'Tecrit sonlandırılmalı'

  • 09:01 4 Aralık 2023
  • Güncel
Dilan Babat
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit ve Kürt sorununun çözümü için açlık grevine giren tutsaklara ilişkin değerlendirmelerde bulunan İHD Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, İmralı’da uygulanan tecrit sonlandırılması çağrısında bulundu. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle yaklaşık 3 yıldır görüşmesi engelleniyor. PKK Lideri en son kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021 tarihinde kesintili bir telefon görüşmesi yapmıştı. Abdullah Öcalan'ın yanı sıra İmralı'da bulunan tutsaklar Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar ile de hiçbir iletişim sağlanamıyor. Yapılan tüm başvurular ise “disiplin cezaları” gerekçesi ile engelleniyor. “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” talebiyle cezaevinde bulunan siyasi tutsaklar, 27 Kasım’dan 15 Şubat’ta kadar süreli-dönüşümlü açlık grevine başladı. 
 
12 Eylül tarihinde açlık grevine başlandı
 
Tutsaklar daha önce de aynı taleplerle, 12 Eylül 2012’de 58 cezaevinde 483 tutsağın katılımıyla açık grevine girmişti. Greve, birçok kentte destek eylemleri yapılırken, Kürt siyasetçiler Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Adil Kurt ve dönemin Amed Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de, süresiz- dönüşümsüz açlık grevine dahil oldu. 
 
Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi
 
Son yıllarda etkili açlık grevlerinden biri de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Leyla Güven’in öncülük ettiği grevdi. 7 Kasım 2018’de Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) vekilliği düşürülen Leyla, tutuklu yargılandığı davanın duruşmasında, Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecride karşı açlık grevi başlattığını duyurdu. Leyla’nın açıklamasından sonra Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanında eyleme destek açıklamaları geldi. HDP ise 11 Kasım’da, destek eylemleri başlatacağını duyurdu. Sonrasında ise siyasi tutsaklar, 27 Kasım’da 10 günlük dönüşümlü süresiz açlık grevine başlayacağını duyurdu. 
 
Açlık grevi sürecinde 8 tutsak yaşamını yitirdi
 
Açlık grevi süresince cezaevlerinde 8 tutsak, tecride karşı eylem gerçekleştirerek, yaşamlarına son verdi. Tecridi protesto etmek amacıyla Zülküf Gezen (33) 17 Mart'ta Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, Ayten Beçet (24) 23 Mart'ta Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nde, Zehra Sağlam (23) 24 Mart'ta Oltu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Medya Çınar (24) 25 Mart'ta Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Yonca Akici 9 Mart'ta Şakran Kadın Kapalı Cezaevi'nde, Siraç Yüksek, 2 Nisan'da Osmaniye 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Mahsum Pamay ise 5 Nisan'da Elazığ 1 No'lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde yaşamına son verdi.  Yine Almanya'nın Krefeld kentinde de 20 Şubat tarihinde mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar, tedavi gördüğü hastanede 22 Mart'ta yaşamını yitirdi.  
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şube Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, cezaevlerinde başlayan açlık grevleri ve tecride dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘İşkence sisteminin sonlandırılmalı’
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ndeki tecrit sisteminin işkence sistemi haline geldiğini söyleyen Nuray, Türkiye’nin hem iç hukuk normlarına hem de uymakla yükümlü olduğu sözleşmelerde tecrit engelleyecek normlar olmasına rağmen tecridin işkenceye dönüştürülerek devam ettiğini kaydetti. Nuray, “Öcalan ne ailesi ile görüşebiliyor nede avukatlarıyla görüştürülüyor. Oysa Türkiye’de bulunan mahpusların zor koşullarda infazlarını gerçekleştiriyor olsalar bile ailelerini ve avukatlarını görme hakları vardır. Ancak İmralı ada hapishanesinde özel bir tecrit sistemi uygulanıyor, bu tecrit sistemi tamamen politik nitelikte. Hukuksal hiçbir norma dayanmayan hak ihlallerini içinde barındıran bir işkence halini almış durumda. Mutlak iletişimsizlik halinin sonlandırılması, Türkiye’nin yükümlü olduğu uluslararası sözleşmelere uyması gerekmekte. Bu nedenle de İmralı ada hapishanesinde aile, avukat görüşleri ve haberleşme imkanlarından faydalanabilmesi için gerekli tüm yolların açılması gerekiyor. İmralı hapishanesine ayrı bir hukuk, diğer hapishanelere ayrı bir hukuk gözetilemez. Eşitlik herkes içindir, bu işkence biçiminin mutlak suretle bitirilmesi gerekiyor” dedi.
 
