Halk çözümsüz değil: Alternatif demokratik yerel yönetimler
- 09:11 15 Şubat 2023
- Güncel
Nişmiye Güler
WAN - Merkezi sistemin yaşanan deprem krizine çözüm olmadığının altını çizen HDP Demokratik Yerel Yönetimler Merkezi Kurul üyesi Xecê Kîye, yerel yönetimlerin inisiyatif kılınacağı demokratik bir sistemin alternatif olduğunu belirtti.
Mereş merkezli gerçekleşen depremler ve Kurdistan’ın 10 kentinde yaşanan yıkımlardan sonra enkazlardan cenazeler çıkarılmaya devam ediyor. Merkezi devlet mekanizmasının süreci emir-talimat ile yürütmesi ise bu kayıpların daha da artmasına, depremzedelere yardımların ulaşmamasına neden oluyor. Devlet aklının 10 kentte ilan ettiği Olağanüstü Hal’in (OHAL) ise depremzedelere nasıl bir fayda sağlayacağı merak konusu. Yarardan çok halklar arası dayanışmanın önünü kesen OHAL ilanı ile deprem bölgelerine askerler ve korucular ile paramiliter güçler yerleştiren devlet aklı, süreci halklardan çok kendi lehine kullanmaya çalışıyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Merkezi Kurul üyesi Xecê Kîye ile mevcut devlet sisteminin deprem sürecinde yaşadığı tıkanmalar ve buna karşı oluşturulacak alternatif üzerine konuştuk.
‘Merkezi yönetim yaşamsal fonksiyonları devre dışı bıraktı’
Öncelikle mevcut hükümetin deprem sonrasını yürütme pratiklerine dikkat çeken Xecê, “Bazı şehirler neredeyse yerle bir oldu. İnsanlar günlerdir cenazelerine ulaşamıyor. Sağ kalanların da gıda, barınma ihtiyacı karşılamıyor. Bilim insanları da her seferinde bas bas yaşanacak olası depremlerin on binlerce can kaybına neden olacağını söylüyorlar. Kıyamet ile nitelendirilen bir depremin yıkıcı sonuçlarını engelleme durumumuz vardı. Bugün jeologlar Türkiye’de iş bulamıyor çünkü kıymet verilmiyor. Bütün üniversitelerde bölümler mevcut ancak işlevselleştirilemiyor. Bugün merkezi sistem bütün kararları, mekanizmaları, yaşamsal fonksiyonları devre dışı bırakan ve her şeyi kendisine bağlayan bir konumdadır. Yaşanan krizin temel nedeni budur” sözleri ile durumu özetledi.
‘Devlet krizi yönetemiyor’
Hükümetin imar afları ile yerleşime açılmaması gereken yerleri imara açtığını, fay hatları üzerinde binaların inşa edildiğini söyleyen Xecê, bu durumun olası bir depremin yıkıcı sonuçlarını da hızlandırdığını vurguladı. Xecê, fay hattı üzerinde olan çok sayıda ülkenin olduğunu fakat hiçbir ülkede bu kadar yıkıcı bir sonucun alınmadığını da ifade ederek, bunun sistemsel bir sorun olduğunu kaydetti. “Hükümet yönetiyor ancak devlet bugün sınıfta kaldı” eleştirisi yapan Xecê, “Deprem olduktan üç gün sonra afet bölgesine gidebildiler. Gittikten sonra da 20 gibi komik sayıdaki gruplarla müdahale edildi. Devlet bu krizi yönetemezken, sivil toplum kuruluşları, halk inisiyatif alarak bölgelere gitmeye çalıştı. Halk tarafından büyük bir seferberlik başlatıldı. Devlet bu krizi yönetemezken halk bunu başarabildi” diye ekledi.
Fatura halka
Hükümetin ilan ettiği OHAL’e de değinen Xecê, bunun halkın dayanışma ve seferberliğine zarar verdiğinin altını çizdi. Deprem sonrası yaşanan krizin merkeziyetçi yapıdan kaynaklandığını ifade eden Xecê, “Çünkü kişi, yerel yönetimler ve yerel belediyeler inisiyatif alamıyor. Bakanlıklar dahi inisiyatif alamıyor. Tek kişinin sözüne bakılıyor. Bu problemin enkazının altında bugün bütün ülke kalmış durumda. Bu sistemin faturası halka kesildi ve halk bunu çok ağır ödüyor. Kayıt dışı definler gerçekleştiriliyor. Kendi bakanları çıkıp ‘ilçenin yarısı yok olmuş durumda’ açıklaması yaptı. Önümüzde Marmara depremi bekleniyor. En azından orada yaşanacak katliamların önüne geçilsin. Çünkü bunlar katliamdır. Onlarca kişinin hala enkaz altında olması katliamdır. Bu üstünde siyaset yapılacak bir durum değildir. İnsani yaklaşmak gerek. İnsanları bu enkazın içinden kurtarıp nasıl yaşama döndürebiliriz çabası içinde olmak gerekiyor” dedi.
