
Cumartesi Anneleri'nde 740'ıncı hafta: Faillerin kim olduğunu biliyoruz
- 14:12 1 Haziran 2019
- Güncel
İSTANBUL - Cumartesi Anneleri eylemlerinin 740’ıncı haftasında Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın faillerinin yargılanmasını talep etti. Burada konuşan Savaş Buldan’ın eşi ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Biz faillerin kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve bu cinayetlerin bizzat devlet eliyle işlendiğini biliyoruz. Çünkü bu cinayetleri işleyenler kendilerini inkar etmediler” dedi.
Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 740’ıncı haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, bir kez daha polis tarafından engellendi. Maruz kaldıkları engelleme nedeniyle Cumartesi Anneleri, açıklamalarını İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta yapmak zorunda kaldı. Sokak, açıklama öncesinde polisler tarafından yine ablukaya alındı.
Üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyen Cumartesi Anneleri, ellerinde gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ve karanfil taşıdı. Bu haftaki eyleme, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Sezai Temelli, HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda Cumartesi İnsanı katıldı. Bu haftaki eylemde 3 Haziran 1994 yılında katledilen Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın faillerinin yargılanması için adalet talebinde bulunuldu.
Haftanın basın açıklamasını İHD İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon Üyesi Besna Tosun okudu. Önceki gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, adil yargılanma hakkının temini ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi ve daha ileriye taşınması gibi birçok konuda önemli yenilikler getiriyoruz” diyerek açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni değerlendiren Besna, belgenin giriş kısmında yazılı olan “Adalet sistemindeki reform ihtiyacının temel olarak toplumsal taleplere dayandığı” yazısına dikkat çekti.
‘İhtiyacımız olan sözde yargı paketleri değil’
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çizdiği ‘pembe Türkiye tablosu’unda yaşamadıklarını belirten Besna, “Kaybedilen sevdiklerimizin akıbetini öğrenemediğimiz bir belirsizliğin içinde yaşıyoruz. Hakikate ve adalete erişemediğimiz, taleplerimizi kamuoyuna aktaramadığımız bir hukuksuzluğun içinde yaşatılıyoruz. Cumhurbaşkanı’na sesleniyoruz: Toplum olarak ihtiyacımız; birbirinin tekrarı olan ve yalnızca sözde kalan yargı paketleri değil, gerçek adaletin, gerçek demokrasinin, gerçek insan haklarının hayata geçirildiği uygulamalardır. Sizi hakikat adına, adalet adına, vicdan adına bizim anayasal taleplerimize ve toplumun demokratik taleplerine dayanan uygulamaları derhal başlatmaya çağırıyoruz. İlk adımı atın; polisinizi, copunuzu, kalkanınızı, TOMA’nızı üzerimizden çekin. Kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’daki işgale son verin. Bunları yapmayacaksanız bize haktan hukuktan adaletten, reformdan hiç bahsetmeyin” dedi.
‘Gözaltına alındıkları reddedildi’
Besna, 3 Haziran 1994’te polis olduklarını iddia eden 8 kişi tarafında kaçırılıp katledilen Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Ramazan Kaya’nın hikayesini şöyle anlattı: “İstanbul Yeşilköy’de bulunan Çınar Oteli’nden çıktıkları sırada dışarıda bekleyen 3 otomobilden çıkan telsizli, çelik yelekli ve silahlı 7-8 kişi onları durdurdu ve otelin duvarına yaslayarak aradı. Kendilerini polis olarak tanıtan bu kişiler “İfadelerinizi alıp bırakacağız” diyerek onları zorla otomobillere bindirdi. Olaydan yarım saat sonra haberi alan ailelerin Bakırköy Cumhuriyet Savcısı ve Yeşilköy Polis Karakolu ile irtibata geçerek yakınlarının kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce kaçırıldıkları hususunda şikâyette bulundu. Aileler İstanbul Valisi ve Başbakanlıkla görüştüler. Ancak Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın gözaltına alındıkları reddedildi. 04 Haziran 1994 tarihinde akşam 20.15 civarında kaçırıldıkları yerden 270 km uzakta Bolu/ Yığlıca Karakaş yol güzergâhı, Taşlı Melen Mevkiinde işkence ile sorgulandıktan sonra ateşli silahla infaz edilmiş bedenleri, köylüler tarafından bulundu. Üzerlerinde kimliklerini kanıtlayacak hiçbir belge, değerli eşya veya para yoktu. 1997 yılında Susurluk Komisyonu'na ifade veren Dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın başını çektiği bir grubun mafyayla işbirliği yaparak yargısız infazlara giriştiğini detaylarıyla anlattı. Avcı, Savaş Buldan ve arkadaşlarının ölümünden Mehmet Ağar'ı sorumlu tuttu.”
