Dastan Jasim: İran ve Türkiye bu savaşı kazanamayacak

  • 09:01 14 Aralık 2022
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Akademisyen Dastan Jasim,  Türkiye’nin Ortadoğu saldırılarını “bir etnik temizlik planı” olarak değerlendirerek, “İran ve Türkiye bu savaşı kolayca kazanamayacak çünkü bir grup insan özgürlükleri için savaşmaya karar verdiğinde bu hareketi ve örgütlülüğü kolayca durduramazsınız” dedi.
 
Türkiye, Kürtlere yönelik saldırılarıyla Ortadoğu planını işletmeye çalışırken, İran rejim güçleri karşısında ayaklanan halklara da saldırmaya devam ediyor. Her yönüyle özel savaş politikaları ile saldırılan Kurdistan’da bu planlar, direnişe çarpıyor. Başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere halkların Rojhilat’ta İran rejimine karşı, Kurdistan’ın diğer parçalarında Türk devleti, KDP ve çetelere karşı mücadele ediyor. Uluslararası güçler ve özellikle NATO’nun bölge karşısındaki sessizliği ise, bu saldırıların aslında bu güçlerin desteğiyle sürdüğünün işareti.
 
Önümüzdeki 2023 seçimlerini kazanmak uğruna içeride de dışarıda da savaş siyaseti yürüten AKP’nin Kürtlere ve Ortadoğu’ya yönelik dış politikası, uluslararası toplumun sessiz desteği ve gelecek seçimleri, Kürt Barış Enstitüsü'nde Ortadoğu alanında uzman Akademisyen Dastan Jasim’e sorduk.
 
“Erdoğan için IŞİD'in Türkiye sınırlarındaki varlığı, Kürt halkının varlığından daha az sorundu. İşte bu yüzden sürekli olarak Kürt halkına karşı operasyonlar yürütüyor. Erdoğan'ın IŞİD'i desteklemekle ilgili hiçbir bir çekincesi yoktu.”
 
* Türkiye, Suriye ve Irak'ta özellikle Kürt bölgelerinde cihatçıları destekledi ve 2015'te Türkiye Suriye'de ilk operasyonu gerçekleştirdi. Son 2 yılda özellikle bölgede, Kürtlere yönelik başlattığı operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Her şeyden önce, Türkiye 2010'un başında Kürtlere karşı 'olumlu' bir politika izliyordu ve 2013'te bir barış anlaşması yani çözüm süreci için masadaydı.  Fakat bu barış anlaşması, özellikle Erdoğan'ın elde etmeyi düşündüğü sonuçları ona vermiyordu. Daha sonra 2015 yılında iki önemli olay gelişti. İlki HDP'nin, Erdoğan'ın mutlak gücüne ve çoğunluğuna mal olan zaferiydi. Bunun üstüne gelen ise, Kobanê’de gelişen savaşa karşı insanların seferber olmasıydı. Bu iki faktör Kürt halkı için gerçekten önemli ve büyük bir andı. Türkiye bu süreçte Kobanê'ye tecrit uyguladı. Sınırdan tüm geçişleri engellediler. IŞİD'in oradaki kontrolü ele geçirmesi Türkiye için bir sorun olarak görülmüyordu. Bu da doğal olarak pek çok Kürt’ü kızdırıyordu ve Türkiye'de örgütlenerek Kobanê için seferber oluyorlardı. Bu durum Erdoğan için en kötü senaryoydu. Çünkü sınırın her iki tarafında da Kürt halkının örgütlenerek mücadele alanına girdiği anlamına geliyordu. Dolayısıyla Erdoğan için IŞİD'in Türkiye sınırlarındaki varlığı, Kürt halkının varlığından daha az sorundu. İşte bu yüzden sürekli olarak Kürt halkına karşı operasyonları yürütüyor ve ayrıca birçok cihatçı grubu destekliyor. Türkiye'nin başından beri Suriye muhalefetini desteklediğini biliyoruz, ancak Suriye muhalefetinin birçok bölümünün cihatçı olduğunu belirtmeliyiz. Erdoğan'ın IŞİD'i desteklemekle ilgili hiçbir çekincesi yoktu. Genel olarak, Erdoğan'ın tüm projesi ve ideolojisinin gittikçe İslamcı olduğunu gördük. 2000'li yıllarda daha çok ekonomi siyasetine odaklanmaya çalıştı ve tüm bunlarla daha çok tarafları bir araya getirme politikası izledi ama sonra bu şekilde giderek daha fazla İslamcı oldu. Yani bu da sorunun başka bir parçasıydı.
 
