
Ayşe Gökkan: Kürt kadını direnerek bugünlere geldi
- 10:51 7 Mart 2019
- Güncel
Şehriban Aslan
DİYARBAKIR - TJA aktivisti Ayşe Gökkan, 8 Mart’ın ilk kutlama aşamasından bugünlere nasıl geldiğini anlatarak, Kürt kadınlarının her yerde her alanda direnerek bugünlere geldiğini ve bunun dünyadaki kadınlara öncülük ettiğini vurguladı.
Erkek egemen sisteme karşı direnen Kürt kadınlarının mücadelesi elbette son 40 yıldan ibaret değil. Her ne kadar tarih onları yazmasa da kendi dönemlerinde büyük zafer ve kahramanlıklar elde eden Kürt kadınları, sosyal yaşamdan siyasal yaşama, kültür sanattan yaşamın birçok alanına kadar önemli başarılara imza attı. Kürt Kadınlarının mücadele geleneğini ve hala süren direnişini ajansımıza Tevgera Jinên Azad Aktivisti Ayşe Gökkan değerlendirdi. Ayşe, yıllardan beri 8 Mart’ın baskılar altında kutlanıldığını ve Kürt kadınlarının hiçbir zaman geri adım atmayarak bugünlere geldiğini kaydetti.
‘Coğrafyada devlet-erkek zihniyeti tesirliydi’
Bölgenin tecrit altına alındığını ve tecridi görmekten uzak bir yaklaşımla negatif bir tanıtımın yapıldığını kaydeden Ayşe, Kürt halkının dışarıya bir şey bilmeyen, anlamayan tarzda lanse edildiğini aktardı. Kürdistan bölgesinin sürgün edilme yeri olarak ele alındığını ifade eden Ayşe, devlet memurlarının cezalandırıldığı süreçlerde bölgeye gönderildiğini kaydetti. “Peki, bu nasıl değişti?” diye soran Ayşe, “Kürdistan’da özgürlük hareketi ile çok büyük değişimler oldu. Her toplumun bir sosyolojik yapısı olduğu gibi Kürt coğrafyasının da mücadele başladığı zaman; Bu coğrafyanın da bir sosyolojik yapısı vardı ve kadın erkek ilişkileri sınırlıydı. Avrupa’nın eski karanlık çağında da böyleydi. Çünkü evlerde, sokaklarda erkek zihniyeti polis ve asker gibi her alandaydı. Üç aşamada aile, toplum, devlet erkek zihniyeti tesirliydi” dedi.
‘Sakine Cansız nasıl direnmek gerektiğini gösterdi’
Ayşe devamında, “12 Eylül’de Sakine Cansız’ın Amed’de verdiği direniş ve mücadelesi tüm Kürdistan’da biliniyor ve anlatılıyordu. Amed artık cezaevi haline geldi. Kürdistan’daki tüm davalar artık Amed’de görülmeye başlandı. Ayrıca devlet kadınları erkeklere karşı kullanıyordu. Mesela gözaltında erkeklerin konuşması için, arkadaşını ihbar etmesi için eşi, kızı, annesi, kız kardeşini getirip, ‘ya konuşursun ya da tecavüz ederiz’ diye tehdit ediliyordu. Sakine Cansız’ın verdiği mücadele kadınlara nasıl direnmek gerektiğini gösterdi” diye kaydetti.
‘Köylerde kadın üzerindeki şiddette karşı savaştılar’
Ayşe, bölgede yaşanan değişimlere de değinerek, “Kadınlar Kürt kadın mücadelesine katılmadan önce evde erkek baskısına, dışarıda devlet baskısına maruz kalıyordu. Gerilla mücadelesine katılanların ardında şehirde olan kadınlar şöyle yorumluyordu: ‘Madem o dağlara o zor koşullarda kalkıp gitmişse orada yapabiliyorsa biz burada nasıl yapamıyoruz.’ Bir diğer konu kadın gerillalar köyde yaşayan kadınlara kolay temas edebiliyordu. Köylerde kadın üzerindeki şiddette karşı savaştılar. Mesela erkekler şiddet uygulamaya kalkıştığında köyde kadın gerillaların duyacağını bilerek geri atım atıyordu” diye vurguladı.
‘Köydeki kadınlar mücadeleye öncülük etti’
Kırsal alanlarda kadınlarda yaşanan değişimlere örnekler veren Ayşe, bunlardan birine olan tanıklığını şöyle dile getirdi: “ ‘Ağzımı kapatıyordum. Kayınbabamın yanında asla konuşmazdım. Fakat gerillalar geldiği zaman bizi bir araya topladığında kadın komisyonunun oluşması gerektiğini ve içinde yer almam gerektiğini söylediler. Kayınbabam oturuyordu ve ben itiraz edemiyordum, konuşamıyordum. Sonrasında çıkınca ben onlara gelin olduğumu yapamadığımı söyledim. Onlarda bana o zaman konuşmam gerektiğini söylediler.’ Şehirlerde yılları alan değişimler köylerde kısa bir zaman aldı. Köydeki kadınlar özgürlük mücadelesi ile daha erken tanıştılar. Devlet köyleri boşalttığı zaman insanlar şehirlere yerleşince köylerdeki kadınlar şehirdeki kadınların mücadele öncülüğünü yaptılar. Bu çok anlamlıdır. Her zaman dünya kadınları arasında söylenen şehirde yetişen kadınlar daha çok gündem oluyor. Kürdistan’da ise en çok tecrübe köyden gelen kadınlar aracılığıyla şehirde yaşayan kadınlar üzerinde yaptıkları değişimle açığa çıktı” dedi.
