
Açlık grevinin 79’uncu gününde olan tutsak: İnsanım diyen herkes eylemi sahiplenmeli
- 09:29 4 Mart 2019
- Güncel
İSTANBUL - Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde açlık grevi eyleminin 79’uncu gününde olan Rühşan Bozan, onursuzluğa ve adaletsizliğe karşı bedenini açlığa yatırıp başkaldırdığını belirterek, “Halkımızdan ve demokratik çevrelerden bu sürece sahip çıkmasını, duyarlı olmalarını bekliyoruz” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in 8 Kasım 2018 tarihinde başlattığı ve ardından tüm cezaevlerine yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi kararlılıkla devam ediyor. Cezaevinden tahliye edildikten sonra evinde sürdürdüğü eylemin 117’nci gününe giren Leyla, kritik eşiği aştığı için birçok sağlık sorunu ile karşı karşıya.
Çağrılara rağmen AKP Hükümeti’nin bu zamana kadar herhangi bir adım atmaması nedeniyle cezaevlerindeki tüm PKK ve PAJK’lı tutsaklar, 1 Mart itibariyle eyleme dahil oldu.
‘Direnişimiz zulmü ve vicdansızlığı yerle bir edecek’
Batman’da 1981 yılında dünyaya gelen ve 2013 yıllının Mayıs ayında tutuklanarak 23 yıl hapis cezasına çarptırılan Rühşan Bozan, tutsak bulunduğu Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 79 gündür sürdürdüğü açlık grevine ilişkin bir mektup kaleme aldı. Daha önce uzun süreli açlık grevine girmediğini belirten Rühşan, “Bu açlık grevinde zulme, onursuzluğa ve adaletsizliğe karşı bedenimi açlığa yatırarak başkaldırıyorum. Direnerek öz saygımı güçlendiriyorum” diye belirtti.
Rühşan, “Önderliğimiz şahsında uygulanan imha, inkâr ve tecrit politikaları insanlık onuruna, dünya ve Türkiye halklarına uygulanmaktadır. Sayın Öcalan’ın demokrasiden, adaletten, eşitlikten, barıştan ve özgür yarınlardan yana olanların temsili ve iradesi olduğunu düşünüyorum. Her gün bedenim dirhem dirhem erirken milyonların soylu, erdemli özlemlerini ve istemlerini kanımda, canımda hissediyorum. Bedeli ne olursa olsun haklı, erdemli ve özsaygılı insanlık onurunun başaracağına, kazanacağına inanıyorum. Direnişimizin zulmü ve vicdansızlığı yerle bir edeceğini yürekten hissediyorum” dedi.
‘Tecrit en büyük ahlaki suçtur’
Abdullah Öcalan’ın 21 yıldır tecrit altında olduğunu aktaran Rühşan, “2015 yılında çözüm süreci bozulduğundan bu yana Önderliğimizle ne avukatları ne de başka kimseler görüştürülmemiştir. Sadece 2 defa aile görüşü yapabilmiştir. Yine telefon ve mektup hakları gasp edilmiştir. Hukuksal olarak bu uygulamalar insanlık suçu olmaktadır. Uluslararası hukukta da bu insanlık dışı olarak yer alır. Ancak söz konusu Kürtler ve Kürt Halk Önderi olunca, kendi oluşturdukları hukuku bile görmezden ve duymazdan geliyorlar. Bu en büyük ahlaki suçtur. Yine Önderliğimize uygulanan tecrit salt 40 milyonu aşan Kürt halkına değil, demokrasiden, adaletten, kardeşlikten, barıştan ve özgürlükten yana olan insanların tümünü tecrit altında tutmaktadır. Bu tecrit, özgür, bilinçli, aydın ve ahlaklı beyinlere vurulan paslı ve kanlı prangadır. Bu yüzden bu eylemimizin amacı kesin olarak tecridin kırılmasıdır. O yüzden Önderliğimize uygulanan tecrit zihniyeti kırılıncaya dek direnişimiz devam edecektir” ifadelerini kullandı.
‘Kontrolleri revir sağlıkçısı takip ediyor’
Eylemlerinin 79’uncu gününü geride bıraktığının altını çizen Rühşan, “Her gün dirhem dirhem eriyoruz ve gün geçtikçe sağlığımız bozulmaktadır. Baş ağrıları, mide bulantısı, kemik ağrısı, uykusuzluk ve ani ateş çıkması olmaktadır. B1 vitamini alamıyoruz. B12 vitamini alıyoruz ama kokusu ağır olduğundan almakta zorlanıyoruz. Cezaevi doktoru birkaç haftada bir kontrole geliyor. Günlük kilo, tansiyon ve nabız kontrollerini revir sağlıkçısı gardiyanlar tarafından takip edilmektedir” dedi.
‘İnsanım diyen herkesin eylemi sahiplenmesi gerekir’
Son olarak kamuoyuna çağrı yapan Rühşan, şöyle dedi: “Halkımızdan, demokratik çevrelerden bu sürece sahip çıkmasını, duyarlı olmalarını bekliyoruz. Halkımızın bunu bilmesini isterim AKP-MHP faşist hükümetinin uyguladığı tecrit, baskı, zulüm ve sindirme politikaları Önderlik şahsında Kürt halkının onuruna saldırıdır. Bu eylemde yer alan bu halkın evlatlarıdır. O yüzden herkesin bu eylemi daha fazla nasıl sahiplenebilirim diye kendini sorgulaması gerekir? Faşizm karşısında sessiz kalındıkça kan kaybedecek olan mazlum Kürt halkı ve onların evlatları olacaktır. O yüzden halkımızın, demokratik çevrelerin veya insanım diyen herkesin açlık grevinde bedenlerini ve hayatlarını ortaya koyan yüzlerce insanı bir nebzede olsa yüreklerinde hissetmeleri bile bu ülkede birçok şeyi değiştirmeye yeterli olacağını bilmesi gerekir.”