Rahila Gupta: Zulmün durması için çağrı değil eylem lazım
- 09:05 15 Şubat 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Yazar ve aktivist Rahila Gupta, uluslararası komplonun yıldönümüne ilişkin, “Türkiye'nin müttefiki ABD ve İsrail Öcalan'ın yakalanmasının Kürtlerin adalet ve insan hakları mücadelesinin sonu olması gerektiğini ummuştu fakat aradan 24 yıl geçtikten sonra bile hareket gittikçe güçlendi. Dolayısıyla bu devletler tutsaklık ile elde edeceklerini düşündükleri şeyde başarılı olamamıştır” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo 25’inci yılına girdi. Komplonun başlatıldığı 9 Ekim 1998’den 4 ay sonra Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nden kaçırılarak Türkiye’ye getirildi.
Gazeteci/yazar ve aktivist Rahila Gupta, 15 Şubat 1999 uluslararası komplo, Türkiye’de hala Kürt halkı ve PKK Lideri Abdullah Ocalan üzerinde sürdürülen tecrit ve inkar politikalarının uluslararası boyutunu değerlendirdi.
‘24 yıl geçmesine rağmen yakılan ateş hala güçlü’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye getirilerek tecrit edilmesinin Kürt hareketinin mücadelesi engelleyemediğini dile getiren Rahila, 24 yıla rağmen ABD ve İsrail’in umduğunun aksine mücadelenin devam ettiğiğini belirtti. Rahila, “Türkiye'nin müttefiki olan ABD ve İsrail, Öcalan'ın yakalanmasının Kürtlerin adalet ve insan hakları mücadelesinin sonu olması gerektiğini ummuştu. Fakat aradan 24 yıl geçtikten sonra bile hareket gittikçe güçlendi. Kadınlar ve erkekler bu alevi canlı tuttu. Suriye topraklarının yaklaşık 1/3'ünü yöneten Rojava Kadın Devrimi’ni başlattı. Dolayısıyla bu devletler tutsaklık ile elde edeceklerini düşündükleri şeyde başarılı olamadı. Elbette, Öcalan'ın tutsak edilmesi hareket için büyük bir darbe oldu ve ancak hareketin çok sevilen ve çok beğenilen bir kahramanı olmayı sürdürdüğünü biliyorum. Serbest bırakılması sadece yapılacak en doğru şey olmayacak, aynı zamanda hareketin büyük bir moral destek elde etmesini sağlayacak.” ifadelerini kullandı.
Devletler iki yüzlü
Uluslararası komplonun başını çeken ülkelerden birinin ABD olduğunu söyleyen Rahila, siyasi çıkarları söz konusu olduğunda ABD Kürt halkının yanında yer alırken çıkarlar sonlandığında ise övündüğü insan haklarından eser kalmadığını söyledi. ABD’nin bu hamlelerini “ikiyüzlülük” diye değerlendiren Rahila, şunları belirtti: “Komploya dâhil olan ülkeler açısından, İsrail'in müdahil olduğu konusunda soru işaretleri olmasına rağmen öncelikle ABD ve İsrail'in müdahil olduğunu biliyorum. Ama örneğin ABD'nin rolünü ele alırsak tarihsel süreçte çok ikiyüzlü davrandılar. Dış politika için yaptıkları her şey ülkelerle bağlarını korumak adınaydı. İnsan haklarıyla pek ilgilenmiyorlar. Kendilerini demokrat olarak tanıtıp, ABD’nin dünyanın diğer ülkelerine göre ne kadar ‘harika’ olduğunu söyleseler de gerçekte bu değerler umurlarında değil. Dünyanın başka yerlerinde, savundukları bu değerleri uygulatmak ve teşvik etmekle ilgilenmiyorlar. Avrupa ile birlik olup DAİŞ'e karşı Rojava'daki Demokratik Suriye Güçlerini desteklemelerini izlemek de tamamen bizim saflığımız.” ABD’nin PKK ve PYD’ye yaklaşımını da kendi çıkarına göre değerlendirip öyle yaklaştığını belirten Rahila, bunun iki yüzlülük olduğunu söyledi.