‘Kadınlar Hizbullah ve JİTEM’e karşı büyük mücadeleler verdi’
Devletin erkekleri kadınlarla tehdit etmesinin dünyadan çok farklı olarak görüldüğünü ifade eden Ayşe, “1993 yılında Derik’te gözaltında Ş.A adlı kadın karakolda tecavüze uğradı. Fakat mahkemeye yaptığı başvuru üzerine kazandı. Yine Kürdistan’da Qazê Ana 55 yaşında bir kadındı ve evinde polis tarafından tecavüze uğradı. Çok sonradan mahkemeye başvuru yapmıştı, bunun sebebi ise başta utanması oldu. Sonra, ‘bu ayıp benim değil devletindir’ diye devletin tecavüzünü teşhir etmişti. Utanan kadınlar için bir örnek oldu ve kadınlara ‘utanmayın, korkmayın’ dedi. Bu Kürdistan’da mücadeleye reva oldu. Ayrıca Hizbullah döneminde faşistler Kürdistan’daki kadınların okula gitmediğini, okuması olmadığını, bilgisiz olduğunu belirtip bize gerici gözüyle bakıyorlardı. Fakat 1990’larda Hizbullah bütün okulların kapısında durup tehdit ediyordu. ‘Sizin okula gelmeniz günahtır, izin vermiyoruz, sizi öldürürüz, kaçırırız’ diye tehdit ediyordu. Kadınların sırtına satırlarla vurmuşlukları vardı. Pantolon giyen kadınların pantolonlarını bıçakla yırtıyorlardı. Nusaybin’de üç faili meçhul cinayet olmuştu. Kürdistanlı kadınlar 90’ların başında Hizbullah ve JİTEM karşısında çok büyük mücadeleler verdi. Kadınlar korkmayıp kaçmadılar ve kazandılar. Bu yaşananlar dünyada örnek olacak şeylerdi” diye konuştu.
‘İlkler kadınlar tarafından gerçekleştirildi’
Dönemin zorluğuna dikkat çeken Ayşe, “Yurtsever Kadınlar Birliği kendi üzerindeki baskıları hiçbir zaman anlatmamıştır. Bu korktukları için değil söylenildiği zaman kadınlarda korku yaratıp içeri girmelerini engellemek için anlatılmıyordu. Gün geçtikçe kadınların mücadelesi yükseldi. Örneğin bir sorun olduğunda aileler birlik olup açlık grevine başlıyorlardı. İlk olarak Amed zindanında kadınlar protestoya başlamışlardı. Bu örneklerin önemli olanı ise İstanbul’a, Ankara’ya, Adana’ya, Mersin’e giden kadınların protesto yapmasıdır. 8 Mart’ı ilk olarak köyden şehirlere giden kadınlar kutladı. İlk kutlama 1995-96-97 tarihleri arasında köylerden zorla sürgün edilen kadınlar tarafından yapıldı. Türk kadınları Barış Anneleri ve Cumartesi Annelerine şaşırmışlardı” dedi.
‘Kadın günleri çoğalarak organize edildi’
Ayşe, Kürt kadınlarının çatısı olan Kongreya Jinên Azad’ın (KJA) ardından TJA’nın oluştuğunu ve bununla beraber kadınların toplumdaki var oluş mücadelesinin bir kez daha açığa çıkarıldığını söyledi. Ayşe, “Bu dünyada ilk kez kadınlar örgütlü olarak haklarını savunabiliyorlar. Örnek vereyim; bir kadın katledildiği zaman kadınlar olarak cenazeyi bizler sahiplendiğimizde şehirdeki erkekler ‘nasıl oluyor da cenazeyi kadınlar taşıyor’ diye söyleniyorlardı. Kürt kadınların mücadelesi köydeki kadınların öncülüğünde başlayıp metropollere kadar yayılmıştır. Bunu diyebiliriz ki 98’den başlayan mücadele 8 Mart ve 25 Kasım’lar gibi önemli günler çoğalarak organize ediliyordu” diye kaydetti.
‘Kadın özgür olmadan toplum özgür olmaz’
“Kadınların özgürlüğü Kürdistan’da anlamlıdır” diyen Ayşe, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) sürecinde kadınlar olarak kampanyalar düzenlediklerini söyledi. Ayşe, “Biz kadınlar erkeklerin namusu değiliz” şiarıyla yola çıktıkları kampanyaya karşı erkeklerin tepki gösterdiğini ifade etti. O dönem ezberlerin bozulmaya başladığını aktaran Ayşe, “Bugün kadınlar kurumlarını genişletti. Belediyelerde müdürlüklerini kurdu. Genişlettikçe erkeksiz ve devletsiz işlerini hallettiklerini gördüler. Kadınlar artık her şeyi devletsiz başardığını gördü. Mücadelemiz ve tecrübemiz coğrafyamızdan geliyor. Rengimizle, dilimizle mücadelemizi yürüttüğümüz için feminist kadınlar bizi duydu ve gelip ‘bunlar kimdir’ diye sordular. Kürdistan tecrit altında olduğundan Türkiye tarafında da Kürtlerin kendi özgürlükleri için mücadele ettiklerini bilmiyordu. Fakat temaslar yapa yapa öğrendiler. Bu felsefenin altında Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘kadın özgür olmadan toplum özgür olmaz’ sözü yatıyordu. Kadınlar bu sözü ölçü aldı ve yürüyüşünü sürdürüyor” dedi.
Ayşe son olarak, cezaevlerinde Leyla Güven öncülüğünde bir direniş sergilendiğini ve bu direnişle 8 Mart’a akacaklarını vurguladı.