Newroz Uysal Abdullah Öcalan ile ilk karşılaşmasını anlattı

  • 09:02 31 Mart 2023
  • Güncel
 
Şehriban Aslan-Rojda Aydın
 
AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Newroz Uysal, Abdullah Öcalan ile ilk görüşmesini ve karşılaşmasını gerçekleştirdiğimiz söyleşide anlatıyor. Newroz adaya gidişini “Hem heyecan hem de ciddi bir sorumlulukla karşı karşıyaydım”, adadan dönüşünü ise “Oraya giderken nasıl büyük bir heyecan ve merak varsa ayrılırken de büyük bir sorumluluk ve hüzün vardı. Bir isyan hissiyatı içimize doğuyordu” sözleri ile anlatıyor. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’a sayılı günler kalırken başta Kürtler olmak üzere halklar, her yıl olduğu gibi bir kez daha bu vesile ile alanlara çıkıyor. Ancak bu eylem ve etkinlikler sadece kutlama olarak gerçekleşmiyor, aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasının daha fazla konuşulduğu, tartışıldığı zeminleri yeniden açıyor. Sadece Kurdistan’da değil, tüm dünyada bu yönlü organizasyonlar düzenlenirken, onunla ilgili en dikkat çeken yan, Kürt kadın özgürlük mücadelesi için açtığı yol.
 
24 yıldır her geçen gün ağırlaşan tecrit koşullarında tutulan Abdullah Öcalan ile görüşenlerden Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, halkların “önder” olarak tanımladığı Abdullah Öcalan ile yaptığı ilk ve son görüşmeyi, duygularını anlatıyor.
 
* PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 2011 yılından beri yapılmayan avukat görüşünden sonra 2019’da ilk adaya giden iki avukattan biri oldunuz. Öncelikle adaya gidişinizin netleştiğini öğrendiğinizdeki duygu hali ne oldu?
 
Buna anlam vermek için aslında bizim gidişimize zemin olan ortamı ve zamanı anlamak gerekiyor. Sayın Öcalan şu an tarih itibarıyla 24 yılı geride bırakan ağır tecrit koşullarında ve bu tecrit koşullarının bir ayağı da avukat görüşmelerinin gerçekleştirilmemesi. Avukat görüşmeleri Sayın Öcalan’ın İmralı’ya getirildiği günden bugüne kadar hiçbir şekilde düzenli gelişmemiştir. Uzun yıllar boyunca fiili nedenler, OHAL gerekçesiyle alınan mahkeme kararları ve bizim ziyareti gerçekleştirdiğimiz 2019 yılı itibarıyla yasaklama kararı alınıyordu. Sayın Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden sonra mutlak bir avukat yasağıyla karşı karşıya kaldı. Bu süreçte çözüm sürecinin gelişmesi dahi avukat yasağının delmesine sebep olamamıştı.
 
“Adaya gidişte hem mevcut sürece cevap olabilmek hem de Sayın Öcalan’ın avukatı olarak hukuki süreci yerine getirmenin yaratmış olduğu iki yönlü bir duygu hali vardı.”
 
Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit 2015 sürecinden sonra hem bir toplumsal tepki hem de demokratik bir kamuoyunda hareketlenmeler vardı. Bunlar Sayın Leyla Güven öncülüğünde açlık greviyle beraber farklı bir aşamaya evrildi. Açlık grevi hem cezaevlerinde 3 bin kişiyi bulan bir sayıya hem dışarıda, Türkiye’de, Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da gittikçe yayıldı. Bu da çok ciddi bir demokratik toplumsal hareketliliğe sebep oldu. Sayın Öcalan ile görüşmeme haline dönük tepkisel hale dair avukatların gidişine dönük Ocak ayında ailesiyle Mehmet Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirmişti. Ancak avukatlara yine izin verilmemişti. Avukatların 8 yıldan sonra ilk görüşmesi 2 Mayıs 2019 tarihindeydi. Biz bu görüşmeye giderken ölüm oruçları başlamıştı. Türkiye’nin farklı cezaevlerinde 30 kişi ölüm orucundaydı. Sayın Öcalan’a dönük tecridi protesto için yaşamına son veren 7 kişi vardı. Ölüm oruçları ciddi bir seviyeye gelmişti. Bu nedenle bunun ağırlığını her Kürt gibi, her kadın gibi Sayın Öcalan’ın avukatı olarak birden fazla kategoride bunun ağırlığını üzerimde hissediyordum. Adaya gidişte hem bu mevcut sürece cevap olabilmek, hem de Sayın Öcalan’ın avukatı olarak hukuki süreci yerine getirmenin yaratmış olduğu iki yönlü bir duygu hali vardı. Ancak biz avukatlar olarak her hafta başvuru yapıyoruz. Fakat grev ve ölüm oruçları süreçleri döneminde haftada iki kere 4 avukat başvuru yapıyorduk. Gittiğimiz süreçte de ben ve avukat Rezan Sarıca’ydı. Ancak Sayın Öcalan’ın geçmiş dönemlerdeki tüm görüşmeleri minimum 3 ya da 4 avukatla gerçekleşmişti. Fakat 2 Mayıs 2019 tarihinde 2 avukat görüşe gittik. Diğer iki avukat arkadaşımıza izin verilmedi.
 
