İranlı Schilan’dan seçimler için uyarı: İran’a baksınlar onları bekleyen gelecek bu!
- 09:03 15 Nisan 2023
- Güncel
Melek Avcı
HABER MERKEZİ – Rojhilatlı aktivist Schilan Kurdpoor, İran ve Rojhilat eylemlerinin devrim umudu aşıladığını söylerken, Türkiye’de seçim için kadınlara karşı kurulan ittifaka ilişkin, “Ses çıkarmamak sonuçlarına katlanmak ve razı olmak anlamına geliyor. Eğer bu iktidar ve ittifaklar kadın haklarını gasp ediyorsa ve gerçek hedef ve planları bu ise, İran ve Afganistan'da olup bitenlere bakabilirler. Onları bekleyen gelecek bu olacaktır” dedi.
Kürt kadın Jîna Emînî’nin Tahran’da katledilmesinden bu yana İran ve Rojhilat kentlerinde başlayan protestolar 7 aydır devam ediyor. İsyanın toplumsal yaşamın her alanına taşması devrim ve özgürlük talebinin halk tarafından vazgeçilmez bir seçenek olarak ortada durmaya devam ettiğini gösteriyor. Bununla birlikte şiddette hız kesmeyen İran devleti, okullarda kız öğrencilerine yönelik zehirli kimyasallar kullanırken, tutukladığı eylemcileri ise işkence ile katlediyor. Son olarak şehrin kameralarını kadınları gözetlemek ve baskı altına almak için kullanacaklarını resmen ilan eden devlet, bu kameralar ile başörtüsü takmayanların tespit edilip cezalandırılacağını duyurdu. Tahran Parlamenteri Muhammed İsmail Kevseri, 15 Nisan Cumartesi gününden itibaren başörtüsü kuralını ihlal edenlerin önce uyarılacağını, durumun tekrarlanması durumunda da bu kişilerin yargı önüne çıkarılacağını duyurmasıyla birlikte ülkede kadınlara yönelik baskının, rejimin değişmesinin elzem olduğu tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi.
7 aydır süren eylemlere ilişkin ve Türkiye’de yaklaşan seçimler için oluşturulan ittifakların kadın haklarına yönelik gasp ve vaatlerine ilişkin Rojhilatlı aktivist Schilan Kurdpoor JINNEWS ile konuştu.
“İster bir doğum günü, ister cenaze, ne olursa olsun, insanlar nerede toplanırsa Kürdistan halkı orayı protesto alanına çeviriyor. Eğer buna devrim dersek devrim hala yaşıyor, devam ediyor.”
*İran’da katledilen Jîna Emînî’nin ardından Rojhilat ve İran kentlerinde başlayan isyan sürüyor. Bu isyan nasıl ilerliyor?
İran'daki eylemlerin nereye doğru evrildiğini değerlendirmek biraz zor, çünkü hala bu konuda sağlıklı bilgiye ulaşmak çok zor. Bilgi eksikliğimiz var, internet çok zayıf ve insanlar telefonlarla özgürce konuşamıyor. Ancak gördüğümüz şey protestoların hala devam ettiği ve bunların artık süreklileştiği ve farklı türde eylemlere evrildiğini söyleyebilirim. Örneğin, Tahran'da kadınlar direnişi sokakta başörtüsü takmayıp dans ederek gösteriyor ve sonra Belucistan'da gördüğümüz cuma namazlarına gidildiğinde sık sık yapılan protestolar var. Gerçekten her cuma namazı giriş-çıkışlarında protesto ediyorlar ve sonra Kürdistan'da gördüğümüz şey, cenaze merasimlerini her fırsatta protesto eylemlerine dönüştürmeleri. İster bir doğum günü, ister cenaze, ne olursa olsun, insanlar nerede toplanırsa orayı protesto alanına çeviriyorlar. Ve ne yazık ki, Kurdistan'da çok fazla cenaze olduğunu söylemeliyim, çünkü gerçekten yüksek sayıda katliam işleniyor. Yani gördüğümüz şu ki, anneler çocuklarının, oğullarının, kızlarının mezarları başında konuşmalar yaparak direniyorlar. Sonuç olarak eğer buna devrim dersek devrim hala yaşıyor, devam ediyor diyebiliriz.
“İlk önce kendi kaderlerini tayin etmek, kararlarında özgür olmak istiyorlar, cinsiyet eşitliği istiyorlar ve özerklik istiyorlar. Kadınlar rejimin gitmesini istiyor, çünkü bunu bu hükümet varken başaramayacaklarını biliyorlar.”
* Bu kadar geniş çaplı bir isyanın meydana gelmesinin temel nedeni nedir ve bu yükselen devrim isyanında kadınlar ne talep ediyor?
