Avukat Gülizar Tuncer: Abdullah Öcalan için ceza sistemi getirildi
- 16:12 26 Mart 2023
- Güncel
İSTANBUL - İHD ve TDİ’nin gerçekleştirdiği “İnfazda eşitlik ve umut hakkı” sempozyumunda konuşan avukat Gülizar Turcer, “Ağırlaştırılmış müebbet infaz sistemine” dikkat çekerek “Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesi ile bu sistem ortaya çıktı. Bu cezayı ‘idamdan beter bir ceza’ olarak getirdiler. Bu şekilde sundular. Sırf Öcalan için yasa çıkarıldı ve ceza sistemi getirildi. Bu düzenleme bu şekli ile onlarca tutukluyu da etkiledi” ifadelerini kullandı.
Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde “İnfazda eşitlik ve umut hakkı” konulu sempozyum gerçekleştirdi. “İnfaz rejiminde ayrımcılık” başlığıyla yapılan ilk oturumun moderatörlüğünü avukat Jiyan Tosun yaparken, avukatlar Gülizar Tuncer, Gül Altay ve İbrahim Bilmez konuşmacı olarak katıldı.
Oturum öncesi konuşan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerinde tespit ettikleri ihlallere dair hazırladıkları 2022 yıllı raporunu hatırlatarak, tutsaklara yönelik hak ihlallerinin günden güne arttığını söyledi. Cezaevlerinde yaşam hakkı başta olmak üzere pek çok ihlalin söz konusu olduğunu belirten Gülseren, işkence ve kötü muamele bağlamında yaşanan ihlallere dikkat çekti. Bu alanda yıl içerisinde en az 3 bin ihlalin yaşandığını kaydeden Gülseren, ayrıca iletişim alanında yaşanan ihlallere değinerek, tutukluların yaşamdan tecrit edildiğini ifade etti.
Tecrit sistematik
Tecrit sistemimin cezaevlerinde sistematik hale getirildiğini bu nedenle binlerce ihlalin yaşandığını dile getiren Gülseren, ihlallerin büyük bölümünün PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşandığını vurguladı. Gülseren, 2022 yılında Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerinde 8 bin 443 hak ihlali tespit ettiklerini aktararak, yaşam hakkı konusunda 177, iletişim hakkı bağlamında bin 894, işkence ve kötü muamele konusunda 3 bin 79, adil yargılama ve infaz yakma da 593, sağlık hakkında bin 450, adalete erişim hakkında 124, temiz suya erişimde 984 ve açlık grevleri bağlamında ise 142 ihlalin yaşandığını belirtti.
Tecrit işkence
Yeni açılan S ve Y Tipi cezaevlerine dikkat çeken Gülseren, bu cezaevleriyle birlikte yüz binlerce tutuklunun tecrit altına alındığını dile getirdi. Tecridin işkence olduğunu belirten Gülseren, ulusal ve uluslararası yasalara uyulmadığını söyledi. Giderek tutuklu sayısının arttığını ifade eden Gülseren adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakılanların sayısının milyonları bulduğunu belirtti. Milyonlarca kişinin tutuklama tehdidi altında olduğunu dile getiren Gülseren, “Hapishanesiz bir dünya istiyoruz. Kapatılarak cezalandırma yöntemi ilkel bir ceza yöntemidir” dedi.
Umut hakkı
Ardından avukat Gülizar Tuncer, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve umut hakkı”na dair konuştu. Cezaevlerindeki ayrımcılığa değinen Gülizar, devletin siyasi tutuklardan “öç alma” güdüsüyle hareket ettiğini söyledi. Bu durumun 12 Eylül 1980 Askeri Darbe ile daha da arttığını söyleyen Gülizar, darbe ile özel yargılama yöntemlerinin devreye girdiğini belirtti. Gülizar, buna örnek olarak ise Sıkı Yönetim Mahkemeleri ve sonrasında açılan Özel Yetkili Mahkemeleri’ni gösterdi. Gülizar, tutsaklara yönelik ciddi bir ayrımcılık olduğunu ve bunun gözaltına alınan çocuklara kadar indiğini dile getirdi.
