Saliha Aydeniz: Saldırılar kadın özgürlüğü ve yeni yaşama
- 09:01 25 Kasım 2022
- Siyaset
Şehriban Aslan - Rojda Aydın
AMED - Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kurdistan’a dönük saldırılara ilişkin konuşan DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Türkiye’nin “sınır güvenliği” iddiasıyla saldırdığını ancak hedef alınanın hastaneler, okullar, siviller olduğunu belirterek, Türkiye’nin hedefinin kadın özgürlüğü ve demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile inşa edilen yeni yaşam olduğunu söyledi.
Türkiy’e’nin Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kurdistan’a yönelik saldırıları, farklı boyutlara taşınırken, son olarak 19 Kasım’dan bu yana yoğun hava saldırısının gerçekleştirildiği Kuzey ve Doğu Suriye kentlerinde, Hawar Haber Ajansı (ANHA) muhabiri İsam Ebdullah’ın da aralarında olduğu birçok kişi yaşamını yitirirken birçok kişi de yaralandı. Saldırılar devam ederken, Kurdistan ve dünyadan tepkiler de giderek yükseliyor.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Türkiye’nin saldırılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Rojava saldırısını planlıyordu’
Türkiye’nin son 7 aydır Güney Kurdistan’a yönelik saldırılarını hatırlatan Saliha, Kuzey ve Doğu Suriye’ye ise İHA ve SİHA’larla sivil alanların ya da belli noktaların bombalandığını, katliamlar gerçekleştirildiğini söyledi. Saliha, “Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî meselesi, Güney Kurdistan’da son 7 aydan önceki dönemdeki mesele, yine 1 buçuk yıl önceki Garê ile ilgili meseleyi değerlendirdiğimizde; bu iktidar kendini ayakta tutamıyor, yönetemiyor. Bu iktidara bir rol verilmişti, bu rol Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etme rolüydü ve bu rolde başarısız oldu. Bu başarısızlığını kapatmak için verilen rolün kredilerini devam ettirmek için bir yandan kimyasala sarıldı ve sonuç elde edemedi, diğer yandan hemen Rojava’ya direkt havadan saldırıları gerçekleştirdi. Rojava’ya saldırı G-20 zirvesine gidildikten sonra verdiği karar ya da İstiklal Caddesi’nde yapılan patlamayla verilen bir karar değildi. Bu saldırı, halkların Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturmuş oldukları yaşam modeline direkt bir müdahalenin planıydı. Son bir yıldır da bunun gerekçelerini oluşturuyordu. Kürtlerin diline, kültürüne, coğrafyasına, statüsüne her yerine bir sömürge mantığıyla bakma politikasıdır. O yüzden ‘Kurdistan sömürgedir’ tezinin son yaşanmışlıklarla beraber ne kadar doğru olduğu ortadadır” dedi.
‘Birbiriyle çelişen açıklamalar’
Saldırıların bir bütünen Kürtlere yönelik olduğunu ifade eden Saliha şu sözleri kullandı: “Dört parça Kurdistan’a dönük direkt Türkiye devletinin bir saldırısı söz konusudur. Türkiye’de Kürtlere her yönüyle saldırması, tecrit meselesi, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit en başta söylediğimizi akla getiriyor. Kürt halkının özgürlük, statü, dil, kültür, kendi kendini yönetme talebine bir tasfiye ve saldırı girişimidir. Bu da bu devletin yüz yıllık bir politikasıdır. 20 yıldır AKP, son 8 yıldır da MHP ile yapmış olduğu ittifakla bu rolü tamamlama, sonuca götürme girişimleridir. En son İçişleri Bakanlığı’nın ’29 Ekim 2023’te tamamen bitecek’ söylemi ki ara ara böyle söylemleri de var. Daha çok demokratik siyaseti bitirmeye çalışan bir zihniyet meselesi var. Dolayısıyla İstiklal Caddesi’nde patlamanın gerekçesi tutmamasına rağmen, suçüstü yakalanmış olmalarına rağmen ki yedi, sekiz kere farklı açıklamalar yapıldı. Bu açıklamaların hepsi birbirleriyle çelişen açıklamalardı. Tüm bunlara rağmen muhalefeti de, Türkiye toplumu da, Türkiye halkları da, Kürt halkı da, hatta uluslararası camia da, Ortadoğu halkları da çok iyi biliyor. Ayrıca AKP ve MHP iktidarının Amerika’dan, Rusya’dan, uluslararası kesimlerden destek almadan böyle bir saldırı yapamayacağını herkes biliyor. Dolayısıyla bunların hepsini düşündüğümüzde o bombayı hangi kirli düşünceler ve ellerin yaptığını biliyoruz. Şunu çok net söylemek gerekiyor. İstiklal Caddesi’nde patlama gerçekleştiren zihniyet, bugün aynı zamanda Rojava’ya, Başûr’a saldırı gerçekleştiren zihniyettir.”
