Yeşil Sol Dersim Adayı Ayten Kordu: Kadınlarla değiştireceğiz
- 09:24 15 Nisan 2023
- Siyaset
Nişmiye Güler- Fatma Gökhan
DERSIM - Dersim’in inançsal, kimliksel ve direnişçilik özelliklerinden kaynaklı hep hedef olduğunu, insanların yaşam alanlarına saldıran bir politika yürütüldüğünü belirten Yeşil Sol Parti Dersim Milletvekili Adayı Ayten Kordu, Dersim halkı ve kadınlarının buna karşı direndiklerini, kendilerinin de zihniyet devrimi gerçekleştiren bir gelenekten geldiklerini ve kadınlarla değiştireceklerini söyledi.
14 Mayıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve 28’inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde en çok kadın aday gösteren Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) Dersim adayı da kadın.
Dersim hem inanç hem de etnik kimliği ile sürekli iktidarların hedefinde olan bir kent. Munzur çayı ve doğal güzellikleriyle dillere destan olan Dersim, tarihi boyunca katliamlara da direnişlere de tanıklık etti. Bugünler de ise 14 Mayıs seçimlerine hazırlanıyor.
Dersim’de bu güne kadar iki kadın milletvekili çıkarmış olsa da ikisi de o dönemin iktidarları tarafından çeşitli yöntemlerle engellenir.
Dersim’de 1991’de Aysel Doğan bağımsız milletvekili olarak seçimi kazanmış olsa da mazbatası verilmediği için Meclis’e giremez. 2009 Yerel Seçimlerinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) adına Dersim’den seçilen Edibe Şahin ise 4 yıl boyunca kentte belediye başkanlığı yaptıktan sonra 2015 Genel Seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dersim Milletvekili olarak yüzde 61 oy oranıyla Meclis’e giren ilk kadın Dersim milletvekili olur. Ancak 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP iktidarının antidemokratik politikaları sonucu hükümet kurulamadığı için seçimler 1 Kasım’da tekrarlandığında bu kez seçilemez.
28’inci Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Dersim’de Yeşil Sol Parti listesinden seçimlere girecek olan Ayten Kordu ise yine bu gelenekten gelen bir isim. Ayten, geçmişteki kadın mücadelesini ve gelecekte yürütecekleri çalışmaları ajansımıza değerlendirdi.
*Öncelikle sizi biraz tanımak istiyoruz. Ayten Kordu kimdir? Ne yapar? Nasıl bir mücadele zemininden gelmiştir?
Erzincan 1971 doğumluyum. Sosyoloji mezunuyum. Daha çok emekçi bir hayatım oldu iş yaşamında. 93’lerde aktif çalışmalara başladım. Bir kadın olarak kendini var etmenin, oluşturmanın duygusu içerisindeydim. Alevi kökenli Kürt bir ailenin çocuğuydum. O yıllarda Alevilik yönümüz ezilmişlik kimliği olarak öne çıkıyordu. Fakat daha sonra bir kimliksel tanışma da gerçekleşti. Bu gerçekleşince de demokratik siyaset içerisinde özellikle kadın çalışmalarına başladım. O zaman Kadın Komisyonları şeklinde çalışmalar yürütülüyordu. Kadın Komisyonları’ndan sonra Kadın Komisyonu Başkanlığı görevini yürütmeye başladım. Daha sonra ilçe yönetimlerinde yer aldım. Kollaşma süreci geliştiğinde hem İstanbul il yönetimindeydim hem de Merkez Kadın Kolları’nın ilk oluşum süreçlerinde yer aldım. Daha sonra 2003 yılında özgün kadın kurumlarımız oluşuyordu. Çünkü kadın kurtuluş perspektifi olarak özgün kadın örgütlenmemizi geliştirmemiz gerekiyordu. Biz daha çok partide kadın gerçekliğimiz ile buluşmaya başlamıştık. Öne çıkan bir kimliksel gerçekleşmeydi. Kimliksel olarak bir fark ediş, uyanış, yer alış biraz kadın bilinciyle birlikte oluştu. Parti politikalarımız kadın kurtuluş perspektifi geliştikçe, kadın örgütlemesi özgürlük hareketi olarak gelişince bizim de temel beslenme kaynaklarımız oralar oldu.
