Asrın Hukuk Bürosu’ndan AYM’ye başvuru
- 10:49 19 Mart 2023
- Hukuk
İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu, Mereş merkezli yaşanan depremlerden dolayı PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek amacıyla yaptıkları başvuruların reddedilmesine ilişkin AYM’ye başvurdu.
Asrın Hukuk Bürosu, 6 Şubat’ta meydana gelen depremin ardından İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan ve yaklaşık 2 yıldır da hiçbir şekilde haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın aile ve avukatları ile görüştürülmesi için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı İnfaz Kurumu Müdürlüğü’ne başvuruda bulundu.
Başvurular reddedildi
Mezooptamya Ajansı’nın (MA) haberine göre, başvuruya herhangi bir cevap verilmemesi üzerine avukatlar, 14 Şubat’ta Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulundu. Hakimlik, aile ziyaret yasağı ve avukat görüşünü kısıtlayan disiplin cezalarını öne sürerek, görüşme talebini reddetti. Avukatlar, söz konusu disiplin cezalarının doğal afetten kaynaklı başvuruları engelleme gerekçesi sayılamayacağını ifade ederek, Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Mahkeme, 22 Şubat’ta hakimliğin kararının “usul ve yasaya” aykırı bir yönünün olmadığını öne sürerek, başvuruyu reddetti.
Bunun üzerine avukatlar, 16 Mart’ta “Özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı”, “Hak ve hürriyet hakkı” ve “İşkence ve eziyet ihlalini” düzenleyen Anayasa’nın 20, 40 ve 17’inci maddelerine işaret ederek, bu hakların ihlal edildiğini belirtip Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulundu.
Engelleme hangi yasaya dayanıyor?
Hakimliğin kararına dikkat çekilen başvuruda şu ifadelere yer verildi: “İnfaz Hakimliği kararında ret gerekçesine dayanak yapılan hususlar, yaşanan doğal afetten kaynaklı başvurucuların bilgiye erişimlerinin ve ziyaret gerçekleştirmelerinin engellenmesine gerekçe teşkil edemeyeceği gibi bahse konu kısıtlama ve yasak kararları yasaya aykırı olup hukuken sorun teşkil etmektedir. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır. Sn. Öcalan’ın gerçekleştirmiş olduğu son avukat görüşmesi 7 Ağustos 2019 tarihlidir. Bu tarihten sonra avukat görüşü gerçekleştirmesi engellenmiştir. Sn. Yıldırım, Sn. Konar ve Sn. Aktaş ise İmralı Cezaevine sevk tarihleri olan Mart 2015 tarihinden bugüne değin hiçbir şekilde avukat görüşü gerçekleştirmemişlerdir. Salt bu nedenle dahi diğer hususlara gerek olmaksızın bahse konu avukat görüş yasakları yasaya aykırılık teşkil etmekte olup hakimliğin kararına dayanak oluşturması mümkün değildir.”
Başvuruya dair yasada ne belirtiliyor?
Avukat ve aile ziyaretlerinin sistematik ve kesintisiz bir şekilde engellendiğinin kaydedildiği başvuruda, yaşanan deprem sonrasında yapılan başvuruya dikkat çekildi. Başvuruda, “5275 sayılı yasanın hükümlülerin telefon ile haberleşme haklarını düzenleyen 66/3 maddesi gereğince açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlerinin ölüm, ağır hastalık, salgın hastalık veya doğal afet hâllerinde, kuruma ait telefon ve faks cihazından derhâl yararlandırılırlar. Aynı yasanın haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama başlığını taşıyan 42/4 maddesi ise anne, baba, eş, çocuk ve kardeşlerin ölüm veya ağır hastalıkları ile doğal afet hâllerinde yapılması gereken haberleşmeler ve avukat ile ilişkilerinde bu kısıtlama hallerinin uygulanmayacağını düzenlemiştir” ifadelerine yer verildi.
Doğal afet durumu
Engelleme ile Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların haklarına müdahale edildiği vurgulanırken, başvuruda şu hususlara dikkat çekildi: “Bu engelleme hali kısıtlamanın uygulanamayacağı istisnalardan olan doğal afet durumunda gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra yasanın zorunlu kıldığı doğal afet halinde telefon ile görüştürme zorunluluğuna da uyulmayarak başvurucular bu haktan mahrum tutulmuştur. Bu engellenme hali soyut gerekçelerle izah edilmekte olup yasal dayanaktan yoksundur. Yaşanan doğal afetin boyutları ve sebep olduğu tahribatlar göz önüne alındığında başvurucuların aile ve avukatları ile temas kurmalarının engellenmesinin meşru bir zemini bulunmamaktadır. Aile bireylerinin yaşam koşullarına dair bilgi eksikliğinden kaynaklı başvurucularda oluşan belirsizlik halinin aşılması elzem olup aksi durum kötü muamele yasağına vücut verir. Yaşanan doğal afetten işbu başvuru tarihine değin başvurucuların dış dünya ile iletişim kurmaları henüz mümkün olmamıştır.
İşkence ve kötü muamele
Tecrit altında tutulmanın kaçınılmaz olarak neden olduğu acıların yanı sıra başvurucuların nasıl bir muameleye maruz kaldıkları da aileleri ve avukatları tarafından bilinmemektedir. İşkence ve kötü muamele yasağı sadece fiziksel acıya neden olan eylemler için değil, aynı zamanda kişinin ruhsal yönden acı çekmesine neden olan eylemler için de geçerlidir. Mutlak gizlilik, başvurucuları ve aileleri ayrı ayrı kasti olarak belirsizlik ve manevi acıya maruz bırakarak korkutma ve cezalandırma etkisi yaratmaktadır. Başvurucuların aile üyeleri belirsizlikten kaynaklı ıstırap çekmekte olup başvurucuların kaderi hakkında haklı korkulara kapılmaktadırlar. Başvurucular ise resmi rakamlara göre 48 binin üzerinde can kaybına ve birçok yıkıma sebep olan deprem bölgesinde yaşayan ailelerinin yaşamları konusunda bilgiye erişememektedirler.”