Ayşe Acar Başaran: Kadınlar bu ülkeyi yaşanılır kılacak

  • 15:40 10 Aralık 2022
  • Güncel
ANKARA - Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçe görüşmelerinde söz alan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadınlar ve çocuklar için yaşam alanı yaratılmasını savunan kadın örgütlerinin kapatılıp kayyımlar atandığını söyledi. İktidarın cehenneme çevirdiği ülkeyi kadınların mücadele  yaşanılır hale getireceğini söyledi. 
 
Meclis Genel Kurulu’nda 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin beşinci turunda, Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, bakanlıkların ve bağlı kurumların bütçesine dair Genel Kurul’da konuştu. 
 
‘AKP 20 yıldır bir ileri gittiyse iki geri gitti’
 
Geçen sene yine bütçe konuşmasını yaparken, “Bu bütçe kadınların, halkların emekçilerin bütçesi değil” diyerek sözlerine başladığını ve bu senede aynı cümleyi kullandığını söyleyen Ayşe, her fırsatta geldiği günden beri kadın politikasını ileri taşıdığını iddia eden AKP, 20 yıldır bir ileri gittiyse iki adım geri gitti. 2002’den 2011 yılına kadar kadınların verdiği büyüm mücadele ile birtakım düzenlemeler getirildi. Ancak 2011’de kadın bakanlığı lağvedilerek, kadınlar aile bakanlığının içerisine eklendi. Bu süreçten beri kadınlar bağımsız, özgür bireyler olarak değil; ailenin bir parçası olarak tanımlandı. Kadınların yaşamını daraltmaktan, erkek egemenliğini teşvikten, kadın erkek eşitsizliğini derinleştirmekten başka hiçbir şey yapmadı. Bunu eylemlerinden, söylemlerinden, yaşamımıza olan yansımalarından her gün görüyoruz” dedi. 
 
‘Kadınlar aile düşmanı olarak lanse edildi’
 
AKP’nin ilk günden beri adım adım, kadın düşmanı politikalarıyla kadını bireyliğinden, haklarından soyutladığını ve “kutsal aile” ve “kutsal annelik” söylemleriyle politikalarını pekiştirdiğini dile getiren Ayşe, "Kadınlar buna karşı çıktığında, aile düşmanı olarak lanse edildiler. Tabii ki bu gerçekliği yansıtmıyor, bizler ailenin içerisinde sorunların olduğunu ve bunun dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca kadınların özgür bireyler olarak kabul edilmesini, sürekli aile içinde tanımlanmamasını savunuyoruz. Kadınlara sizlerin vaat ettiği tek kariyer olan annelik ve çocuk doğurmayı kabul etmediğimizi, yaşamın her alanında kadınların özgür ve eşit koşullarda yaşamasını savunuyoruz” diye belirtti.
 
HDP’li vekillerin dokunulmazlıkların kaldırılması
 
Meclis’teki kadın temsiliyeti’nin HDP’nin eşit temsiliyet politikası ve kadınların verdiği mücadele sayesinde yükseldiğine dikkat çeken Ayşe, Meclis’e giren kadın milletvekili oranın 2007 yılında yüzde 9.1 iken bu oranın 2021 yılında yüzde 17.4’e yükseldiğini dile getirdi. Meclis’teki temsiliyetin henüz eşit olmaktan çok uzakta olduğuna vurgu yapan Ayşe, “Bu gerçek ortadayken Meclis’te kadın temsiliyeti nasıl yükseltilir diye düşüneceğinize, temsiliyeti yükselten partimizin kadın milletvekillerine sistematik bir saldırı söz konusu. Bu dönem Semra Güzel ve Leyla Güven arkadaşlarımızın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Semra Güzel hakkında bir algı operasyonu yapılarak dokunulmazlığının kaldırılmasından sonra şu anda cezaevinde rehin tutuluyor. Yine Leyla Güven yargılama sonucunda talimatlı yargı tarafından cezası kesinleştirilerek milletvekilliği düşürüldü. Şu anda burada Meclis’te bizlerle olmaları gerekirken rehin tutuluyorlar” diye belirtti. 
 