‘Jin,jiyan,azadi’, ‘kadın, yaşam, özgürlük’ sloganı etrafında birleşen ortak bir inanç olduğunu düşünüyorum. Sadece iktidar içinde değil, toplumda da ezilen kadına dair ortak bir inanç var. Çünkü devletin uyguladığı politikalar nedeniyle ve kültürün gelişmemesiyle birlikte tabi ki toplumda da doğal olarak baskı artar. Bu sadece İslam Cumhuriyeti'nde de değil o nedenle bu slogan var ve bence asıl önemli olan şey, bunun gerçekten tüm dünyada yankı uyandırması. Bu slogan tüm dünyada dolaştı ve dünyadaki tüm kadınlar bu sloganla bir şekilde karşılaştı ve özgür kadınların olmadığı bir yerde özgür toplum olmayacağı fikriyle temasa geçtiler. Bence bu yankı, insanların ve özellikle erkeklerin bunun doğru yol olduğunu gerçekten hızlı bir şekilde anlamasını sağladı, çünkü herkes 'evet aynı fikirdeyiz' diyor. Tüm dünyada kadının özgürlüğün anahtarı olduğuna dair yüksek düzeyde bir uzlaşma var, bu nedenle bu konuda hiçbir şüphe yok. Sonuç olarak, ilk önce kendi kaderlerini tayin etmek, kararlarında özgür olmak istiyorlar, cinsiyet eşitliği istiyorlar ve özerklik istiyorlar. Kocalarının ve devletin, 'şunu yap, bunu yap, bunu yapma' diyerek kendilerine baskı yapılmasını ve özgürlüklerine müdahale edilmesini istemiyorlar. Kimin tarafından söylenirse söylensin, bu tavır İran'da erkek egemen bir yapının varlığını gözler önüne seriyor. Kadınlar rejimin gitmesini ve kendi kaderlerini tayin etmek istiyor çünkü bunu bu hükmet varken başaramayacaklarını biliyorlar.
“Devrim yıllarında eğer insanlar özgür olduklarını düşünüyorlarsa, bu bir yanılsamadan başka bir şey değil. Kürtler, Beluçlar, Araplar ve diğer etnik grupların 'özgürlük' denilen zamanda da hakları yoktu. O tarihte dikilmeye başlayan ve hala üzerinde yaşadığımız gerçek bir milliyetçilik zihniyeti mevcut.”
*İran İslam Devrimi yaşandığında halk daha eşitlikçi bir yönetimin oluşacağını düşünmüş ve birçok demokrat da buna destek vermişti, eleştiriler de olmuştu. Şimdi baktığımızda bu devrim sanıldığı gibi kadınlara bir özgürlük getirdi mi?
1979'da İslam Devrimi gerçekleştiğinde İran'ın daha çok bağımsızlığa kavuşması ve monarşinin kaldırılması gibi bir hedefler vardı. Fakat bu devrim sonradan endişelendiğimiz bir noktaya geldi. İran artık Amerika, Büyük Britanya (İngiltere) gibi dış güçlerin etkisinde değildi ama o zaman da her şey Şah'ın eski rejimi tarafından yönetilen mükemmel bir şekilde hazırlanmıştı. Kendisi zaten Batı dünyasından çok etkilenmiş biriydi ama Şii mezhebine de yüksek bir ayrıcalık tanıdı ve diğer insanlara zulmetti. Kendisi genellikle daha özgürlükçü diyebileceğimiz bir yerde duruyordu ama her şey kontrol altında ilerliyordu. Bu yüzden aslında İslam Cumhuriyeti'ni üzerine inşa edebilmek için mükemmel bir temel oluşturmuştu. Böyle ilerliyordu. Yani bir kayıp varsa, şu anda kadınların çok daha fazla baskı altında olduğu gerçekliğidir ancak o zamanlar da insanlar özgür değildi, eğer insanlar o zamanlar özgür olduklarını düşünüyorlarsa, bu bir yanılsamadan başka bir şey değil. Belki çok paranız olsaydı ve hükümete çok yakın bir yerde olsaydınız evet, ama özellikle Kürtler, Beluçlar, Araplar ve diğer etnik grupların 'özgürlük' denilen zamanda da hakları yoktu. O tarihte dikilmeye başlayan ve hala üzerinde yaşadığımız gerçek bir milliyetçilik zihniyeti mevcut.
* Ülke genelinde yaşanan isyanda birçok kişi katledildi ve hükümet kadın öğrencilere karşı kimyasal gazlar kullanıyor. Hükümetin bu şiddetine rağmen kadınlara geri adım attırmayan, bilinç ve dayanışma ruhunu besleyen nedir?
