25 Kasım’a giderken 12 tutsağa kadın direnişini sorduk

  • 09:45 24 Kasım 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
ANKARA - 25 Kasım’a giderken, cezaevinde aralarında gazetecilerin de olduğu 12 kadın, 12 soruya verdiği yanıtlarda, kadın direnişinin her yerde olduğuna dikkat çekti. Kadınlar, “21’inci yüzyılı kadın devrimine dönüştürme zamanı” dedi.
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadınlar bulundukları her alanda erkek-devlet şiddetine karşı sesini yükseltiyor. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde farklı gerekçelerle tutulan ve aralarında gazeteci, eski milletvekili, belediye ve siyasi parti eşbaşkanları, 25 yılı aşkın süredir cezaevinde tutulan ve Kobanê Davası’ndan yargılanan 12 kadına, iktidarın kadın mücadelesine ve kadın kazanımlarına dönük saldırılarını sorduk.
 
Aralarında muhabirlerimiz Habibe Eren ve Öznur Değer’in de olduğu 12 kadına sorduğumuz ve avukatlar aracılığıyla verilen yanıtları paylaşıyoruz.
 
“25 Kasım’a giderken kadınların; kadın, toplum ve yaşam adına siyasette var olması, siyaseti kadınlaştırmayı, örgütleme, mücadele, inat ve çaba ile sağlam sorumluluğu vardır. Bu yüzden siyaset kadınlaşıncaya kadar mücadeleye devam.”
 
* Kadının siyasetteki temsiliyetine yönelik saldırılara karşı kadınların verdiği mücadeleyi anlatır mısınız?
 
“Siyaset çözüm sanatıdır” erk ve erkek alanı olarak görülen siyaset yine erkek cinsi için toplumu, ekonomiyi, eğitimi, kültürü kısaca yaşama ait ne varsa kendi bencil çıkarları adına dizayn edilmiştir. Partiler, parlamentolar, devlet kurumları, bakanlıkları hep bu erkek siyasetine göre özünde ise yine erkek icadı devlet çıkarları adına yürütüldü, yürütülüyor. Çıkışından, oluşumundan ve günümüzde siyaset kadın aleyhine izleyen bir alan oldu. Ortadoğu, Asya, Uzak Doğu’da kadın neredeyse siyasette “yok” hükmündedir. En son gerçekleştirilen Çin Komünist Parti Kongresi bize kadın aleyhine kurulan tuzağı çok net göstermiyor mu? Rusya’da, Hindistan’da, Çin’de, Ortadoğu’da kadın yoktur. Siyasal iktidar bu “yokluk” üzerine kuruludur. Batı’da ise biçimsel temsiliyetler kadın bilinci ve kadın lehine bir sonuç yaratmamaktadır.
 
Cumhurbaşkanı, başbakan, parlamenter olan kadınlar, erkek siyasetinin yürütücüleri konumunu aşamamışlardır. Gelişen kısmi kazanımlar genel kadın mücadelesinin soncundadır. Siyasetin tek başına elde ettiği kazanım değildir. Ülkemizde ise kadının siyasetteki görünürlüğü Kürt kadınların amansız mücadelesi ile gelişebildi. Tabi erkek siyasetin baskı, zor şiddet uygulamaları da hiç eksik olmadı. İYİ Parti’nin kadın görünümlü lideri yüzde 25 kadın kotasını gerçekleştirememenin özeleştirisini verirken; HDP ve geleneğinden geldiği Kürt partileri yüzde 50 yarı-yarıya kadın temsiliyetini 10 yılı aşkın bir süredir uygulayabiliyor. Ancak Kürt kadınları da hem kendi içinde hem de devlete karşı zorlu bir mücadele yürütmek ve kazanımlarını böyle elde etmek zorundadır. Siyasi erkek iktidarın kadınları öldürerek, cezaevlerine atarak, yaşamın dışına iterek, kendi alanlarını korumak istemesi yapısal gerekliliğidir.
 
25 Kasım’a giderken kadınların; kadın, toplum ve yaşam adına siyasette var olması, siyaseti kadınlaştırmayı, örgütleme, mücadele, inat ve çaba ile sağlam sorumluluğu vardır. Bu yüzden siyaset kadınlaşıncaya kadar mücadeleye devam.
 