* Kasım ayında İstanbul'da bir bombalı saldırı gerçekleşti ve bombacının Türkiye’nin destekliği HTŞ’nin kontrol ettiği Efrîn'den geldiği bizzat İçişleri Bakanı tarafından söylendi. Fakat Türkiye Rojava’yı hedef gösterdi ve ardından Rojava'ya yönelik hava saldırısı başladı. Sizce Türkiye'nin Rojava'ya göz dikmesinin nedeni nedir?
 
Türkiye için sorun şu ki, tıpkı 2015'te olduğu gibi, Kürt halkı hala büyük bir sorun olarak görülüyor. Erdoğan, Kürt halkını istediği gibi yönlendiremez durumda. MHP koalisyonuyla oluşturduğu çoğunlukla bile onları istediği yöne çekemiyor. Muhalefet de salt çoğunluğu elde etmek için mücadele ediyor ve her ikisi için de sorun şu ki,  Kürt yanlısı gruplara ve Kürtlere nasıl davrandıkları ve hangi bedelleri verecekleri önemli. Çünkü seçimlerde oluşturdukları toplam, yüzde 10'dan daha fazla. Bu nedenle Kürt halkına yönelik kampanyalar yürütmenin ve oy almanın bir yolunu arıyorlar. Diğer yandan da Türkiye'nin sınırlarını Batı ile test etmeye çalışıyor olması. Rusya ile de aynısını yapıyor ve diğer tüm ülkelere karşı da benzer bir test yaklaşımı sergiliyor. Türkiye, özellikle Batı'nın NATO nedeniyle kendilerine ihtiyaç duyduklarını biliyor ve şu düşünce ile hareket ediyor: Batı'dan daha fazla ayrıcalık almak için ne kadar ileri gidebiliriz? Test ettikleri budur. Ayrıca NATO'nun genişleme planları da bu başka bir mesele.
 
 “Batı'nın net bir şekilde tarafını belli etmesi gerekiyor. Saldırıların orantılı olmadığını ve desteklemediklerini söylediler. Fakat siyasi bir yaptırım ve sonuç doğurmuyorsa bu açıklama hiçbir anlam ifade etmiyor.”
 
* Türkiye hava saldırısının yanı sıra kara operasyonuna ilişkin de tartışmaları sürdürüyor. Uluslararası güçler bunu destekleyecek mi?
 
Dürüst olmak gerekirse, bunu kestirmek çok zor. Çünkü sanki Batı'daki herkes bu meseleden kaçmaya çalışıyor ve bu fırsatla Türkiye ne kadar ileri gidebileceğini test etmeye devam ediyor. Taraflar harekete geçmemeyi sürdürdüğü takdirde ve herhangi bir şekilde tepki vermemeye devam ettiği sürece, Türkiye büyük olasılıkla bir şekilde kontrolü eline almaya başlayacak veya Menbiç gibi, bir şehri devralarak sembolik bir galibiyet elde edecek. İşte bu nedenle Batı'nın net bir şekilde tarafını belli etmesi gerekiyor. Hiçbiri net ifadeler kullanmadı. ABD'den saldırılara karşı net sinyaller gelmedi. Saldırıların orantılı olmadığını ve desteklemediklerini söylediler evet, fakat siyasi bir yaptırım ve sonuç doğurmuyorsa bu açıklama hiçbir anlam ifade etmiyor. Aslında Sergey Lavrov da bir açıklama yaptı ve Kürt projesinin tehlikeli bir proje olduğunu ve meselenin bu olduğuna işaret ederek suçu Kürt halkının üzerine attı. Açık bir şekilde Rusya'nın Kürtlerin tarafında olmadığını görüyoruz. Avrupa Birliği de bu konuda çok çok sessiz çünkü İsveç ve Finlandiya'nın tüm NATO üyeliği talebi için Erdoğan'a ihtiyaç duyuyorlar. Hem NATO hem de mültecileri Avrupa'dan uzak tutmak için Türkiye'ye siyasi olarak ihtiyaçları var. Bu yüzden hiçbiri tek kelime etmiyor. Eğer sessizlik yeminlerini sürdürmeye devam ederlerse yüksek ihtimalle Erdoğan operasyonlara devam edecek.
 
* Görüyoruz ki bir taraftan Rusya ve Ukrayna meselesi diğer yandan Ortadoğu’daki savaş. Türkiye’nin önünde bir seçim ve Tayyip Erdoğan'ın Ortadoğu planı var. Sizce uluslararası güçler ortak çıkarlar üzerine bu seçimde Erdoğan iktidarını yeniden destekler mi?
 
