Siyasetçiler: Tecrit savaştan bağımsız değil!
- 09:01 29 Kasım 2022
- Siyaset
Marta Sömek
İSTANBUL - Türkiye'nin saldırılarının tecritten bağımsız olmadığını ve iktidarın Taksim “senaryosunun” tutmadığını ifade eden siyasetçiler, “Kürt özgürlük hareketini itibarsızlaştırarak Rojava’ya saldırının zeminini buradan örgütlemek istediler. PKK-YPG üzerinden denenmek istenen plan şu ana dek tutmadı” sözleriyle savaşa karşı yaşamı savunan herkesin ses çıkarması çağrısında bulundu.
Türkiye’nin 19 Kasım’da Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kürdistan’a dönük gerçekleştirdiği saldırılar hala devam ediyor. Saldırılarda, Hawar Haber Ajansı (ANHA) muhabiri Îsam Ebdullah’ın da aralarında olduğu onlarca kişi yaşamını yitirirken birçok kişi de yaralandı. Saldırılar farklı boyuta ulaşırken, Kürdistan ve dünyanın dört bir yanından da tepkiler yükseliyor. Başta Kürtler olmak üzere halklar, sokaklara çıkarak saldırıları protesto ediyor. Halklar aynı zamanda Rojava ve Kobanê halkının yanında olduklarını vurgulayarak, herkese saldırılara karşı ses çıkarma çağrısında bulunuyor.
Türkiye’nin saldırılarına ilişkin ajansımıza konuşan siyasetçiler, saldırıların bir konseptin parçası olduğu ve bölge işgalinin amaçlandığı yorumunda bulundu.
‘Şiddeti tırmandırmak istediler’
Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Juliana Gözen, “Bir yanıyla bu olayın şok edici bir yönü olsa da diğer yönüyle de beklenilen bir olaydı” diyerek iktidar yetkililerinin aylardır Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı yapılacağı açıklamalarına işaret etti. Seçimlere aylar kala Taksim’de yaşanan patlamanın, akıllara 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçim sürecinde yaşananları getirdiğini belirten Juliana, “Birileri toplumda şok yaratacak bir dizi olaylar silsilesi planlamış, başlangıç noktası olarak da bir bomba patlatmayı hedeflemiş olmalı. Şiddeti tırmandırmak, birtakım provokasyon girişimiyle halkın hareket etme kapasitesini köreltmek istediler. Bu girişim şimdilik sonuçsuz kaldı. Anlaşılan derinlerdeki güçlerin tamamı bu konuda mutabık değildi. PKK-YPG üzerinden denenmek istenen plan şu ana dek tutmadı” değerlendirmesinde bulundu.
‘Kürt özgürlük hareketini itibarsızlaştırmak istediler’
Devlet krizinin derinleştiğinin gizlenemeyen bir gerçek olduğunu kaydeden Juliana, “Erdoğan’ın patlamaya dair bilgileri İçişleri Bakanlığı’ndan değil de İstanbul Valisi’nden aldığını belirtmesi, Soylu’nun patlamadan Amerika’yı sorumlu tutması, üstelik bunu Erdoğan-Biden görüşmesi esnasında yapması, derinleşen devlet krizinin herkesçe görülmesiyle sonuçlanıyor. Planın tutmadığı gibi içeride yaşanan ve derinleşen devlet krizini birçok boyutuyla bir kez daha görmüş olduk. Aynı zamanda bu durum bize bölgedeki gelişmeler sebebiyle devletin içerisinde belli güç odaklarının atağa geçtiğini gösteriyor. Öte yandan tıpkı 7 Haziran sonrasında oluşturulan kaotik ortam benzeri bir süreç inşa edilerek toplumun hareket etmesi engellenmek isteniyor” şeklinde konuştu. Taksim’deki patlama sonrası Süleyman Soylu’nun açıklamalarına değinen Juliana, “Terör, dış güçler gibi bayat söylemlerle milliyetçi duyguları kaşıyarak kitleleri bu yönde konsolide etmek istediklerini görüyoruz. 6 kişinin katledildiği bu olayla Kürt özgürlük hareketini itibarsızlaştırarak Rojava’ya saldırının zeminini buradan örgütlemek istediler. Nitekim de 19 Kasım günü bu planın düğmesine basıldı” sözlerini kullandı.
Devlet içerisindeki çatlaklık
Kobanê, Qamişlo, Şehba ve birçok bölgenin Türkiye tarafından bombalandığını söyleyen Juliana, “Bu operasyonun bir nedeninin de devletin içerisindeki derin çatlaktaki hareketlenmeyi durdurma isteği olduğunu düşünüyorum. Bu, hafife alınacak bir durum değil ve bundan sonraki süreci de belirleyecektir. Devletin içerisinden iki farklı ve birbirine zıt enformasyon sürecinin işlediğine açıkça tanık olduk. Birileri YPG’yi suçlarken diğerleri fail olduğu iddia edilen kişinin kimliğini ve kimi bağlantılarını deşifre etti ve aslında YPG ile bağlantısı olmadığını görmüş olduk” dedi.
‘Saldırının arkasından çetelerin çıkması şaşırtıcı olmaz!’
