez daha anlamamıza neden oldu” diye konuştu. 
 
‘Kadınlar bu sürece katılmazsa barış toplumsallaşamaz’
 
Barış sürecinde yer almadıkları takdirde yaşadıkları sorunları kimsenin gündeme getirmeyeceğini bildiklerini belirten Nimet, bunun için de "Söyleyecek sözümüz çözümü geliştirecek gücümüz var” diyerek barış dilinin ve mücadelesinin etkin olması için mücadele ettiklerini kaydetti.  Dünya deneyimlerine baktıklarında her kesimden kadınlar için bu süreçlerin çok zor geçtiğini ifade eden Nimet, “Dünyada yaşanmış barış süreçlerine bakıldığında kimi zaman yap-boz tahtasına döndüğünü görüyoruz. Barış görüşmeleri süreci Türkiye'de çok yeni ve kolay olmadığını söylediğimiz bir süreç. Rejimlerin, yaşanan siyasal süreçlerin, uluslararası denge ve gelişmelerin ve geçmiş tarihsel yaşanmışlıkların çok özel etkisi, önemi var. Kadınlar açısından ayrıca özel bir öneme sahiptir” dedi. 
 
Kadınların barış politikalarına çok yabancı olduğunu ve bu nedenle katılımlarının çok düşük olduğunu aktaran Nimet, “Şu bir gerçek ki kadınlar barış mücadelelerine katılmazsa barış toplumsallaşmaz, sürdürülebilir olmaz, yerelleşemez, savaş sırasında uğranmış kayıpları dikkate almaz ve telafi edemez, barış süreci şeffaf olmaz, cinsiyet eşitliğine duyarlı olmaz bu nedenle de toplumda küskünlükle ihanet duyguları yerleşir. Barış dili gündelik hayatımızın parçası olmazsa halkların barış içinde yaşama koşulları olmaz” ifadelerini kullandı. 
 
Kadınların barış sürecinden beklentileri 
 
Savaşın nedenlerinin tartışılması, kadınların bir araya gelmedeki zorlukları aşması ve barış için kesintisiz mücadele yürütmesi için ortak bir mücadele ağının önemli olduğuna dikkat çeken Nimet, dünya genelinde kadınların barış sürecinden beklentilerini şöyle sıraladı: “Barış için ortak hayaller kurmak, düşünmek kadınların kurtuluşu için çok önemli bir dönemeçteyiz. Dünyanın dört bir yanında kadınlar barıştan beklentilerini ortaklaştırma çabasını şöyle anlatırlar; ortaya çıkan tüm toplumsal sözleşmelerde cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik maddeler bulunması, kadınların yüzde 50 temsiliyetinin garanti altına alınması, kadınlara yönelik tüm savaş suçlarının faillerinin bulunması, bir daha bu suçların işlenmemesi için kadınlardan yana reformların hayata geçirilmesi, kadınların ana dillerini hayatın tüm alanlarında kullanmalarını garanti altına alınması, kadınların zorlu mücadelelerle kazandığı kamusallıkların, sözleşmelerin uygulanması, korunması ve gerekli siyasi tedbirlerin alınması.”
 
‘Kalıcı barışta ısrar edilmeli’
 
Toplumsal cinsiyet eşitliğini içeren alternatif barış anlaşmalarının taslaklarını oluşturarak kalıcı barışta ısrarlı bir mücadelenin önemine işaret eden Nimet, “Kadınların yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi müzakere ve barış süreçlerinde de eşit temsil edildiği, savaşların son bulduğu, kadınların adil bir barış ortamında özgür olduğu ve barış günümüzü daha farklı kutlayacağımız bir yaşam özlemiyle” temennisinde bulundu