Özgün kadın örgütlenmesi bizim kadın perspektifimizde bir mihenk taşıdır
İstanbul’da ilk olarak Dicle Kadın Kültür Merkezi kurulmuştu. Özgür Kadın’dı daha sonra Dicle Kadın oldu. Daha sonra Gökkuşağı Kadın Derneği açıldı. Kadın olarak özgün kadın bilinçlenmesinde bu önemliydi. Yurtsever Kadın Derneği’nden sonra İstanbul’da gelişen ilk özgün kadın örgütlenmelerimizden biriydi Özgür Kadın ve Dicle Kadın. Ben Gökkuşağı’nın kuruluşunda yer aldım. 2003’te kuruldu. 2010’lara kadar iki dönem başkanlığını yürüttüm, yönetim kurulundaydım. Özgün kadın örgütlenmesi kadın açısından ve benim açımdan önemli bir gelişme sağladı. Çünkü özgün parti örgütlenmesinde hem siyasi partide bir kadın çalışması deneyimi olması ve egemen erkek zihniyeti ile çarpışma, çatışma geliştirmişti bizde. Bu deneyimler kadın bakış açısı konusunda önemli sıçramalara sebep oldu. O yüzden özgün kadın örgütlenmesi bizim kadın perspektifimizde mihenk taşıdır. Kadının bilinçsel dönüşümünün sağlaması, kadın bakış açısının geliştirmesi, kadının kadını sevmesi, kadının kadına emek vermesi o dönemlerin temel yaklaşımlarıydı. Biz bu bilinçle örgütlendik geldik. Kuşkusuz bizim beslenme kaynaklarımız özgürlük hareketinin yarattığı değerlerlerdi.
DÖKH ile Türkiyeli kadınlarla buluşma
İlk Kadının Sesi dergisi çıktığında partide kadın arkadaşlar ile oturur onları okurduk. Ama özgün kadın kurumlaşmasında giderek kendi politikasını oluşturma, kendi sözünü söyleme gelişti. Dolayısıyla Kürt kadın hareketi Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ile beraber kendisini kapsamlılaştırma kararı almıştı. Türkiyeli kadınlar ile daha fazla buluşma, Kürt kadın hareketi deneyimlerini DÖKH olarak daha fazla yaygınlaştırma ve geliştirme fikriyatıyla yola çıkıldı. Biz de bu kurumun bileşeni olarak yer aldık. DÖKH süreci bizler için kadının bilinçsel, örgütsel durumunu geliştirme, siyasette sözünü söyleme, dışarıdan siyasi partilere politika oluşturma konusunda bir aşama daha bizi ilerletti.
*Kadın mücadelesi ile başlayan siyasi hayatınız daha sonra hangi çizgide ilerledi?
Siyasi partilerde daha çok ağırlıklı olarak kadın çalışmalarında yer aldım. Kendimi böyle tarifleyebilirim. 2015’te de kendi topraklarımda hizmet etme duygusu gelişmişti. Bu deneyimleri biraz kendi halkımda paylaşma, deneyim elde etme aslında kendine yoğunlaşma, dönme, kendimle buluşma, topraklarımla beraber kendi kültürümle, halkımla buluşma, bu deneyim, birikim, emek bunu kendi topraklarımda gerçekleştirip, hayata geçirip başka bir gelişme ruhsal gelişmeye ihtiyacım vardı. Bu duyguyla 2015’te Dersim’e geldim. Buraya yerleşme kararı aldım.