* Eril yargı politikalarına karşı kadınların mücadelesinin öneminden söz eder misiniz?
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne giderken, binlerce yıl öncesinde süre gelen eril zihniyetin tüm yaşam alanlarını zehirlediğini, yargının da bundan azade olmadığını biliyoruz. Hatta kadınlar olarak bizatihi bu zulme maruz kalıyoruz.  Fakat bilinmelidir ki; öldürerek, tutuklayarak, yok sayılarak, tükenmeyeceğiz, sinmeyeceğiz.  Bilakis; sesimizi daha da yükseltip bugün dünyaya mal olan ve kadının temel haklarını özünde barındıran o sihirli kelimeleri haykıracağız. “Jin jiyan azadî”…
 
“Kadın, bir kelebeğin kanat çırpmasıyla özgürlüğün ufkunu işaret eder.  Onun zindandan dünyanın bütün sokaklarına selamı budur: Jin Jiyan Azadî.”
 
*Cezaevi direnişinde kadının rolü ve misyonu nedir?
 
Özgürlük mücadelesinin yükseldiği alanlara adım atıldığında görülecektir ki; orada kadının izi vardır. Gürültüsüz, gösterişsiz ama en derine kazınan, nesilden nesle bir iç yolculuk gibi taşınan bir iz. Bu izin anlamı “en kavratıcı hakikat olan kadının” direnişindendir. Erkek egemen sistemin kendisi kuşkusuz kadının hapsedildiği karanlık bir mağaradır. Kadın bir zamanlar yaşamı inşa etti. Fakat bugün erkek egemen sistem tarafından zindana dönüştürülen o mağaradan özgürlük alanlarına kadın direnişiyle çıkıyor. Duvara resim çizer, akustiğine şarkı dizer,  zeminine yaşam tohumu eker… “Benim olduğum yerde yaşam vardır” diye haykırır. Gittiği yeri yeniden yaşam ve özgürlük alanına çevirir. İnsanlığa özgürlüğünü hatırlatmaya ve bunun için direnmeye öncülük eder. Bir kelebeğin kanat çırpmasıyla özgürlüğün ufkunu işaret eder.  Onun zindandan dünyanın bütün sokaklarına selamı budur: Jin Jiyan Azadî.
 
“Tecritlerle, faşist saldırılarla tutsakların iradesini ruhunu ve özgürlük düşüncesini teslim almaya itaat ettirmeye çalışarak itibarsızlaştırmayı amaçlayan devletin zulmü ve işkencelerini yine kadınlar cesaretle, yılmayan dirençli duruşlarıyla tersyüz etmektedir. Bizler için yenilemek yaşamlaştırmak demektir.”
 
* Cezaevi ve şiddet politikalarına karşı kadın duruşunun önemi nedir?
 
Toplumun özgürlük ruhu olan kadınlar, onurlu duruşlarını her zaman koruyarak varlıklarını direnerek sağlamışlardır. Kadınların direngenliği, özsavunması böylesi bir egemenlikçi sistemde en önemli zorunluluktur. Erkek ve devletçi zihniyetin temel politikası da en başta kadınları iradesizleştirmeyi sürekli hale getirerek, zindanlarla korkutmayı, sindirmeyi, boyun eğdirmeyi toplum içinde yaymaya çalışmaktadır. Tecritlerle, faşist saldırılarla tutsakların iradesini ruhunu ve özgürlük düşüncesini teslim almaya itaat ettirmeye çalışarak itibarsızlaştırmayı amaçlayan devletin zulmü ve işkencelerini yine kadınlar cesaretle, yılmayan dirençli duruşlarıyla tersyüz etmektedir. Bizler için yenilemek yaşamlaştırmak demektir. Yaşama erişmek ve yaşam olabilmek ise ancak direnişle mümkündür. Bu bilinçle kadınlar içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılda zulüm ve baskı politikalarına karşı özgürlük meşalesi alacak. İktidarcı, devletçi sistemin olmazsa olmazı zindanları yıkacak güç kadınların "jîn, jiyan, azadî" ruhu olacaktır.
 
“Eşbaşkanlık kadın mücadelesi açısından hiçbir zaman bir koltuk paylaşımı olmamıştır. Ataerkil sistemin alternatifi olarak yaşamı eşit ve özgür bir temelde örme ve örgütleme felsefesidir.”
 
*Eşbaşkanlık sisteminin önemi nedir, neden hedefte?
 