22 belediye eşbaşkanı tutuklandı
 
Yerel yönetimlerde de durumun da farklı olmadığına dikkat çeken Ayşe, konuşmasının devamında şöyle konuştu: “31 Mart yerel seçimlerinde AKP’nin bini aşkın adayından yalnızca 25’i kadın, bunlardan sadece 6 tanesi seçildi. Buna karşılık HDP olarak 2019 yerel seçimlerinde kazanılan 65 belediyenin 61’inde eşbaşkanlık sistemi uyguladık. Henüz belediyelerimizin altı ayı dolmadan halkın iradesiyle beraber kadın belediyeciliği de hedef alınarak belediyelerimize kayyımlar atandı. 22 belediye eşbaşkanımız tutuklandı, kadın kurumlarının kapısına kilit vuruldu, belediyelerdeki kadın birimlerine erkekler atandı. Kadın kurumlarının kapatılmasıyla beraber kadınlara yönelik şiddet vakalarında ciddi artışlar açığa çıktı.
 
Bakanlıklarda kadın sayısı
 
Gelelim Bakanlıklara; Bakanlıklarda hala kadının adı yok. Kuruluşundan beri iktidar olan AKP hükümetleri döneminde, kadın bakan sayısı bir veya ikiyi geçmedi. Genellikle kadınlara yakıştırılan bakanlıklar ‘aile’, ‘kadın’ ve ‘sosyal işlerle’ ilgili bakanlıklar oldu. Kadınlar siyasette icra bakanlıkları olarak bilinen İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Milli Savunma gibi bakanlıklara getirilmedi ve adeta kadını, siyasetin de ‘mutfağına’ hapsettiler. AKP hükümetleri döneminde yalnızca Nimet Çubukçu bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirildi. Kadınlara ‘sembolik de olsa bir iki tane bayan milletvekili’ diyenlerin zihniyetinin tabii ki verdiği Bakanlıklar temsili kaldı, aldığı önlemler de göstermelik kaldı.
 
Katledilen kadınların verileri
 
2022 yılında verilere Aralık ayının henüz eklenmemiş haliyle en az 310 kadını erkekler katletti, en az 222 kadın da şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadınlar şiddete karşı defalarca şikayette bulunduğu halde korunmadı. İzmir’de Hülya Şellavcı, kendisini katleden Kaffar Yeğin hakkında tehdit edildiği gerekçesiyle 4 kez suç duyurusunda bulundu ve uzaklaştırma kararı aldırdı, en son tazyik hapsi istedi ve kabul edilmedi. Hülya Şellavcı bütün çabasının ardından korunmadığı için katledildi. Yemen Akoda’nın kızı, annesi katledildiğinde ‘50 kere şikayet ettik’ diyerek feryat etti. Bakanlık bütçe görüşmelerinde yaptığı sunuşta özellikle kadınları korumak için elektronik kelepçe uygulamasına geçildiğini ifade etti.
 
Koruma altında olan kaç kadın katledildi?
 
Ancak malesef elektronik kelepçeler kadına yönelik şiddet faili erkeklere değil, erkek egemen politikalara karşı mücadele eden kadınlara uygulandı. Şimdi buradan bakana bir kez daha soruyoruz: Kadına yönelik şiddet verilerini neden paylaşmıyorsunuz? Koruma altında bu ülkede kaç kadın katledildi? Bu konuda ihmali olan, görevini yapmayan kişilerle ilgili herhangi bir soruşturma başlattınız mı ya da suç duyurusunda bulundunuz mu? Bakanın sunuşunda sığınma evlerinin sayısından bahsedilmiş ancak şartlarından ve güvenliğinden bahsedilmemiş. Ben bahsedeyim size: 2017’de Kastamonu'da sığınma evinde kalan Naime K., şiddet gördüğü eşi tarafından Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü servisinde katledildi. 2020 yılında Bingöl'deki evinden kaçıp İstanbul'da sığınma evine yerleşen Zeynep Topal, yerini öğrenen eşi tarafından Bingöl'e geri götürüldü, sonrasında katledildi. 2021 yılında intihar ettiği iddia edilen Reyhan A.’nın, ailesinin baskısıyla sığınma evinden ayrıldığı öğrenildi. Reyhan A., karakola verdiği ifadede, ‘Başıma bir şey gelirse S.Ç., S.Ç.’nin ailesi, annem ve erkek kardeşlerim sorumludur’ demişti. Maalesef bunlar en vahim örnekler ancak birçok ilde sığınma evlerinin güvenliği söz konusu değil. Bazı illerde halk içerisinde otobüs duraklarının ismi haline bile gelmiş durumda. Anlamanız için söylüyorum, mesela yolcular diyor ki ‘Bizi sığınmaevinde indir.’ Şimdi tekrar bakana soruyorum: Sığınma evlerine dair bu güvenlik zaafiyetinin giderilmesine dair bir planınız var mı?
 
