
Selma Gürkan: Demokrasi sadece tutsakların değil tüm kamuoyunun talebidir
- 09:09 19 Mart 2019
- Siyaset
Dilan Babat
ANKARA - Cezaevlerinde ve dışarıda büyüyen açlık grevine ilişkin değerlendirmelerde bulunan EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, demokrasi mücadelesinin uzun erimli ve zahmetli olduğuna dikkat çekerek, “Demokrasi ve özgürlük talebi salt tutuklu ve hükümlülerin talebi değildir, sahiplenen tüm kamuoyunun çağrısı ve talebidir” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in açlık grevi eylemi 132’nci gününde. Leyla ile aynı taleple cezaevlerinde açlık grevine giren ilk gurubun başlattığı açlık grevi eylemi 94, HDP Hewler Temsilcisi Nasır Yağız’ın eylemi 119, Fransa’nın Strasbourg kentindeki 14 eylemcinin 93, Galler’de İmam Şiş’in 93, Maxmur’da İştar Meclis üyesi Fadile Tok’un eylemi 59, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve HDP eski Hakkari Milletvekili Selma Irmak’ın eylemi ise 63’üncü gününe girdi.
Açlık grevi eylemleri gün geçtikçe büyürken, 3 Mart ve 8 Mart’ta aralarında HDP milletvekilleri Dersim Dağ, Tayyip Temel ve Murat Sarısaç’ın da bulunduğu bir grup, HDP Diyarbakır il binasında süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girdi.
‘İktidar şiddetten beslenen politik bir hat izliyor’
Açlık grevi eylemcilerinin kritik aşamaya geldiğini hatırlatan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, bunca zamana rağmen AKP Hükümeti’nin Leyla Güven’i duymak istemediğini ve taleplerini dikkate almadığını vurguladı. Selma, “Esasında talep çok basit iktidarın uygulamasının suç teşkil ettiği kişiye özel tecrit politikasına son verilmesi. Hükümet’in bu tutumu, Kürt sorununa yaklaşımından, rejime vermeye çalıştıkları siyasi karakterden bağımsız değildir. Bu tercihin sonu olarak Erdoğan nefret dillini kullanıyor. HDP eşbaşkanları dahil Kürt siyasetçileri ‘terörist’ olarak yaftalıyor. Kendisine muhalefet eden her toplumsal ve siyasal kesimi düşmanlaştırıyor. İktidar dolayısıyla siyasi gerilimi artırarak şiddetten beslenen bir politik hat izliyor. Demokrasinin, hukukun, adaletin ve özgürlüklerin kıyısından bile geçmeyen baskıcı ve otoriter bir rejimin uygulayıcısı olarak bugünkü siyasal konjonktüre göre hareket ediyor. Keyfi bir şekilde hukuksuzca tecrit politikasında ısrar ediyor” dedi.
‘Oluşabilecek yıkımın sorumlusu Adalet Bakanlığı ve Hükümet’tir’
Açlık grevinde olan tutsaklara B vitaminin verilmemesinin en büyük ihlal olduğuna dikkat çeken Selma, “Açlık grevlerine tıp ettiği yönünden yaklaşımlar ve açlık grevleri süresince verilmesi gerekenler, çeşitli sözleşmeler ve tebliğlerde belirlenmiş ve çerçevesi çizilmiştir. Hükümet açlık grevine girenlere verilmesi gereken vitaminleri ve mineralleri vermeyerek ayrıca suç işlemektedir. Bu durumda açlık grevinin, grevcilerde yarattığı tahribat çok daha yıkıcı olacaktır. Oluşabilecek yıkımın sorumluluğu başta Adalet Bakanlığı olmak üzere siyasi iktidarda olacaktır” ifadelerini kullandı.
‘Demokrasi ve özgürlük talebi sadece tutukluların talebi değil’
Açlık grevleri ve taleplere karşı Hükümet’tin sessizliğini eleştiren Selma konuşmasına şöyle devam etti: “Uygulanan tecrit politikası bir insan hakkı ihlalidir. Hukukun ve yasaların ayaklar altına alınmasıdır. Demokrasi mücadelesi uzun erimlidir, zahmetlidir ve bu yol zorlu bir yoldur. Demokrasi ve özgürlük talebi salt tutuklu ve hükümlülerin talebi değildir. Herhangi bir kayıp yaşanmadan, açlık grevleri daha da tahrip edici sonuçlara gelmeden sonlandırılması için tecrit politikasına son verilmesi, elbette demokrasi ve barış taleplerini sahiplenen tüm kamuoyunun çağrısı ve talebidir. Yaşanacak herhangi bir olumsuzluktan Hükümet sorumlu olacaktır.”
‘Siyasal durumun değişmesi güçlü bir demokrasi mücadelesi ile mümkün’
Görüşme talebinden bulunan aileleri Adalet Bakanlığı’nın “Açlık grevleri gündemimizde değildir” diyerek geri çevirdiğini hatırlatan Selma, “Diyalogu bile reddeden bir iktidar ile karşı karşıyayız. Muhalefeti düşmanlaştırma, siyasi kindarlık ve toplumsal kutuplaşma üzerine politika ve söylem tutumu, bir yönetme biçimi olarak iktidar politikası haline gelmiştir. Öncelikle Leyla Güven ve diğer tutukluların açlık grevine neden olan talepleri karşılanmalıdır. Leyla Güven’in hayatta kalarak mücadelesini sürdürmesini isteriz. Tecridin kaldırılması dahil demokratikleşmeyi esas alan taleplerin, tek tek kişilerce ölümü göze alarak, sahiplenmesinden çok toplumsal bir sahiplenmenin daha sonuç alıcı olduğunu biliyoruz. Bu baskıcı otoriter siyasal durumun değişmesi elbette birleşik ve güçlü bir demokrasi mücadelesi ile mümkündür” diye konuştu.