Gücünü ataerkil yapıdan alan eril sistem toplumun ve yaşamın yarısını oluşturan kadını yok saymış; kimliğini, bedenini, emeğini denetleyerek tahakküm altına almaya çalışmıştır. İradesi yok sayılan kadın, eş ve anne tanımları içerisinde sıkıştırılmaya çalışılmıştır. Yönetim kademesinde ve karar alma mekanizmalarında söz sahibi olması engellenmiştir. Dünyada kadına seçilme hakkını en erken veren ülkelerden biri olmasıyla övünen Türkiye’de günümüzde bile kadın temsilliyetinin çok az olması, hatta birçok siyasi partide kadın temsiliyetinin hala kotalar üzerinden tartışılıyor olması, Kürt siyaseti ile gelişen ve dünyada da ilk örneği olan eşbaşkanlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bize.
 
Eşbaşkanlık kadın mücadelesi açısından hiçbir zaman bir koltuk paylaşımı olmamıştır. Kadının renginin, dilinin, sözünün ve iradesinin siyasette ve yaşamın her alanında görünür olması mücadelesidir. Ataerkil sistemin alternatifi olarak yaşamı eşit ve özgür bir temelde örme ve örgütleme felsefesidir. Bu nedenle kadının, renginin, dilinin, sözünün görünür olmasına tahammül edemeyen eril sistem bütün kadınların kazanımlarına saldırdığı gibi eşbaşkanlık sistemine de saldırmaktadır. Kadını yaşamın dışına itip, kendi çizdiği sınırların içinde tanımlamakta ve orada kalmasını istemektedir. Dolayısıyla tüm bu politikalara karşı 25 Kasım’da kadının sözünü politik olarak ifade etmesi ve yaşamımızı en anlamlı şekilde örgütlemeli ve “eşbaşkanlığı” her alanda savunmalıyız. Bir kez daha diyoruz ki; “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir.”
 
* Yerel yönetimlerde kadın temsiliyetinin önemi ve kayyım politikalarıyla hedeflenmesinin amacı nedir?
 
Kadının üretkenliği toplum inşasında önemli bir role sahiptir. Eril zihniyet sisteminin çıkarcı, rantçı, menfaatçi yönetim anlayışına karşı halkın hakkı olan ve halk ile birlikte projelendirilerek halkın hizmetine sunulan kadın belediyeciliği gerçek demokrasinin yaşamsallığını sağlayabilecektir. Ekonomik, ekolojik, kadın özgürlükçü ve eşitlikçi ideolojiyi benimseyip bu yönlü çalışmaları hedefleyen kadınlar görevden alınıp cezaevlerine konularak yerlerine kayyımlar atandı. Kayyım politikasının temel amacı talanın, rantın ve çıkarın temel hale getirilmesidir.
 
25 Kasım’a giderken de kadınlar canlı üretken ve hakkaniyetli yönetim anlayışının gelmesi için zindanlarda da direnişini ve mücadelesini yükseltmeye devam ediyor. 
 
“Bugün Kürt kadınları özgürlük ve eşitlik iddiasını ciddi bir şekilde ortaya koyarak; bu temelde toplumsal değişim ve dönüşümün dinamik öncü gücü, kazanımları ile konuşulan ve değerlendiren bir gerçekliğe sahiptir.”
 
*Kürt kadın mücadelesinin dünya kadın hareketine etkisine dair neler söyleyebilirsiniz?
 
Medeniyetlerin beşiği Mezopotamya halklarından olan Kürt halkının 21’inci yüzyılda da hala ulusal sorunlarının varlığı devam ediyor. Parçalanmış coğrafyalarda bulunan Kürt halkının sorunları parçalanmış coğrafyaların muktedirleri olan Türk, Arap, Fars ulus devletleri tarafından çözümsüz bırakılmış olması farklı zamanlarda Kürdistan’ın farklı bölgelerinde hak ve özgürlük mücadelesini beraberinde getirmiştir.
 
Etkin bir halkın mücadelesi doğal olarak ezilen tüm kimlik ve aidiyetler içinde bir uyanışı; sonuç alma hedefiyle eşitlik ve özgürlük talepleri etrafında kenetlenmeyi beraberinde getirmiştir. Kürt kadınlar da dünya kadın hareketi içerisinde ulusal taleplerini cins mücadelesi ile birlikte ele alarak kazanmıştır. Bugün Kürt kadınları özgürlük ve eşitlik iddiasını ciddi bir şekilde ortaya koyarak; bu temelde toplumsal değişim ve dönüşümün dinamik öncü gücü, kazanımları ile konuşulan ve değerlendiren bir gerçekliğe sahiptir.
 