‘Mülteciye dönüştürdükleri insanlar için para istiyorlar’
Tecride ve Kürt halkına yapılanlara karşı uluslararası sessizliğin jeopolitik dengelerden kaynaklandığını ifade eden Rahila, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birçok krizi iktidarını güçlendirmek için kullandığını söyledi. Rahila, “Kürt hareketi açısından üzücü bir şekilde Türkiye, uluslararası sahnede jeopolitik olarak önemli bir oyuncu haline geldi, Erdoğan birden bire Rusya'nın Ukrayna'daki saldırganlığına karşı savaşta barışçıl taraf olan ve 'barış için uğraşan biri' olarak göründü. Bundan güç alarak örneğin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girişini müzakere etmeyi veya engellemeyi talep edebildi. Türkiye'ye silah satmıyorlardı, dolayısıyla Türkiye'ye silah satmayı kabul etmek zorunda kalacaklar ve PKK ile bağlantılı olan Kürt yurttaşları Türkiye'ye iade etmeyi kabul etmek zorundalar. Türk Hükümeti'nin sicilinden biliyoruz ki, tüm Kürtler PKK'nin potansiyel destekçileri olarak kriminalize ediliyor. Özgürlük mücadelesini destekleyen tüm Kürtler terörist ilan ediliyor. Türkiye'nin bu talepleri, Kürt mültecilere koruma sağlayan İsveç'in, mültecilere yönelik politikasının temel noktasından vazgeçtiği anlamına gelecek. Artı, Türkiye, Avrupa'nın mülteci yükünü üzerinden aldı fakat aynı zamanda bunun karşılığında yüklü miktarda paraları müzakere etmeyi de sürdürüyor. Baktığınızda ortada çok ironik bir durum var. Bu, mültecilerden bazılarının aslında Türkiye'nin Suriye politikası tarafından yaratılmış olması ve şimdi mülteciye dönüştürdükleri aynı insanlara bakmanın karşılığında para istiyor olmaları” diye kaydetti.
‘Türkiye boykot edilmeli’
Türkiye’nin Kürt halkına ve Abdullah Öcalan’a yönelik zulmünün ciddi bir biçimde boykot edilmesi gerektiğini belirten Rahila, “Evet, şu anda güçlü bir uluslararası pozisyona sahipler, bu da aktivistlerin Türkiye'ye durması için herhangi bir çağrı yapmasını zorlaştırıyor ve onları çok zayıf hissettiriyor. Çağrılar sağır kulaklara yapılmış gibi oluyor. Çünkü elimizde pazarlık edeceğimiz bir koz yok ve Erdoğan'ın çağrılara kulak vermesini sağlamının tek yolu, onu incittiği yerden ciddi olarak incitmektir. Örneğin Türkiye ekonomisi iyiye gitmiyor. Lira değer kaybediyor, enflasyon uçuyor, gıda fiyatları fahiş düzeylere ulaştı öyle ki ülkede huzursuzluk hâkim. Turizm ve Türk mallarını satın almamak gibi etkili yöntemler ile Türkiye'yi boykot etmemiz gerekiyor. Gerçekten kampanya başlatanların ve aktivistlerin çabası Türkiye'yi bir parya devleti haline getirmek olmalı, tıpkı Güney Afrika'da olanlar gibi. Bu konuda yapmamız gereken şeylerden biri, Kürt halkına yönelik zulüm nedeniyle, halkları devletlerinin Türkiye ile anlaşmalar yaptığı için utandırmaktır” sözlerini kullandı.
Uluslararası kurumlara eleştiri
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) tutumuna da işaret eden Rahila uluslararası kurumların işkencenin önlenmesinde zayıf olduklarını söyledi. Abdullah Öcalan’ın koşullarının 24 yıldan bu yana değişmemesini eleştiren Rahila, “Demek istediğim, son zamanlarda tüm bu Avrupa kuruluşlarının, Birleşmiş Milletlerin, tüm bunların işkenceye karşı korumada çok etkili olmadığı. En son örneği de, CPT'de gördük. O halde 'işkenceye karşı koruyoruz' demenin anlamı nedir? İmralı'yı ziyaret ediyorlar ve Abdullah Öcalan'ın tutulduğu işkence yerine dair raporu yayınlamadılar. Temel olarak Türkiye, mahkûmların 15 günden fazla hücre hapsine tabi tutulmamaları gerektiği, mahkumların hapsedilmesine ilişkin yazılmış olan Mandela yasalarına uymuyor. Sayın Öcalan yıllardır hücre hapsinde. Bu, bir tür psikolojik işkence. Koşullara ilişkin hiçbir şey yapılmadı, neredeyse hiçbir şey değişmedi. Yani bir araya gelen tüm bu uluslararası organlar, koşulların yalnızca biçimini değiştirmekten ileriye gidememektedir. Günün sonunda temelde oldukça zayıf kalıyorlar” diye belirtti.
