Semra Güzel: Zihinlerimizde yaratmak istedikleri tecridi kırabiliriz!
- 09:04 9 Eylül 2023
- Güncel
Rozerin Gültekin
İSTANBUL - Mücadelesini büyük bir inançla sürdüren HDP Amed eski Milletvekili Semra Güzel, Kandıra Cezaevi’nden ajansımıza gönderdiği mektup ile kadınlara şu mesajı iletti: “Zihinlerimizde bile yaratmak istedikleri tecridi kırabiliriz. Eğer kadınların mücadelesine bu kadar saldırı varsa, demek ki mücadelemizde haklıyız ve mücadelemizin başarıya ulaşmasındaki en yakın andayız. O yüzden mücadeleyi bir adım daha ileriye ve başarıya taşımak için tüm kadınlar içeride ve dışarıda mücadelemizi ortaklaştırmak ve eril akla son vermenin anındayız.”
2022’nin Mart ayında dokunulmazlığı kaldırılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Semra Güzel, hedef gösterilerek jet hızıyla hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 2 Eylül 2022’de İstanbul’da gözaltına alındı. 3 Eylül’de de çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak Marmara Kapalı Cezaevi’ne (Silivri) gönderilen Semra, adliyeye sevk edilmeden önce sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanede iki polis tarafından başının eğdirilmeye çalışılması, saçından çekilmesi ve ters kelepçelenmesi şeklinde işkence ve şiddete maruz bırakıldı. Semra’ya dönük bu saldırı karşısında başta kadınlar olmak üzere dünyanın birçok yerinden tepkiler büyüdü. Yaşananları Kürt halkı ve kadınlara dönük “özel” bir politika olarak değerlendiren kadınlar, bulundukları her yerde Semra’nın yalnız olmadığını ve Kürt halkının iradesi olduğunu vurguladı.
İşkence karşısında direnişini sürdürdü
HDP Hukuk Komisyonu, tutuklama sürecinde 23 gündür tek kişilik hücrede tecrit altında tutulan ve işkenceye maruz kalan Semra adına, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şiddet uygulayan polisler ve görüntüleri servis eden basın yayın organları hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Semra, maruz kaldığı tecrit ve işkenceye karşı ise kadın mücadelesinden aldığı güç ile direnişini sürdürdüğünü ajansımız ile paylaşmıştı. 2022’nin Ekim ayında ise Semra hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle Semra hakkında “örgüte üye olmak” iddiasıyla 58 sayfalık iddianame hazırladı. Ayrıca Semra hakkında 15 gün önce avukatlara bilgi verilmeden ana akım medyaya iddianamenin hazırlandığına dair bilgi verilmiş ve bunun üzerinden haber de hazırlanmıştı. 14 Ekim’de Kocaeli’de bulunan Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne nakledilen Semra’nın ilk duruşması, 19 Aralık 2022’de Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 22 Aralık 2022’de de Semra’nın milletvekilliği, Meclis Genel Kurulu’nda gerçekleştirilen oylama sonucunda düşürüldü. Oylamada 330 kabul oyuna karşı 42 ret oyu kullanıldı.
Bir dosya daha!
Semra’nın devamsızlık gerekçesiyle milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin TBMM kararının iptali istemi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru gerçekleştirildi. Başvuruyu inceleyen AYM, geçtiğimiz Şubat ayında Semra hakkındaki 1350 sayılı TBMM kararının iptal istemini Anayasa'nın 85'inci maddesi gereğince oy birliğiyle reddetti. Mart ayında ise Semra hakkında, “resmi belgede sahtecilik” iddiasıyla yeni bir iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameyi inceleyen İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın CMK'nin 161/9. maddesinin “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve bu yer ağır ceza mahkemesine aittir” şeklindeki fıkrası uyarınca, yetkisizlik kararı verilerek Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi. Semra’nın “örgüte üye olmak” iddiasıyla yargılandığı ve 4 duruşmasının görüldüğü dava görülmeye devam ediyor.
Bir yılı aşkın süredir tutsak olan Semra, tecridin cezaevlerine yansıması ve kadın mücadelesine dönük saldırılara ilişkin Kandıra Cezaevi’nden JINNEWS’e mektup gönderdi.
Semra'nın kalemine uzanıyoruz…
Bir yanımız mahpus edilenlerin yanındaydı
“Bir siyasi kumpas sonrası haksız, hukuksuz bir tutuklama süreci ve şu anda hala devam eden bir tutukluluk süreci yaşıyorum. Tutuklulukta bir yılımı doldurdum. Tabi bizler dışarıda mücadele yürütürken de bir yanımız her zaman içeride haksız yere mahpus edilenlerin yanındaydı. Mücadelemizi ayrıca onların özgürlüğü içinde yürütüyorduk. Bir gündemimiz de cezaevleri ve sorunlarıydı. Ama şu anda burada birebir görüp, şahit olunca: düşünüyorum aslında birçok konuda da eksik kalmışız. Ve birçok sorun dile gelmemiş. Birçok cezaevinde o kadar çok hak ihlalleri oluyor ki kimi zaman başka sorunlara eğilirken asıl sorunlar gözden kaçabiliyor. O hak ihlalleri gündemleşmemiş ve çözümsüz kalmış olabiliyor.
