Özgürlük mücadelesinde öze dönüş: Kopuş Teorisi
- 09:01 30 Mart 2023
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kadın özgürlük mücadelesinin gelişiminin temel dinamik ve teorik çerçevelerinden olan “Kopuş Teorisi’ne” ilişkin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Aslında bu kopuş yaşam dışılıktan kopuştur, çirkinlikten kopuştur. Bu kopuş etkisizlikten kopuştur, yaşamın boğulmasından kopuştur” değerlendirmesi ile “öze dönüş” vurgusu yapması neden ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğu gibi bugün de güncelliğini koruyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan, özgürlük mücadelesinde kadınların iradeleşmesi ve özgürleşmesi için sayısız çözümleme yaptı. Yapılan çözümlemelerin yanı sıra toplumsal özgürlüğün gelişmesinde kadınların rol ve misyonuna ilişkin adım adım ideolojik çerçeve belirledi. “Kopuş Teorisi”, “Jineoloji” ve “Özgür eş yaşam” bunların temelini oluşturuyor.
Kopuş Teorisi ile başlayan kadının özgürleşme sürecinin ideolojik çerçevesi Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı savunmalarında “Özgür eş yaşam” ile toplumsal özgürlüğün rotasının nasıl olacağını ortaya koyuyor. Peki, nedir “Kopuş Teorisi”, neden ihtiyaç duyuldu?
Temel hedef öze dönüşü sağlamak
Dünya devrim tarihlerine bakıldığında ya da gelişen kadın hareketlerinin mücadele süreçleri incelendiğinde, hiçbir devrim gerçeğinde teorik ve pratik düzeyde böylesi bir düzey yakalanmadığı bu teoriyle daha net ve açık görülüyor. Kopuş teorisi ele alınırken, cinsler arası eşitsizlikten kaynaklı bozulan doğa dengesini yeniden düzenleme de, temel amaç olarak ele alınıyor. Kopuşun temel hedefi, erkek egemenlikli sisteme ve var olan eşitsizliğe karşı, kadın cinsiyle beraber her ezilen bireyi de ele alıp, irade ve kişilik yaratarak, öze dönüşü sağlamak temel hedef olarak belirleniyor. Kopuş kadının tüm gerilik, çirkinliklerinden ruhsal ve düşünsel anlamda koparak, kendine yabancılaşmayı aştığı zaman dilimini ifade ediyor. Kadın cinsi kadar erkek cinsinde de tüm bunlardan sıyrılma ve öz kimlikle buluşma sağlanmaya çalışılıyor. Birey kadın olarak kendini yarattıkça, egemen erkeği de dönüştürme gibi bir görevle karşı karşıya kalır.
Yaşam dışılıktan, çirkinlikten kopuş
Neden “Kopuş Teorisi’ne” ihtiyaç duyulduğunu, ne anlama geldiğini Abdullah Öcalan şu sözlerle ifade ediyor: “Bazıları neden bu kadar kopuş diyor? Aslında bu kopuş yaşam dışılıktan kopuştur, çirkinlikten kopuştur. Bu kopuş etkisizlikten kopuştur, yaşamın boğulmasından kopuştur. İçinde belki düşmana özgü hiçbir şey yok. Böyle bir gerçeklikten, yenilgiden, bitmiş-tükenmişlikten kopuştur. Mezopotamya yaşam kaynağıydı, insanlığın beşiğiydi. Bu kopuş burada bitirilen insanlıktan, yaşam imkanına ulaşmak için gerçekleştirilen bir kopuştur. En azından uygarlığın başlangıcındaki heyecan kadar yaşam için kopuştur. İnsana layık olan bir yaşama fırsat vermek için kopuştur.”
Hayati bir ilke
Abdullah Öcalan, buna ilişkin devamla, “En ufak bir erkek ilişkisi mevcut egemenlikli haliyle ezici, baskı durumuna yol açıyor. İlk yaptığı iş de, kadının kendine özgü düşünce sistemini yok etmektir. İradesini felç ediyor. Şimdi bu tehlikelidir. Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Eğer özgür iradeye, düşünceye saygımız varsa sonuna kadar düşünebilen, kedisini özgür iradeye kavuşturabilen bir kişilik gerekli. Şimdi bu bizde bir ahlaktır, aynı zamanda başkaldırıdır. Erkek için belki bir ahlaksızlık gibi gelebilir. Bu, erkeğe tahammül edilemez gibi gelebilir. Ama benim için veya temsil etmeye çalıştığım Önderlik kurumu açısından, hem hayati bir ilkedir hem de hayati bir çalışmadır, diğeri haramdır” değerlendirmesi yapıyor.