Burada belediyede kadın politikaları müdürlüğü konusunda çalışma yürütmeye başladım. Bir buçuk yıl bu çalışmayı yürüttüm. Bu açıdan Dersim’i, inancı, kendi kültürünü tanıma duygusu daha fazla gelişti. Çünkü bu topraklar aynı zamanda değerler birikimine sahip. Önemli değerler yaratan topraklar, hem inançlar açıdan kadim bir duruş var hem bir direnişi oluşturma tarih açısından önemli bir deneyim vardı. O yüzden başka bir ruh vardır Dersim’de. O dönem belediyede önemli çalışmalar yaptığımızı düşünüyorum. Benim dönemimde de Nurhayat Altun vardı. Ki şimdi cezaevinde.
Kayyımlarla beraber irademiz yok sayıldı
Kadın politikalarında önemli deneyimler edindiğimi düşünüyorum. Kadına yönelik şiddet, ekoloji ve tarımla ilgili çalışmalar yürüttük fakat birçok yerde tek adam rejiminin saldırısı kadınlara giderek artmaya başladı. Zaten hep vardı ama kayyımlarla beraber hem halk olarak irademiz hem de aslında başta kadın olarak irademiz yok sayıldı. Yani biz boşuna kadın düşmanı iktidar, hükümet ve devlet diye ifadelendirmiyoruz. Çünkü kadınların tüm yaşam alanlarına bir saldırı gelişti. Bu saldırı giderek aslında kazanılmış, anayasal olarak da kazanılmış, örneğin 6284 ve İstanbul Sözleşmesi gibi bütün kadınları bağlayan, yaşamlarına dönük tedbirleri sağlayan bir şeydi, onları gasp etti. Kayyumlarla birlikte belediyelerde yarattığımız kadın kooperatifleri ve kadın kurumları dahil hepsini kapattı, tutuklamalar çok yoğunlaştı. Kadın düşmanı politikalar aslında kadının temsiliyeti güçlendikçe, kadın politikada söz sahibi oldukça ki bu klasik cinsiyet şeyi değildir, kadın felsefesini işlemektir, kadın dilini oluşturmadır, tabi bu da rejimi korkutan bir şeydir. Bu rejim kadının bu gelişiminden ve mücadelesinden korkuyor. Dolayısıyla kayyumla beraber çalışmam önce donduruldu daha sonra iş akdime son verildi ve operasyonlar ile içeri girdik hepimiz. Dersim’de biraz sürecim böyle geçti.
*Bildiğiniz gibi Dersim çok hedef olan bir kent. Hem Alevi kimliğinden hem de kadın kimliğinden dolayı. Yine Gülistan Doku kaybedildi. Ama aynı zamanda Aysel Doğanların, Saraların da çıktığı bir kent Dersim. Devletin özel savaş politikalarının yönü neden özellikle Dersim’e dönük?
Dersim kimliği itibariyle hedef bir yerdir. Hem Kürt’tür, hem Alevi’dir, hem de direnişçidir. Direniş tarihi var. Birçok bakış açısından doğru yarattığı değerler var. Kozmopolit bir yerdir. Siyasal açıdan da öyledir. Pek çok siyasal bakış açısını burada bulabilirsiniz. Dolayısıyla Türkiye’nin genel manzarasına baktığınız zaman siyasal ve politik olarak her akım burada vardır. Her düşünsel ideolojik duruş, yaklaşım hem sivil toplum olarak hem siyasi parti olarak hem çeşitli platformlar olarak vardır. Bu anlamda bir bütünün yarattığı değerler de vardır. Kadın açısından da öyledir. Biz boşuna “Zarifelerden Sakinelere” demiyoruz. Bu sadece sloganik bir şey değil. İlmek ilmek örülmüş emeğin sonucudur. Emek hepimizin üzerinde var. Onun temsiliyetini yapmak da ayrı bir sorumluluktur. Bu sorumlulukla hareket ediyoruz.