Kadın mücadelemi içeride nasıl devam ettirebilirim arayışı…
Bu bir yıllık süreç benim açımdan bir anlamda bir tanıma süreci, hak mücadelemi, kadın mücadelemi içeride nasıl devam ettirebilirim ve dışarıyla bu mücadeleyi nasıl ortaklaştırırım arayışı ve yoğunlaşmasıyla geçti. Tabii bir de mahkeme sürecine yoğunlaşmam oldu. Bu süreç içerisinde acı haberler aldık. Deprem gibi tüm hepimizin hayatını etkileyen acı haberler. Böylesi bir süreçte dışarıda olup deprem bölgesine koşup bir cana can olabilecekken maalesef buralardaydık.
Çiçek saksılarıyla temas engellendi!
Bu tutukluluk sürecinin bir kısmını Silivri’de geçirdim. Bu süreç tam tecrit haliydi. Tek başıma spor ve sohbet hakkım dahi elimden alınarak diğer mahpuslardan uzak tutuldum. Bununla beraber TV ve basından da mahrum bırakıldım. Diğer mahpuslar ile karşılaştırılmamak için avukat görüşüne çıkarılırken bile uzak mesafedeki avukat görüş yerine götürüldüm. Eğer göz temasının olabileceği bir yer ise bu teması engellemek için iki görüş yeri arasına plastik çiçek saksıları yerleştirildi. İşte mahpusların birbiriyle temasından bu kadar çok korkan bir sistem var karşımızda.
Tecridin ‘tip’leri
Dosya kapsamı aynı örgüt yargılanması olan tutukluların yanına geçme talebim o kadar anlamsız gerekçelerle reddedildi ki (milletvekili olmam) insanın aklı hayali almıyor. Milletvekili olmam tutuklanmama engel değil ama tek başıma tutulmam için gerekçe. 45 günlük tecrit sürecinden sonra: zaten yapılma amacı mahpusları tecrit etmek olan F tipi cezaevi olan Kandıra’ya sevk edildim. F tiplerinde tecrit farklı farklı şekillerde uygulanıyor. Şimdi bir de bir tecrit sistemi olan ‘S’ tipleri açıldı. Sessiz sessiz dolduruyorlar. Çoğunlukla da ağırlaştırılmış ceza alanlar buralara sürgün ediliyor. Tecrit uygulamaları buralarda da mevcut. Birçok cezaevinde özel savaş yöntemleri olan tecrit uygulamaları fiili olarak uygulanıyor. Daha sonra bu uygulamalar genelgeler ile uygulanıyor. Eğer toplumsal tepki oluşmazsa yasallaştırılıyor. Bu genelgeler ile şu anda dosya kapsamı çerçevesinde yargılandığı örgüt aynı olsa dahi yan yana aynı koğuşta kalamıyor.
En küçük hücremize kadar yalnızlaştırmaya çalışıyor
Mahpusları kimi cezaevlerinde tutuklu, hükümlü, ağırlaştırılmış ayrımı yapılıyor. Kişilerin yan yana gelmemesi için her cezaevi tecridi başka başka şekillerde uyguluyor. Amaç sadece fiziki bir aradalığı engellemek değil tabii ki. Zihinsel, fikirsel bir aradalığı da engellemek. Nasıl ki cezaevlerinin dışarı ile bağını koparmaya çalışmadaki amaç düşünceyi de tecrit etmekse içeride de kişilerin bir araya gelmesini engelleyip bunu yapmaya en küçük hücremize kadar yalnızlaştırmaya çalışıyor.
Gözlem kurulları kendilerini mahkeme yerine koyuyor
Kimi cezaevlerinde sık sık hücre cezaları, spor, sohbet, iletişim hakkından mahrum bırakarak bu politikalarını uyguluyor. Son infaz yasasıyla beraber bu uygulamalar tam bir keyfiyetçi yaklaşıma dönüşmüş durumda. Kurulan gözlem kurulları kendilerini mahkeme yerine koyarak kararlar almakta. Aldıkları kararlar ile birçok hükümlünün infazı yakıldı ve bırakılmıyor. Zaten haksız, hukuksuz mahkemelerle yargılanmış ve mahkum edilmişken bir de bu kurullar mahkum etmekte. Bırakılmayan birçok hükümlü de yıllar öncenin DGM’lerinde yargılanmış ki DGM’ler bugün yok, hukuksuz olduğu için kapatıldı. Bu mahkemelerin hukuksuzca yargılayıp ceza verdiğini kimi zaman iktidar da dillendirdi. İşte bu hukuksuz mahkemelerde yargılanıp 30 yıla mahkum edilen ve bu 30 yılı tamamladığı halde bırakılmayan mahpuslar var. Gözlem kurullarının kabul edilemez gerekçeleriyle tutuluyorlar. Kimisine ‘pişman değil’ diyerek, kimisine ‘ailesiyle bağı yeterli değil’ diyerek infazları yakılıyor.
