
Açlık grevindeki Sibel Akdeniz ile söyleşi: Semalar gibi direnişe köprü olabiliriz
- 09:02 18 Mart 2019
- Güncel
Rojda Aydın
MARDİN - İmralı tecridinin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eyleminin 73’üncü gününde olan tutsak Sibel Akdeniz, direnişin ve zaferin adının Leyla olduğunu belirterek, “Bizler Semalar gibi bir direnişten bir direnişe köprü olabiliriz. Son sözü bizden öncekiler çoktan söyledi. ‘Son ne olursa olsun muhteşem olacak.’ Mutlaka kazanacağız” dedi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018 tarihinde tutsak bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattı. Leyla, yargılandığı dava kapsamında 25 Ocak'ta tahliye edildikten sonra Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinin Bağcılar mahallesinde bulunan evinde sürdürdüğü eyleminin 131’inci gününe girdi.
Leyla'nın ardından yüzlerce tutsak da aynı taleple bedenini açlığa yatırdı. Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 5 Ocak’ta süresiz- dönüşümsüz açlık grevine başlayan tutsak Sibel Akdeniz, eylemine ilişkin sorularımızı yanıtladı.
* Sizi tanıyabilir miyiz ve açlık grevi eylemine neden katıldınız?
Biz toplumla uyumlu devletle uyumsuz olanlarız. Kürdüz, kadınız, eleştirilebileniz, eylemciyiz. Bunlar dışındaki tanımlamalar daha fazla bir anlam ifade etmiyor. Tabi ki tecride, diktatörlere, halkı sömürenlere, kadınlara, halkların özgürlüklerine saldıran ve kendilerini tiranlaştıran zihniyetlere karşı greve başladım.
* Tecrit nedir? Sizin için ne anlam ifade ediyor?
Tecrit özgür düşüneni, hakikat sevdalısı olanı, üreteni, halkı ile bir olmayı başaranı engellemek için uygulanan faşist işkence sistemidir. Tecrit insana ait olmayandır. Diğer bir ifade ile de insanlık değerlerinden uzaklaşmış en dibe vuranın başvuracağı bir yöntemdir. Korkaklığın silahıdır. Bizler tecridin sadece Önderliğimiz üzerinde değil, Önderliğimiz şahsında tüm halklara uygulandığını yaşayarak görüyoruz.
* Leyla Güven’i nasıl tanımlıyorsunuz?
Kesinlikle direnişin ve zaferin adıdır. Kadın tarihinden süzülmüş ve şuan zor zamanlarda direnen kadını yaşata bilendir. Halkının acılarını direnişe dönüştürebilenin adıdır. Yani bizim kimliğimizin rengidir, türkümüzdür, dilden dile yayılan bir zılgıttır.
* Uzun zamandır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 12 Ocak’ta yapılan görüşmeyi ve zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu görüşme neyin sonucuydu?
Önderliğimizin yaşadığını ve sağlığının iyi olduğunu öğrendik. Bu bizim için bir müjde gibiydi. Görüşmelerin neden dile geldiğini sormuyoruz. Çünkü beklentileri biliyoruz. Yapmamız gerekenin ne olduğunu açık tarihte zulme karşı gelişen direnişte her zaman gücünü kanıtlamıştır. Yapmamız gereken direnişi bir yaşam geleneği haline daha fazla getirmektir. Görüşmenin yapılış şeklinde bile kendi yasalarını ihlal etme vardır. Belli ki bu görüşmeyi yaptıranların amacı tecridi kırmak değil, açlık grevlerini sonlandırılması, inancı ve hezeyanı vardır. Ve bu görüşme bizim açımızdan doğru yolda olduğumuzu, başarıya ne kadar yakın olduğumuzun göstergesidir. Elbette ki bu görüşme direnişin açığa çıkardığı bir sonuçtur. Ama yeterli değildir.