Kurdistan’da devreye giren özel savaş politikaları
 
Türkiye’de kadına yönelik şiddet koruma mekanizmalarının işlememesiyle, yargı maşasıyla, erkeklik indirimleriyle, beraatlerle, tutuksuz yargılamalarla devam ettirilirken Kürt illerinde özel savaş politikası yürütülüyor. İpek Er’in katili Musa Orhan’a 10 yıl ceza verilip, adli tedbirle serbest bıraktırıldı. Gülistan Doku’nun kaybolmasında baş zanlı olan Zainal Abarakov adli kontrolle serbest bırakılmıştı fakat ortaya çıktı ki altı ay boyunca bir gün dahi imza vermeye gitmemiş. Karakol tarafından kendisine bu karar tebliğ dahi edilmemiş. Bir kadın aktivist kadın davasından imzaya gitmediğinde anında yakalama emri çıkaran karakol, Abakarov hakkında 6 aydır hiçbir şey yapmamış. Fatma Altınmakas kendini Türkçe ifade edemediği için dönmek zorunda kaldığı evde katledildi, burada sadece tetiği çeken erkek yargılandı. Ancak bu konuda ihmali olan, gereken korumayı sağlamayan, anadilinde destek vermeyen herkes sorumludur.
 
Korucu silahı ile katledilen kadınlar
 
Bölgede çalışan kadın kurumlarına gelen şikayetlere göre özellikle üniformalı erkeklerin Kürt kadınlarla ilişki geliştirmeye çalıştığı, cinsel, duygusal istismar uyguladığı, kadınların bu failleri şikayet ettikleri durumlarda karakolda şikayetlerinin alınmadığı gibi durumlar söz konusu. Ayrıca korucu silahı ile kadınların öldürülmesi vakalarında da ciddi bir artış var. Şırnak’ta Firdevs Babat, Urfa’da Aysel Yaşar bu yıl korucu silahı ile katledildi. Diyarbakır’da MHP eski İl Başkanı çocuğa yönelik istismar suçundan sonra beraat etti. Mahkeme, çocuğun rızası olabileceğini söyledi. ‘Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım bürosu’ 2021 yılı içerisinde 36 kadının gözaltında cinsel tacize uğradığını fakat tek bir görevlinin dahi ceza almadığını açıkladı. Daha onlarca örnek var maalesef, Kürt illerinde kadınlar şiddetin bambaşka bir boyutuyla yüz yüze.
 