‘CPT başarısız olduğunu göstermiştir’
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için tavsiye ve eylemler yapmanın önemli olduğunu fakat artık tavsiyeden öte bir eylemselliğin gerektiğine dikkat çeken Rahila, bölgedeki jeopolitik ve ekonomik gerçekler değişmeden ne Türkiye’nin söz dinleyeceğini ne de uluslararası suskunluğun giderileceğini söyledi. Birleşmiş Milletler organlarının güçsüzlüğünü belirten Rahila şöyle konuştu: “Erdoğan’ın iç ve dış siyaseti açısından Kürt halkını terörist ilan etmesine ilişkin görüşünün değişebileceği veya değişmeye zorlanabileceği konusundaki tek an, Amerikan Koalisyonu’nun gelip Rojava'da DAİŞ'e karşı verilen mücadeleye hava desteği sağladığı zamandır. Bunun bile geniş kapsamlı sonuçlar doğurması açısından çok sınırlı olduğu ortaya çıktı. DAİŞ'e karşı verilen savaş desteği çok sınırlıydı. Bir diğer konu da, Sayın Öcalan'ın meşru bir temsilci olduğu, PKK'nin kendi kaderini tayin ve özgürlükleri için mücadele eden insanların meşru temsilcisi olduğunu söyleyen Belçika mahkemesinin kararıydı. Bu karar, ne yazık ki bir şeyi değiştirmese de çok önemli bir gelişmeydi. Evet, bir şeyler yapmaya devam etmeliyiz, bu konuda bir şeyler yapmak zorundayız. Sayın Öcalan için bazı adımlar attığımız için kendimizi daha iyi hissediyoruz ama aslında gerçek şu ki, sahadaki jeopolitik gerçekler değişmeden, ekonomik gerçekler değişmeden ne sunarsak sunalım, taleplerimiz konusunda Türkiye'ye söz geçiremeyeceğiz. CPT etkisiz ve bu konuda başarısız olduğunu göstermiştir. Tüm bu Birleşmiş Milletler organlarının gerçekten değişimi zorlama gücü yok. Tavsiyelerde bulunabilirler, bunun önemli olduğunu inkâr etmiyorum ama bu organların sınırlarını ve neleri başarabileceklerinin farkında olmamız gerekiyor, gereğinden fazla kendilerine önem atfetmemeliyiz.”
‘Çağrı değil bize gerçek bir eylem lazım’
Türkiye’nin önündeki önemli seçiminin birçok şeyi değiştireceğini ya da Türkiye’ye halklarını tamamen diktatörlük rejimi altına gireceğini dile getiren Rahila, uluslararası güçlerin ise demokratik bir ülkeden çok istikrar için Tayyip Erdoğan’dan yana tavır alabileceğini söyledi. Bu tavrın karşısında durulması gerektiğini belirten Rahila, Kürtlere yönelik ve tecridin durmasına dair gerçek bir eylem gerektiğini söyleyerek şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye'ye herhangi bir çağrıda bulunmanın gerçekten zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Şahsen bunun retorik olduğunu düşünüyorum, çağrıda bulunmak sadece kulağa hoş geliyor. Medyada biraz olsa bir ses getirir ancak hiçbir yere varmaz. Dediğim gibi, uluslararası alanda gerçekten etkili bir Türkiye boykotu uygulamamız gerekiyor. 21. yüzyılın parya devleti Güney Afrika'nın durumuna getirmeliyiz. Bu boykotlar, aktivistlerin mücadelelerini korumak için ihtiyaç duydukları bir destektir. Silah satışına son verdirmeliyiz. Türkiye'ye bir çağrı yapmak anlamsız, sadece bir şovdan ibaret olur ve buna özellikle gerek görmüyorum. Bize gerçek bir eylem lazım.”