Mizgîn Ehmed: DAİŞ'lileri topraklarımızda yargılamak hakkımız

  • 09:05 4 Haziran 2019
  • Güncel
Roj Hozan-Şêrîn Zêrevan
 
HESEKÊ - Yaklaşık 73 bin göçmen, mülteci ile DAİŞ üyesi ve ailelerinin kaldığı Hol Kampı’na uluslararası yardım kuruluşlarından yeterli yardımlar ulaşmıyor ve özerk yönetim kendi imkanları ile ihtiyaçları karşılamaya çalışıyor. Özerk Yönetim Danışmanı Mizgîn Ehmed, "Bütün dünyanın korktuğu DAİŞ’e karşı biz savaştık ve bedel ödedik. Bu nedenle onları topraklarımızda yargılamak bizim hakkımız" dedi. 
 
DAİŞ'in Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarının ağırlaştığı 2013 yılından sonra Minbic, Tebqa, Reqa ve Dêrezor kentlerinde kalan halkın çoğu Cizre Bölgesi’ne bağlı Hesekê kentinin doğusunda yer alan Hol Kampı’na yerleştirildi. Kampta, Suriyeli göçmenler ve Iraklı mültecilerin yanı sıra Demokratik Suriye Güçleri'ne (QSD) teslim olan DAİŞ üyeleri ile aileleri kalıyor. Yaklaşık 73 bin kişinin kaldığı kampın büyük bölümü ise kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Kampta ayrıca 327 kimsesiz çocuk da bulunuyor. Çocukların bir kısmının ihtiyaçları uluslararası yardım kuruluşları ile yerel kuruluşlar tarafından karşılanırken, bir kısmı ise DAİŞ’li kadınların yanında kalıyor.
 
800 kadın ve çocuk evlerine döndü
 
Aşiretlerin katılımı ile 3 Mayıs’ta Eyn İsa'da düzenlenen Suriyeli Aşiretler Çalıştayı’nda, Hol Kampı’nda bulunan bazı göçmenlerin evlerine geri dönmesi yönünde karar alındı. Bunun üzerine Hol Kampı yönetimi, Reqa ve Tebqa kentlerine dönmek isteyen kadın ve çocuk göçmenlerin dönüşleri için kayıt işlemleri başlattı ve bir kısım ailenin evlerine dönmesi için çalışmalara girişildi. Hol Kampı'nda kalan Reqa ve Tebqalı 800 çocuk ve kadın dün itibari ile evlerine döndü. 
 
Hol Kampı Yönetim üyesi Hemrîn Hesen, Özerk Yönetim Danışmanı Mizgîn Ehmed ve Heyva-Sor Kurd Komitesi üyesi Delal İsmail, kampta yaşanan sorunları ajansımıza değerlendirdi. 
 
‘İmkanlar kısıtlı ve tüm yük özerk yönetime düşüyor’
 
Kamp yöneticilerinden Hemrîn Hesen, ilk kurulduğunda kampın nüfusunun 9 bin civarı olduğunu belirtti. Bu esnada Suriye ve Irak’ın çeşitli yerlerinden Kuzey ve Doğu Suriye’ye göçlerin olduğunu kaydeden Hemrîn, “Baxoz hamlesinden sonra birçok sivil ve DAİŞ’li aile Baxoz’dan çıkarak QSD’ye teslim oldu ve bunların tümü kampımıza yerleştirildi. Şuan sayı 73 bine yetişti. Bunların 31 bin 500’ü Suriye halklarından, 30 bin 700’ü Irak halkından, çeşitli ülkelerden DAİŞ’e katılan 11 bin 206 kişi de şuan kapımızda yaşıyor.  Bu oldukça büyük bir sayı ve hepsi Baxoz’daki savaştan sonra geldi. Tabi bunlar ile birlikte sorunlar da baş göstermeye başladı. Yaşamsal ihtiyaçların temini, kalacakları çadırlar gibi ihtiyaçlar çabucak bulunmuyor. Bizlerin de imkanları çok kısıtlı. İnsan hakları örgütlerinin de yardımları çok kısıtlı geliyor ve tüm yük yine özerk yönetime düşüyor” dedi.  
 
‘Sayının bu kadar büyüyeceğini tahmin edemedik’
 
Kampta sadece 35 bin kişilik kapasite olduğunu fakat sayının artması ile birlikte kampta 2 bölüm daha açmak zorunda kaldıklarını söyleyen Hemrîn, şöyle devam etti: “Bu kadar büyük bir kitleyi karşılayacak imkanımız bulunmuyor. Halen kimi ailelere çadır bulunmuş değil. Sayının bu kadar büyüyeceğini tahmin edemedik. Yine Baxoz’dan gelen çete aileleri var ve bunların zihniyeti çok farklı. Bunlar ile uğraşmak daha zor oluyor.  Şuan kampın başlıca ihtiyaçları var. Bunları insan hakları örgütleri ile beraber halka hizmet etmeyi planlıyoruz.”
 