Yine hakeza ziyaret için gidecektik, fakat Sayın Öcalan’ı tek mi göreceğiz ya da diğer üç müvekkilimizi görecek miydik? Görüşme ne kadar sürecek? Sayın Öcalan dışarıdaki gündemlerden, açlık grevlerinden ne kadar haberdardı? Sağlık, tutulma koşulları sorulacak ve bunun gibi onlarca şey vardı. Yine açlık grevlerinin devam etmesinin hem ciddi bir ağırlığı vardı ve 8 yıldan sonra ilk avukat olarak temas kuracağımız için bunun bizde yarattığı bir heyecan hali de vardı. Genç bir Kürt kadın olarak, Sayın Öcalan’ın avukatlığını yapmak için uzun süredir büroda başvuruları yapan, yüzlerce başvurusu cevapsız kalan biri olarak bunun bende yaratmış olduğu heyecan hali vardı. Hem heyecan hem de ciddi bir sorumlulukla karşı karşıyaydım. O görüşmede olabildiğince bilgi ya da koşulları öğrenmenin vermiş olduğu gerginlik ya da sorumluluk hali iç içe karmakarışık bir ruh halindeydik.
 
“Özellikle seçilen bir mekân ki kamuoyu da bilir, İmralı Adası hem karadan, hem denizden, hem havadan 8 kilometre kadar askeri yasaklı bölgedir. Bu nedenle biz adaya ve Sayın Öcalan’a varana kadar tüm süreçlerde askeri bir muhatapla karşı karşıyayız.”
 
* Adaya yolculuğunuz nasıl başladı? O süreci anlatır mısınız?
 
İmralı Adası tecrit sisteminde kullanılan bir ada ve özellikle Sayın Öcalan’ın tutulduğu yer bir ada olarak seçildi. Toplumdan uzak, karadan uzak, yaşamdan uzak, izolasyonun merkezi olarak bilinen bir ada. Öyle olduğu için bir avukatın cezaevine gidişi gibi olmuyor. Önceden bir organizasyon ve plan gerektiriyor. Bir gemiyle gidiş hali var. Bu kendi içinde bile bir başvuru süreci ve mekanizmasında zorunlu kılan bir durum. Özellikle seçilen bir mekân ki kamuoyu da bilir, İmralı Adası hem karadan, hem denizden, hem havadan askeri yasaklı bölgedir. Bu nedenle biz adaya ve Sayın Öcalan’a varana kadar tüm süreçlerde askeri bir muhatapla karşı karşıyayız. İstanbul’dan Gemlik Jandarma Karakolu’na kadar bir yolculuk sürecimiz var. Oraya girdikten sonra detaylı bir aramadan geçiyoruz. Bu aramadan sonra onların askeri yani Adalet Bakanlığı’nın ortak hazırladığı bir araçla bineceğimiz bir gemiye doğru gidiyoruz. Gemiye bindikten sonra da adaya varıyoruz. Adaya vardığımızda da çok yoğun bir güvenlik önlemi, yüzleri maskeli askeri bir sürü özel harekât polisi ya da SAT komandoları dedikleri kişilerle karşı karşıya kalıyorsunuz. Tabi sonrasında yine yoğun bir güvenlik önlemi ile karşılaşıyoruz; ince aramadan ve kontrolden geçiyoruz.
 