Tutuklanan kadın gazeteciler
 
Bütün bunlar olurken kadınlar için, çocuklar için yaşam alanı yaratılmasını savunan ne kadar kadın örgütü varsa hepsini kapatıp, kayyumlar atadılar. Bir taraftan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davası açanlar, 25 Kasım’da alanlara çıkan kadınlara saldıranlar, diğer taraftan TJA aktivisti arkadaşlarımızı rehin alıyor. Yetmiyor, dünyanın ilk kadın haber ajansı JINNEWS muhabiri kadın gazeteciler ‘çalıştıkları haber ajansından aldıkları maaşı gerekçe olarak gösterip’ rehin alıyor. Berivan, Diren, Ceylan, Öznur, Habibe önce haklarında algı yaratılarak hedef gösterildi, gözaltında şiddete ve işkenceye maruz bırakıldı. Başlarının eğilmeye çalışıldığı işkence görüntüleri bütün kadınlara mesaj verircesine kamuoyuna servis edildi. Rehin alamadıklarının habercilik için kullandıkları araçlara, bilgisayarlarına, fotoğraf makinelerine el koydular. Savaş politikalarına karşı olan kadınlar rehin alındı. Savaşa karşı hakikatleri savunan Şebnem Korur Fincancı rehin alındı. Süleymaniye’de Jineoloji editörü arkadaşımız Nagihan Akarsel katledildi. Arkadaşımızın kalemi hakikatleri yazıyordu, o kalemi kıramadılar, bugün o kalem hepimizin elinde.
 
25 Kasım’da polis şiddetine maruz kalan kadınlar
 
İzmir il binamızda arkadaşımız Deniz Poyraz katledildi. Deniz Poyraz’ı katleden katile polisler ‘abicim’ diye seslendi, yargılama aşamasında duruşmayı takip eden herkesi tehdit etmeye devam etti katil. Yetmedi dosya kamuoyundan kaçırılarak Şakran Cezaevi’ne nakledildi. Kadınlar 25 Kasımlara, 8 Martlara katıldıkları için, İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz dedikleri için yargılanıyorlar. Kobanê kumpas davası gibi dosyalarla bir taraftan partimiz hedef alınırken bir taraftan da kadın özgürlük mücadelemiz hedef alınıyor. Bütün bunlar olurken Aile Bakanlığı ne yaptı? Dalga geçer gibi 25 Kasım’da kadına yönelik şiddetle ilgili spotlar yayınladı, Bakanlığın şiddete karşı spotlar paylaştığı gün kolluk kadınlara şiddet uyguladı. Hangi kadınlara? Sokaklarda sadece kendisinin değil, çocukların, LGBTİ+ların yaşam hakkını savunan kadınlara. Sokaklarda, meydanlarda özgürlük ve onurlu yaşam talebini haykıran kadınlara yönelik iktidar politikası maalesef istismarcılara yönelik politikalar kadar yumuşak değil. İşte iktidarın kadınlara yönelik politikasının aslı budur!
 
Cemaat ve tarikatlarda yaşanılan istismarlar
 
AKP-MHP iktidarı her şeyi araçsallaştırdığı gibi dini de araçsallaştırıyor ve istismar ediyor. Devlet eliyle paranın ve din istismarının mekanları haline getirilen tarikatlar, cemaatler ve yurtlarda kalan çocuklara deniyor ki ‘senin paran da dinin de benim.’ Ensar Vakfı'nda da Hiranur Vakfında da yaşananlar devletin bahşettiği bu güç ile ilgili. Hiranur Vakfında 6 yaşındaki kız çocuğunun yaşadığını da ancak buradan bakarsak görebiliriz. Cinsel istismar diyerek genel bir tanıma sokamayız yaşananı.  Bugün medyaya çıkıp çocukların rızasından bahsedenlere de; zamanında ‘tecavüz değil, küçüğün rızasıyla gayri resmi evlilik’ diyen adalet bakanı Bekir Bozdağ'ın temsilcilerinden biri olduğu AKP zihniyetine karşıyız. Daha dün bir haber düştü; Konya’da lise son sınıf öğrencisi çocuk, derslerinde başarılı olduğu için okulu müdürü H.A. tarafından ‘Seni, Milli İstihbarat Teşkilatı’na memur olarak alacağız’ vaadiyle istismar ediliyor. Devletin istihbarat teşkilatının adını bu kadar kolaylıkla bir istismar için kullanabilmeleri tesadüf değil. Çünkü halkları, çocukları, kadınları ekonomik, fiziki, sosyal anlamda sistematik bir şekilde istismar ettiniz. Bugün devletin valilikler, kaymakamlıklar ve belediyeler aracılığıyla da  güç bahşettiği bir cemaatte de bunun sonucu olarak  6 yaşındaki çocuğa tecavüz edildi. Bu böyle bilinsin! Hem de bu yaşananı örten mahkemesi ve sağlık kurullarıyla da bu suça ortak olundu.
 