‘Rojava’daki yaşam modeli özgürlüğü getirecek’
Türkiye’nin 89 noktayı bombalayarak saldırıları başlattığını hatırlatan Saliha, “Uluslararası camiaya 51’inci maddeye dayanarak sınır güvenliklerinin tehlikede olduğunu ve koruduklarını söylediler. Sınır güvenliğini siviller mi, oradaki hastane mi, kadınlar mı tehdit ediyor? Onlar da çok iyi biliyor ki böyle bir şey yok. Daha önce MİT müsteşarı, ‘Çok zor bir şey değil, Suriye tarafından birkaç bomba atarız ve gerekçesini oluştururuz’ söylemi tam da yapılan patlamanın gerekçesidir. Belki uluslararası camiada bu işi meşrulaştırmak için 51’inci maddeye dayanıyorlar. Ama bu işin meşru olmadığını herkes biliyor. Sonuçta Rojava’da Kürt halkının inşa ettiği bir yaşam modeli var ve bu yaşam modeli dünyada kriz yaşayan kapitalist sisteme çok açıktan bir alternatiftir. Orada bir yaşam inşa ediliyor. Bu, hep bir ütopya gibi görünürdü, ama bugün Rojava’da bu yaşam inşa ediliyor. Bu yaşam bulma biçimi bütün ezilmişlere, kendi kendini yönetmek isteyen kapitalist sistemin krizlerinden çıkış arayan her kesime umut oluşturuyor. Tam da bu umuda karşı Türkiye’ye karşı Kürt halkının tasfiyesini, sorunun çözümsüzlüğündeki ısrarında sessiz kalıp destek olarak, silah desteği sağlayarak, hava sahasını açarak, bu yaşam modelini istemediklerinin göstergesidir. Bu yaşam modeli özgürlüğü getirecek. Bu çok iyi biliniyor. 19 Kasım gecesinden bu yana devam eden saldırılara ilişkin Erdoğan’ın sadece hava saldırısıyla sınırlı kalmayacağını söylemesi, saldırıları devam ettireceğini gösteriyor” şeklinde konuştu.
‘Güney Kurdistan MİT’in cirit attığı bir yer’
“7 aydır girdiği Başûr’dan çıkamıyor. Garê’de nasıl bir hezimet yaşadığı biliniyor” diyen Saliha, asıl meselenin ne güvenlik ne de PKK olmadığına dikkat çekerek, asıl meselenin Kürt kazanımları olduğunu kaydetti. Saliha, “Bugün, Güney Kurdistan, MİT’inin cirit attığı bir yerdir. Onlarca Türk askeri üssünün olduğu bir alana dönüşmüştür. Yine kendi siyasetlerinin Bahçeli’nin de, Erdoğan’ın da söylediği Kerkük’ü, Musul’u plaka olarak tarif etmeleri kendilerinin söylemidir. Yine 2017 yılında Güney Kurdistan’ın bağımsızlık referandumuna nasıl bir tepki gösterdiği biliniyor. Mesele Kürt halkının statüsü, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile inşa ettiği ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü paradigmanın örnek olma meselesidir. Bunu çok net görüp okumak gerekiyor. Türkiye, bu işin öncülüğünü askeri operasyonunu yürüten devlet olarak görünüyor. Bunun yürütücüsü de, AKP ve MHP ittifakıdır. Fakat biz biliyoruz ki, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirirken, kendi çıkarlarını düşünen tüm hegemonik devletler bu işin bir parçasıdır. Kurdistan’ı kendi arasında dört parçaya bölen bölgesel devletler yine Ortadoğu’daki, devletlerin aslında kendi çıkarları doğrultusunda buna sessiz kaldıkları biliniyor. Daha yakın zamanda Zaxo’daki saldırıda 9 Arap yurttaşı katledildi. Evet, çok ciddi bir tepki oluştu ama bunun karşısında Türkiye’ye ne yapıldı mesela? Türkiye o günden bu yana meselenin Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye etmek ve bu tasfiye üzerinden Ortadoğu yani Osmanlı hayallerini tekrardan tahkim etmek istemektedir. O yüzden Libya ile, Suriye ile, Irak ile, Kafkasya ile sürekli bir savaş halindedir” ifadelerini kullandı.