Dersim’in inançsal ve direnişsel olarak yarattığı mücadele hedef olmayı da getirmiştir. Çünkü muhalif bir kenttir. Bu muhalefetliği hep sisteme karşıttır. Çünkü kültürel olarak kodları böyledir. Tarihsel kodlamalarda da hep böyle gelmiştir. Soykırım da inkar politikası da böyle gerçekleştirilmiştir. Asimilasyon politikası da halen bunun üzerinden ilerliyor. Tabi şimdi çok ince asimilasyon politikaları. Yaşam biçimlerine, inanç merkezlerine, işsizliğe dönük çeşitli sosyal paketlerler açlığa mahkum et kendine bağla politikası var. Aslında bu en kötüsünden bir politika. İnsanın yaşam alanlarına saldıran, alçaltan, inciten bir politika. Tabi Dersim halkı ve kadınları buna hep direndi.
Neden bu kadar göç var?
Dolayısıyla bugün neden bu kadar işsizlik sorunu var? Neden bu kadar göç var? Gençlerimiz neden intihar ediyor? Uyuşturucu neden Dersim’de bu kadar yayıldı? Bu politikalar bütün Kurdistan’da var ama Dersim’de daha ince şekilde uygulanıyor. Saldırı inancınadır, dilinedir, direniş ruhunadır. Kadın kentidir Dersim. Evinden, köyünden tutalım da merkezdeki işletmelere kadar kadındır. Ama ciddi bir sömürü alanıdır da. Çünkü kentimiz üretimden koparılıyor.
Bu anlamıyla Kadın Bakanlığı talebimiz boşunda değildir. Çünkü kadın politikalarına ilişkin siyasal, sosyal, kültürel her alanda kendisini geliştirebilmesi, sözünü kurabilmesi, bu egemen erk siyaset dilini değiştirebilmesi için Kadın Bakanlığı’nın olması gerekiyor. Ama Kadın Bakanlığı’nı düşünürken bütün kadınların ortak fikriyatını yansıtan, düşüncelerini katan yani kadın kurumlarının, platformlarının, bireylerin, feministlerin kısacası bütün kesimden kadınların bir bütün hem takip edebileceği hem politikalarını icra edebileceği bir bütçe ayrılması gerekiyor. Bunun için zihniyet devrimi gerekiyor. Yani bir zihniyet devrimi gerçekleştiriyoruz aslında. Böyle bir gelenekten geliyoruz. Böyle bir beslenme kaynağımız var. Biz hem kendimizi değiştiriyoruz hem erkeğin dili ile uğraşıyoruz hem de toplumsal yaşama ilişkin bir değiştirme iddiamız var.
Eşbaşkanlıktan eşit temsiliyete…
Dolayısıyla bu kaynaklardan besleniyoruz. Eşbaşkanlık da bunlardan birisidir. Partide adım adım geliştirdiğimiz kota mücadelesi bunlardan bir tanesidir. Şimdi eşbaşkanlıktan eşit temsiliyete geçtik. Bu mücadelenin geliştirdiği bir şeydir. Politikada bunun mücadelesini veriyoruz. Mücadele verirken de bütün kadınlar ve halklar ile buluşmak için yapıyoruz. Bu bakış açısını Türkiye’nin genel siyasetine sirayet ettirmek istiyoruz. Kürt kadın hareketi bu anlamda önemli deneyimler yarattı. Bunu Avrupa’ya, Türkiye’ye mal etti. Kuşkusuz Kürt kadın hareketi pek çok kadın hareketinden etkilendi, deneyimlerinden yararlandı. Türkiye’de de böyle. Türkiye’de de önemli bir kadın hareketi deneyimi var. Ve bu deneyimler buluştu. Bu deneyimler artık hep birlikte kendini geliştirerek ilerletiyor.
Kadınlar olarak değiştireceğiz. Partimiz bugün en fazla kadın aday gösteren parti. Yeşil Sol Parti bunu sağlayan bir parti. Bu klasik bir cinsiyet eşitliği değildir. Bu aynı zamanda düşünsel bir yaklaşımdır. Düşünsel yaşamın pratiksel hayata geçişidir.
*Yeşil Sol Parti Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir bileşeni. Dersim’de de bir bileşen yapısı var. Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun da desteğini aldınız. Kentteki atmosferi sormak istiyoruz. “Birlikte değiştiriyoruz birlikte kazanacağız” diyorsunuz. Neye karşı birleşiyorsunuz? Bu birlik nasıl oluştu?