Şunu söyleyebilirim ki, değişim için umut var. Şimdi haykırarak, dışarı çıkarak, eylem yaparak bunu gerçekleştireceklerini biliyorlar. Bunda sosyal medyanın da önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum artık hükümet gizli kapılar ardında bir şeyler yapamıyor. Elbette hala yapıyorlar her şeyi göremiyoruz ama daha önce görmediğimiz birçok şeyi sosyal medya aracılığıyla artık görüyoruz ve ülke içindeki kadınlar artık bu hükümetin görünmeyen geniş bir yelpazede her şeyi yapamayacaklarının farkında. Yaptıkları her şey bize ulaşıyor. Tabi bunlar sadece görebildiğimiz küçük parçalarsa, ülke içinde gerçekten ama gerçekten neler olup bittiğini hayal bile edemezsiniz. Kadınlar sosyal medya ve bu küresel ağlar nedeniyle dünyanın her yeriyle bağlantı kurabiliyor ve diğer ülkelerin kadın hakları konusunda neler yaptığı ve nelere sahip oldukları konusunda bilgi sahibi olarak farkındalık kazınıyor. Rol modelleri görüyorlar; başka ülkelerdeki kadınların her alanda çok yüksek mevkilerde olmasının çok etkili olduğunu görüyorlar ve tabii ki kendileri için de bu hakları talep edip istiyorlar.
“Kürt halkının bu üç kelimeyi dünyaya duyurmayı başardığını görmek tarif edilemez bir umut. Daha önce duvarın etrafında dolaşan sözler vardı ama her bölgeden insanları birleştirici bir sembol hiç olmamıştı.”
* Bu isyanda “jin, jiyan,azadi” sloganın simge haline geldiğini biliyoruz. Rojava'da hayat bulan bu sloganın bütün bir topluma etkisi nedir?
'Jin,jiyan,azadi' sloganının çok birleştirici bir etkisi var. Her kadın onunla özdeşleşebilir, aynı zamanda çok kolay ve çok derin. Bu, onu dünyadaki her kadın ve erkek için erişilebilir kılıyor. Birleştirici bir mesajı var çünkü kadınlar dünyadaki en büyük ezilen grup ve bu, hangi etnik kökene sahip olursak olalım, hepimizi birleştiren bir şey. Ama aynı zamanda altını çizmek isterim, kişisel olarak bu üç Kürtçe kelimenin anlamını bilmek önemli. Kürtçe çok baskılanan bir dil, çok, çok eziyet edilen bir dil, bu dili kaybetmemek ve yaşatmak için 100 yıldır mücadele ediyoruz. Kürt halkı gibi sürekli eziyet edilen bir halkın bu üç kelimeyi dünyaya duyurmayı başardığını görmek de tarif edilemez bir umut. 100 yıldır acı çeken bir halk var ve çözümü bilmiyormuşuz gibi görünse de sesimizi dünyanın her yerinde duyurmayı başarıyoruz. Elbette kadın hakları meselesiyle ilgili ama daha çok kimlik ve Kürt halkının özerkliği, kendi kaderini tayin etmesiyle bağlantılı bir durum bu. Daha önce duvarın etrafında dolaşan sözler vardı ama her bölgeden insanları birleştirici bir sembol hiç olmamıştı.
“Eğer bu sloganın belirttiği felsefeye sadık kalırsak kimse ile aramıza çizgi çekmediğimiz, gerçekten iyi bir gelecek yaratabiliriz. Bence çoğu insan bunun farkında ve bu amaçla sloganın felsefesine tutunuyor.”
*Kürt kadınlardan ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın paradigmasından doğan ve yayılan bu felsefeyle sizce kadınlara ne vaat ediyor?