* Leyla Güven 25 Ocak’ta tahliye edildi. Tahliye haberini aldığınızda ne hissettiniz?
Cezaevinde yedi sürgülü demir kapı vardır, üzerinde de şairler hep kalem oynatmıştır. Leyla yoldaşımızın tahliye haberini alınca bu kapılardan birini geçtik. Bir kilidi kırdık. Göğün yedi katından birini arşınladık. Kuşkusuz bu karar direnişin bir yansımasıdır.
* Kadın tutsaklar olarak nasıl bir atmosfer içinde karşılıyorsunuz bu süreci?
Öncelikle sadece şuan bir arada olan arkadaşlarca sınırlı değiliz. Bir buçuk yıl içinde sınırlı tahliye alanları çoğunlukla sürgün edilenler olmak üzere 60’a yakın arkadaşız. Bir buçuk yıl içerisinde bu koğuşta hala yanımızda olan bir yaşındaki Avşin dışında beş çocuk daha bu zindanı deneyimledi. 20’ye yakın yaşlı annemiz gelip geçti. Şimdilik dört anne, bir yaşındaki Avşin ve geri kalanlarımız olmak üzere 20 duyarlı yüreğimizde özgürlük tutkusu taşıyan kadınlarız. Öyle şarkıda yüreğimizde söylediği gibi mahpus yata yata bitmiyor. Biz 21 kadın arkadaş, işlerimizin sayıları durmadan arttırmadan hoşlanıyoruz. Bizler için zindan her zaman direnişin kalelerinden biridir. İçinde olduğumuz atmosfer direniş atmosferleridir, coşkuluyuz. Ama sürece objektif baktığımızın da bilinmesini istiyoruz.
* Tutsak edildiğiniz alandan dışarıyı nasıl görüyorsunuz? Dışarıdakiler için söylemek istedikleriniz var mı?
Tecrit içeride ya da dışarıda değil her yerde uygulanıyor. Dışarıdakilerin tecrit altında olduklarını fark etmeleri gerekir. Fark edenlerinde cesaretle kuşanması gerekir. Bizler dışarıdaki tecridi şöyle görüyoruz; örneğin bir akademisyen barışı savunduğu için neden ihraç edildi? Bir gazeteci haber yaptığı için neden tutuklanır? İşçilerin patronların haksızlıkları karşısında yaptığı grevleri neden yasaklanır? Bir halk neden dilini konuşamaz? Sakarya da Kürt olduğu, Kürtçe konuştuğu için katledilen baba-oğul gerçekliğinin tecritten bağımsız olduğunu kim söyleyebilir. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan insanlar, günlerce cenazesi sokaktan alınamayan Taybet Ana, günlerce buzdolabında bekletilen Cemile’nin küçük bedeni, bedenleri teşhir edilen Kürt kadınları ve çocuğuna ayakkabı alamadığı için intihar eden işçi babanın dramı… Hepsi ve daha fazlası tecridin bir sonucu değil midir? O zaman herkes tecrit ile yüz yüze. Bu durumda herkese düşen baştan aşağı direnişe bürünmektir. Unutulmamalı ki katlimize sebep suçumuz sessizliğimizdir. O zaman özgürlüğe sebep olacak olan da haykırışlarımızdır.
* Bu sürecin nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz?
“Bizler yaşamı uğruna ölecek kadar çok seviyoruz” diyen Kemal Pir’lerin yoldaşı olmak isteyenleriz. Newroz’u karşılamak ve zindan karanlığını pişmanlığı, ihaneti parçalamak için kendini meşale yapan Mazlum’ların yoldaşı olmak istiyoruz. Bizler Sema’lar gibi bir direnişten bir direnişe köprü olabiliriz. Bu yüzden diyoruz ki son sözü bizden öncekiler çoktan söyledi. “Son ne olursa olsun muhteşem olacak” bu söz Sur kahramanı Şehit Çiyager’in sözüdür. Ve mutlaka kazanacağız.