Bunun benden öncesine dayanan bir geçmişi var. Burada ilmek ilmek örülen bir süreç var. Bundan önce seçilen Aysel abla, Edibe arkadaş var. Çeşitli dönemlerde sürekli ittifaklar ilerlerdi. Ama bugün baktığımız zaman Yeşil Sol Parti olarak daha kalıcı ittifakın ortaya çıktığını görüyoruz. Daha çok dönemsel değil düşünsel olarak da belirli ortaklaşmaların olduğu ittifaklar. Dersim bu yüzden özel bir yer. Türkiye’nin maketidir. Hemen her yapılanmadan düşünsel bir oluşum vardır. Bugün Dersim’den böyle bir destek almak önemli bir şey. Bu hareketimizin bugüne kadar yarattığı mücadelenin bir sonucudur. Yeşil Sol Parti olarak toplumsal talepleri dikkate alma görevimiz var. İttifaklar ile bir tüzüğümüz var. Ama bunu yaparken temel amacımız ortaklaşmadır. İttifak bileşenlerinden böylesi bir destek almak aynı zamanda şöyle bir sorumluluğu da getiriyor.
Ortaklaşarak yürümeliyiz. Yol haritalarımız zaman zaman farklı olabilir. Ama nedir ortak tutumumuz, kadın katliamlarına hayır deriz, kadınların sömürülmesine ve yoksullaştırılmasına hayır deriz, işte bugün Gülistan Doku arkadaş hala bulunamadı. Ama biz Gülistan Doku için eylemler gerçekleştirirken Dersim’de şu farklı düşünüyor demedik. Hepimiz beraber yaptık. Zaten kadın bakış açısı ortaklaştıran bir yaklaşımdır. Karşıtlaştıran değil buluşturan bir bakış açısıdır. Genel siyasette de ittifaklarda da duruşumuz bu bakış açısına göredir.
*Dersim halkına seslenirken Demokratik Cumhuriyet vurgusu yaptınız. Demokratik Cumhuriyet ile bu ülkenin sorunları çözülür mü?
Mevcut sistem ile zaten sorunlar çözülemiyor. Bütün haklara gasp var. 21 yıllık hükümet hem kadın düşmanı hem emekçi düşmanı. Aslında farklılıklara düşman. Biz neden 3’üncü Yol dedik? Biz cemaatçi, dini siyasete alet eden, tarikatlar ile hareket eden, dini kullanan, sömüren, inkar üzerine kurulu bir siyaseti reddediyoruz. Diğer yandan tek tipleştirilen, tek bayrak, tek dil, tek millet biz bu tekçiliği de reddediyoruz. Biz Türkiye halkları seçeneksiz değildir diyoruz. Onun için de 3’üncü Yol dedik. Bu ne demek? Halkların kendisini en iyi biçimde, kendisinin istediği gibi tariflediği, inancını kendisinin tarif ettiği ve yaşadığı gibi güvence altına alındığı, kimliklerin dilini ve kültürünü özgürce gerçekleştirebileceği, her alanda bunu esas alan yani çoğulculuğu esas alan bir yaklaşıma sahip. Biz de cumhuriyet diyoruz ama Demokratik Cumhuriyet. Bu cumhuriyetin demokratik olmadığını, tek tipçi olduğunu, sınırlandırdığını, benzeştirdiğini, yok saydığını, inkar ettiğini ve farklılıkları görmediğini söylüyoruz.
Dolayısıyla Demokratik Cumhuriyet perspektifi çoğulculuğu esas alan bir yönetimdir. Her kesimden her inançtan her kimlikten insanın ki özellikle biz Alevilerin de talebidir. Mesela eşit yurttaşlık hakkı istiyoruz. Anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Kadınlar olarak da eşit temsiliyet istiyoruz ve haklarımızın anayasal güvence altında, kadın bakış açısına göre olmasını istiyoruz.