Sonrasında kameraların, fotoğrafları çıkan, etrafı çitle çevrili binaya varıyoruz. Tüm bunlardan sonra yeni Adalet Bakanlığı binasına varmış oluyoruz. Orada da bir aramdan geçiyoruz ve içeri anca öyle geçebiliyoruz. Girişte yine hem parmak hem de göz kaydı yapılan bir süreç ama oraya varana kadar tamamen askeri olarak Milli Savunma Bakanlığı’nın kapsamında bir süreç işletiliyor. O süreçten sonra Adalet Bakanlığı’na geldiğimizde normal cezaevlerindeki gardiyan idari prosedürü işliyor. Hem gidiş hem de dönüşte detaylı üç farklı aramadan geçiyoruz.
 
“Sonrasında Sayın Öcalan geldiğinde koridorda gür bir sesle geldi, sonra odaya girdi. Biz ayağa kalktık. Sayın Öcalan belki diğer avukatlardan farklı olarak hoş geldin deyip, elini uzattı ve tokalaştık. 8 yıldan sonraki avukat görüşmesinden bir tanesi buydu.”
 
*Görüşme odasında ilk olarak neler yaşandı? Abdullah Öcalan’ı gördüğünüzde neler hissettiniz? Kendisiyle sohbet ederken yaklaşımı, tarzı nasıldı?
 
Benim ve meslektaşımın ilk gidişiydi. Hem oraya varış, hem oraya gidiş, hem orada bekleme hem de Sayın Öcalan ile görüşme, temas kurma konusunda ikimiz de yeni ve tecrübesiz sayılırdık. Üzerimizde onun yaratmış olduğu bir ağırlık da vardı. Adalet Bakanlığı’nın içeri girdikten sonraki avukat görüş odaları var. Görüşmelerimizi avukat ziyaret odasında gerçekleştirdik. Aile görüşlerine gidenler illa o odaları görmüşlerdir. Görüşme odası diğer cezaevlerine göre biraz daha uzundur. Kişiye erişmeniz için daha çok çaba sarf etmeniz gereken böylesi bir odada avukat görüşmesi gerçekleştiriyoruz. İlk ziyaretimizde önce biz odaya alındık sonrasında Sayın Öcalan geldi. Avukat ziyaretlerinde 2005 yılından bugüne kadar tabi öncesinde de İmralı’da uygulanıyordu; bir Adalet Bakanlığı görevlisi ses kaydı ve not alır ve bu görüşme kayda alınır. O görüşmeye giderken hakeza kayıt altına alan bir görevli bulunur. Tabi biz adaya vardığımızda şunu öğrendik; biz sadece Sayın Öcalan ile görüşecektik. Diğer 3 müvekkilimizle görüşülmesine izin verilmeyecekti. Yine İmralı Adası’na avukatın yanında bir şey götürmesi, not tutması, belge alışverişi yapması ya da oradan aldığı notları yanında getirmesi mümkün değil. Zaten yanımızda kalem, kâğıt götüremiyoruz. Orada not tutulması için bırakılan kâğıt ve kurşun kalem var. Ancak onları da kullanamıyoruz. Çünkü oluşabilecek en ufak çizikte devlet incelemek için el koyup götürüyor.
 
Sonrasında Sayın Öcalan geldiğinde koridorda gür bir sesle geldi, sonra odaya girdi. Biz ayağa kalktık. Sayın Öcalan belki diğer avukatlardan farklı olarak ‘hoş geldin’ deyip, elini uzattı ve tokalaştık. 8 yıldan sonraki avukat görüşmesinden bir tanesi buydu. Sonrasında, ‘Buyurun oturun, başlayalım çok zamanımız yok’ dedi. Biz o şekilde görüşmeye başladık. Yani ilk temas, ilk görüşümüz bu şekilde oldu. Tabi Sayın Öcalan görüşme başladığında görüşmenin 1 saat olacağı söylenmişti. Sayın Öcalan geldiğinde yanında kamuoyuna bildirdiğimiz 7 maddelik bildiri metni de elindeydi.
 
“Sayın Öcalan her ziyarette yanında peçetesi, suyu ve saatiyle ve bildirisiyle geldi. Bu artık standart bir haldeydi. Son görüşmemizi hariç tutarsak hemen hemen hepsinde düzenli bir şekilde tıraş olmuş, resmi bir giyimle ziyarete geldi. Bu da aslında vermiş olduğu özen ve ciddiyeti gösteriyor.”
 
* İlk görüşme ortamının atmosferini anlatır mısınız? PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ilk karşılaşmada neler oldu? Nasıl bir diyalog gelişti?
 