‘Hükümet altında kaldığı enkazın duyulmasını istemiyor’
Depremin vurduğu kentlerde gazetecilerin engellenmesine de dikkat çeken Xecê, “Hükümet altında kaldığı enkazı kimseye duyurmamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Alınan OHAL kararı da bununla bağlantılıdır. Üç gün sonra deprem bölgesine gideceksiniz ve giderken de basın yayın organlarını kendinize göre şekillendireceksiniz. Bu deprem AKP –MHP hükümeti için çözülüşün son noktasıdır” ifadelerini kullandı.
2011 Wan depremi ve yerel yönetim
Sivil toplum örgütleri, bazı siyasi partilerin halk ile ortaklaşarak güçlü bir yardımlaşma ağı kurduğunu fakat hükümetin OHAL ilan ederek krizi derinleştirdiğini söyleyen Xecê, devamında da 2011’de Wan’da gerçekleşen deprem ve buradaki pratikleri hatırlattı. 2011’den bu yanan hükümet nezdinde yaşanan bir farkın olmadığını belirten Xecê, “Ancak o dönemin yerel yönetimleri açısından şöyle bir fark var. O dönemde bölgede aktif belediyeler vardı. Deprem olur olmaz belediyeler kendi koordinasyon masalarını kurdular, kendi partileri ile birlikte. Ve bu koordinasyon masaları bölgelere dağıtıldı. Van’da üç bölge oluşturuldu her mahallede kriz masaları oluşturuldu. Her kriz masası da ihtiyaca göre organizasyonlar geçekleştirdi. Yerel yönetimlerin halka ulaşabilirliği noktasında o dönem farklıydı” sözleri ile şimdilerde HDP’li belediyelere atanan kayyımların bu çalışmaları engellediğine işaret etti.
‘Kayyımlar atanmasaydı pratik farklı olurdu’
Yerel yönetimlerin halkın kendi iradesiyle elde ettiği kurumlar olduğunu vurgulayan Xecê, şunları ekledi: “Bu kurumlar halkın elindeyken insani bütün normları kendi içerisinde barındırıyordu. Kadının, gencin toplumun kendisini var ettiği yerlerdi. İmar noktasında ya da afet noktasında da bu böyleydi. Bir problem olduğunda halk direkt bu mekanizmaları işletebiliyordu. Yerle yönetimlere bugün kayyumlar atanıp merkeze bağlanamamış olsaydı bugün her belediye farklı refleks gösterebilecekti. Bunu Patnos, Silopi, Karaçoban belediyelerinden görebiliyoruz. Mobil araçları ile yemek dağıtımı vs. yapabildiler. Tam da bu noktada bunun sistemsel bir kriz olduğu açığa çıkıyor.”
‘Kader değil katliam’
Amed’de halkın devletten bir beklentiye girmeden krizi yönetme pratiği sergilediğini de ifade eden Xecê, mevcut sisteme şu eleştiride bulundu: “Merkeziyetçi yapı bütün sorunların önünü açan bir konumdadır. Merkeziyetçi yapıyı eleştirebilmek gerekiyor. Bir hafta sonra normal hayatımıza dönmememiz gerekiyor. Nerede kaybediyoruz bunu sorgulamamız gerekiyor. Önlenebilir bir felakete biz çıkıp ‘kader’ diyoruz. Kader deyip bir tarafa çekilemeyiz. Bugün bir katliam yaşandı, buna kader diyemeyiz.”
‘Topluma alternatif sunuyoruz’
Xecê, Türkiye’de çözüm üretmeyen sisteme karşı alternatife de dikkat çekti. Demokratikleşmeye işaret eden Xecê, “Bizim anlık değil bu halkın önünü açabilecek, kişiyi değil toplumu kurtaran politikalara ihtiyacımız var. Doğal afetleri önleyemeyiz ancak yaşanacak can kayıplarını, yıkımları önleyebiliriz. Bu anlamda da merkeziyetçi anlayıştan çok yerel yönetimlere ihtiyacımız var. Toplumun yaşamı tek kişinin ya da bir grubun çıkarlarına feda edilmemeli. Bizim felsefemiz; insanı, doğayı merkezine alan bir felsefedir. Pratiğini de daha önce aldığımız 105 belediyede de gösterebildik. Oradaki pratikler gözlemlense ne kadar doğa dostu, kadınla iç içe, genç ve toplum dostu bir fikir olduğunu görebiliriz. Kayyumlar atandı diye alandan giden, kurumlarımızı fesheden bir yerde değiliz. Örgütlülüğümüz devam ediyor. Toplumun içerisindeyiz ve topluma alternatif sunuyoruz. Kendimize bu anlamda güveniyoruz. Bu gücümüzün olduğunu bugün açığa çıkan dayanışma ruhu ile görebiliyoruz. Bu fikriyat etrafında kenetlenen bir toplum var” ifadeleri ile alternatif sistemlerini örnek gösterdi.
‘Deprem bölgelerine gidilsin’
Son olarak da HDP Deprem Kriz Masası olarak deprem bölgelerinde olmayı sürdüreceklerini söyleyen Xecê, daha çok insan gücüne ihtiyaç olduğunu ve bu anlamda da yurttaşların dayanışmayı büyüterek deprem bölgelerine gitmesi gerektiğini belirtti.