Demokratik Cumhuriyet ile savaş politikaları sona erer
Her açıdan bakıldığında mevcut anayasanın da bunu karşılamadığı, çoğulculuk üzerine kurulmadığını, halen 12 Eylül anayasasının kendini ekerek bükerek kendisini devam ettirdiğini söylüyoruz. Parlamenter sistem bu yüzden önemlidir. Parlamenter sistem çoğulculuğu esas alan bir sistemdir. Biz de Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Ulus perspektifi diyoruz. Demokratik Ulus dediğimiz o ülke içinde yaşayan farklı kimliklerden insanların kendi haklarını anayasal güvence altına alarak kendini oraya ait hissetmesidir.
Demokratik Cumhuriyet anlayışımız hem ekolojiye, hem eğitime hem sosyal hayata hem kadın bakış açısına hem gençlere bakış açısına her kesimden, inançtan, kimlikten insanların çoğulcu, onların ihtiyaçlarını, taleplerini gözeten bir sistemdir. Bu sistem olursa savaş politikaları da sona erer. Ekonomik kriz, yoksulluğun nedeni savaş politikalarıdır. Hem Ortadoğu’ya hem kendi ülkesine uyguladığı savaş politikalarıdır.
İttifak da 3’üncu Yol perspektifi ile bir araya gelmiştir. Tek adam rejiminin yıkılması gerekiyor. Bu sistem böyle yürüyemiyor ve yürüyemeyecek. Nefes aldırmıyor ama biz mücadele ile nefes alıyoruz. Bize nefes aldıran direniş ruhudur. Sistemin değişmesi için de programını oluşturduk. Bu yüzden birleştik yol aldık.
*Anlattığınız politikaların sonucu olarak şuan Türkiye ve Kurdistan’da bir cezaevi gerçekliği var. Yürütülen cezaevi ve tecrit politikasına karşı siz Yeşil Sol Parti olarak nasıl bir mücadele çizgisi izleyeceksiniz?
Tüm anlattığımız konunun kendisi aslında bu tecrit ile ilgilidir. Tecrit sadece insanı tutuklayıp cezaevine koymak değildir. Düşünsel bir tecrit var. Bugün uygulanan tecrit politikası bir bütün Kürt ve Türk halkına uygulanan bir tecrit politikasıdır. Cezaevleri ağızlarını açıp demokrasiye dair bir şeyler söyleyen insanlar ile dolu. Beğenmediğimiz anayasa bile işlemiyor. Tamamen hukuku, sistemi ve yargıyı ele geçirmiş bir hükümet var. Bu hükümete göre oluşturulmuş bir kadro var.
Tecrit deyince aklımıza Sayın Abdullah Öcalan geliyor. Aslında düşünsel tecridin en büyüğü orada yaşanıyor. Oradan başlayıp tüm halklara uygulanan bir tecrittir. Buna karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Programımız da aslında o düşünsel ve zihinsel dünyanın dışa tezahürüdür programımız.
*Size özel bir soru da sormak istiyorum. Konuşmanızda Aysel Doğan’dan bahsettiniz. Onla birebir tanışıyor muydunuz? Biraz anlayabilir misiniz?
Aysel abla ile Dersim’den çok önce tanışmıştım. Cezaevinden ilk çıktığında Ankara’da bir kadın buluşması olmuştu o zaman onla ilk tanışmam oldu. Gidip yanına tanışmak istedim. Daha sonra Dersim’de de görüşmelerimiz oldu. Aysel ablayı insan çok tarifleyemiyor ama çok derinlikli, öngörülü, mücadeleci ve direnişçi bir arkadaştı. O ruhu da veriyordu. Asi bir arkadaştı. Sürekli eleştirirdi bizi. Bazen bükülürdük. İnsanı yerinden oynatmaya, sıçratmaya, hareket ettirmeye çalışırdı. Önemli bir değer Aysel abla. Bu topraklarda önemli bir değer de yarattı. Devri daim olsun. Mücadelesi halen bize ışık tutuyor.