Kadın Sığınakları Kurultayı sonuç bildirgesi açıklandı
- 17:07 7 Aralık 2022
- Güncel
İZMİR - 25. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, aileci politikalar nedeniyle kadına yönelik şiddet dahil birçok sorunun daha fazla derinleştiğine dikkat çekilerek tüm bu sorunlar karşısında mücadeleye devam edileceği vurgulandı.
Rosa Kadın Derneği’nin ev sahipliğinde Amed’de gerçekleşen 25. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın sonuç bildirgesi, İzmir Kadın Dayanışma Derneği binasında düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu. “Aile Odaklı Devlet Politikaları Kadına Yönelik Erkek Şiddetiyle Mücadeleyi Nasıl Güçsüzleştiriyor?” başlığıyla gerçekleştirilen ve aralarında kadın örgütleri, LGBTİ+ örgütleri, kamu kurumu ve belediyelerden katılımcıların olduğu farklı illerden 310 kadının katıldığı kurultayın sonuç bildirgesi, dernek adına Zeynep Tuna, Gülseren Demir, Müzeyyen Alpşen, Sevda Türkdoğan, Kısbes Seyhan Aydın, Ayla Erdoğan, Seher Gündoğan tarafından okundu.
‘Aileci politikalar şiddetle mücadeleye engel’
Bildirgede, kadın kazanımlarına dönük saldırılar, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alınması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden giderek uzaklaşıldığı ifade edilen bildirgede, “aileci” politikaları getiren yaklaşım ve politikaların kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi güçsüz kılan yanlarının değerlendirildiği kaydedildi. Özellikle son dönemde yapılması planlanan anayasa değişikliğine yönelik tartışmaların ailenin tanımı üzerine yoğunlaşmasının, devletin bu konuya yaklaşımının açık bir göstergesi olduğu belirtilen bildirgede, “Devlet ailenin tanımını yapamaz, devletin sorumluluğu kadınları aile içerisinde maruz kaldıkları şiddete karşı korumaktır. Kadınları aileye indirgeyen, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini normalleştiren, LGBTİ+ karşıtı politikalar üzerine kurulan bu yaklaşımı neredeyse tüm politika ve uygulamalarda ana akımlaştırmaya çalışan ve nihayetinde kadınları şiddete mahkum eden aileci politikalara itirazımız var. Kadınların şiddet gördüğü aileyi ne olursa olsun kutsal kabul eden yaklaşımın yargı kararlarında kendini gösterdiğini, kadına yönelik şiddet suçlarının cezasızlıkla sonuçlandığını ya da aile mahkemelerince kadınlar aleyhine kararlar alındığını görüyoruz” denildi.
‘Kayyımlar kadın mücadelesine olumsuz etki ediyor’
“Aileci” politikaların kadınların şiddetten uzaklaşma mücadelesinde ve çocukların korunmasında önemli bir engel oluşturduğuna dikkat çekilen bildirgede şu ifadeler kullanıldı: “Yoksullukla mücadeleyi kadınların üstüne yükleyen devlet politikaları, kadınlara sosyal yardımları sadaka dağıtır gibi veriyor. Kadınlar yoksullukla cebelleşirken bir diğer yandan ev işleri ve bakım yüküyle baş etmek zorunda kalıyor. Şiddetten uzakta kendi hayatlarını kurmak için ihtiyaç duydukları kaynaklara erişemiyorlar. Yerel yönetimlerin sunduğu destekler kadınların hayatlarında önemli değişimler yaratabiliyor fakat pek çok belediyede kadından yana yaklaşımı görmekte güçlük çekiyoruz. Kürt illerinde ise kayyum politikalarının kadına yönelik şiddetle mücadeleyi olumsuz etkilemeye devam ettiğini kadınların ve kadın örgütlerinin deneyimlerinden görüyoruz.”
Bildirgede, kadınlara dayatılan aile odaklı-aileci ve kadın düşmanı politikalara karşı Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde mücadeleye devam edileceğinin altı çizildi.
Kurultayın sonuç bildirgesinde başlıklar ve talepler şu şekilde sıralandı:
“*Hukuksuz bir şekilde alınan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı iptal edilmeli ve İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden imzacı olunmalı.
* Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın adı değiştirilerek, ‘Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı’ olmalı.
*Devlet sığınaklarının ve ŞÖNİM’lerin işleyişinde ve denetiminde kadın örgütleri de söz sahibi olmalı ve denetim mekanizmalarına dahil edilmeli. Bu kurumlarda kadın bakış açısına sahip kişiler çalıştırılmalı ve çalışanlar ile şiddet alanında çalışan kadın örgütleri arasında düzenli toplantılar yapılmalı ve şiddet verileri paylaşılmalı.
