Su kampanyası için destek bekliyorlar
- 09:02 6 Nisan 2023
- Ekoloji
Melike Aydın
İZMİR - Çim ekiminin yasaklanması ve çim ithalatının durdurulması için başlattıkları kampanya için destek çağrısı yapan tarım teknikleri ve yaşam savunucusu Göknur Yumuşak, suyun çimlere feda edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Uluslararası güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda ekolojik yıkıma neden olmasından dolayı yaşanan iklim değişikliği, mevsimlerdeki dengenin de bozulmasına neden oluyor. Aşı hava olayları, su kıtlığının derinleşmesine ve su kaynaklarının kirlenmesine neden oluyor. Söz konusu etkiler, hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan suyun miktarını ve kalitesini ise büyük oranda etkileyebiliyor.
Yerel Tohum ve Güvenilir Gıda Grubu, Dünya Su Günü olan 22 Mart’ta çim ekiminin yasaklanması, çim ithalatının durdurulması için Change.org sitesinde kampanya başlattı. Yerel Tohum ve Güvenilir Gıda Grubu’ndan tarım teknikeri ve yaşam savunucusu Göknur Yumuşak, başlattıkları kampanya ve suyun önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bin metrekarelik çim alanına günde 7 ton suyun harcandığına dikkat çeken Göknur, suyun çimlere feda edilmemesi üzerinde durdu. Göknur, “Bunun için tarım şirketlerinin hegemonyasına dur diyecek ruh gerekiyor” dedi. Dünya genelinde suyun sadece yüzde 5’ini oluşturan ve giderek azalan içme suyu için ise gıda ve su savaşlarının başlayacağına işaret eden Göknur, iklim krizine, su kıtlığına karşı ve sağlıklı gıdaya erişim için kent bostanlarının ve köye dönüşlerin özendirilebileceğini dile getirdi.
‘Çok uluslu şirketler çimi tüm dünyaya satıyor’
İklim krizinin etkilerini, kuraklık ve sellerle gösterdiğini kaydeden Göknur, görsellik için tarım yapılan bahçelerde, özel ve kamusal alanlarda çim ekimi için meyvelerin hedef alındığını ifade etti. Göknur, “Çim tohumu satan çok uluslu şirketlerin politikalarıyla çim moda oldu. Çim, burjuvazinin gelişmesiyle ilgili. Büyük malikanelerde görselliğe önem veriyorlar. Çok uluslu firmalar da çim tohumunu dünyanın en ücra yerlerine kadar hibrit tohumlarda olduğu gibi yaymaya çalıştı. Bir parça toprağı olan herkes yapmaya başladı. Peyzaj mimari de ithal ve yenmeyen bitkiler kullanılmaya başlandı. Ayrıca 7 yılda bir yenilenmesi gerekiyor” dedi.
‘Su kaynakları ziyan ediliyor’
Sadece 3 dönümlük sitede günde ortalama 21 ton tatlı su tüketildiği örneğini veren Göknur, “Parası olan çim alabiliyor, pazarı geniş. Belediyeler de alıyor özel mülkiyetler de. Önceden yenebilir yerli bitkiler kullanılırdı, mandalina bahçeleri söküldü yerine çim ekildi. Oysa temiz suda sadece bitkilerin değil hepimizin hakkı var. Sulamada yeraltı suları kullanılıyor. Sadece görsellik için kuyu suyu açılmamalı, üstelik çok pahalı. İzmir su fakiri bir coğrafya. İstanbul depreminden sonra çok yoğun göç oldu ve çim alanları olan müstakil sitelerde yaşıyorlar. Çeşme’de yapay nehirler havuzlar golf sahaları planlanıyor. Oysa çocuklarımızın geleceği suya bağlı. Su ve gıda savaşları başlayacak” diye uyarıda bulundu.
‘Görsellik için farklı bitkiler kullanılabilir’
Gölcük Depremi’nden sonra İstanbul’dan başlayan göçün Mereş depremi ile hızlandığını ve nüfusun Çeşme ve Urla’ya kaydığını aktaran Göknur, “18 milyon İstanbul nüfusu. İzmir, Muğla ne kadarını alacak? Bir planlama yok mu? Su rezervi de yeterli değil. Tüm dünyada 1 milyar 400 bin kişi susuz yaşarken tatlı su kaynaklarının çimlere feda edilmesi kabul edilemez. Çimler yerine görsellik isteniyorsa sarmaşık gibi haftada bir kez sulanan örtücü bitkiler kullanılabilir. Türkiye su kıtlığı yaşayan bir ülke, dünyada 40’ıncı sırada” sözleriyle suyun önemini bir kez daha vurguluyor.
‘Kent bostanları kurulabilir’
Köylerde agro-ekolojik sistemle tarım yapılmaya devam edilseydi ve endüstriyel tarıma geçilmemiş olsaydı iklim krizinin de yaşanmayacağının altını çizen Göknur, devamında şunları dile getirdi: “Üretildiği yerde tüketilseydi endüstriyel tarıma geçilmeseydi iklim krizi de olmayacaktı, su kaynakları da bitmeyecekti. Çok uluslu şirketlerin politikaları nedeniyle köyler boşaltıldı, köylülük bitirildi. İyi bir alıcı kitlesi oluşturulsun diye kentlere göç ettirildi. Şimdi çim alanlar yerine bostanlar olabilirdi. Apartmanlarda çim yerine tarım bitkileri yetişebilir. Kentlerde bostanlar kurulabilir. Meyve ağaçları sebzeler dikilebilir. Güvenilir, tarım zehri kullanılmayan sağlıklı gıdaya erişebilirler. Hem su tüketimi de olmaz. Seyretmek, fotoğraf için neden 21 ton su harcansın?”
‘Köye dönüşler özendirilmeli, projeler üretilmeli’
Köye dönüşler için çalışma yapılabileceğini, dönüşlerin özendirilebileceğini ifade eden Göknur, Bunun için önce tarım şirketlerinin hegemonyasına dur diyecek ruh gerekiyor. Gelişmiş ülkeler dur dese de gelişmekte olan ülkeler, onların memurluğunu yapıyor. Dünyada bir avuç varsıl rantı için iklim bozuluyor. Yönetmelikler su kıtlığına göre düzeltilmeli, yerli yenebilir bitkiler ekilmeli, çim tohumu ithalatı durdurulmalı. Durdurulmazsa varsıllar ekmeye devam eder. Bir damla suyumuz kaldı, çimlere feda edemeyiz” diye belirtti.
‘Bir arada olursak baskı unsuru olabiliriz’
Su kıtlığının herkesin sorunu olduğunu, mücadelenin ise sadece ekoloji mücadelesi verenlere bırakılmaması çağrısında bulunan Göknur son olarak, “Bir arada olursak baskı unsuru olabiliriz. Branşlaşmış insanların işi değil, 83 milyon için 3 tarımcı mücadele etmemeli” diyerek kampanyaya destek çağrısında bulundu.
Change.org sitesinde yayınlanan kampanyaya buradan ulaşabilirsiniz.