Kürt kadınlar tarih yazdı
 
Kürt kadınlar,  IŞİD’e karşı verdiği mücadele ile tarih yazmıştır. 5 bin yıllık erkek egemen sistem içerisinde öğretileri açığa çıkaran pozitif bilimleri kadın bakış açısı ile yeniden ele alarak, kadın bilimi, “Jineoloji” tartışmalarına başlamıştır. Yasal engellere rağmen dünyada bir ilk olarak yerel yönetimlerde “eşbaşkanlık” sistemine meşruluk zemininde hayata geçirmek için bedel ödemektedir. Dünyada ilk kadın haber ajansını kurmuştur. Bu mücadele sürecinde şiar edindiğimiz “Jin jiyan azadî”, “Kadın, yaşam, özgürlük” iddiası bugün evrenselleşmiş farklı ırktan, dinden, dilden, inançtan ve mezhepten milyonlarca kadını buluşturan ortak iradeyi oluşturmuştur.
 
Kürt kadın hareketi ve dünya kadın hareketi 25 Kasım’a giderken yükselen erilliği ve ataerkil sisteme karşı bir kez daha alanlarda kadın mücadelesini ve dayanışmasını yükseltmektedir.
 
* Kadın kırımına karşı "Jin jiyan azadî" felsefesinin önemi nedir?
 
25 Kasım yaklaşırken kadının ruhu tanrıçanın nefesi gibi tüm dünyaya yayılıyor. Kadınlar saldırılara, şiddete, zulme, ataerkil zihniyete, erkekliğe karşı; tek dil, tek yürek ve tek fikirli bütünleşiyor. Bu nedenle tüm dünya kadınları tek vücutta bütünleşiyor. Bu bilinç ve sorumlulukla hareket ediyor. Kadınlar her türlü kırıma karşı cevabı ise daha fazla kendisi olmak oluyor. “Jin jiyan azadî” ile özgürlüğün olduğunu yaşamı anlamlaştıranın da kadın olma hakikatin de saklı olduğunu haykırıyor.
 
* Kadın mücadelesinde kadın gazeteciliğinin rolü nedir?
 
Kadın direnişinin tüm zorluklara rağmen hayat bulduğu bu topraklarda kadına yönelik şiddet "cins kırımına" ulaşırken kadınların maruz kaldığı tüm ihlaller ve yaşadıkları görünmez kılınmaya çalışılıyor. Tüm bu saldırıları ve devlet şiddetini ortaya çıkaran kadın gazeteciler ise mesleki zorluklarının yanı sıra hukuk kıskacı altında kadınların yaşadıklarını duyurmaya çalışıyor. Kamerasını ve fotoğraf makinesini gerçekliğe yönelten gazeteciler dünyada gelişen kadın direnişi içerisinde kendisine de yer buluyor. Hakikatleri gün yüzüne çıkaran kadın gazeteciler devlet ve erkek şiddetine rağmen alanlarda doğası, emeği, kimliği ve varlık mücadelesi için direnen kadınlarla birlikte boyun eğmiyor. Kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmasına karşı kolektif bir irade ile kayıtta kalan gazeteciler dün olduğu gibi bugün de susmayacak.
 
* Gençlere yönelik özel savaş politikalarına karşı özsavunma neden önemlidir?
 
Özsavunma, yaşam hakikatinin canlı kalma gerçeğinde olmazsa olmazdır. Varlık, var oluşunu özsavunma ile hakikate kavuşturur. Özsavunma yaşam hakkıdır. Egemen erkek zihniyetinin bu hakkı gasp etme arzusuyla yaptığı saldırılara en çok genç kadınlar maruz kalmıştır. Yine kadınların bu saldırılara boyun eğmeyip özsavunma hakikati ile yaşaması tarih boyunca büyük devrim ateşinin ilk kıvılcımı olmuştur. Tıpkı İran'da yobaz erkeğin saldırısına boyun eğmediği için katledilen genç kadın Jîna kıvılcımının devrim ateşine dönüşmesi gibi... Şimdi tüm genç kadınların örgütlenme düzeyinde birleşerek 21’inci yüzyılı kadın devrimine dönüştürme zamanıdır.
 