“Suriye savaşı boyunca beslenip büyütülen çeteler ve örgütler kullanışlı birer provokasyon aygıtına dönüştüler” diyen Juliana, “Bu saldırının arkasından da bu çetelerin çıkması şaşırtıcı olmaz. Ama bu, asıl failin onlar olduğu anlamına da gelmez. MİT de dahil her türlü istihbarat servisi tarafından da kontrol edilmeye çalışılan bu çetelerin kullanışlı birer tetikçi olduğunu unutmamak lazım” diye belirtti.
İktidar miadını doldurdu!
Rojava’ya dönük saldırıları iktidarın, “içerideki yangını soğutma operasyonu” olarak değerlendiren Juliana, “Geniş bir operasyonun koşullarını oluşturamadılar” dedi. İktidarın sürekli savaşarak ayakta kalmaya çalıştığını dile getiren Juliana, “Ama şunu da unutmayalım, içeride de birbirleriyle savaşmanın koşullarını zorluyorlar. İttifak halinde olmaları kendi aralarında bir husumet olmadığı anlamına gelmez. Ömürlerini uzatmak için giriştikleri türlü türlü girişimler dönüp kendi içlerinde de hasar yaratabilir. Süreci tek düze bir biçimde ele almamak lazım. Bomba sonrası oluşan hava hızla tersine dönüyor. Savaş ille de 7 Haziran sonrası süreci getirecek diye bir şey yok. O vakitler ömürlerini uzatmıştı, şimdiyse iç çelişkilerini arttırdığına tanık oluyoruz. Halk hareketinin önü bile açılabilir. Halkın taleplerinin meşruiyeti artacaktır” sözleriyle iktidarın ömrünü yitirdiğini vurguladı.
‘Halkımızın savaşa dair ses çıkarması gerekiyor’
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz da, Taksim saldırısına dair önergelerinin Meclis’te AKP-MHP oylarıyla reddedildiğini belirtti. İktidarın bir şeylerin üzerini kapattığına işaret eden Dilşat, “Rojava çok bilinçli bir hedefti. Asıl hedef orası, oradan doğru burada da bir şeyler yapabilsinler diye. Demokratik alanda mücadele verenlere dair bir saldırının olması gerekiyor, bir de savaş çığırtkanlığı yaparak genel milliyetçi dalgayı yükseltmeye çalışıyorlar. Buradan doğru da seçimi hedefliyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, tüm alanlarda ifade ettik, savaşa karşı yaşamı savunmamız, barışta ısrar etmemiz gerekiyor. Bu sorun sadece HDP’nin sorunu değil, bu sorun tüm toplumsal güçlerin sorunu olmalı” cümlelerini kullandı. Türkiye saldırılarında hava sahasının Rusya tarafından açılmasına dikkat çeken Dilşat, “Emperyalistlerin zaten işine geliyor. Bunların hepsi Ortadoğu üzerindeki bir planın parçası. Emperyalistlerin sözcülüğünü yapan AKP-MHP iktidarıyla karşı karşıyayız. Onlar savaş çığırtkanlığı yaparak rolünü oynuyor ama başta kadınlar olmak üzere tüm halkımızın savaşa dair ses çıkarması gerekiyor” dedi.
‘Saldırılar tecridin bir parçası!’
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin de savaşın bir parçası olduğunu vurgulayan Dilşat, “Çözüm Süreci”nin sona ermesiyle katliamlar ve saldırıların yeniden hayata geçirildiğini dile getirdi. İktidarın Kürt halkına dönük saldırılarını savaşla, gözaltılarla, tutuklamalarla ve genel bir “konseptle” yaptığını ifade eden Dilşat, “Bunu artık zırh olarak görüyor. Tecrit de bunun en büyük parçasıydı. Ne zaman ki çözümsüzlüğe gidildiğinde, savaşla kendisini besleyen bir iktidarla karşılaşıyoruz. Bugün çözümsüzlüğü isteyen kendileri çünkü öyle bir dertleri yok. Bu dönem buna müsaade etmemek gerekiyor. Hele de seçim üzerinden bu oyun artık tutmaz. Her dönem, her seçimde aynı tabloyla karşılaşıyoruz. Her seçim öncesi bir saldırı var Rojava’ya dair, gözaltılar, tutuklamalar var. Ve bunların tutmadığını görüyoruz. Sadece Kürt halkı değil, tüm Türkiye halklarının bu oyuna gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ki Taksim saldırısında boşa düşmeleri de esas amacına ulaşamadı” vurgusunu yaptı.
Harekete geçilmeli
Saldırıları boşa çıkartmak için herkesin elinden geleni yapması gerektiğini vurgulayan Dilşat, “Geri adım atmamamız gerekiyor. Bu tüm toplumun sorunu. Faşizmin bu kadar açık, her tarafını kuşattığı bir ülkede yaşıyoruz. Kendi sınırını aşarak başka bir ülkenin topraklarında savaş açıyor, işgal ediyor. DAİŞ, ÖSO ve diğer çetelerle giriyor. Rojava’daki saldırı başta Kürt halkı ve tüm azınlıklara yapılıyor. O yüzden de Avrupa’daki bütün insan hakları savunucularından tutalım siyasetçilere, Avrupa Parlamentosu’na herkesin ortak bir ses çıkarması gerekiyor. Bu sadece açıklamalarla yeterli değil, heyetlerle gidip açıklamalar yapılmalı. Bu savaşın kazananı olmayacak. Savaşa karşı yaşamı savunan herkesin ses çıkarıp yer alması gerekiyor” çağrısında bulundu.