Tutsak gazeteciden mektup var!
- 09:04 19 Şubat 2023
- Güncel
ANKARA - Sincan Cezaevi’nde tutulan JINNEWS muhabiri Öznur Değer, cezaevindeki duruma ve haklarında hazırlanan iddianameye ilişkin yazdığı mektupta, “Ortaçağ demokrasisini arar haldeyiz” dedi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında 25 Ekim 2022 tarihindeki gözaltına alınan 29 Ekim’de JINNEWS muhabirleri Öznur Değer ve Habibe Eren ile Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirleri Berivan Altan, Ceylan Şahinli, Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Emrullah Acar tutuklandı. Tutuklanmalarından yaklaşık 4 ay sonra tutsak gazeteciler hakkında iddianame hazırlanırken, cezaevinde birçok hak ihlali ile karşı karşıyalar.
JINNEWS muhabiri Öznur Değer, tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden, cezaevindeki aramalar, ekonomik krizin cezaevlerine yansıması ve tutuklu olduğu halde kendisine açılan davaya ilişkin mektup gönderdi.
Öznur’un kaleme aldığı mektup şu şekilde:
Aramalara ilişkin
“Cezaevindeki sorunlardan biri aramalar. Sabah size yazmaya başlayacakken henüz mesai saati bile başlamadan saat 08.50 sıralarında arama yapmak üzere koğuşa 22 gardiyan girdi. 5 kadının kaldığı, 3 odadan oluşan ve fazla eşyanın bile olmadığı bir koğuşa 22 gardiyanın ‘arama’ yapmak üzere girmesi de işin başka bir boyutu. Anladığımız kadarıyla aramalara savcı da eşlik ediyor. Daha doğrusu savcı olduğunu düşündüğümüz biri arama boyunca koğuşun girişinde adeta gözetmenlik yapıyordu. Aramalarda genellikle alınacak bir şey olmadığından ki tüm eşyaları kendileri veriyor ve kantinden temin ediyoruz, eşyaları olabildiğince karıştırıyor ve dağıtıyorlar. Tabi bu da provoke etmenin başka bir yöntemi. Arama tarihleri ve sıklığı yürütmenin aksine keyfice yapılıyor. Örneğin haftada bir gün aramaya geldikleri gibi bazen haftada 2-3 kez yapılıyor. Ama genel olarak ayda bir yapılması gereken genel aramalar haftada bir yapılıyor. Üstelik kimi koğuşlarda bu artış gösteriyor. Gözlemlediğimiz kadarıyla cezası az kalan veya İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla tahliyesi engellenen arkadaşların bulunduğu koğuşlarda çok daha sık yapılıyor. Geçenlerde yine odalardan birine arama esnasında kamera açtıklarını öğrendik. Yani kamera ile arama yapmışlar. Tıpkı ev baskınlarında yaptıkları gibi… Üstelik bunu normalleştirmeye çalışıyorlar ama işin özü arkadaşları tahliye etmemek için absürt gerekçelere üretmek.
Zamlar konusu
Cezaevinde tutsakları zorlayan konulardan biri de dışarının temel gündemi olan ekonomi. Ekonomik krizin faturası da hiçbir geliri olmayan tutsaklara kesiliyor. Bizi en çok zorlayan durumlardan biri elektrik faturalarının sanayi tipi olarak kesilmesi. Zorla konulduğumuz yerlerde elektrik faturasını ödüyor olmamızın absürtlüğünü tartışmıyorum bile. Geçenlerde bir haberde Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerine göndereceği genelgede elektriğin sanayi tipinden hane tipine geçmesi yönündeki karardan bahsediliyordu. Henüz genelge yayınlamadığı için bunun uygulanıp uygulanmayacağını bilmiyoruz. Ancak yalnızca kettle ve günde 2 saat açtığımız TV karşısında bu ay 234 TL elektrik faturası geldi. Bunun yanı sıra zamlar peş peşe geliyor. İlk zam fotoğraf çekimine geldi. (Bu arada 2 aydır koğuşta fotoğraf çekmeyi beklediğimiz halde gerekçesiz bir şekilde fotoğraf çekilmedi hala) Aylık açık görüşlerde ailelerle çektiğimiz fotoğrafın tek karesinde 3 poz çıkarıyorlardı ve her bir poz için 3 TL ödüyorduk. Şimdi ise tek pozu 5 TL oldu ve poz sayısını da 2’ye düşürdüler. Yani aynı fotoğraftan 3 tane getirecekler ve artık 3 yerine. Bir diğeri PTT zammı, mektuplar fahiş şekilde zamlandı 7,5 TL’ye gönderdiğimiz normal mektubu artık 10,50 TL’ye göndereceğiz. Üstelik bu 0-20 gram arası. Gram arttıkça fiyat da artıyor. Faks 12,50’den 17 TL’ye çıktı. Taahhütlü mektup 28,00, İ.T.M 38,50 ve APS ise 41,50 TL oldu. Başlangıç fiyatı bu APS Ankara içi 34,50 TL. Çalışmayan ve bir geliri olmayan tutuklular bunları nasıl ödeyebilir? Adeta bir tür döner sermaye, bir ekonomi çarkı dönüyor.
