‘Deprem öncesindeki eşitsizlik depremle derinleşti’

  • 09:05 10 Eylül 2023
  • Güncel
 
AMED - Yeni eğitim döneminin başlamasıyla beraber deprem bölgesindeki çocukların eğitim hakkına dair konuşan eğitimciler, deprem öncesi eşitsizliğin deprem sonrasında derinleştiğine vurgu yaparken, kalıcı çözümlerin gerekliliğine işaret etti.
 
2023-2024 eğitim-öğretim yılı yarın (11 Eylül) başlıyor. Ancak bir yandan ekonomik krizin gölgesinde aileler eğitim ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını düşünürken, diğer yandan üzerinden aylar geçmesine rağmen deprem bölgelerinde bulunan çocukların eğitim hakkından yararlanabilmesi için şartlar iyileştirilmiş değil. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) yöneticileri, 6 Şubat Mereş merkezli depremlerin eğitim sistemi üzerinde bıraktığı etkileri, deprem sonrası çocukların yaşadığı sorunları değerlendirdi.
 
İstatistiksel veri yok
 
Eğitim Sen Dîlok (Antep) Kadın Sekreteri Gülfidan Özpolat, depremden sonra pek çok öğrencinin nerelere gittiğine dair herhangi istatistiksel bir verinin olmadığına dikkat çekerken, öğrencilerin büyük kısmının farklı illere gittiğini, okula erişemediği konumlarda olduğunu söyledi. Gülfidan, “Bu ilçelerde konteyner kentlerde ve çadırlarda yaşayan insanlar var, onların çocuklarının gittiği okullar var. O bölgede okulların pek çoğu da yıkılmış durumda ya da yıkım kararı alınmış durumda olanlar var. Çok net bir veri olmadığı gibi en azından kendi çalıştığımız ya da çevreden edindiğimiz, gittiğimiz okullarda gördüğümüz kadarıyla aynı zamanda ciddi bir devamsızlık, okula gitmeyen çocukların da olduğunu biliyoruz. Bu anlamda bakanlığın net ve böyle buna çözüm odaklı yaklaşan bir durumunun olmadığını da gözlemliyoruz” dedi.
 
Deprem bölgelerine psikolojik danışmanlar ataması
 
Gülfidan, kendi yaşam alanları yıkılmış olan ve sadece evleri değil aynı zamanda mahalleleri, okulları yıkılmış olan çocukların, ailelerin, öğretmenlerin ciddi bir travmatik süreç geçirdiğini dile getirdi. Kentte öğrencilerin travmaları için yaptıkları çalışmaya değinen Gülfidan, “Burada şöyle bir eksiklik var, depremzede olan hâlihazırda kendisi depremzede, kendi evini kaybetmiş herhangi bir psikolojik süreçten geçmemiş olan öğretmenler olarak öğrencilerle böyle bir yaklaşımla bu rehberlik süreçlerinin sürdürülmesi çok da sağlıklı değil. Çünkü alanında uzman olan arkadaşların yapması gerekir, fen öğretmeni olarak bir psikolojik danışmanın yapması gereken bir şeyi yapamam. Fakat arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi bu süreçten sonra aslında bu bölgelere özellikle psikolojik danışman arkadaşların çokça atanması ve bu süreçte bu şekilde ilerlemesi gerekir” sözlerine yer verdi.
 
‘İlk yapılan okulları kapatmak oldu’
 
Ülkede pek çok şeyin kâğıt üzerinde yapıldığına dikkat çeken Gülfidan, bu anlamda yapılan çalışmaların yetersiz kaldığını belirtti. Gülfidan, “Normal şartlardan çok uzaktayız. Daha önceden örnek veriyorum; her öğrenciye bir psikolojik danışman arkadaş düşüyorsa şu an bu sayının çok daha artması gerekir, çünkü ortada çok ciddi bir travmatik süreç var ve aynı şekilde pandemi döneminde de okullar kapatılmıştı. Bu deprem sürecinde de ilk yapılan şeylerden bir tanesi bu oldu. Okulların açılmasından yanayız her zaman. Elbette ki eğitimin sürdürülmesinden yanayız. Fakat eğitimin sürdürülmesi konusu bütün olanaklarıyla tam olarak yapılması gerektiği gibi yapıldığı zaman bu amacına ulaşacaktır. Ama maalesef bu anlamda yapılacak çalışmaların çok da yerinde olacağına kanaat getiremiyorum” şeklinde konuştu.
 
