Yurttaşlar tepkili: Yıkım kararı var, yetkili yok

  • 09:03 1 Mart 2023
  • Güncel
 
Beritan Canözer - Rojda Aydın
 
AMED - Amed’de hasar tespit çalışmalarında evlere önce “az hasarlı” ardından “ağır hasırlı” denilerek yıkılma kararı verilmesine yurttaşlar, “Bu devlet için canımızın önemi yok” sözleri ile tepki gösterdi. 
 
Mereş merkezli 11 ili etkileyen 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki depremin ardından on binlerce kişi yaşamını yitirirken, on binlerce kişi yaralandı, on binlerce yapı enkaza dönüştü. Deprem bölgesinde binlerce insan göç yollarına düşerken, binlercesi ise çadırlarda ya da çadır yardımı ulaşmadığı için araçlarda, sokaklarda kurdukları derme çatma yerlerde enkazların altında hala bir umut yakınlarından bir iz için bekliyor. Yaşamını yitirenlerin sayısının 409 olduğu Diyarbakır’da ise arama kurtarma çalışmaları depremin 13'üncü gününde 18 Şubat’ta, enkaz altındaki son cenazelerin de çıkarılmasıyla sona erdi. 
 
Hasar tespit çalışmaları
 
En son 20 Şubat’ta yapılan açıklamaya göre ise Diyarbakır İl Müdürlüğü’nün yaptığı hasar tespit çalışmalarının yüzde 65’inin tamamlandığı, bin 140 bina için “acil yıkılacak ağır hasarlı” tespitinin yapıldığı, bin 44 binanın orta hasarlı, 10 bin 977 binanın az hasarlı ve 32 bin 18 bina için ise hasarsız tespiti yapıldığı belirtildi.
 
Önce az hasarlı deniliyor sonra da ağır hasarlı
 
Bununla beraber birçok ağır hasarlı yapının yıkımına başlanırken, en çok yaşanan ve karşılaşılan sorunlardan biri halkın evlerinden eşya almasına izin verilmemesi ve bir diğer sorun ise önce “az hasarlı” denilen binalara daha sonra yapılan ikinci incelemelerde verilen “ağır hasarlı” raporları oluyor. Yurttaşlar buna tepkilerini ise “Bu devlet için canımızın hiçbir önemi yok. Ya bina başımıza yıkılsaydı” sözleriyle dile getiriyor. 
 
Yurttaşlar tepkili
 
Yıkım kararı verilen binaların önünde ne yapacağını bilemez halde bekleyen ve yetkililere tepkili olan yurttaşlar, “Hiçbir yetkiliyle görüştürülmedik. Biri geliyor ‘yıkılacak’ diyor gidiyor. Tamam yıkılacak da biz ne olacağız, nereye gideceğiz? İçeride kalan mobilyaları beyaz eşyaları bırakın, çocuklarımıza ait bir hatırayı, geçmişimizi hatırlatan bir fotoğrafı, ziynet eşyalarımızı dahi alamadık” diye belirtti. İlk depremde yıkılan ve enkaz altında kalan 135 kişiden 101’ine mezar olan Hisami (Akar) Apartmanı’nın ikinci bloğu olan Hisami 2 Apartmanı’nın önünde bekleyen yurttaşlar, devletin halkı “çaresiz” bıraktığını söyledi.
 
‘Kime sitem edeceğiz’
 
Fatma Aslan, mahallede bulunan birçok binanın ağır hasarlı olduğunu ve birçoğu hakkında yıkım kararı verildiğini ifade ederek, “Bunca insan nereye gitsin?” diye sordu. Fatma, depremin ilk günü evi nasıl terk ettiklerini bilmediğini, büyük bir sarsıntı yaşadıklarını anlatarak, sokağa çıktıktan sonra ise yıkılan binayı gördüklerini ve korkularını unutup enkaza koştuklarını ifade etti. Fatma, “Birçok komşumuzu kaybettik. Yetmedi şimdi evlerimizi de kaybettik. Anılarımız, geçmişimiz, emeğimiz her şeyimiz bu binanın altında kalacak. Yalvardık resmen ‘en azından birkaç ufak eşyamızı, değerli şeylerimizi alalım’ diye ama izin vermediler. Ne ev var ne gidecek bir yer. Yurtlarda, çadırlarda ne zamana kadar yaşayacağız? Ne bir yetkili var ortada ne bir şey. Kime soracağız kime sitem edeceğiz?” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
 
‘Hepsini istiyorum devletten’
 
Fatma, “İçeride bulunan eşyalarımızla ilgili bir not bile almadılar, bir liste yapmadılar. Ne emeklerle alındı. Hala borcunu ödüyoruz birçok şeyin. Elimizde avucumuzda bir şey kalmadı. İnsanlar çocuklarıyla sokakta kaldı. Birkaç parça eşyasını kurtarabilen şu an kendini zengin sanıyor. Bu hale geldik. Eşyayı çıkarsak koyacak yer yok, çıkarmasak yenisini alacak para yok. Gidecek yerimiz yok” diyerek, halkın genel durumuna da dikkat çekti. 
 