Eril sistemlerin etkilerinden kurtulmak
Kadın özgürlük mücadelesini geliştirirken neden kopuşa bir ihtiyaç olduğu, kadının tarihsel süreç içerisinde erkek egemenlikli zihniyetin aşılmasının neden zorunlu olduğu, “Tarihsel gerçeklik içerisinde kadın, erkek egemenlikli sistemde kendi gerçeğine yabancılaştırıldı. Binlerce yılı kapsayan, bir yabancılaşma süreciyle beraber egemenlikli sistem içerisinde köleleşen, iradesi kırılan, fiziksel, ruhsal ve düşünsel anlamda da düşürülmüşlüğü ve köleliği yaşar. Kadın egemenliğe göre hal-harekette, üslupta da tamamıyla şekil alan erkeğin dünyasına tabii olan bir konumda yaşar. Böylesi bir gerçeklik içinde şekillenen kadın, kendi dünyasından bağımsız, erkeğin dünyasında onun yaşadığı gerilik ve köleliğe zemin olmaktan kendini kurtaramadığı için, içinde bulunduğu sistemi sorgulamaktan uzak, var olan çarkın dişlisi durumuna gelir. Kadın bu sistemde kendisini dişli konumundan çıkarmadıkça kendisini bulamaz, gerçekliğini tahlil edemez, olumlu-olumsuz, güçlü-güçsüz, güzel-çirkin, iyi-kötü yanlarını keşfedemez. Mevcut sistem içerisinde de kendi cinsiyle örgütlülüğü gerçekleştiremez ve sistemin mevcut kalıplarını kırmada da zorlanır. Bu sebeplerden ötürü kopuş kadının kendi özgücü iradesi ve kişiliğiyle, cins bilincini ve sevgisini geliştirmesi için kendi zeminini kullanmasını öğrenmesi ve mevcut egemen sistemin gerçekliğini değiştirmesi için gerçekleştirilmesi gereken önemli bir görevdir, kadın hareketi açısından. Ancak egemenlikli sistemin tüm hakimiyetinden ve müdahalelerinden kendini sıyıran kadın, özgür yaşamın kurucusu ve yaratıcısı olabilir. Kadındaki özgür irade açığa çıkmadıkça, hiçbir zeminde eşitliğe dayalı bir yaşam gerçekleşemez. Kopuşun olmadığı yerde tek bir şeyden bahsedilebilir; o da kadının iradesinin tümüyle kırıldığı bir yaşamdır” yapılan bu tespitler çarpıcı bir şekilde ifade ediyor.
Kopuşu zamana yaymamak
Erkek egemen zihniyetten kopuş süreci ve mücadelesinin zamana yayılmasının kadın özgürlük mücadelesi ve toplumsal özgürlük mücadelesini olumsuz etkileyeceği ve zamana yayılmaması gerektiğine ilişkin yapılan şu tespit de oldukça önemli: “Kopuş olayını ne kısa bir zaman dilimine sığdırmak ne de uzun süreli zamana yaymak doğru bir yaklaşım değildir. Binlerce yıllık tahribatı aşmak kısa bir süreçte gerçekleşmeyeceği gibi, bu mücadelesizliğin gerekçesini de zamana yaymak olacaktır. Bu sebeple kadın eksenli yaşam ve bakış açısı çerçevesinde koşulların yaratılmasıyla, sürekliliği yaratan bir şekilde bir sistem çerçevesinde yürütülmesi gereken bir olgu olarak karşımıza çıkar. Kopuş, iki cins açısından da kendi gerçeklerini tanıma zeminini doğurur. Bu kişilikleri netleştirme, öz gücü, iradeyi geliştirme anlamında da belirleyici bir role sahiptir. Kadın Özgürlük Hareketi açısından bir ilke olarak benimsenen ‘erkekten ve onun yarattığı sistemden kopmayan kadın asla özgürleşmeye adım atamaz’dır. Kopuş, bu sebepledir ki siyasal, sosyal bir gerçeklik olma özelliğini de bağrında taşır. Toplumsal koşullara uyarlanarak her iki cins açısından da yaşam, özgürlük, insanlık dışı olan tüm çirkinlik, kölelik ve geriliklerden kopmak, özgür yaşam projesinin hedefi ve gerekçesidir.”