Biz 2019 tarihinde Mayıs’tan Ağustos’a kadar farklı tarihlerde 5 görüşme gerçekleştirdik. Birinci görüşmemizden beşinci görüşmemize kadar hem bizlerin hem de Sayın Öcalan’ın tavrı, teması ya da tanıma, hitap şekli ister istemez farklılaştı. Birinci ve ikinci ziyaretimizin gidişine vesile olan toplumsal hareketliliğin sebebi olarak açlık grevleri ve ölüm oruçlarının daha çok gündemde olduğu ve ağırlığını hissettiğimiz bir noktaydı. Tabi Sayın Öcalan her zaman ziyarete gelirken yanında peçetesi, suyu ve saatiyle ve bildirisiyle geldi. Sonraki görüşmelerde de yine süreyi tutmak için saati, peçetesi ve suyu vardı. Bu artık standart bir haldeydi. Son görüşmemizi hariç tutarsak hemen hemen hepsinde düzenli bir şekilde tıraş olmuş, giyinmiş, normal spor şeylerden ziyade resmi bir giyimle ziyarete geldi. Bu da aslında vermiş olduğu özen ve ciddiyeti gösteriyor. Olabilecek her türlü temasta siz bunu çok rahat bir şekilde görebiliyorsunuz. Sayın Öcalan ile ilk görüşme daha çok kamuoyuna açıklayacağı bir bildiri üzerinden sohbet gelişti. Açlık grevleri, ölüm oruçları gibi ağır bir konu vardı.
 
Sayın Öcalan’ın tüm ziyaretlerinde görüşmelerde sıklıkla uzun düşünceli bir şekilde bir anda bizimle göz teması kuran, kimi zaman soru soran ya da ‘Siz ne dersiniz’ diyen ya da soruların cevaplarını beklemeden kendisi cevaplayabilen bir yerden ve bizleri de kişisel olarak tanıma çabasını da ilerleyen zamanlarda gördük. İkimizin Cizreli olmasına Sayın Öcalan büyük bir önem atfetti. Büyük ihtimalle ilk ziyaretle birlikte bu bilgi kendisine verilmiştir, ‘İkiniz de Cizrelisiniz, ikiniz gençsiniz, ben buna bir anlam atfediyorum, bir mesaj olarak görüyorum’ diyerek bunu birkaç görüşmede sıklıkla tekrarlamıştı.
 
Tüm görüşmelerde Sayın Öcalan’ın bir gündemi, bir hazırlığı vardı. Biz bu görüşmelerin tamamında bir sonuçla çıktık. İlk görüşmede 7 maddelik bir bildiri, sonraki ziyaretimiz açlık grevinin sonlanmaması, grevcilerin tek bir avukat görüşmesinin yetersiz ve tecridin kaldırıldığına inanmadıkları, bir garanti ve güvence istedikleri gündemi vardı. İkinci görüşmede de açlık grevi ve ölüm orucunda olanlara dönük bir mektubu paylaşıldı. Bunun üzerine grev sonlandı. Sonraki görüşmelerde grevcilere bir teşekkür mektubu paylaştı. Dördüncü görüşmemizde kamuoyunda mektup diye bilinen ama aslında hem HDP’ye hem de demokratik kamuoyuna, siyaset yürüten taraflara yazdığı bir metin kamuoyuyla paylaşılmıştı. Sadece son görüşmemizde bir yazılı metin çıkmadı. Bence bu çok önemli; Sayın Öcalan’ın bizler üzerinden tabi ki konuştuğumuz, detaylandırdığımız birçok konu var. Bunu yazılı olarak kamuoyuyla hep paylaştık. Ancak kendi ağzından ve kendi kaleminden mesaj ilettiğimiz için bir nevi daha rahattık. Olabildiğince bu mesajların doğru algılanması yönünde sorumluluk hissiyle hareket etmeye çalıştık. Sayın Öcalan’ın diyalogları, konuşmaları, gündemlerinin tamamında bir bütünsellik olduğunu da görebiliyorsunuz. İlk görüşmeden son görüşmedeki bir konuya ilk görüşmedeki atfı yaparak ya da geçmiş görüşmelere atıf yaparak karşılıklı diyalog ama daha çok Sayın Öcalan’ın konuştuğu, bizlerin dinleyici olduğu, bazen bizim soru sorduğumuz bir diyalog zemininde geçti görüşmelerimiz.
 