‘Sokakta ne yapacağız?’
 
“Tamam canımızı düşündüler, ‘yıkılma tehlikesi var’ dediler ama sokakta kalacaksak can sağ olsa ne fayda. Sokakta ne yapacağız” diyen Fatma, ortada hiçbir şeylerinin kalmadığını söyleyerek, ”Oğlumun okul kıyafetleri, kitapları, çocuklarıma ait anılar, hiçbirini alamadık. ‘Tamam tehlikelidir o zaman kontrollü gidelim, ağır eşyaları değil sadece ihtiyacımız olan şeyleri alalım’ dedik ona da izin verilmedi. Ben her şeyimi istiyorum devletten. Hepsini istiyorum. Hiçbiri bana aynı hissi vermez. Emanet gibi durur ama çocuklarım için istiyorum. Bizi buna mahkum edenlere karşı her şeyimi istiyorum. Biz kolay kurmadık bu evi” dedi. Fatma, ayrıca binalarının sağlam olduğunu “toprak kayması” tehlikesine karşı yıkıldığını da ekleyerek, “8 saat boyunca kaç kepçe vurdular kolonlara ama bina yıkılmadı. 10 saatte ancak yıkabildiler” diye belirtti. 
 
’20 yıl devlete kölelik yapacağız’
 
Bir başka depremzede Songül Akgül de, engelli çocuğuyla beraber günlerce çadırda kaldığını daha sonra ise yurda yerleştirildiklerini ifade etti. “Depremzedelere TOKİ’den ev verilecek” söylemlerine değinen Songül, “Verecekler ama bizi borçlu yapacaklar. Ben bu evin borcunu kapatamadım. Şimdi yeniden bizi borçlu yapacaklar. 20 yıl o evin borcunu ödeyeceğiz. Ben çalışmak zorunda kalacağım. Kızıma kim bakacak? 20 yıl boyunca onlara kölelik yapacağız. Ben kazandığımla çocuklarıma mı yeteceğim devlete mi? Bu evin borcunu bile daha bitiremedim. Hiçbir yetkili yok ortada. Kızımın durumu ortada, bu koşullarda nasıl bakacağım ona? Kızım daha 6 yaşında. İlk defa dün Vali yurda geldi ne istiyorsunuz dedi ‘hiçbir şey istemiyorum yeter ki kızıma özel yatak getirin’ dedim. Kızıma o yurtta nasıl düzgün bakabilirim? Bu kadar insan nasıl barınacak? Hadi bizi yurda yerleştirdi bizim can kaybımız yok. Ölen onca insanın yarasını neyle kapatacaklar? Bu insanlara yaşadıklarını nasıl unutturacaklar? Biz nasıl eski hayatımıza döneceğiz?” diye sordu. 
 
‘Kızımın ilaçlarını alamadım’
 
Songül, eşyalarını alamadığı için de sitem ederek, “Kızımın ilaçları, tedavisi için özel eşyaları vardı. Hiçbirini almama izin vermediler. Bari onları alsaydım. Nasıl bulacağım getireceğim şimdi onları? Ne zamana kadar yaşayacağız böyle? Daha bize düzgün bir yer bulamıyorlar barınmamız için, bizim eşyalarımızı nasıl alacaklar? Evimin içindeki eşyalar neredeyse 100 bin eder. Ne olacak bilmiyorum? Herkes perişan durumda. Parası olan, zengin olan binip arabasına gidiyor e biz nasıl yapacağız?” sözlerine yer verdi. 
 
‘Biz zengin değiliz, fakir fukara insanlarız’
 
Aynı mahallede başka apartmanda yaşayan Hazine Pehlivan ise, apartmanlarına “az hasarlı” denildiğini ancak binanın büyük hasar gördüğünü söyleyerek, “Evde uyumaya korkuyoruz. Başımıza bir şey gelse kim verecek hesabını” diye sordu. Günlerdir sokakta kaldıklarını belirten Hazine, “İyi bir mühendis gelip baksın, can güvenliğimiz söz konusu. Ne eve girebiliyoruz ne sokakta kalabiliyoruz. Çocuklarım var en çok da çocuklarım için korkuyorum. Yarın öbür gün bir sarsıntıda yıkılsa ne yapacağız nasıl kaçacağız?” dedi. Yetkililerin halkla ilgilenmediğini ifade eden Hazine, “Biz sahipsiziz bizim sahibimiz yok. Bizim sorumlumuz yok. Kaderimize terk edilmişiz. Biz zengin insanlar değiliz ki, biz fakir fukara insanlarız. Bize neden böyle yapılıyor, neden yani? İnsanların evlerini yıkıyorlar eşya alamıyor kimse içeriden. Ayağımızda terlikle sokaklarda kalmışız. Biz yine girip eşya alıyoruz ya bu insanlar ne yapacak? Üstlerinde düzgün bir kıyafet yok. Nereye gidecekler? Yarın bizim bina yıkılsa biz ne yapacağız? Kendimi geçtim çocuklarım için korkuyorum” diye konuştu. 
 
