
Aksu Bora: Yeni yetişen kuşaklara baktığımda, umudum artıyor
- 09:14 7 Mart 2019
- Güncel
Yeşim Oruç
HABER MERKEZİ - "Kazanılmış haklar hiçbir zaman kazanılmış sayılmaz, hep yeniden kazanılmaları gerekir. Bu mücadele tek tek kadınların kendi hayatlarındaki mücadeleleriyle beslenir ama bu yetmez" diyen Prof. Dr. Aksu Bora, yeni yetişen kuşaktan çok umutlu olduğunu, artık durdurulamaz bir özgürleşme ve eşitlik talebinin var olduğunu, bunun görünmesi gerektiğini dile getirdi.
Geçmişten günümüze sürdürülen kadın mücadelesinde, kadınlar birçok bedel ödedi. Ancak, "Hak verilmez, alınır" diyen kadınlar, özgürleşmek, erkeklerle aynı haklara sahip olmak için verdikleri mücadeleden asla vazgeçmedi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında, kadın mücadelesinin aslında ne olup ne olmadığını, cinsiyetçiliğe karşı kadınların neden topyekûn bir mücadele yürütemediğini ve Türkiye'de kadın mücadelesi üzerine feminist yazar, yayıncı ve akademisyen Prof. Dr. Aksu Bora ile görüştük.
*Erkeklerin manipüle ettiği, bazı kadınların da zaman zaman eksik ya da yanlış değerlendirmesi, kadın mücadelesini olumsuz anlamda etkiliyor. Kadın mücadelesi aslında nedir? Ne değildir?
Kadın mücadelesinin adı, feminizmdir. Feminizm ortaya çıktığından beri tabii ki erkeklerin, muktedirlerin manipülasyonuyla, baskısıyla, şiddetiyle karşılaştı. Bunu mücadelenin "doğal" bir sonucu olarak görmek gerekir bence. Sonuçta en derin iktidara kafa tutuyorsunuz, kolay olması beklenemez.
Feminizmin kapsamı ve sınırları üzerine fazla bir şey söylemek istemem çünkü canlı bir şey bu, bazen öngörülemez, bazen gittiği yerden pek hoşlanmayız, bazen öyle dallanıp budaklanır ki takibi çok zor olur. Ama çok kabaca kadınların güçlenmesini, özgürleşmesini, erkeklerle eşit olmasını hedefleyen bir mücadeledir. Bunun içinde cinsiyet ilişkilerinin değişmesi, cinsiyetçi işbölümünün ortadan kalkması, “heteronormativitenin” ortadan kalkması gibi zorlu hedefler de vardır.
*Kadınlar gündelik hayatlarında cinsiyetinden dolayı çok fazla ayrımcılığa maruz bırakılıyor. Cinsiyetçiliğe karşı tüm kadınlar neden topyekûn bir mücadele yürütemiyor?
Çünkü cinsiyetçilik topyekûn bir şey değil. Kadınların hepsini aynı biçimde ezen bir sistem olsaydı, mücadele çok daha kolay olurdu. Ama öyle değil. Kadınları birbirlerinden ayrıştırır, farklı biçimlerde ezer. Bu nedenle bütün bu ezilmelerin ortak paydasını görüp anlamlandıracak feminizme ihtiyacımız vardır zaten. Ama sadece görmek de yetmez, birlikte hareket edebilecek bir mücadele hattı, politik ortaklık zemini oluşturmak gerekir. Bunun önünde de hem yapısal hem politik engeller vardır. Bence yapısal farklılıklar (yani farklı ezilmeler) ile ilgili bir bilinç gerekir, politik engeller için de hareketin güçlenmesi. Her ikisi için de zorlayıcı bir atmosfer içinde yaşıyoruz. Bir yandan kadınlık bir tür kimliğe indirgeniyor ve böylece bireysel güçlenmenin çözüm olabileceği yanılsaması yaratılıyor; bir yandan da politik alanın daralması ve kamusallığın dağılmasıyla, herhangi bir muhalif hareketin beslenme kaynakları kurutuluyor. Gündelik hayattaki ayrımcılık, bir neden değil semptomdur, yapısal eşitsizliklere uzanamadıkça, bu semptomlarla başa çıkmak mümkün olmaz. Ama tabii ki bir yerde bir kadının hayatını kolaylaştıracak, onu hareket edebilir hale getirecek bir müdahale imkânı varsa, peşini bırakmamak da gerekir.
*Kadınlar hakları için çok fazla mücadele etti ve bedeller ödedi. Ancak geçmişten günümüze uzanan süreçte kadınlar hep aynı taleplerle mücadele etmiş gibi görünüyor. Bunun anlamı nedir?
Kazanılmış haklar hiç bir zaman kazanılmış sayılmaz, hep yeniden kazanılmaları gerekir. Bu mücadele tek tek kadınların kendi hayatlarındaki mücadeleleriyle beslenir ama bu yetmez, politik alanda, örgütlü yapılar gerekir. Şimdi politik alanın ve örgütlü yapıların dağıtıldığı, baskı altına alındığı bir zamandayız, kadınlara yönelik ayrımcılık ve baskılar artarken bunlara karşı hareket imkânları daralıyor. Ben yine de aynı şeyleri tekrarladığımız kanısında değilim. Yeni yetişen kuşaklara baktığımda, umudum artıyor. Artık durdurulması mümkün olmayan bir özgürleşme ve eşitlik talebi var, bunu görmek lazım. Muktedirler gördükleri için bu kadar fazla gidiyorlar kadınların üzerine.
*Türkiye'ye gelecek olursak, ülkede neredeyse sistematik bir cins kırımı söz konusu. Şiddet uygulayan erkekler âdete mahkemelerde ödül gibi cezalar alıyor. Ancak hayatta kalabilmek adına özsavunma uygulayan kadınlar çok ağır cezalara çarptırılıyor. Neden bu çifte standart?
Adalet sistemi son derece erkek yanlısı bir sistem, yasal kazanımların uygulanması için de yapılması gereken çok şey var daha.
* Yaşanan bu cins kırımıyla, patriyarka ile nasıl mücadele edilmesi gerekir?
Bunun yolu politik mücadeledir bence ve kadınlar güçleri yettiğince böyle bir mücadeleyi sürdürüyorlar. Karşımızda çok sistemli, güçlü ve örgütlü bir ataerkil yapı var, bizim de sistemli, güçlü ve örgütlü bir hareket kurabilmemiz zorunlu. Bunu bazen beceriyoruz, bazen güçten düşüyoruz. Ama hiç vazgeçmedik, benim kendi tecrübemden bildiğim, kadınlar çok inatçı, çok mücadeleci ve kararlılar. Kolay olmayacağını hep biliyorduk, şimdi daha da zor ama vazgeçmiyoruz.