‘Eğitim sistemi ile mevcut durumlar’
 
Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, eğitim sistemindeki sorunlara değindi. Mevcut sistemin çocuklar için birçok açıdan eşitsizlikleri barındırdığını söyleyen Simge, “Eşitsiz olan bir sistemde doğal afet, savaş koşulları, pandemi gibi eşitsizliği daha fazla derinleştirecek durumlarla karşılaşıldığında, bu durumun sonucu çok daha artan bir eşitsizlik olarak karşımıza çıkıyor. 6 Şubat itibariyle bir deprem yaşadık ve bu deprem sonrasında da açıkça aslında şunu gördük eğitimde var olan eşitsizliklerin derinleşmesine tanıklık ettik. Çünkü eğitime devamsızlık ile ilgili eğitime erişimde ciddi anlamda engellerle karşı karşıya kaldık. Bunun en temel sebeplerinden birisi çocukların ve ailelerin barınma beslenme koşullarının sağlanamamış olması, okulların güvenli alanlar olarak görülmemesi” ifadelerini kullandı.
 
‘Okullar koruyucu ve iyileştirici olmalı’
 
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulların sağlam olduğunu açıkladığını ancak buna dair somut bir bilgi paylaşımında bulunmadığını ekleyen Simge, bu kadar ağır bir depremin yaşandığı bir koşulda ailelerin Milli Eğitim Bakanlığı’na güvenerek çocuklarını okula göndermesinin bir imkânı olmadığını belirtti. En temelden okulların koruyucu ve iyileştirici alanlar olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Simge, “Çünkü okullar sadece çocukların eğitim aldıkları bir alan olmaktan öte aslında yaşamsal ve toplumsal karşılığı olan mekânlardır. Çocuklar ciddi anlamda bir travma süreciyle karşı karşıyaydı. Ancak okullarda bu anlamıyla bir psikolojik destek sağlanması, çocukları iyileştirici bir çalışmanın sağlanması çok mümkün olmadı. Nakil giden öğrenciler sorunumuz vardı. Pek çok öğrenci farklı illere nakil gitti, ancak bu nakil giden öğrencilerin de öncelikli sorunu barınma ihtiyacının karşılanmasıydı. Yeni okullara başladıklarında aslında orada da bir sosyal dışlanma, travma etkisiyle kaygı bozuklukları, iletişim bozuklukları gibi temel sorunlarla karşılaştık” dedi.
 
Kalıcı çözüm yok
 
Simge, sınav odaklı sisteme değinerek, eşitsiz koşullarda sınavlara girmenin de hak kaybı yarattığını dile getirirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığı “kontenjan verilmesi”, “puan artırımı” gibi önlemlerin mevcut eşitsizliği gidermediğinin altını çizdi. “Pandemi döneminde olduğu gibi yine genel geçer yöntemlerle çözüm üretmeye çalıştıklarını, ancak afet durumlarına karşı somut hiçbir politikaları olmadığını bir kez daha görmüş olduk” diyen Simge, okulların geç başladığını, güvenli olmayan binalara karşı konteyner okullar sağlanmadığını, öğretmen ihtiyacının karşılanmadığını hatırlattı. Yeni eğitim dönemine işaret eden Simge, “11 Eylül itibariyle okullar açıldığında böyle bir gerçeklik olmadığını yine deprem bölgelerindeki çocukların eğitime erişiminde ciddi engellerin oluşacağını eğitim öğretim hakkının engelleneceğini hepimiz daha net deneyimlemiş olacağız” şeklinde konuştu.
 
‘Eğitim hakkı kesintiye uğradı’
 
Çocuk hakları aktivisti Ezgi Koman ise 6 Şubat’taki depremden çok fazla çocuğun etkilendiğini söyledi. Zorlu sürecin hala devam ettiğini belirten Ezgi, “Çocuğa cinsel şiddetten çocuk ticaretine kadar o tür riskler hala devam ediyor. Bu süreçte eğitim hakkı da çocuklar açısından kesintiye uğradı. Buna ilişkin böyle bir takım programlar uygulanması gerekiyor ama eğitimcilerin buna ne kadar hazır olduğunu bilmiyoruz” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘Çocukların kendini güvende hissetmesi önemli’
 
Çocukların yeniden binalara girmekten dolayı kaygı duyabileceklerini ve bu konuda eğitimcilere çok iş düştüğünü kaydeden Ezgi, şöyle konuştu: “Psiko-sosyal açıdan güçlendirip destekleyip, birtakım özel programlar uygulasalar hakikaten bunlar çözülebilir ama tabii bunu merkezi olarak hükümetin yapması gerekiyor.  Hükümetin ne kadar gündeminde onu bilmiyorum ama en azından eğitimcilerin kendi içlerinde ya da okul yönetimlerinin mutlaka bu tür programlar uygulaması gerekiyor. Çocukların yeniden okulu sevmesi, orada kendini güvende hissetmesi, yeniden sosyalleşmesi açısından çok önemli bir konudur.”