“Oraya giderken nasıl büyük bir heyecan ve merak varsa ayrılırken de büyük bir sorumluluk ve hüzün vardı.”
 
* Ve görüşme biterken nasıl bir vedalaşma oldu?
 
Görüşme bitip, süre bittiğinde her zaman bir gardiyan, görevli son 5 dakika deyip uyarıyordu. Sayın Öcalan her zaman saatine bakıp sürenin bitmediğini kontrol ediyordu. Bazen 5 dakika daha isteyebiliyordu, bazen bitireceğini söylüyor, bazen de hiçbir şey demeyip konuşmasına devam ediyordu. Görüşmeden ayrıldığımızda Sayın Öcalan öncelikle masadan kalkıyordu. Tokalaşarak vedalaşıyorduk. Öncelikle o koridora geçip kendi odasına götürülüyordu. Sonrasında biz avukatlar olarak çıkıyorduk. Oraya giderken nasıl büyük bir heyecan ve merak varsa ayrılırken de büyük bir sorumluluk ve hüzün vardı. Bir isyan hissiyatı içimize doğuyordu. Daha önce de dediğim gibi adaya nasıl giriyorsak çıkışta da aynı işlemlere tabi tutuluyorduk.
 
“Devletin yıllardır fiili olarak engellediği bir noktada avukat ziyaretleri onların tercih ettiği tarihler şeklinde gerçekleşti. Her hafta görüşleri gerçekleştiremedik.”
 
* Uzun bir aradan sonra görüşmeye giden avukatlardan birisiniz. Son görüşmenizde neler oldu? Son görüşme olacağına dair izlenimleriniz oldu mu ya da Abdullah Öcalan’ın buna dair tahminleri var mıydı?
 
2019 avukat görüşmeleri 8 yıldan sonra gerçekleşmişti. Ciddi bir avukat yasağı vardı, bu yasak 2019 yılının ziyaretleriyle delindi. Sayın Öcalan ile görüşmemiz ne devletin bir tavizi ne bir hak olarak tabir edilebilir. Çünkü öyle olsa biz her hafta görüşürdük. Ne de politik olarak bir sürecin parçası olarak görülebilirdi. Çünkü ortada bir süreç yoktu ve Sayın Öcalan her görüşmede bunu sıklıkla ifade etti. Bir diyalog sürecinden bahsetti ama şu an bir süreçten bahsedemeyiz. Yani iki yönlü olmayan bir ziyaret görüşmesiydi, ancak ciddi bedeller verilerek gerçekleşen bu görüşmelerde bedeli verenler ve bu hareketliliği ortaya çıkaranların talebi şuydu; Sayın Öcalan’ın avukat ve aile görüşünün engellenmeyeceğine dönük bir güvence arayışı vardı.
 
Bunun en somut örneği Türkiye’de hukuk ve yargının başı diyebileceğimiz Adalet Bakanı’nın açıklamasıydı. İmralı’daki avukat yasağının kaldırıldığına dair açıklama yaptı. Bu açıklama tabi ki yeterli sayılamazdı. Bunun üzerinde yasak devam edecek mi etmeyecek mi diye belirsizlik vardı. Bizim avukat görüşme başvurularımızın hepsi ret olurken, 22 Nisan’da itirazlarımızın kabul edilmesiyle 2019 görüşmelerinin önü açıldı. Ancak bu ziyaretler devam ederken yeni bir avukat ziyaret yasağı alındı. Yine bu ziyaretler devam ederken Türkiye’nin, Rojava’ya dönük ciddi bir askeri hareketlilik planı çerçevesinde hazırlıkları vardı. Bu hazırlığı hem askeri anlamda hem de uluslararası diplomatik anlamda yürütüyordu. Bizim son 7 Ağustos’taki ziyaretimiz tam da ABD'li askeri ve diplomatik heyetin Türkiye ile bunu istişare edeceği güne denk gelmişti. Bizim görüştüğümüz konulardan biri de Kuzey ve Doğu Suriye idi. Rojava’nın statüsü, geleceği, Türkiye’nin Rojava ile savaş ihtimalini ortadan kaldırabilecek bir iradeydi. Ve Sayın Öcalan ‘Bir haftada çatışma ihtimalini ortadan kaldırırım’ demişti. Biz son görüşme sonrasında görüşme olacak mı olmayacak mı bilmezdik. Devletin yıllardır fiili olarak engellediği bir noktada avukat ziyaretleri onların tercih ettiği tarihler şeklinde gerçekleşti. Her hafta görüşleri gerçekleştiremedik. Aileler bayram vesilesiyle görüştürüldü ama onların da diğer başvuruları kabul görülmedi. O nedenle bir belirsizlik vardı.
 