’25 yıldır suçun failleri, organize edenleri cezasızlıkla korundu’
Savaş, Adnan ve Hacı’nın dosyalarının son olarak 19 Aralık 2013 tarihinde düzenlenen yeni bir iddianameyle Ankara 1’ci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya dahil edildiğini anımsatan Besna, “Yargılamalar sırasında tanık olarak ifade veren eski MİT Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün Mahkemeye sunduğu /öldürülecek Kürt işadamları listesinde Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın da isimleri vardı. İlk duruşması 16 Mayıs 2014’te görülen ve tutuklu sanığın bulunmadığı dava ne yazık ki bugüne kadar evrensel hukuka uygun bir biçimde yürütülmedi. Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın kimler tarafından kaçırıldıkları ve sorgulandıkları devletin Susurluk Raporu’nda, Ergenekon iddianamesinin 228 No’lu ek klasöründe yer alan el yazılı itiraflarda, savcılık ifadelerinde ve mahkeme tutanaklarında yer aldı. Ama 25 yıldır bu suçun bilinen failleri, talimat verenleri, organize edenleri cezasızlıkla korundu, adalet sağlanmadı” ifadelerini kullandı.
‘Sesiz, sağır, dilsiz bir sistem karşımıza çıktı’
Ardından konuşan Savaş Buldan’ın eşi Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan adalet arayışı sürecinde karşılarına kalın duvarların çıktığını söyledi. Pervin, “Sessiz, sağır, dilsiz ve bu olayı görmeyen, bilmeden duymayan hiçbir şekilde araştırılmasını istemeyen bir sistem çıktı karşımıza. 25 yıldır Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın katillerinin yargılanmasının ve bu cinayeti işleyenlerin yargı önüne çıkarılması ve cezalandırılması için elimizden gelen her şeyi yaptık. Sadece aileler olarak değil, Cumartesi Anneleri, Türkiye’de demokrasiden yana olan barışta adaletten hukuktan yana olan herkes bu ve buna benzer tüm olayların araştırılması için her şeyi yaptı. Ancak o dönemden bu güne kadar hiçbir şekilde değişen bir şeyin olmadığını da her zaman gördük” sözlerini kullandı.
‘Faillerin kim olduğunu çok iyi biliyoruz’
Pervin, 90’lı yıllarda sistematik bir hale gelen faili meçhul cinayetlerin bugüne kadar devam ettiğini ve bu cinayetlerin hala Türkiye’nin bir yarası olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bizler; Buldan, Yıldırım ve Karay aileleri olarak bu cinayetin açığa çıkması için mücadelemizi her daim sürdürmeye söz verdik. Ta ki failler bulunup yargılanana ve cezalandırılana kadar. Biz, faillerin kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve bu cinayetlerin bizzat devlet eliyle işlendiğini biliyoruz. Çünkü bu cinayetleri işleyenler kendilerini inkar etmediler. Her dönem bir şekilde bunu söylediler. Anlattılar. Devletin bekası için, devletin geleceği için bu cinayetleri işlediklerini ifade ettiler. Ve bazı komisyonlara da bunu aktardılar anlattılar. Fakat devlet ve hükümet bununla ilgili herhangi bir şey yapmadı. Devam eden yargılama süreci sürekli erteleyen failleri koruyan bir sistem içerisinde ve buna hizmet eden bir anlayışla yürütüldü. Evet, bunu kabul etmediğimiz biran önce bu faillerin cezalandırılması yargı önüne çıkarılmasını bir kez daha talep ediyoruz.”
‘Yargı reformunda faili meçhuller yoksa bir şey beklemiyoruz’
Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne de değinen Pervin, “Failli meçhuller yoksa kayıpların araştırılması yoksa, bu katillerin cezalandırılmasına yönelik bir şey yoksa, biz bu yargı reformundan bu strateji belgesinden herhangi bir şey beklemiyoruz. Mutlaka ve mutlaka bu yargı reformunun içerisinde toplumun birçok kesiminin ifade ettiği faili meçhuller meselesi, kayıplar ve yargısız infazlar meselesi yer almalıdır. Toplum bu anlamda rahatlatılmalıdır. Beklentimiz elbette budur. Bizler bu mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki babasının öldüğü gün dünyaya gelen Zelal’in, yine babasının öldüğü gün 40 günlük olan Helin’nin, babasının öldüğü gün bir yaşında olan Enes’in ahı yerde kalmayacaktır. Bunun için bu mücadele mutlaka devam edecektir” diye konuştu.
‘Nesiller boyu katil olarak anılacaklar’
Ardından Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım konuştu. Henüz 14 yaşındayken babası ve arkadaşlarının katledildiğini belirten Leyla, birçok yere başvurduklarını ancak hiçbir cevap alamadıklarını hatırlattı. Faillerin yargılanması için verdikleri mücadeleyi anlatan Leyla şunları kaydetti: “Biz çocuklara yıllarca babalarımızın cansız bedenlerini medyada gazetelerde görerek büyüdük. Hala faillerini izleyerek aynı havayı soluyarak yaşıyoruz. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve çete başı İstanbul Emniyeti Müdürü Mehmet Ağar’ın yargılanmasını istiyoruz. Yıllarca faillerin devlet tarafından açığa çıkarılmasını bekledik. Biz hakkımız olan adaleti istiyoruz. Katillerin gerçek anlamda yargılanmalarını istiyoruz. Şunu hiçbir zaman unutmasınlar ki rahat yataklarında ölebilirler ama nesiller boyu katil olarak anılacaklar. Bizler yaşadıkça yaşanılanları unutmayacağız ve unutturmayacağız.”
Konuşmaların ardından eylem sona erdi.