‘Enkazları elimizle kaldırdık’
 
Akar Apartmanı’nda kalan ve evinden eşyalarını alamayan Afuze Esmer ise, deprem günü yaşadıklarını anlatarak, yaşananların boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Afuze, deprem günü zemin katta oturduğu için binadan ilk çıkan olduğunu söyleyerek, çıktığında yan binanın enkazıyla karşılaştığını, enkaz altında kalanların çığlıklarını duyduklarını belirtti. Elleriyle enkazı kazdıklarını ve enkaz altında kalanları kurtarmaya çalıştıklarını aktararak, çevreden gelenlerin yardımıyla birkaç kişiyi enkazdan çıkardıklarını söyledi. Afuze, o geceyi ve insanların çığlıklarını unutamadığını söyleyerek, “Sonra bir daha eve giremedik. Üzerimizde tek parça giysiyle, ayağımızda terlikle sokakta kaldık. Yalvardık yakardık en azından montumuzu alalım diye ama ona bile izin vermediler” dedi. 
 
‘Sesimizi duyurun’
 
Enkazı gördükten sonra evdeki değerli eşyalarını bile unuttuğunu söyleyen Afuze, “Depremden 3-4 gün sonra yakınlarım söyledi ‘ziynetlerini çıkarabildin mi’ diye öyle aklıma gelmiş de gelmişim. Perişan olduk Allah aşkına paylaşın yayın şu halimizi. Sesimizi duyurun. Birçok yerde insanlara yemek vermeyi bile kesmişler, ‘kalkın gidin’ diyorlar. Nereye gidecek bu insanlar? Ben Azeriyim, eşim buralı. Benim memleketimden buraya uçaklar kalktı koli koli yardım getirdi ben yaşadığım memleketin yetkilisinden yardım alamadım daha. Ben Bağlar’da oturuyorum ama benim ilçemin belediyesi bana yardım getirmedi kalktım başka ilçenin belediyesine gittim yardım istedim. 5-6 gün boyunca ayağımda terlik üzerimde ince bir hırkayla sokaktaydım. Sağ olsun belediyede bir kadın halimi gördü çıkardı üzerindeki montu ayağındaki ayakkabıyı verdi. O kadın ne yaptı nasıl eve gitti montsuz bilmiyorum. Hala düşünüyorum onu. Bu yaşadıklarımız nedir, binlerce insan ne yapacak sokaklarda neden yardım gelmiyor” sözleriyle duygularını ifade etti. 
 
‘Bana niye baştan almadın diyorlar’
 
Afuze son olarak şöyle konuştu: “Evimizi yıktınız bari bıraksaydınız paramızı alsaydık. Parmağımdaki evlilik yüzüğüm bile evde. Ben giriş kattaydım bıraksalardı almam 2 dakika sürmezdi. Onlara ‘tamam yerini söyleyeyim siz getirin’ dedim onu bile kabul etmediler. Eşimin çalıştığı bina yıkıldı kapıcıydı şimdi o da işsiz kaldı. Ne yapacağız biz şimdi. Kime gitsek bir başkasına gönderiyor. Belediye kaymakam diyor, kaymakam vali diyor, vali belediye diyor. Oynuyorlar bizimle resmen. Eve girmek istedik diye bizi itip kaktılar düştüm elimi incittim, kaç gündür elim sargıda. Yanımızdaki binada 36 çocuğumuz gitti. Ben onları gördükten sonra o an nasıl eve gidip eşya almak aklıma gelseydi. Kendi ölümümü bile unuttum. Bana ‘niye başta almadın’ diyorlar. Nasıl alsaydım nasıl gelseydi aklıma. 10 bin lira veriyorlar, kaç gün geçineyim on bin lirayla. Benim isyanım devletimedir. Ağzı açılan ‘şükredin’ diyor. Ben şükretmesini biliyorum. Şükrediyorum. Hayatta olduğuma şükrediyorum ama insan gibi yaşayamayacaksam, aç açıkta kalacaksam ölseydim keşke. Bari milletin yemeğini doğru düzgün yapıp dağıtsınlar. Büyükler idare eder, şükreder ama o çocuklar ne anlar. O çocuklar günah. Bari onlara acısınlar.”