‘İktidarın meşruiyeti kalmamış’
İktidarın artık bir meşruiyetinin kalmadığını kaydeden Saliha, bunu, iktidarın tecrit ve kayyım politikası ile örneklendirdi. Saliha şöyle devam etti: “Evet Kürtler üzerinden, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinden başlatıldı. Ama bugün Türkiye’nin içinde olduğu durum, ceza infaz yasası, basına sansür yasası, İstanbul Sözleşmesi, her gün çıkardığı yasalar, dönem dönem aflarla çıkardığı çeteler, uyuşturucu baronları gibi konulara bakıldığında 2017 yılında bir başkanlık sistemi ve bu sistemi tek adam rejimine dönüştürme faşizmi kurumsallaştırmak içindir. Buna karşı en çok mücadele eden, asla geri adım atmayan, her boyutta sözünü söyleyen, mücadelesini ortaya koyan Kürt halkı ve Kürt kadınıdır. Bu modelin de inşaya dönüştüğü, ete kemiğe büründüğü yer Rojava’dır. Bu yüzden son bir yıldır burayı nefessiz bırakmak için her türlü yöntemi denedi. 7 aydır Avaşîn, Zap ve Metîna’da yürüttüğü savaşta bir şey elde edemediği için uluslararası camiada suç olduğu bilinen kimyasalı denedi. Oradan da bir çıkış elde edemedi. Bu iktidar, savaş politikasıyla tasfiyeyi bitirme ve yeni bir seçim sürecini başlatmak istiyor. Fakat bir türlü seçim sürecine girilememe meselesi var. Tek mesele, özgür Kürdün tasfiyesi meselesidir. Bu da, Türkiye eliyle yürütülmekte, bu da yalnız başına değil, Amerika’nın, Rusya’nın onayı iledir. Yine bölgesel devletlerin onayıdır. Kürt halkı buna karşı mücadelesini elbet yükseltecektir.”
‘Bu sloganın sahibi Sayın Abdullah Öcalan’dır’
Kürt halkının Ortadoğu halklarına umut olan bir perspektifinin olduğuna dikkat çeken Saliha, bu perspektifin sahibinin PKK Lideri Abdullah Öcalan olduğunu vurguladı. Saliha, “Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin sebebi de tam olarak budur. Bu perspektifin hayat bulmaması ve baskılanmasıdır. ‘Jin jiyan azadî’ sloganı bir felsefeye dönüştü. Rojhilat Kürdistan’ında kadın öncülüğünde bütün dünyanın sadece bir slogandan çıkmış ve bir yaşam ve mücadele zeminine dönüşen felsefedir. Bu sloganın sahibi de Sayın Abdullah Öcalan’dır. Dolayısıyla bu sessizliğin sebebi Ortadoğu yeniden şekillendirilirken, bu paradigmanın hayat bulması istenmiyor. Çünkü bu paradigmada halklar var, kadınlar var, inançlar, demokrasi ve özgür bir yaşam var. Fakat bu paradigmanın hayata geçmesini istemeyenlerin mantığı, kapitalist sistemin temsilcileri sonuna kadar savaş, kaos, antidemokratik yönetim, kadınların ve gençlerin yok sayıldığı, halkların ve inançların yok sayıldığı ulus devlet mantığıdır. Bu mantıkla da, sonuna kadar Ortadoğu’nun hep bir savaş alanı olarak kalmasını istiyorlar. Çünkü Ortadoğu’yu kendi çıkarları için dizayn etmek istiyorlar. Bu yüzdendir ki herkes bu saldırılara sessiz” dedi.