‘Dört kişi nasıl bir disiplin cezası işlemiş olabilir?’
 
Demokrasi mücadelesi ve hak ihlallerini sonlandırılması mücadelesinin dışarıda pek çok kurum tarafından mutlak suretle savunulması gerektiğine dikkat çeken Nuray, siyasi partilerin planlamalarına koyması gerektiğini kaydetti. Nuray şunları dile getirdi: “Yapılan ihlalleri herkes için görmek gerekiyor. İmralı ada hapishanesinde yaşatılan bu tecridi hemen hemen herkesin görmesi, bu konuda söz söylemesi, politika üretmesi ve tecridin sonlandırılması için bir çaba sarf etmesi gerekiyor. Çeşitli dönemlerde hapishanelerde yapılan açlık grevleri hepimizin malumu. Büyük kitlesel açlık grevlerinden bir tanesi 8 Kasım 2018 yılında Leyla Güven tarafından başlatıldı, 16 Aralık’ta tüm hapishanelere yayıldı. 26 Mayıs 2019 yılında sonlandı. 90 hapishanede 3 binin üzerinde mahpus açlık grevindeydi. 8 mahpus insan yaşamını kaybetmişti. O dönemde kısa bir süre avukat ve aile görüşü yapılmıştı. 7 Ağustos’ta tekrar eski tecrit koşulları devreye konuldu. Farklı gerekçelerle görüşler yeniden yasaklanmıştı ama bu gerekçeler somut gerekçeler değil. İmralı ada hapishanesinde dört kişi var ne gibi disiplin cezası işlenmiş olabilir ki? Sürekli olarak bu gündeme getirilip görüşün engellenmesi ortaya konuluyor. Bu tamamen iktidarın politik olarak bu tecridi uygulanmasından başka bir şey değil. İHD, kurumları ve örgütleri olarak mahpusların sağlıkları açısından bu açlık grevlerine büyük bir sorumluluk atfeden bir eylem biçimi. Bugün yine tekrar mahpuslar açlık grevinde. Bu tecrit sistemi sonlanmadığı sürece mahpushanelerdeki açlık grevleri ne yazık ki devam edecek.”
 
‘Başvuruların sonuçsuz kalması çözüm değil’
 
Son olarak Nuray şöyle konuştu: “Açlık grevi süresince Adalet Bakanlığı ile görüşmeler gerçekleştirmiştik. Ancak devletin bir politikasının yerleşik hale gelmesinden kaynaklı olarak İmralı ile ilgili tüm talepler sonuçsuz bırakılıyor. Kurum olarak bizlerin ya da başka partilerin, kurumların, milletvekillerin bugüne kadar yapmış olduğu başvurular sonuçsuz kaldı. Oysa bunun çözüm yolu bu değil, başta ailesi ve avukatları olmak üzere bağımsız heyetlerin ve kurumların ziyaretlerinin yapılması gerekiyor. Kurum olarak bakanlıkta yaptığımız görüşmelerde bu taleplerimizi dile getirmiştik, 28 Kasım’da Adalet Bakanlığı’na tarafsız bir heyet olarak İmralı ada hapishanesini ziyaret etmek için başvurumuzu yaptık. Bunun nasıl sonuçlanacağını bilemiyoruz ama diğer başvurulara baktığımız da olumsuz bir sonuç olacağını düşünüyoruz ama tecridin kaldırılması gerektiği talebimizi hep yenileyeceğiz. Açlık grevi süresi boyunca izleme heyetlerimiz olacak Bunun sonucunda raporlarımız da olacak."