Sizin yaptıklarınıza çocukların rızası olamaz
 
Çocuklar artık bugün daha fazla kuşatma altında. Yoksullukla, açlıkla, istismarla, tecavüzle, madde bağımlılığı ile, okulsuzlukla sınanıyorlar.  Bugün ülkede çocukların yaşadığı sorunlar devletin yoksullaştırma politikalarından nasıl bağımsız değilse yaşadıkları coğrafyadan da bağımsız değil. Çocukların yaşadıkları bu kuşatmanın her coğrafyada başka bir karşılığı var elbette. Devletin güvenlik güçlerinin, korucularının da dahil olduğu vakalar bize özel savaş politikalarının hayata geçirildiğini gösteriyor. En son çocuğa cinsel istismardan yargılanan Diyarbakır MHP İl Başkanı Cihan Kayaalp'in sözleri ve zamanında Musa Orhan'ı da serbest bırakan hakimin beraat kararı da bize yine suçluların korunduğunu açıkça gösteriyor. ‘İstismar olsa bile çocuğun rızası olabilir ve kesin, inandırıcı delil yok’ denilerek beraat ettirilenlere, bugün artık yalanları, hırsızlıkları, tecavüzleri, tacizleri ortadayken bile bizlerin rızasını isteyen bu iktidara karşı diyoruz ki sizin yaptıklarınıza çocukların rızası olamaz; bizim de rızamız yok ve olmayacak da. Devletin yıllardır sürdürdüğü savaş politikaları çocukların yaşamlarını, benliklerini altüst ediyor. Bugün Diyarbakır'da madde bağımlılığı yaşının 6-7 yaşlara indiğini biliyoruz. Okulların kendisi artık bu maddelerin adeta merkezi olmuş durumunda.
 
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanın manipülasyonları
 
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nın yaptığı açıklamada Bakan, Hiranur Vakfı ile ilgili bir açıklama yapmaya ihtiyaç duyulduğunu söylüyor ancak açıklama boyunca neredeyse yaşananlara hiç değinmiyor. Aksine manipülasyon yapıyor. Kafaları karıştırmak ve hakikatin üstünü örtmek için her yolu deniyor. Bu sizin için yeni bir durum da değil iktidar olarak. Zamanında Turhan Çömez’in İstanbul Bahçelievler’de çocuk istismarını bildirmesine de eski Bakan Nimet Çubukçu’nun ‘Ne olur bunu deşifre etme, kimseyle konuşma söz ben bunun üstüne gideceğim’ dediğini biliyoruz. Daha geçen sene yine aynı yerle alakalı avukat Dilek Ekmekçi iddialarda bulundu, biz de önergemizi verdik. Aleyna Çakır’ın ölümünün baş şüphelisi Ümitcan Uygun’un bu tarz bir çeteye dahil olduğu, annesinin de emniyette çalıştığı iddia edildi. Bu iddialar üzerine ne yaptınız? Daha neler deşifre edilmesin diye saklıyorsunuz acaba?
 
Çocuk istismarı, kadın cinayeti politiktir
 
Evet sayın bakan, sizin de dediğiniz gibi; Çok tatsız ve hiç duymak istemediğimiz haberlerden birisi. Tüyleri diken diken eden bir mesele. Ama yalnızca bunu hissetmiyoruz. Öfkeleniyoruz ve bunu siyasetin konusu görüyoruz. ‘Kadına şiddet, çocuk istismarı siyasetin konusu değildir’ diyen sizin zihniyetinize karşı mücadele etmek için biz siyaset yapıyoruz. Siz siyaset yapmayı çıkar ilişkilerinizi korumak olarak görseniz de bizler bu ülkede herkes için; kadınlar, çocuklar, işçiler, emekçiler, mülteciler, engelliler için ve onlarla birlikte yapıyoruz. Siyaset bizim için o nedenle oldukça insani. Çünkü kadın cinayetleri de, çocuk istismarı da politiktir.
 