“Hegemonik eril iktidarların çıkarları gereği savaş politikaları ilk olarak kadını, hem düşünsel hem de fiziki olarak tecride alma hedefi gütmektedirler. Buna karşı dün olduğu gibi bugün de başta Kürt kadınlar olmak üzere tüm Ortadoğu hatta tüm dünya kadınları, temelini tarihi ataerkil anlayıştan alan bu şiddet, baskı ve katliam politikalarına karşı tarihi bir direniş sergilemektedir.”
 
*25 Kasım’a giderken tecrit ve savaş politikalarına karşı kadınların mücadelesi neden bu kadar önemli?
 
25 Kasım’ı karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde tecrit ve savaş politikalarının kadını hedef alan uygulamaları aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin tüm kirli savaş politikalarına karşı yüklendiği rol ve misyonun etkilerini ve hayatiliğini çözümlemek ve anlamak, her dönemden daha fazla önem taşımaktadır. Yarım asrı bulan ve köklerini Mezopotamya’nın bereketli topraklarından alan özgürlük mücadelesinin açığa çıkardığı politik duruş ve bilinç, kadın özgürlüğü ve toplumsal özgürlüğün iç içeliğini ortaya koymuştur. Bundan dolayıdır ki hegemonik eril iktidarların çıkarları gereği savaş politikaları ilk olarak kadını, hem düşünsel hem de fiziki olarak tecride alma hedefi gütmektedirler. Şiddet, tecavüz, tutuklamalar, katliam ve asimilasyon gibi devlet politikaları da bu hedef doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Buna karşı dün olduğu gibi bugün de başta Kürt kadınlar olmak üzere tüm Ortadoğu hatta tüm dünya kadınları, temelini tarihi ataerkil anlayıştan alan bu şiddet, baskı ve katliam politikalarına karşı tarihi bir direniş sergilemektedir. Jîna Emînî şahsında gerçekleştirilen bu savaş politikalarının sonucunda açığa çıkan ve kadınların öncülük ettiği özgürlük başkaldırısında görüldüğü gibi kadınlar cesaretleri ve özgürlüğe olan inanç ve istekleri ile demokratik toplumsal devrimlerin öncülerindendir. İnkar ve imha politikalarının zirveleştiği bu süreçte sokaklarda yükselen sesler, savurulan saçlar bu gerçekliğin somutlaşmış halidir. 
 
Bu bilinç ve inançla bizler de zindanlardaki politik kadın tutsaklar olarak özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Mücadele eden başta kadınlar olmak üzere tüm kesimleri aynı ruhla selamlıyoruz. 
 
“Kadına yönelik şiddetin de özünde yani kadının varlığını tehdit eden her unsurun yok edilmesi için kadın ittifaklarına, kadın örgütlerine ihtiyaç vardır. Kadınlar birlikte güçlüdür.”
 
*25 Kasım sürecinde kadın ittifakının önemini açar mısınız?
 
Bin yıllar öncesinden kadının yaşam alanlarına müdahale ederek kendini sistemleştiren eril zihniyet günümüze kadar egemenlik ve hakimiyet alanlarını genişleterek gelmiştir. Kadına yaşam hakkı tanımayan, özgürlüğünü, iradesini gasp eden bu sistem karşısında kadının varlık mücadelesi ancak kadınların örgütlü bir şekilde ittifaklar kurmasıyla boşa çıkarılabilir. Çünkü dili, kültürü, rengi ve yaşı fark etmeksizin dünyanın her yerinde yaşayan kadınların maruz kaldığı şiddetin, tecavüzün dilsizliği kültürsüzlüğü ortaktır. Bu kültürsüzlüğe karşı çıkış da ancak ortak bir birliktelik ve ruhla gerçekleşebilir. Ki bugün bunun en somut örneğini İran'da görmekteyiz. Jîna Emînî'nin katledilmesiyle birlikte kadınların örgütlenerek sokaklara çıkması, eşarplarını atarak saçlarını özgürlüğe savurması hem İran halkı tarafından hem de dünya halkları tarafından kabul görerek sahiplenilmiş ve tarihi çok eskilere dayanan İran'ın devletçi yapısını sarsarak devrimin ayak sesleri olmuştur. 
 
Bu yüzden kadına yönelik şiddetin de özünde yani kadının varlığını tehdit eden her unsurun yok edilmesi için kadın ittifaklarına, kadın örgütlerine ihtiyaç vardır. Çünkü kadınlar birlik oldukça güçlü ve özgürdür. Kadına yönelik artan şiddete karşı bütün kadınları birlikte mücadeleye, ortaklaşmaya davet ediyoruz. Kadınlar birlikte güçlüdür.