‘Önemli sorunlardan biri de sağlık oldu'
 
Özerk Yönetim Danışmanı Mizgîn Ehmed de, kampta kalan DAİŞ'lilerin yargılanması, diplomatik görüşmeler ve kampta yaşanan ekonomik krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Uzun bir zamandır Kuzey ve Doğu Suriye’de ağır bir savaş yürütülüyor” diyen Mizgîn, Baxoz operasyonu ile DAİŞ’in fiziki varlığının sona erdirildiğini hatırlattı. Mizgîn, bu hamleden sonra bir çok DAİŞ üyesinin QSD'ye teslim olduğunu ifade ederek, “Bu çete ailelerinin bir çoğu Hol Kampı’na yerleştirildi. Bu durumla beraber bir çok zorluk yaşandı. Sivil halk ile DAİŞ çetelerini birbirinden ayırt etmek oldukça zordu. Bir diğer sorun da sağlık sorunları idi. Baxoz’dan çıkan kadın ve çocukların çoğu ağır hastalıklar kapmıştı. Hastalıkları da ağırlaşmıştı. Bu da bizler için daha da büyük sorun oldu. Özerk yönetim kendi imkanları dahilinde bu sorunlar ile başa çıkmak için seferberlik başlattı.”   
 
‘Çeteler kontrolümüz altına girmeyi hazmedemiyorlardı’
 
DAİŞ'lilerin zihniyetinin henüz değişmediğini ve İslam Devleti kurma gibi fikirlerini hayata geçirmeyi amaç edindiklerini söyleyen Mizgîn, “DAİŞ çetelerinin şekillenmiş bir zihin yapısı var. Onlar Baxoz’dan İslam Devleti'ni kurma amacıyla çıktılar. Yani öyle planlamışlar kendilerini. Bu yüzden Hol Kampı’na yerleşmek istemiyorlardı. Birkaç gün kampta kalıp çıkmayı planlamışlar. Bu yüzden bizler çok zorlandık. Sürekli saldırı yapıyorlardı ve kaçma teşebbüsünde bulunuyorlardı. Bizler de Özerk Yönetim olarak duruma hassas yaklaştık ve güvenliğin sağlanması için elimizden geleni yaptık. Kampta oluşturduğumuz düzene çeteler katılmayı reddettiler. Bu da bizim güvenliği sağlamamız açısından sorun oluşturdu. Yönetime karşı geliyorlardı. Fakat şuan sakinleşmiş bir durumdalar. Bize karşı savaşırken, bizim kontrolümüz altına girmeyi hazmedemiyorlardı. Ama şuan kontrolü sağlamış durumdayız” ifadelerini kullandı. 
 
‘Yardım kuruluşları DAİŞ'lilere yardımı reddediyor'
 
Bölgede yaşanan ekonomik krizin etkilerine işaret eden Mizgin, “Suriye Rojhilat’ında ve Bakur’da ekonomik sıkıntılar yaşadığımızdan kaynaklı ve hala savaşın devam etmesinden dolayı çeteleri barındırmamız zor oluyor. Çünkü sadece Hol Kampı değil, göç edenlerin kaldığı onlarca kamp var. Erîşa, Mebrûka, Roj ve Newroz gibi çok sayıda kampımız var. Göç edenlerin tümü bizim bölgemize yüzünü dönmüş çünkü bize güveniyorlar. İnsani yardım kuruluşları da Roj ve Hol kamplarında ihtiyaçları karşılamıyor. Özellikle DAİŞ çeteleri olduğu için onlara yardımı reddediyorlar. Bu da bizim yükümüzü ağırlaştırıyor ve ekonomik anlamda bizi zorluyor” dedi. 
 
DAİŞ'lileri topraklarımızda yargılamak bizim hakkımız'
 
DAİŞ üyelerinin yargılanmasına da değinen Mizgin, sözlerini şöyle sürdürdü: “DAİŞ çetelerinin yargılanması bizim öncelikli isteğimizdir. Uluslararası güçler bu talebimizi yerine getirmeliler. Onları yargılamak halk olarak hakkımızdır. DAİŞ çeteleri bize karşı bizim bölgemizde savaştılar ve kentlerimizi yakıp, yıktılar. Bölgemizde fikirsel, demografik ve siyasi bir değişim yaratmaya çalıştılar ve bu amaç QSD güçleri tarafından çürütüldü. 21 Mart’ta askeri anlamda yok edildiler, fikirleri ise hala kendini bazı yerlerde yaşatmaktadır. Bütün dünyanın korktuğu DAİŞ’e karşı biz savaştık ve on binlerce bedel ödedik. Bu nedenle onları topraklarımızda yargılamak bizim hakkımızdır.” 
 