*Sadece şiddete maruz kalan kadınlara hizmet sağlamak üzere uzmanlaşmış destek sağlayan, 7/24 ulaşılabilir bir telefon hattı oluşturulmalı. Hattı yanıtlayanlar sadece polise ya da başka kuruma yönlendirme işlevi görmemeli, kadının ihtiyaç duyduğu bütüncül desteği sağlayabilmeli.
*12 yaş üstü oğlan çocuklarının sığınaklara kabulünü engelleyen yönetmelikteki ilgili madde tüm çocukların cinsiyetleri fark etmeksizin sığınaklara kabulünü mümkün kılacak şekilde değiştirilmeli. Sığınakta yaşaması mümkün olmayan kadın ve çocuklar için yönetmelikteki ev desteği de fiili olarak sağlanmalı.
*Kolluk kuvvetleri ve adli mekanizmalar 6284 kapsamındaki koruyucu ve önleyici tedbirlerin gereğini yerine getirmeli. 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen koruyucu ve önleyici tedbirlerin takibi kolluk kuvvetleri ve ŞÖNİM tarafından yasal mevzuata uygun şekilde yapılmalı, tedbirleri ihlal edenler hakkında şikayet süreci işletilmeli. Şiddet uygulayan aile üyeleriyle işbirliği yapma, kadınları faille barışmaya zorlama, tutanak tutmama, suç duyurusunu işleme almama, darp raporu vermeme gibi kötü uygulamalar cezalandırılmalı.
*Adli yardıma başvuran şiddete maruz kalmış kadınlara belge istenmeden hızlıca avukat atanması yapılmalı, kadının bilgilerinin gizliliği ilkesine önem verilmeli. Aynı şekilde şiddete maruz kalmış kadınların, mülteci ve LGBTİ+ olarak ayırt edilmeksizin eşit biçimde adalete erişebilmesi için adli yardımdan dava alan avukatlara özel meslek içi eğitim verilmeli, süpervizyon almaları sağlanmalı. Atama listesinde sadece kadın avukatlar olmalı ve şiddet konusundaki yaklaşım ve çalışmalar standartlaştırılmalı.
*Yerel yönetimler kadına yönelik şiddetle mücadele için uzmanlaşmış sosyal hizmetler sunmayı önceliklendirmeli. Sığınak açması gereken belediyeler sığınak açmalı ve buna göre personel istihdam etmeli. Nüfusu 100 bini geçen belediyelerin sığınak açma yükümlülüğüne benzer şekilde, nüfusu ne olursa olsun her belediyenin kadın danışma merkezi olması gerekliliği mevzuata eklenmeli. Her belediye kendi yerelinde şiddete maruz kalan kadınların erişebileceği mekanizmaların bilgisinin yaygınlaştırılması için görünürlük çalışmaları yapmalı.
*Yerel yönetimler kadına yönelik şiddetle mücadelede aile odaklı politikaların etkisini azaltacak toplumsal cinsiyet eşitsizliğine duyarlı somut adımlar atmalı, alanda çalışma yürüten bağımsız kadın ve LGBTİ+ örgütleri ile etkin işbirlikleri geliştirmeli, stratejik planlarının ve yerel eşitlik eylem planlarının oluşturulmasında bu örgütleri aktif olarak dahil etmeli. Bu planlamalarda mutlaka kadına yönelik şiddetle mücadele özelinde bütçe ayrılmalı. Özellikle sığınak ve dayanışma merkezi çalışanlarının Kurultaylara katılımları politik olarak desteklenmeli, engellemelerin önüne geçilmeli ve katılım için bütçe ayrılmalı.
*Kürt illerinde kayyım uygulamalarının yerel yönetim sistemi içerisindeki kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarını tamamen ortadan kaldırdığı görülmektedir, bu uygulamalara son verilmeli.
*Çocukların evlilik yoluyla istismarı konusunda çocuğu evliliğe zorlayan aileye, kişilere, evliliği gerçekleştiren memurlara cezai yaptırımlar uygulanmalı ve Medeni Kanun’da evlilik yaşı 18 yaşına yükseltilmeli.
*Çocuk istismarının önlenmesi ve istismara uğrayan çocuklara bilinçli ve etkin bir şekilde destek verilmesi amacıyla kurulan Çocuk İzlem Merkezleri yönetmeliğe uygun şekilde işlemeli, bu merkezlerin kapasiteleri ve sayıları arttırılmalı, ifade alma süreci tek elden ve hızlı bir şekilde yürütülmeli.
*Göçmen çocuklar dahil tüm çocukların doğrudan başvurabileceği ve destek alabileceği 7/24 çalışan bir acil yardım hattı olmalı.