Daha iyi bir gelecek, tamamen cinsiyet eşitliğini güçlendirmekle ilgili bir felsefeye işaret ediyor. Dayanışma ve toplumla ilinti. Bu, ataerkil yapıları nasıl kıracağımızı bilmek için kadınlara duyulan güvenle ilgili ve kapsayıcı ve dışlayıcı olmayan bir toplum inşasına işaret ediyor. Eğer bu sloganın belirttiği felsefeye sadık kalırsak kimse ile aramıza çizgi çekmediğimiz, gerçekten iyi bir gelecek yaratabiliriz. Bence çoğu insan bunun farkında ve bu amaçla sloganın felsefesine tutunuyor. Kürt kadının buradaki önemli rolüne dikkat çekmek isterim çünkü onlar çifte baskıya uğruyor. Evet, İranlı kadınlar gibi onlarda baskıya uğruyor ama Şii olmadıkları için daha çok eziliyorlar. Farklı dilleri, kültürleri ve kimlikleri var, Jîna gibi Kürt kadınları tüm bu çoklu eşitsizliği içinde barındırıyor. Tüm bunları içinde barındırdığından dolayı Jîna bizim sembolümüz oldu. O, bu ülkede ezilen her şeydi. Bize umut veren bir diğer şey ise Rojava'daki kadınların IŞİD'i fiilen yıktığı ve onlara karşı savaşmasıydı. Ne yazık ki hala devam eden bir savaş var, dünya bunu görmese de güçlü bir şekilde kendi kaderlerini tayin etmeyi başardılar. Ayakları üzerinde durabileceklerini biliyorlar, başardılar. Sesleri dünyanın yer yerinde duyuldu ve yankılandı tüm dünya onları duydu. Gerçek umut ve vaat budur.
“Eğer bu iktidar ve ittifaklar kadın haklarını gasp ediyorsa, kazanımlara saldırıyorsa vs. ve gerçek hedef ve planları bu ise, İran ve Afganistan'da olup bitenlere bakabilirler. Burayı görsünler. Onları bekleyen gelecek bu olacaktır.”
* Türkiye'de bir seçim olacak ve Tayyip Erdoğan'ın öncülük ettiği ittifak kadın kazanımlarını yok etmek isteyen partiler ile iş birliği içerisinde. Başörtüsünün yasalaşması, boşanma, nafaka ve şiddet beyanlarına kadar uzanan bir talep listeleri var. Sizce kadınlar ve halklar bu ittifakı nasıl karşılamalı?
Ben bulunduğum Almanya'dan Türkiye'dekilere 'şunu yapın, bunu yapın' diyemem. Lakin bir tavsiye verebilirim. Oy kullanacakların tek bir soruyu kendilerine sorması gerekiyor: Eğer bunu oylarsak sonuçlarına katlanabilecek miyiz? Bu soruyu sorsunlar. Ses çıkarmamak ve hiçbir söz söylememek sonuçlarına katlanmak ve razı olmak anlamına geliyor. Eğer bu iktidar ve ittifaklar kadın haklarını gasp ediyorsa, kazanımlara saldırıyorsa vs. ve gerçek hedef ve planları bu ise, İran ve Afganistan'da olup bitenlere bakabilirler. Burayı görsünler. Onları bekleyen gelecek bu olacaktır. Bu geleceği istiyorlarsa karşı çıkmayıp yanlarında olabilirler ama o geleceği istemediklerine eminlerse konuşmalılar. Seslerini çıkarmaları her zaman önemlidir. Yine belirtmek istiyorum, Almanya'da özgürce konuştuğumuz ve özgür olduğumuz bir pozisyondan şunu yapın diyemem ama kadınlar birleşirse her şeyi değiştirebilecek güçleri olur ve bu çok önemli. Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar olarak çok ileri gidebildik ve bizi tekrar geriye götürmelerine izin vermemeliyiz. Bunları pek çok kez gördük ve kazanımlarımız için tekrar tekrar savaşmak çok yorucu, çünkü atalarımız olan kadınlar zaten bugünler için çokça savaştı. Şu an olduğumuz pozisyonda olmamız için mücadele ettiler ve benim için her zaman doğru olan o ateşin her zaman yanmasını sağlayıp sönmesini engellemektir.
*Son olarak eklemek istediğiniz bir nokta var mı?
Kürt, Beluç ve diğer kimliklerin durumunun altını bir kez daha çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Artık kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan bir durumdalar. Her yerde askeri baskılar var. Bu kimlikler arasında işsizlik üst seviyede, işten çıkarılan öğretmelerin işe geri dönebileceklerini ama para alamayacaklarını da söylüyorlar. İran'da 80 milyondan fazla insan var ve bunun 10 ila 12 milyonunu Kürt halkı oluşturuyor ama cezaevlerine baktığımızda tutsakların yarısı Kürt. İdam edilenlerin yarısından fazlası da Kürt. Bu rakamlara bakınca Kürt sorununa da bakmak ve Kurdistan'a bakıp oradaki adaletsizliği görmek gerçekten önemli. Erkekleri bir araya geldikleri için öldürüyorlar. Görüyorsunuz erkekler de 'jin,jiyan,azadi' diye bağırıyor ve orada bizim kadınlarımız için mücadele eden kadınları göremiyorsunuz. Erkekler de bizim mücadelemiz uğruna öldürülüyor. Feminist Devrim ya da feminist hareket dersek, şu an hayatını feda eden erkekleri unutmamak da bizim sorumluluğumuzdur.