'Ezîdî halkının da bu yargılamada söz hakkı var'
 
DAİŞ'liler nedeniyle acı çeken Ezîdî halkının da bu yargılama sürecine dahil olması gerektiğinin altını çizen Mizgin, “Ezîdî halkının da bu konuda söz hakkı var. Büyük acılar çektiler ve büyük kayıplar yaşadılar. Binlerce Ezîdî kadın köle pazarlarında satıldı, DAİŞ tarafından kaçırıldı. Bu konuda onlar da en büyük hak sahipleridir. Bazı ülkeler DAİŞ’in yargılanması gerektiği isteğimizi kendi aralarında tartışmalıdırlar. Fransa ve İsviçre gibi birçok devletten yargılanmaları gerektiğine dair tepkiler geldi fakat hiçbiri bu yargılanmanın nerede ve nasıl yapılması gerektiği konusunda görüş belirtmedi. Biz Bakur ve Rojhilat sınırları içerisinde gerçekleşsini istiyoruz” diye belirtti. 
 
‘Yargılama süreci hızlandırılmalı’
 
DAİŞ çetelerinin yargılama süreçlerinin hızlandırılması gerektiğini ifade eden Mizgîn, diğer ülkelerinde sürece dahil olması gerektiğini ve bu sürecin daha hızlanacağını vurguladı. “Herkes biliyor ki bu sadece bizim sorunumuz değil, ulusal bir sorundur” diyen Mizgîn, cezaevlerinde yüzlerce DAİŞ’li olduğunu ve bunların yargılamalarını kendilerinin yaptığı bilgisini verdi. Mizgîn, “Elbette zorlarsak ve istersek bunu yeniden yapabiliriz. Onların sayısı fazla ama bizim de inancımız var. Oluşturduğumuz bir avukat grubumuz da var ve onlar da bu konuda yoğunlaşıyorlar. Bununla ilgili dış görüşmeler de yapacaklardır. Uluslararası yasaları araştırıyorlar ve kendilerini sürece hazırlıyorlar” sözlerine yer verdi. 
 
Toplumsal örgütlülüğümüz değişim ve dönüşüm yaratabiliyor’
 
Mizgin, son olarak da şunları belirtti: “DAİŞ çeteleri yargılandıktan sonra suçlarının cezasını çekecekler. Cezalarını tamamladıktan sonra kendi memleketlerine dönebilirler. Eğer bu işe yaramazsa bizim yeniden değişim ve dönüştürme gücümüz var. Bu ülkede yaşıyoruz ve hala eksiklerimiz var. Şuan en önemlisi bizim için bu çetelerin yargılanmasıdır. Kişileri topluma yeniden kazandırma projelerimiz var. Bu projelerimizi de kullanacağız. Örneğin Roj Kampı’ndan binlerce kadın ve çocuk var. Onları değiştirebilme ve topluma kazandırabilme şansımız var. Bunun için çabalayacağız.”
 
‘En önemli ihtiyaç ilaç temini’
 
Sağlık konusundan sorumlu olan ve ilaç temin etme çalışmalarında yer alan Heyva-Sor Kurd Komitesi üyesi Delal İsmail ise, ilaç temin etme sıkıntısından  kaynaklı çok sayıda çocuğun yaşamını yitirdiğini vurguladı ve şu bilgileri paylaştı: “Yaklaşık 2 aydır Heyva-Sor Kurd, Hol Kampı’nda göçmenlere hizmet veriyor ve en ağır yük de sağlık alanına düşüyor. Hastaları kendi imkanlarımız ile tedavi ediyoruz. Çocuk hastalıkları, kadın hastalıkları, iç hastalıklar gibi bir çok bölümde tecrübe edinmeye ve hizmet vermeye çalışıyoruz. Hol Kampı’nda hastane açmak gibi bir hedefimiz ve isteğimiz var. Baxoz’dan çıkan ve Hol Kampı’na gelen birçok kişinin sağlık durumu oldukça ağırdı. Bazıları bulaşıcı hastalık taşıyordu ve ilaç yetersizliğinden çok sayıda çocuk yaşamını yitirdi. Şuan bizim için en önemlisi ilaç temin etmektir. İnsani yardım örgütlerinin bu konuda duyarlı olmasını bekliyoruz. Ancak gelecek yardımlarla ilaç teminini tam anlamıyla sağlayabiliriz.”