Şartlara göre değişkenlik gösterebilir. Erdoğan'ın iktidarı altında Türkiye'de ekonomi gittikçe kötüleşiyor ama diyelim ki, bu rejim muhalefet altında istikrarlı ilerliyor ve muhalefetin var olan altı parçasının her zaman mükemmel bir şekilde uyum sağladığını söyleyemeyiz. Batı her şeyden önce istikrar ile ilgileniyor kim olduğu ne yaptığı pek önem ifade etmiyor, politikacılar istikrarı talep ettikleri için o kişi de Erdoğan ise desteklemekte sakınca göremeyecekler. İzlenecek yollardan biri bunu gösteriyor ve bence bu noktada Batı kendi jeopolitik çıkarlarının ötesini umursamıyor. Sorun hemen hemen bu. Ama daha zayıf, kendine odaklanan ve Güney ile uğraşan bir Türkiye'nin bölgedeki diğer siyasi meselelere daha az müdahale edeceğine dair bir argüman da olabilir.  Ama şu ana kadar Batı'dan yeni seçime ilişkin büyük bir açıklama yok. Aslında uluslararası toplumun batısının, Türkiye seçimlerine nasıl tepki vereceğini önemli ölçüde merak ediyorum ve gelişmeleri takip ediyorum.
 
“Erdoğan Kürtlerin orada yaşamaması gerektiğini düşündüğü gerçeğine atıfta bulunmakla kalmıyor, bu bölgede yaptığı etnik temizliğe katkıda bulunan çok tehlikeli bir iddiayı ortaya koyarak, aynı zamanda belirli bir ırkçı imajı yeniden üretiyor.”
 
*Erdoğan katıldığı bir televizyon programında "İdlib devasa bir alan. Önemli olan bu devasa alanda böyle bir birikimi kontrol altında tutmak. Yaşam tarzını kontrol altında tutmak. Buna da en uygun olan Araplardır. Kürtlerin yaşam tarzları buraya uygun değildir" dedi. Kürtlere yönelik bu soykırım niteliğindeki sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Erdoğan'ın hangi etnik grupların nerede yaşaması gerektiğine dair belirli bir fikri olduğunu ve bu savaşını haklı çıkarmak için özellikle Kürt halkına karşı ırkçı klişeleri yeniden ürettiğini kesinlikle gösterdiğini söyleyebilirim. Bildiğimiz gibi, Türk tarihinde dağların rolü, Kürt halkının varlığını inkâr etmenin bir göstergesiydi. Yani, 'Kürtler yok ama onlar dağ Türkleri' diyerek genelde sık sık dağlardan bahsediyorlardı. 1991'de Turgut Özal'ın Iraklı Kürtler için söylediğini hatırlarsanız eğer, 'Bunlar vahşi insanlar, dağlılar, onları şehirlerde uygarlaştırmalıyız' derdi. Burada sadece Kürtlerin orada yaşamaması gerektiğini düşündüğü gerçeğine atıfta bulunmakla kalmıyor ki bu, bölgede yaptığı etnik temizliğe katkıda bulunan çok tehlikeli bir iddiayı ortaya koyuyor; aynı zamanda belirli bir ırkçı imajı yeniden üretiyor. Türk tarihinde bu tutum hep var olmuştur ve bu çok tehlikeli. Afrin'de ne kadar ileri gittiğini, bölgenin demografisini tamamen değiştirmeye ne kadar hazır olduğunu gördük. Bunu Kobanê ve diğer bölgelerde yapmaya devam ederse, bu da çok tehlikeli olacaktır.
 
* Rojava saldırılarında ilk olarak gıda depoları, hastaneler ve sivil alanlar bombalandı insanlar buna rağmen bölgeyi terk etmedi sizce öncelikle buraya saldırmasının sebebi nedir?
 
Bu saldırı şekli bölgeyi tamamen insansızlaştırma ve Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin istikrarını tamamen bozmaya çalışmakla ilgili. Çünkü elbette bir altyapıya ihtiyaçları var, bir sisteme ihtiyaçları var. Bunların hepsine ihtiyaçları var. Zaten ekonomik olarak şartları pek de iyi değil ve Kuzeydoğu Suriye yönetimine yönelik birden fazla ambargodan mustaripler. Öte yandan bu, aynı zamanda yeni bir mülteci dalgası yaratmakla da ilgili.  Çünkü Erdoğan biliyor ki ne kadar çok mülteci Avrupa'ya doğru hareket ederse, mülteciler anlaşması gereği daha fazla para almak için Avrupa ile o kadar çok pazarlık yapabilir. Bu bir kısır döngü. Bence bu tavır siyasete bunun kolay bir çözüm yolu olmadığını açıkça göstermeli. Sürekli yeni bir mülteci dalgası yaratmaya çalışan biriyle birlikte çalışıyorsanız, mülteci sorununa uzun vadede çözüm bulmanız imkânsız.
 