Açılan dava
Halk dilinde bir söz vardır, ‘Aman adaletin eline düşmeyeyim’ diye. Bir de cezaevi uyarlaması var bunun; cezaevine girmek kolay çıkması da bir o kadar zor. Tek dosya ile giren onlarca dosya ile çıkabiliyor veya çıkamıyor. Bana da absürt bir dava daha açıldı. O kadar absürt ki neresinden tutacağımı bilemiyorum. ‘Görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama’ gerekçesiyle dava açıldı. Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamede ilk duruşma tarihi 5 Mayıs 09.30’a verilmiş. 2911’den dava açıldı ya ne desem bilemedim. Hayır, eylemi gerçekleştiren olsam yine komik karşılamayacağım ama iddianamede yukarıda bahsi geçen ‘suç’u işlediğime dair tek bir cümle bile yok. Olay şu ki 28 Kasım 2021’de Çankaya Belediyesi önünde ‘geçinemiyoruz’ eylemi vardı. Ben de eylemi takip etmek için oraya gittim. Eyleme izin verilmedi ve eylemcilere müdahale edildi. Ben de o sırada çekim yapıyordum. Ancak polis çekim yapmama engel olup kameramı kapatmaya çalıştı. En son fiziki müdahalede bulundu çekim yapmamam için ve hedef göstermesiyle birlikte ablukaya alınıp ters kelepçelenerek gözaltına alındım. Tabi o sıra darp edildim. İddianamede, şu yazıyor, ‘görevli emniyet mensuplarının ikazlarına ve müdahalesine rağmen ayrılmamakta ısrar ederek basın mesleği ile bağdaşmayacak hareketlerde bulunarak elinde bulunan fotoğraf makinesi ile çekim yapmaya devam eden Öznur Değer’.
Ortaçağ demokrasisini arar haldeyiz
Müdahale ettiklerin itiraf ediyorlar hem de fotoğraf makinesiyle çekim yapmayı basın mesleği ile bağdaştırmıyorlar. Gülsem mi vasatlığa üzülsem mi bilemedim. Devamında da ‘sarı basın kartı’nın olmadığını gerekçelendiriyorlar. Sarı basın kartı diye bir şeyin artık olmadığını yerini turkuaz basın kartının aldığını bile yazmaya gerek duymamışlar. Ne ile suçlandığımı bilmeden yargılanacağım yani. İddianame 2911’e göre hazırlanmış ama 2911’i somutlaştıracak tek bir faaliyete bile yer verilmemiş. Anlayacağınız güvenlik şubeden bir amirin hedef göstermesiyle gözaltına alındım ve yine aynı polisin tutumu sonucu yargılanacağım. Elbette sonuç itibariyle beraat edeceğim bir dava. Ancak bu davanın absürtlüğü bile hukuk sisteminin geldiği noktayı işaret ediyor. Bir gazeteci ‘basın mesleği ile bağdaşmayacak şekilde fotoğraf makinesiyle çekim yaptığı’ için yargılanacak. Gerçekten oldukça gülünç bir noktada sistem. Ülkede gazetecilik yapmak tam da bu noktada işte. Tek bir şey bulamasalar dahi görevini yani mesleğini yapmak suçlama gerekçesi olabiliyor. Üstelik buna dair Danıştay kararı var. Emniyetin çekim yasağını kaldıran bir karar ve yine Danıştay’ın turkuaz basın kartı zorunluluğu olmaksızın da gazetecilik yapılabileceğine dair karar varken 21. yüzyıl Türkiye’sinde hala bunları tartışıyoruz. Ortaçağ demokrasisini arar haldeyiz.”