‘Milliyetçi oyları devşirme girişimi’
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik 2014’te gerçekleştirdiği saldırıyı ve bu saldırıya karşı Kobanê halkının kadınlar öncülüğünde DAİŞ’e karşı verdiği mücadeleyi hatırlatan Saliha, Kobanê’nin hem Kürt ulusal nüvelerinin filizlendiği hem de kapitalist sisteme karşı demokratik mücadelenin inşa edildiği alan olduğunun altını çizdi. Kobanê’nin dünya halkları tarafından sahiplenildiği ve evrenselleştiğine işaret eden Saliha, şunları dile getirdi: “O yüzden bugün en çok Rojava’ya saldırılıyor. Kendi sınır güvenliği için bunu yaptığını söylüyor ama saldırdığı yerler az önce dediğim gibi hastanelerdir, çocuklardır, sivil alanlardır. Yine hava saldırısıyla sınırlı kalmayacağını, karadan da saldıracağını söylüyor. Onun da gerekçesini Karkamış’a bomba atılması. Karkamış’ın karşısı Cerablus’tur ve orada Kürtler yok. Dolayısıyla nasıl ki İstiklal’de bomba patlatıldığında bu ülkenin İçişleri Bakanı İdlib’teydi ve bir söyleme göre, bomba patlatan kişinin İdlip’ten geldiği söylendi. Abisinin ÖSO komutanı olduğu, kendisinin de bu konuda YPG tarafından sorgulandığı iddiası da var. Sonuç itibariyle herkes biliyor ki bu mesele gerekçe yapıldı. Bu gerekçe, milliyetçi duyguları kabartıp tekrardan bir seçim sürecine girerken, milliyetçi oyları devşirme girişimi olduğunu herkes biliyor. Muhalefet de, iktidarın içindeki sesler de uluslararası camia da böyle yorumluyor. Biz de böyle yorumluyoruz. Fakat buna karşı sessiz kalmak bu iktidarın devam etmesini istemektir. Bu iktidar, bu ülkenin demokratikleşmesinin önünde en büyük engeldir. Ama muhalefetin duruşu da buna en büyük engeldir.”
‘Üzerini kapatamadıkları bir suç var’
Kürt halkının yıllardır verdiği mücadeleye değinen Saliha, “Kürt halkı özgürlüğünü elde edene kadar bedel ödemekten vazgeçmeyecek. Onlarca operasyon yapıldı, son 7 ay ve özellikle son iki ayda kullanılan kimyasalın tüm dünyaya yayılmasının önünü almak için de Rojava’ya saldırma gerekçesi yapıldı. Tabi direkt sebep bu olmayabilir, ama bir gerekçe yapılmıştı. Çünkü üzerini kapatamadıkları uluslararası bir suç, bir insanlık suçu var” dedi.
‘Kürt kadınlara gıpta ile bakılıyor’
Özgürlüğünü isteyen bir halk gerçekliğinin olduğunu kaydeden Saliha, başta kadınlar olmak üzere Kürt halkının bu gerçekliğine umutla bakıldığını vurguladı. Saliha, “Kürt kadınların Berlin’de yaptığı konferansa insanlar nasıl gıpta ile bakıyor. Burada Batman’da TJA’nın konferansına katılan bütün kadın hareketleri ve uluslararası camiadan mesaj gönderen bütün kadınlar, Afganistan, Rojhilat, Ortadoğu kadınlarının Kürt kadınlara yaklaşımı, söylemi, Kürt halkının özgürlüğünden vazgeçmediğini gösteriyor. Fakat olan Türkiye halklarının demokrasisine oldu. Olan ekonomiye oldu. Siyasal krizin derinleşmesinin nedeni savaş ve tecrit politikalarıdır. Bunu söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bunun mücadelesinden de vazgeçmeyeceğiz. Buradaki çıkışın birlikte mücadele olduğunu herkes biliyor. Eğer bugün sorun tek adam rejimiyse, tek adam rejiminin dayandırdığı zemin, tecrit, savaş ve Kürt düşmanlığı politikasıdır” sözlerine yer verdi.
‘Mücadele devam edecek’
Saldırılar karşısında muhalefetin tutumunu değerlendiren Saliha, bu konuda şu ifadeleri kullandı: “Saldırılar başladığında muhalefet, ‘Mehmetçiğin ayağına taş değmesin’ dedi. Mehmetçiğin ayağına taş değmiyor mu? Bunu sorgulamak gerekir. Artık sorgulamanın zamanıdır. Tabi ki bizim bu ülkenin askeri ve polisiyle bir sorunumuz yok, politikalarıyla sorunumuz var. Bunu söyleyip kendilerini perdelemekten vazgeçmeliler. Dolayısıyla biz bu sessizliği asla kabul etmiyoruz, etmediğimiz gibi durup izlemeyeceğiz de. Bugün insanlık mücadelesi yürüten Kobanê halkının da, Rojava halkının da yine Başûr halkının da bir bütünen Kurdistan ve Kürt halkının mücadelesi demokrasiyi inşa ve özgürlük mücadelesi devam edecek.”
‘Saldırılar aynı zamanda kadına müdahaledir’
Kobanê’de yürütülen bir kadın mücadelesi olduğunun altını çizen Saliha, son olarak şunları belirtti: “Çünkü orada inşa edilmek istenen demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma çerçevesinde bir yaşamdır. Bu müdahale, kadının özgürlüğüne de bir müdahaledir. Kadının kendi kurumsallaştırmasına da müdahaledir. Bütün kadın hareketlerinin de Kobanê’de inşa edilen sisteme sahip çıkması gerekiyor.”