Biz sadece Sayın Öcalan’la görüşebildik diğer üç müvekkilimiz Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım 2015’ten beridir oradaydılar ve hiçbir şekilde onlarla temasımıza izin verilmedi. Bir selam dahi onlara veremedik. Bu görüşmelerde not tutamadık, Sayın Öcalan’ın tüm kamuoyuna yansıyan hem mektup, hem bildirileri biz oradan elden alamadık. Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla resmi bir tutanak karşılığında alabildik. Şu bir gerçek ki hala bu gerçeklik devam ediyor Sayın Öcalan üzerindeki tecridin yani avukat yasağının kaldırılmasına sebep olan ağır bedeller ödenen sürecin yaratmış olduğu demokratik kitlesel irade devam ettiği sürece; bu kişiler, kurumlar, muhataplar sorumluluğunu yerine getirdiği sürece bizler belki 2019 yılında yaşanan benzer süreçleri yaşayabilirdik. Ancak maalesef ki belli bir süreden sonra grevcileri kastetmiyorum tabi ki bunun yol yöntemi açlık grevleri değil ki Sayın Öcalan’ın mektupları ve tavrı da ortadadır, tekrar etmeye gerek yoktur. Demokratik kamuoyunun buna dönük sorumluluğunu yerine getirme bilinci devam etseydi ya da şu an o bilinç tekrar yükselip ortaya çıksaydı eminim ki devleti zorlayan, tecridi sürdürememe noktasına getirebilirdi.
 
“Devletin bizleri de ailesini de demokratik kamuoyunu ve Kürt halkını çekmek istediği zemin budur. Sadece olağanüstü durumlarda kısıtlı ve sınırlı bir temasla Sayın Öcalan’ın tüm iradesini rolünü ortadan kaldırmaktır ama 2019 yılında bizim görüştüğümüz bu süreçte bile kamuoyuna çok olumlu karamsarlığı kaldıran umut verici bir hava oluşmuştu.”
 
Ayrıca görüşmek için defalarca başvuru yapıyoruz, bununla ilgili uluslararası hukuk kurumlarına dair sürecin tamamını tüketiyoruz. O süreçten bugüne kadar Sayın Öcalan’dan ancak ve ancak yaşam hakkıyla ilgili ciddi iddialar ortaya çıktığında kısmi bir şekilde ya aile ya da telefon görüşmesi üzerinden haber alabildik. Devletin bizleri de ailesini de demokratik kamuoyunu ve Kürt halkını çekmek istediği zemin budur. Sadece olağanüstü durumlarda kısıtlı ve sınırlı bir temasla Sayın Öcalan’ın tüm iradesini rolünü ortadan kaldırmaktır ama 2019 yılında bizim görüştüğümüz bu süreçte bile kamuoyuna çok olumlu, karamsarlığı kaldıran, umut verici bir hava oluşmuştu. Kısıtlı bir görüşme, kısıtlı bir ziyaret süresi buna rağmen bu denli bir hava yaratmıştı. Sayın Öcalan buna İmralı’daki duruşunu, ısrarını ifade ederek devam ettirmişti. Biz o günden bugüne kadar Sayın Öcalan’a hiçbir şekilde ziyaret gerçekleştiremedik. En son 25 Mart 2021 tarihinde yarıda kesilen bir telefon görüşmesi, bu da aslında belirsizlik ve şaibenin dolduğu yerdir ve Sayın Öcalan bu görüşmesinde de avukatlarla görüşmek istediğini ifade etmişti. O günden bugüne kadar 2 yıldır hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Sayın Öcalan politik olarak yaratmış olduğu rolü ve misyonu muhatabiyeti ve yarattığı etkiler ortadadır. Yine hukuki anlamda Sayın Öcalan’ın avukat ve aile iletişim konusunda hakları vardır.
 
Bu hakların sağlanması tehdit ve şantaj haline getirilmemelidir. Bu haklar için bu kadar ağır bedeller ödenmemelidir. Bugün o süreci takip eden o süreçte sorumluluk almayı kabul eden tüm demokratik kurumların yeniden bu sorumluluğu hatırlatarak harekete geçmesi gerekmektedir.”
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!