Kürtler sözkonusu olduğunda ayrımcılık artıyor
Bu yöntemlerin daha sonra Olağanüstü Hal (OHAL) ile sürekli korunduğunu ve özellikle Kurdistan’da sürekli devrede tutulduğunu dile getiren Gülizar, şöyle dedi: “Bu ülkedeki ayrımcılık Kürtler söz konusu olduğunda bir kat daha fazla oldu. Sonrasında çıkarılan tüm düzenlemeler bu ayrımcılık gözetilerek yapıldı. Salgın döneminde cezaevlerine ilişkin düzenlemeler yapıldı. Burada adli-siyasi ayrımı yapıldı. Siyasi mahpuslar infaz süreleri dolmasına rağmen ‘iyi halli’ olmadıkları gerekçesiyle serbest bırakılmadı. İktidar gücünü elinde bulunduran yöneticilerin yaptığı bu ayrımcılık her dönem oldu ve olacak. Hukuk devleti deniliyor ancak bunun söz konusu olmadığını biliyoruz.”
İdamdan beter bir ceza
“Ağırlaştırılmış müebbet infaz sistemi”ne dikkat çeken Gülizar, “Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesi ile bu sistem ortaya çıktı. Bu cezayı ‘idamdan beter bir ceza’ olarak getirdiler. Bu şekilde sundular. Sırf Öcalan için yasa çıkarıldı ve ceza sistemi getirildi. Bu düzenleme bu şekli ile onlarca tutukluyu da etkiledi” dedi.
Bu ceza sisteminin 2002’de çıktığını ve geriye dönük de uygulandığını ifade eden Gülizar, bu ceza sisteminde de ayrımcılık olduğunu belirtti. Bu cezayı alan adli tutukluların bir süre sonra tahliye edildiğini ancak siyasi tutukluların “ölünceye kadar” cezaevinde tutulduğunu dile getiren Gülizar, “Tecrit ve izolasyon ciddi bir noktaya varıyor. Örneğin günün 23 saati boyunca bir hücrede tutuluyorsunuz. Ortak alanlara çıkmak ve diğer siyasi tutuklularla bir araya gelmek yok. İnsanlık dışı bir uygulama. Ayrıca bu cezaya çarptırılanlar iki haftada bir yakınları ile görüştürülüyor” ifadelerini kullandı.
AİHM kararlarını hatırlattı
Bu ceza sistemini “yasal işkence” olarak nitelendiren Gülizar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu kapsamda ihlaller verdiğini hatırlattı. Cezanın “umut hakkı” içermediğini ve bu nedenle ihlal kararı verildiğini söyleyen Gülizar, AİHM’in Abdullah Öcalan için de ihlal kararı verdiğini belirtti. Gülizar, “Öcalan’a dair verilen olumlu kararların uygulanmadığı ortadadır. Bir yaptırım olmadığı için aynı şekilde devam ettiriliyor. Bu kararlara dair yaptırımın olmaması tam bir iki yüzlülüktür. AİHM’de de diğer uluslararası kurumlar tarafından da ayrımcılık yapılıyor. Bütün insan hakları hukukunda bir geri gidiş var” dedi.
İdare ve Gözlem Kurulları ile ihlaller arttı
“İnfaz yakma ve şartlı tahliye hakkına yönelik uygulamalar” başlığı ile konuşan avukat Gül Altay, İdare ve Gözlem Kurulu’nun ortaya çıkmasıyla birlikte ihlallerin daha da arttığını söyledi. Tutsakların tahliye olacağı gün infazlarının yakıldığını ve böylece tahliyenin engellendiğini belirten Gül, tutsakların mülakat sırasında “gülmesinin” dahi infaz yakma gerekçesi yapıldığını belirterek, “Bu ağır bir özgürlük ihlalidir” diye belirtti.