“İran ve Türkiye bu savaşı kolayca kazanamayacak. Çünkü bir grup insan ilk kez kolektif olarak özgürlükleri için savaşmaya karar verdiğinde bu hareketi ve örgütlülüğü kolayca durduramazsınız. İnsanlar asla buna geri dönmeyecektir”
 
* Türkiye'nin Rojava saldırıları ve İran'da da kadınların öncülüğündeki hareketliliğe ve Kürtlere yönelik saldırılar var. Kürdistan'a yönelik tüm bu saldırıların halkı yıldıracağını ve başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
 
Kürt mücadelesindeki son 100 yıla baktığımızda Kürt hareketinin ana odak noktası hep bir ulus devlet yaratma mücadelesi etrafında şekilleniyordu. Fakat günümüze baktığımızda Kürtler için her yerde demokratik, eşitlikçi bir yapıya ulaşmak da önemli bir hale geldi. Protestolar, Ortadoğu’da ilerici düşüncenin bir tür avangardı haline geldi ve bu birçok insanı harekete geçiriyor. Bu durum tabii ki İran, Türkiye ve benzeri gerici rejimlerin hoşuna gitmeyen bir şey. İran ve Türkiye bu savaşı kolayca kazanamayacak çünkü bunu bir konuşmamda da dile getirdim, bir grup insan ilk kez kolektif olarak özgürlükleri için savaşmaya ve özgür olmak için bir şeyler yapmaya karar verdiğinde bu hareketi ve örgütlülüğü kolayca durduramazsınız. Gerçekten boyun eğmeyecekler. Çünkü daha önce sahip oldukları hayat onlar için bir alternatif sunmuyordu. İran'a bakın, sonra Suriye'ye, insanlar çok uzun zamandır acı çekiyordu.  Kana bulanmış bir Suriye'nin daha önce Esad döneminde ve ardından IŞİD altında korkunç bir halde olduğunu hatırlayın. İnsanlar asla buna geri dönmeyecektir ve şunu sormalıyız; uluslararası toplum, hakkı olanı talep eden insanlara yardım mı edeceklerine yoksa sadece insanların nasıl öldürüldüklerini mi izleyeceklerine bir an önce karar vermelidir. Karar vermek uluslararası toplumun elinde.
 
“Tüm bunların temelinde Kürt sorunu olduğunu bilmek ve bunu her zaman tartışmanın merkezinde tutmak çok önemli. Kürdistan'ın dört parçasında da Kürt sorunu çözülmezse bu tutum hiç son bulmayacak”
 
Özellikle Türkiye için temel bir soru şu Kürt sorunu nerede duruyor. Birçok insan, 2015 ve 2016'nın çok çok kanlı bir iç savaş olduğunu, Kürdistan ve Bakur'un kentsel nüfusunun büyük bir kısmının yok edildiğini, tüm şehirlerin yıkıldığını, yüzlerce insanın öldüğünü ve bunun büyük bir travma olduğunu çoğu zaman unutuyor. Kuzey Kürdistan'da ise toplumda bir kutuplaşma görüyoruz. Şimdi sessizliğini koruyan birçok insan var çünkü konuşmaya cesaret edemiyorlar ve tek kelime konuşmuyorlar.  Kürt halkının kimliğini inkâr etmeye sürekli geri dönüyorlar.  Ne yazık ki Türkiye'de 80'lerdekine çok benzer bir durum var ortada ama toplumda boyun eğmeyen, direnmekten vazgeçmeyen bir kesim daha vardı. Her gün gazetecilerin gözaltına alındığını görüyoruz. Türk polisinin suç işlediğini, taciz ettiğini, işkence yaptığını her gün görüyoruz. Şunu unutmamak lazım, tüm bunların temelinde Kürt sorunu olduğunu bilmek ve bunu her zaman tartışmanın merkezinde tutmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kürdistan'ın dört parçasında Kürt sorunu çözülmezse bu tutum hiç bitmeyecek; siyasetçiler inkar etmeye çalışsa da ve artık hiçbiri Kürt sorununun önemli olmadığını söylese de kesinlikte temel nokta bu ve çok önemlidir.