*Babası tarafından şiddete ya da istismara maruz kalmasına rağmen babasıyla görüş kararı verilen çocuklar, çocuk teslim merkezleri üzerinden babaya teslim edilirken merkezde bulunan uzmanların görüşü dikkate alınmalı ve uzmanların uygun bulmadığı durumlarda çocuğun şiddet uygulayana teslimi engellenmeli.
*Kadınların cinsel şiddete dair hizmet aldığı baro, hastaneler, aile ve toplum sağlığı merkezleri, okullar, sosyal hizmet merkezleri ve adliyeler başta olmak üzere tüm kurumlardaki ilgili çalışanlar cinsel şiddet ve cinsel şiddetin etki ve dinamiklerine dair bilgi sahibi olmalı. Bu kurumlar kadından yana bakış açısı ile çalışmalı.
*Cinsel şiddet konusunda bütüncül ve uzmanlaşmış desteği bünyesinde toplayan ve önleyici çalışmalar da yürüten, acil ve kısa dönem desteğin yanı sıra uzun süreli sosyal destek veren, acil tıbbi ve adli müdahale desteği verebilen, uzman personelin çalıştığı tecavüz kriz merkezleri/cinsel şiddet kriz merkezleri kurulmalı, bu kurumların nasıl çalışması gerektiğine dair, kamu kurumlarının yanı sıra kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin da dahil olduğu çalışma grupları kurulmalı.
*Cinsel şiddet sonrası hukuki, sosyal, sağlık, ruhsal alanlarında destek veren tüm kamu kurumları bu süreci birbirleri ile koordinasyon içerisinde yürütmeli. Cinsel şiddet sonrası verilen tüm destekler içine psiko-eğitim ve psikolojik ilk yardım da dahil edilmeli. Verilen destekler şiddetin dinamiklerine hakim ve feminist perspektifle çalışan kadınlar tarafından sağlanmalı.
*Cinsel şiddet ile ilgili şikayet sürecinde kadının beyanı esas alınarak soruşturma süreci başlatılmalı, soruşturmaya başlaması için somut delil aranmamalı, etkin soruşturma yürütülmeli. Delil olması durumunda, fiziki ve ruhsal deliller şiddetin etki ve dinamiklerine dair deneyimli olan kolluk ve sağlık profesyonelleri tarafından nitelikli bir şekilde toplanmalı ve raporlanmalı, şiddete maruz kalanın ifadesi yalnızca bir defa alınmalı, tekrar tekrar ifade vermek zorunda bırakılmamalı.
*Şiddet davalarında arabuluculuk sistemi olamayacağı ve boşanma davalarında arabuluculuğun yasak olduğu bilgisi yaygınlaşmalı. Ayrıca kadın, arabulucu istemediğini talep ederse arabulucu tarafından kesinlikle aranmamalı ve ikna edilmeye çalışılmamalı.
*Nafaka ve velayet taleplerinden istenen belgelerin temini gibi boşanma davasının süresini uzatan, tedbir ve nafaka kararlarında kadınları zorlayan aile bütünlüğü odaklı uygulamalar ortadan kaldırılmalı.
*Yaşadıkları şiddet sebebiyle kadınların çalışma hayatının olumsuz etkilenmesinin önüne geçen düzenlemeler iş sözleşmelerine eklenmeli, işyeri davranış kuralları oluşturulmalı. Kadın personellere yönelik erkek şiddeti söz konusu olduğu durumda kadının yerinin değiştirilmesi ya da iş akdinin sonlandırılması gibi kadına yönelik düzenlemeler değil faile yönelik yaptırımlar uygulanmalı.
*Şiddete maruz kalan kadın iş yeri değişikliği talep ediyorsa somut delil aranmaksızın talebi yerine getirilmeli.
*Kamu görevlileri veya nüfuzlu kişilerin fail olduğu şiddet olaylarında, failin ve/veya başvurulan idari/adli mekanizmalarda çalışanların (mağdur suçlayıcı, ırk, inanç, yaşam tarzı, düşünce biçimi gibi insani değerlere ve kişilik haklarına dönük) nefret söylemi ve şiddet içeren yaklaşımları cezalandırılmalı.
*Devletin aileyi koruma adı altında kadınları ve LGBTİ+’ları hedef gösteren, 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasının önüne geçen, yasayı uygulamaktan sorumlu olan kamu aktörlerinin kanaatini kadınlar aleyhine etkileyen, şiddeti meşrulaştıran politika ve söylemlere, kadın ve LGBTİ+ örgütlenmelerine yönelik polis ve yargı tacizine, baskı, çıplak arama gibi şiddet ve tutuklamalara son verilmeli.”