8 Mart’a doğru: Söylediklerim kayıtta kalsın

  • 09:01 4 Mart 2023
  • Dosya
 
Rahime Tekin 
 
WAN - Çocuk yaşta evlendirilen M., Wan’dan Ordu’ya şiddetin aile, evlilik, devlet kurumları içerisindeki döngüsünü anlatırken, “Söylediklerim kayıtta kalsın, bundan sonra artık kendimi ezdirmem” sözleriyle de kadınları mücadeleye çağırıyor. 
 
Kadın işçilerin insani koşullarda çalışmak ve emeklerinin karşılığını alabilmek için New York’ta bir fabrikada yanarak yaşamını yitirdiği 8 Mart 1857 tarihinden bu yana bir buçuk asırdan fazla zaman geçti. Geçen bir buçuk asırda kadına yönelik şiddet, boyut değiştirerek varlığını sürdürdü. Toplumun her alanına yayılan şiddet, bazen kendisini kutsallık atfedilen aile bağları üzerinden, bazen sevgi adı altında, bazen iktidarların kadına yönelik taciz ve tecavüzü meşrulaştıran, failleri koruyan cezasızlık politikaları ile sürekli pekiştirildi. Ancak şiddete ve katliamlara karşı kadınların mücadelesi ve direnişi de hiç durmadı. 
 
Dosyamızın dördüncü bölümünde şiddet sarmalına karşı mücadele eden M.'nin, Wan’dan Ordu’ya uzanan hikayesine yer veriyoruz. 
 
M., Wan’ın (Van) Elbak (Başkale) ilçesine bağlı Güvendik köyünden Ordu’nun Ünye ilçesine uzanan öyküsünü “Bir yanı şiddet bir yanı ise buna karşı mücadeleye adım atış” sözleriyle anlatmaya başlıyor. 
 
Çocuk yaşta evlendirilir
 
Henüz 11, 12 yaşlarından itibaren gördüğü sistematik şiddetten kurtulmak adına toplumun, ona öğrettiği kodlardan hareketle ilk çıkışı evlilikte gören M., 17 yaşında kendisinden 33 yaş büyük biri ile evlendirilmesine ilişkin “O zamanlar hala çocuklarla oynuyordum” diyerek yaşayamadığı çocukluğuna vurgu yapıyor. 
 
‘Herkes benim gibi yaşıyor sanıyordum’
 
Yaşadığı topraklardan ayrılıp Ordu’da yaşamak zorunda kalan M., yaşadığı kültürel çatışmanın yanında Kürt kimliğinden dolayı da evli olduğu kişinin ailesinin şiddetine maruz kalıyor. 2016 yılından beri evli olduğu kişinin şiddetine maruz kalan M., şunları dile getiriyor: “Evlenince kurtulurum sanmıştım. Eşim defalarca beni darp etti, çenemi kırdı. Yaşım küçük olduğu için korkuyordum.  Evlenmeden öncede şiddet görüyordum. O kadar normal bir hal almıştı ki, herkesin yaşadıklarımı yaşadığını sanıyordum.” 
 
‘Çocuk çocuğa bakabilir mi?’
 
Henüz 18 yaşındayken bir de çocuk dünyaya getiren M., kendisi de çocuk olduğu için bir çocuğa nasıl bakıldığı bilmediğini “Çocuk çocuğa bakabilir mi” sözleriyle dile getiriyor. Çocuğuyla birlikte büyüyen M., daha sonra maruz kaldığı sistematik şiddetin de yavaş yavaş farkına vardığını, ancak buna ilişkin ne yapabileceğini bilmediğini söylüyor. M., “Anne olduktan sonra tek isteğim çocuğumun benim yaşadıklarımı yaşamamasıydı” diyor.
 
Şiddete ilk tepki
 
Evli olduğu erkeğin, çocuğuna da sistematik şiddet uyguladığını ifade eden M.’nin yaşamı, tanıştığı bir komşusu aracılığıyla yön değiştirmeye başlıyor. Komşusunun, “Niçin şikayetçi olmuyorsun” diye sorduğunu söyleyen M., “O güne kadar böyle bir hakkımın olduğunu bile bilmiyordum. Bunun üzerine eşimden şikayetçi oldum. Darp raporu aldım” diyerek, sistematik şiddete ilk tepkisini veriyor. 
 
Darp raporu alır ancak bir şey yapılmaz
 
Aldığı darp raporuna rağmen herhangi bir işlem uygulanmayınca sistematik şiddet devam eder. Polisin kaç defa kendisini kanlar içinde gördüğü halde bir işlem başlatmayıp, aksine evli olduğu kişiyi desteklediğini belirten M., “Devlet eşimin suçunu gördü neden ona ceza vermiyor? Kaç tane darp raporum var. Eşim bana ‘onlar da beni destekliyor ’dediğinde inanmamıştım. Üstüne eşim bana suçlamalarda bulundu. Jandarmalar ‘Suçlu olan sensin hem kocanın ekmeğini yiyorsun hem de ondan şikayetçi oluyorsun. Seni hapse atarız’ dediler” sözleri ile şiddete karşı devlet kurumlarının yaklaşımına dikkat çekiyor. 
 
Ablası da çocuk yaşta evlendirilmiş
 
Bir süreliğine kendisi gibi çocuk yaşta evlendirilen ablasının yanına gelen M., bu süreçte açtığı boşanma davasından maddi hiçbir geliri olmadığı için çocuklarına bakamayacağı düşüncesiyle vazgeçtiğini dile getiriyor. M., Ordu’ya döndüğünde evli olduğu kişiyle uzaklaştırma cezası olduğu halde aynı evde kalır. M., evli olduğu erkeğe verilen para cezasını ise “param yok” deyip temizlik cezasına çevirdiğini sözlerine ekliyor. M., “Evimize yakın bir camide temizlik yapıyordu. Caminin imamı ona iş yapmamasını, birini görünce çalışıyor gibi yapmasını tembihlemiş. Eşim bunu bana söyleyince çok zoruma gitti. Caminin imamı, mahalle muhtarı, tüm çevre onu destekliyor. Yaptıkları yanına kar kalıyor” ifadeleri ile verilen uzaklaştırma ve diğer cezaların nasıl “uygulandığına” işaret ediyor. 
 
İş işten geçtikten sonra…
 
Hem kendisinin hem de çocuklarınınan güvenliğinden dolayı endişeli olan M., “Kendisi yapmazsa başkasına yaptıracak. Güvenlik güçlerine bildirip bildirmemem bir şey değiştirmiyor. Git bir şey olduğunda gel diyorlar” sözleriyle bir yapılmadığını belirtiyor. M., kendisine bir şey olursa bunun hesabının faillere sorulmayacağını bildiğini kaydederek, devamında, “İş işten geçtikten sorup sormamalarının zaten bir önemi kalmıyor” diye ifade ediyor. 
 
‘Söylediklerim kayıtlı kalsın’
 
“Söylediklerim sende kayıtlı kalsın” diyen M., “Bir gün başıma bir şey gelirse ben bu yaşamı böyle yaşadım, başka kadınlar böyle yaşamasın. Kadınlar ses çıkarsın. Ben bu saatten sonra kendimi ezdirmem” sözleriyle de kadınlara eril zihniyetin sistematik şiddetine karşı mücadele çağrısı yapıyor. 
 
Yarın: 'Jin jiyan azadî' perspektifli ile yeni sistemi inşa edebiliriz