Çocuk istismarını normalleştiriyorsunuz
 
Kadın kazanımlarına saldırarak sadece kadınların istihdam alanlarını, yaşama karışmalarını engellemediler; ayrıca toplumsal bir tahribat yaratmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Mesela evlilik okulları açtılar okul çağındaki çocuklar için. 4+4+4’lerle çocukların eğitimden koparılmasına zemin hazırladılar. Pandemi döneminde de planladıkları gibi oldu, kız çocukları büyük oranda eğitimden koptu, çocuk yaşta evliliklerin zemini zaten yasal düzenlemelerle sağlanmıştı. Böylece önü daha da açılmış oldu. Bugünlerde de maalesef çok yakıcı bir gündemle karşı karşıyayız. Aile Bakanı her ne kadar 6 yaşında bir çocuğun istismarını ‘siyasetle alakalı’ görmese de biz işin aslını biliyoruz. Medya, diyanet, yargıyla ve bütün mekanizmalarla çocuk istismarı normalleştiriliyor.
 
Önergeler neden reddedildi
 
Bakana çok sorumuz var; Çocuk istismarı siyasetten alakasız hepimizin sorunuysa verilen ortak araştırma talepli önergeler neden reddedildi? Çocukların tacize, tecavüze uğramaması için nasıl tedbirler alacaksınız? 6 yaşındaki çocuk kendisine doğal diye dayatılan istismarın ne olduğunu yıllar sonra radyodan öğreniyor. Okullarda buna yönelik toplumsal cinsiyet eğitimlerinin verilmesini sağlayacak mısınız? Çocuk istismarına dair bakanlık olarak kaç davaya müdaahil oldunuz? Davalara müdahil olmanız için illa kamuoyuna mı yansımalı? Çocuk istismarı davalarına müdahil olmak Bakanlığınızın görevi değil mi?
 
Kadın yoksulluğu
 
AKP 20 yıldır kadınlara yönelik tek politika izliyor, o da kadınları yaşamdan izole etmek ve yoksulluğa hapsetmek. Başarılı da oldular, TÜİK’e göre kadın işsizliği son 1 yılda 129 bin arttı. Her 100 kadından sadece 18’i kayıtlı ve tam zamanlı çalışıyor. Tarım sektöründe kadınların neredeyse tamamı kayıt dışı ve güvencesiz çalışıyor. Genç kadın işsizliği yüzde 28,3! Bakın, 2012-2013 yasama yılında KEFEK Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme Alt Komisyonu’nda yol haritası oluşturmayı hedefledi. 10. Kalkınma Planında TCDB konusunda farkındalık oluşturulması gerektiği yer aldı. Ancak iktidar “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramını bu dönemden sonra yasaklı ilan ederek politika belgelerinden çıkardı. Yerine ‘Kadın Erkek Fırsat Eşitliği’ diye yeni bir kavram oluşturdu. Birleşmiş Milletler’den 3 milyon 300 bin Euro fon alınarak Türkiye’de Kadın Erkek Fırsat Eşitliğine Duyarlı Bütçeleme Projesi başlatıldı, ancak tüm bu çalışmalar bütçeleme sürecine somut bir katkı sunmadı. Aksine iktidar, 2023 Bütçe Teklifi’nde ‘kadın erkek fırsat eşitliği’ ibaresini dahi kullanmadı. Peki neden? Çünkü bu iktidarın kadınlara vaadi emeğinin sömürülmesi, şiddet, taciz, tecavüzdür.
 
Bütün kadınlar kadın düşmanı politikalardan nasibini alıyor
 
Mülteci kadınlardan engelli kadınlara, genç kadınlardan Roman kadınlara herkes bu kadın düşmanı politikalardan nasibini alıyor. Mülteci kadınlar ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor; taciz, mobbing ve nefret söylemine maruz kalıyor, mülteci kamplarında fiziksel şiddetten tecavüze her türlü şeyle karşılaşıyor; ama bunları bildirebilecekleri bir mekanizma yok, çünkü geri gönderilmekten korkuyorlar. Genç kadınlar işsiz, genç kadınlar eğitimden koparılıyor, genç kadınlar barınacak yer bulamıyor. Roman kadınlar iş başvurularına ayrımcılık sebebiyle ‘1-0’ geriden başladıklarını söylüyor, bir sürü önyargıyı aşmak zorunda kalıyor. Hala Roman mahallelerinde yoksulluk diz boyu.
 
