Ekoloji örgütleri deprem bölgelerine ilişkin hazırladıkları raporu yayınladı

  • 21:48 28 Şubat 2023
  • Güncel
AMED – Ekoloji Örgütleri, deprem bölgelerinde yaptıkları görüşme ve incelemelere ilişkin hazırladıkları raporu yayınlayarak, yerelin ve kentin kendi örgütlülüğüyle etik bir kent yaşamı örmesinin mümkün olduğunu belirtti.
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Ekoloji örgütleri, 15-18 Şubat tarihleri arasında deprem bölgelerinde yaptıkları görüşme ve incelemelere ilişkin hazırladıkları raporu yayınladı. 
 
Çevre Mühendisleri Odası, Ekoloji Birliği, İklim Adaleti Koalisyonu, Mezopotamya Ekoloji Hareketi ve Amed Ekoloji Derneği kurumlarından oluşan 7 kişilik heyetin görüşme ve incelemeleriyle hazırlanan raporda Amed, Semsûr, Şîro, Meletî, Dîlok, Elbistan, Nurhak, Narlı, Antakya, Defne ve Samandağ’da depremden etkilenenlerin ve dayanışma için bölgeye gidenlerin sözleri, sahadaki tespitleri ve varılan analiz sonuçlarına yer verildi.
 
Hazırlanan raporda “Kentlerin İnşası Eko-Kırım Suçları Üzerinde Yükselmiştir, “Devlet Çöktü” Gerçeği Bütün Çıplaklığıyla Karşımızdadır, Enkazlar Suç Mahalidir, Temel Gereksinimleri Karşılamayan Karşılayanı Da Engelleyen Devlet, Çadır Geçici Çözüm İken Çadırsızlık Koşulları, Toplumsal Örgütlülük, Hukuki Değil “Meşru” Eylemlilik Hali, Bir Devlet Politikası Olarak; İnsansızlaştırma, Yaşam Mücadelesi Verilen Bölgede Özel Savaş Ve Düşmanlaştırma Politikaları-Saldırılar, Sonuç: Yeni Yaşamı Nasıl Var Edebiliriz-Ekolojik Bir Yaşam Mümkün” bölümlerine yer verildi.
 
Hiyerarşik, bürokratik ve etik anlayışı olmayan işlevsiz kurumlarıyla, devletin halka koşmadığı noktada yerelin ve kentin kendi örgütlülüğüyle etik bir kent yaşamı örmesinin mümkün olduğu belirtilen raporda öneriler şu şekilde sıralandı:
 
“* Deprem sonrası başka illere göç etmek zorunda kalan insanların konut ve arsalarına kesinlikle el koyulmamalı, depremle yıkılan alanlar insansızlaştırılmamalı, yeniden kurulum sırasında özellikle farklı etnik yapı ve mezheplerden gruplar ile mülteciler ayrımcılığa maruz bırakılmamalıdır.
 
* Kırsal alanlarda yaşayan köylüler geçici barınma gerekçesiyle bile olsa topraklarından koparılmamalı, doğayla organik bağları zedelenmemelidir. Köydeki yaşamın sürdürülebilirliği için köylerdeki hayvanlara yem teminine öncelik verilmelidir.
 
* Depremin yaralarını sarmaya yönelik tüm politikalar, mevcut sosyal dokuyu korumaya ve yeniden kazanmaya yönelik olmalıdır. İşyerlerini kaybeden ve mülksüzleşen esnafın, yarı köle koşullarında, kayıt dışı sektörlerde sömürülmesine engel olunmalı, işlerini yeniden kurmak için yeterli ve karşılıksız devlet desteği sağlanmalıdır.
 
* Depremin bir felakete dönüşmesinin gerçek sorumluları tüm idare kademeleri atlanmadan gerçek yargılanmaya tabi tutulmalıdır.
 
* Yeni imar alanları içinde tarım alanları, dere yatakları ve biyoçeşitlilik açısından önemli olan alanlar kesinlikle yer almamalıdır.
 
* Hükümetin, depremi kendi yandaş sermayedarları için fırsata çevirmesine izin verilmemeli, sözde enerji ihtiyacıyla başta fosil yakıtlı olmak üzere yeni santraller kurulmamalı, mevcutlarda kapasite artırılmamalı, betona dayalı inşaatlar, yeni çimento ve demir-çelik tesislerinin tam kapasite devreye girmesinin gerekçesi olmamalıdır.
 
* Yeni yaşam alanlarının oluşturulma süreci aceleye getirilmemeli,  yerelden insanların ortak istek ve kararı ile oluşturulmalıdır.
 
* Kurulacak yeni yaşam alanı sadece evlerden ve ortak yaşam alanı oluşturacağı söylenilen park vb. yerlerden oluşamaz. Toplumsal yaşamın hayat bulacağı kolektif, dayanışmacı, üretken ve ekolojik yeni yaşam alanları oluşturulmalıdır.
 
* Yerelde tüm kurulacak yeni yerleşim yerlerinin (kent ya da köy) ihtiyaçları tarihi, kültürü, halkların talepleri gözetilerek gerçekçi planlamalar doğrultusunda mikro bölgeleme çalışmalarıyla rant ve talan politikalarına kapalı olarak oluşturulmalıdır.
 
* Yüzyıllar boyunca yaşayacağımız kentlerin aceleye getirilmeden, kimliksizleştirilmeden kurulması gerekmektedir.
 
* Toplumsal hafıza, ileriye dönük yaşamın taşıyıcısıdır. Yaşadığımız deprem dahil öncesi ve sonrasındaki tüm toplumsal hafızanın yok edilmemesi gerekmektedir, bunun için tarihi ve kültürel yapılar korunmalı ve yaşam alanının tarihi yapısına uygun mimari anlayış benimsenmelidir.
 
* Yeniden yapılanmada geleneksel meslekleri de kapsayan soyut kültürel miras korunmalıdır.
 
* Meydanlar kentlerin hafızası ve ortak yaşam ve mücadele alanları olan meydanlar yapılmalı, bu meydanlar toplumlar arası kültürel çeşitliliği korumak, etkileşimi sağlamak ve demokratik işleyişi çoğaltmak için kullanılmalıdır.
 
* Kentsel alanlar kadın, çocuk, erkek, engelli olarak sınıflandırılmamalı ve yaşam alanları bütünsel olarak ele alınmalıdır. Kentleri, kamusal alan kullanımı toplumsal, politik ve ekonomik olarak sınırlandırılmış kesimlerin erişimine açmak için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
 
* Doğa üzerindeki mülkiyetçilik nasıl rantı doğuruyorsa hayvan üzerinde de mülkiyetçi bakış bireyci kapitalist bakışı ortaya doğurmaktadır. Hayvanlarla birlikte yaşam, hayvanların bakımı ve beslenmesi toplumsal yaşamın yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Bu yeniden düzenlenme tüm türlerin yaşam hakkı ve eşitliği gözetilerek inşa edilmelidir.
 
* ‘Temsili demokrasi’ ve diğer hiyerarşik modellerin yerine, kentler, yaşamın her alanında kendi kendine yeten, radikal demokrasinin ifadesi olan halk meclisleri ve benzeri katılımcı araçlarla kararlar alabilen bir yatay örgütlenme modeline sahip olmalıdır.”