İmralı sistemi
Daha sonra Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, “Eşitlik ilkesine aykırılıkta İmralı Ada Hapishanesi uygulamaları” başlığında sunum yaptı. İbrahim, yaklaşık olarak 20 yıldır PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yaptığını ve bu 20 yıllık süreçte sürekli İmralı Cezaevi’ni ve uygulamalarını anlatmaya çalıştığını ancak hala İmralı’nın tam olarak anlaşılmadığını ifade etti. Muhalif kesimlerin de İmralı sistemine vakıf olmadığını belirten İbrahim, İmralı’nın Türkiye hukuk sistemine göre idare edilmediğini hatta hiçbir ülkenin sistemine göre idare edilmediğini, özel bir sistemle yöneltildiğine dikkat çekti.
Türkiye’nin inandırıcılığı kalmadı
Kürt halkının Abdullah Öcalan’ı önder olarak kabul ettiğini belirten İbrahim, Kürt sorunu bağlamında önemli bir aktör olduğunun altını çizdi. İbrahim, “Devlet de bu yönünü biliyor ve tanıyor. Bu yüzden de İmralı’ya getirildiğinden beri devlet kapalı kapılar ardından Abdullah Öcalan ile görüştü” dedi. “Diyalog süreci”ni anımsatan İbrahim, Abdullah Öcalan’ın sürekli samimi davrandığını ancak devletin samimi davranmadığını söyledi. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) de İmralı’yı işkence sistemi olarak değerlendirdiğini söyleyen İbrahim, “Görüşmeleri engellemek için sürekli müvekkillerimize disiplin cezaları veriliyor. Bu bize dahi söylenmiyor. Sonradan haberimiz oluyor. Aile ve avukat görüşlerine engel olmak için bu tür disiplin cezaları veriliyor. CPT de bu disiplin cezalarının gerekçelerinin inandırıcı olmadığını söyledi. Türkiye, inandırıcılığını kaybetti. 2 yıldır müvekkillerimizden haber alamıyoruz. Ne ailesi ne avukatları ne fax ne de mektup gidip gelmiyor” diye belirtti.
‘Çözümsüzlük dayatılıyor’
İmralı’dan 2 yıldır haber alınmamasının salt Abdullah Öcalan’ın, ailesinin ve avukatlarının sorunu olmadığını belirten İbrahim, şöyle devam etti: “Bunun Türkiye’ye yansımaları oluyor. Örneğin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası diye bir ceza yoktu. Abdullah Öcalan ile birlikte getirildi. Bugün kaç kişiye uygulandığını dahi bilmiyoruz. Avukat-müvekkil görüşmelerinin kayıt altına alınmasına dair düzenleme İmralı’dan tüm Türkiye’ye yayıldı. Bir de bu işin siyasi boyutu da var. Kürt meselesinin çözümsüz kalması var. İmralı’da tecrit uygulanması demek Kürt meselesinin çözümsüzlüğü demektir. Bu çok nettir. 20 yıldır ne zaman tecritte bir gevşeme olsa Sayın Öcalan ile bir temas sağlansa o zaman Kürt meselesinde iyimser bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye’deki insanlar evine artık ekmek götüremiyor. Biz bu meseleyi Kürt meselesinden bağımsız ele alamayız. Savaşta harcanan milyarlarca doların Türkiye ekonomisini zayıflattığını söylemek yanlış olur mu? Fakat bunu topluma gösterme gibi bir eksiklik içindeyiz. Aynı zamanda bu bir sorumluluktur.”
İbrahim’in sunumu ardından sempozyum forum şeklinde devam etti. Sempozyumun ikinci oturumunda, “Hapishane tipleri ve infaz rejimi” başlığı tartışılacak.