Engelli kadınların ihtiyaçları gözetilmiyor
 
Kimliklerinden dolayı sadece eğlence sektöründe çalışabilecekleri düşünülüyor, kayıtsız ve güvencesiz bir biçimde çalışıyorlar. Engelli kadınlar hem kadın hem de engelli olmalarından kaynaklı çifte ayrımcılığa maruz kalıyor. Eğitim, istihdam, siyaset, ekonomik statü, sağlık, aile, sosyal ve kültürel alanların tamamında engelli kadınların bağımsız bir birey olarak yaşama hakları gasp ediliyor. Kadın sığınma evleri engelli kadınların ihtiyaçlarını gözetmiyor. Sadece bu da değil, engelli çocuk doğuran kadınlar da bu ayrımcılığa maruz kalıyor. ‘Sağlam çocuk’ doğurmamış kadın ötekileştiriliyor, erkekler ve devlet bu süreçte sorumluluk almayarak engelli çocuğun bütün bakım yükünü kadına yüklüyor. Bununla beraber farklı inanç ve etnik kimlikteki kadınlar, kadın olmanın yanında ayrıca birçok biçimde ayrımcılığa uğruyor.Sorunlar bu kadar ortadayken iktidarın yapması gerekeni bizler üç dönemdir bütçe öncesinde birçok kesimden kadınlarla bir araya gelerek kadınların talep ve istekleri doğrultusunda nasıl bir bütçe oluşturulması gerektiğini Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe Çalıştayları yaparak belirliyoruz. Peki nedir toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe?
 
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçireceğiz
 
Bütün bu sorunların çözümü kadınların, gençlerin, çocukların bütçesinin yapılması. Erkeklerin savaşa akıttığı bütçenin eğitime, yapısal değişime, dönüşüme aktarılması. Bizler toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı hem merkezi bütçenin hem de yerel yönetimler bütçesinin oluşturulmasında toplumsal cinsiyete duyarlı Bütçelemeyi hayata geçireceğiz. HDP’yle birlikte acil olarak bir Kadın Bakanlığı kurularak kadınların karşı karşıya kaldığı sorunları ivedilikle tespit edeceğiz. Bu sorunların çözümü için etkin politikalar hayata geçireceğiz. Türkiye’de bütüncül bir kadın politikasının hayata geçirilmesi için etkin biçimde mücadelemize devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesini geri getireceğiz ve etkin biçimde uygulayacağız. Eşbaşkanlık sistemini siyasetin her kademesinde biçimde uygulayacağız. Cins özgürlüğü devlet politikalarının merkezinde yer alacak, cinsiyet temelli her türden ayrımcılık ortadan kaldıracağız. Engelli kadınlara asgari ücretten az olmayacak şekilde ‘Temel Yurttaşlık Geliri’ ödeyecek, tüm sığınma evlerinin erişilebilirliğini sağlayacak, hem engelli kadınlar hem de engelli çocuk anneleri için destek yaşam merkezleri inşa edeceğiz.
 
Gücümüzü ‘Jin jiyan azadî’ diyen kadınlardan alıyoruz
 
Bütün engellemelerinize rağmen bunlar yaptıklarımızın sadece bir kısmı. Çok daha fazlasını yapacağız. Çünkü gücümüzü dünyanın dört bir yanında özgürlüğü haykıran, ‘Jin, jiyan, azadî’ diyen kadınlardan alıyoruz. Mücadelemiz büyüdükçe onurlu yaşamı inşa etmeye bir adım daha yaklaşıyoruz. İranlı kadınlar diyor ya bizi zorla kendi cennetinize götüremezsiniz diye, biz de diyoruz ki cennet hayalleri satarak cehenneme çevirdiğiniz ülkeyi biz kadınlar yaşanılır hale getireceğiz.”