Zihinlerimizde bile yaratmak istedikleri tecridi kırabiliriz!
Bu kadar yıl cezaevinde olmasına rağmen moralli, inançlı ve hak mücadelesi yürütüyor olmasına tahammül edememenin intikamını, işte bu gerekçelerle infazları yakılarak alınmak isteniyor. Bu hükümlüleri kendi politikalarına, siyasetlerine, sistemlerine bir tehlike olarak görüyor. O yüzden bu kişileri toplumdan ne kadar izole tutarsam yani tecrit edersem sistemimi o kadar daha uzun süreli devam ettiririm mantığıdır. Eğer toplumla bir araya gelmemiz hak mücadelesinin yürütülmesi açısından bu kadar önemliyse içeri ile dışarının bağını daha güçlü tutmamız, daha sıkı kenetlenmemiz önemlidir. İşte o zaman içeride ve dışarıda da yaratılan duvarları yıkabiliriz. En önemlisi de zihinlerimizde bile yaratmak istedikleri tecridi kırabiliriz.
Biz kadınlar daha sıkı kenetlenmeliyiz
Bu hak mücadelesini yürütürken biz kadınlar ayrıca mücadelenin öncüsü olduğumuzu, kadın özgür olmadan toplumun özgür olamayacağı bilinciyle daha sıkı kenetlenmeliyiz. Tüm dünyada bütün iktidarların en çok da korktuğu, kadınların yürüttüğü mücadeledir. Mücadelemiz görünmez kılınmak istenmekte. O yüzden iktidarların hedefinde. O yüzden kadınlar eve hapsedilmek istenmekte. Bizlere toplumsal roller biçilip bu rolleri kabul etmediğimizde katledilmekteyiz. Katillerimiz kravat taktıkları için erkek ittifakı ile dışarıda elini kolunu sallayıp kadınları katletmeye devam etmekte. Biz kadınlar ise mücadele yürüttüğümüz için toplumun her alanında var olma mücadelesi verdiğimiz için hapsediliyoruz. O yüzden bugün cezaevlerinde kadın mücadelesi yürütenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Her anımızı mücadeleyi büyütmeye verme çabasındayız
Bizlerin tüm dünyada ortaklaştırdığımız kadın mücadelesinden korkuluyor. Düşüncesi, dili, dini, ırkı, siyasi görüşü farklı olsa bile kadınların yürüttüğü mücadele birdir. Bu birlikteliğin toplumsal birlikteliğe dönüşmesinin önünü almak istiyorlar. Mücadelemize saldırıyorlar, kriminalize ediyorlar, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. İşte bizler de bu bilinçle, her anımızı bu mücadeleyi büyütmeye verme çabasındayız.
Yargılanan bir halkın gerçekliğidir…
Dosyaya dair aslında çok da fazla söyleyecek bir şey yok. Eğer bir kadın siyasetçi isen, muhalifsen, hele ki Kürt siyasetçi isen bir kumpas davası ile yargılanabiliyorsun. Eğer bu dava yıllar önceye aitse ve şu anda gündem yapılıyorsa, buna başka isim de aramaya gerek yok. Dosyadaki asıl hedef, asıl yargılanan bir halkın gerçekliğidir. Bu yargılamayı ne halk kabul eder ne de hak mücadelesi yürüten bizler. Bu bilinçle halk gerçekliğini anlatmaktan öteye gidemeyiz. Bu kumpas davası ne halk nezdinde kabul edilmiştir ne de bizlerce. O yüzden başarıya da ulaşması imkansızdır. Tutuklu olmam bu gerçeği değiştirmeyecektir. Yargılama süreci devam ediyor. Tabii bir de farklı farklı gerekçeler ile düzenlenmiş onlarca fezleke var. HDP’li siyasetçi konuşunca, susunca, yürüyünce, durunca fezleke oluyor. Aslında siyaset yapmamız istenmiyor. Ama bizim demokratik siyasetteki ısrarımız yıllardan beridir devam ediyor. Her ne kadar yargı iktidar tarafından bir siyasi sopa olarak kullanılmak istense de bizler de bu ısrarımızda devam ediyoruz. Bu baskı böyle de devam etmez. Temennimiz o ki, hukukta da rasyonel bir akla dönülmesidir. Adalet sisteminde rasyonel akla dönmek belki de birçok alanda da düzelmelerin önünü açacaktır.
Kadınlara mesaj
Bizlerin tutuklu veya dışarıda olması bizim mücadelemizdeki kararlılığımızı değiştirmeyecektir. Kadınlara mesaj: Eğer kadınların mücadelesine bu kadar saldırı varsa, demek ki mücadelemizde haklıyız ve mücadelemizin başarıya ulaşmasındaki en yakın andayız. O yüzden mücadeleyi bir adım daha ileriye ve başarıya taşımak için tüm kadınlar içeride ve dışarıda mücadelemizi ortaklaştırmak ve eril akla son vermenin anındayız.”