30 yılın ardından: Zindanlar boşalmadıkça özgürlük yarım
- 09:05 23 Kasım 2022
- Güncel
İZMİR - Cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra çıkan Emine Yıldırım, fiziki olarak dışarı çıkmanın güzel olduğunu ancak bunun tam bir özgürlük olmadığını belirterek, “Zindanlar boşalmadığı sürece, o coşku hep yarımdır. Arkadaşlarımızla dışarıda buluşmayana kadar da o özgürlüğü tam yaşayamayacağız” dedi.
1992 yılında Amed Licê’de gözaltına alınıp Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından müebbet hapis cezası verilen Emine Yıldırım, 30 yılın ardından geçtiğimiz günlerde 30 yılın cezaevinden çıktı. Tutuklu bulunduğu süreçte Amed, Riha, Sivas, Mêrdîn, Elbistan ve Gebze’deki cezaevlerinde kalan Emine, JINNEWS’e konuştu.
Cezaevinden çıkmasının tam anlamıyla bir özgürlük olmadığını söyleyen Emine, özgürlüğün sadece fiziksel olmadığını vurguladı. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin toplum tarafından açıkça görülmediğinin altını çizen Emine, bu sürecin çok daha tehlikeli olduğuna dikkat çekti.
‘Özgürlük bizde tekil olmaz’
Tahliye olmasıyla ilgili duygularını aktaran Emine, özgürlüğün tekil olmadığını ifade etti. Emine, şöyle dedi: “30 yıl sonra çıktım cezaevinden, çıkmak kolay olmuyor. Çünkü arkanda bıraktığın insanlar var ve sadece onların arasından geldiğin birkaç kişi değil. Türkiye’nin yarısı cezaevlerine dönüşmüş, cezaevlerinin tümü dolu. Doğal olarak tanıdıklarımız oluyor. Arkadaşlarımızdır, mektuplaştığımız, tanıdığımız arkadaşlar. Onları bırakmak zor oluyor. Yani gerçekten de öyle parçalı duygularla geliyorsun. Bir yarını orada bırakıyorsun, bir yarını kendinle getiriyorsun. Tabi özgür olmak güzel. Ama özgürlük bizde tekil olmaz, şahsi bir özgürlük olamaz. Bizde böyle bir karşılığı olmaz, yaşayanlar bilir bunu. Zindanlar boşalmadığı sürece, o coşku hep yarımdır. Keşke hepimiz birlikte çıkmış olabilseydik. Coşkusu, heyecanı çok daha farklı olurdu. Arkadaşlarımızla dışarıda buluşmayana kadar da o özgürlüğü tam yaşayamayacağız.”
‘Toplumsal özgürlük talebimiz suç oldu’
Tutuklanma sürecine ilişkin konuşan Emine, DGM mağduru olduğunu ifade etti. Kendini hiçbir zaman suçlu olarak görmediğini vurgulayan Emine, “Bana sorarsanız cezaevine bir suçum var diye girmedim. Ben DGM mağduruydum. O süreçte DGM’ler vardı. Ben 92’de cezaevine girdim. Ben onların mağduruyum. Kendimi suçlu hissetmedim, hissetmeyeceğim. Özgürlük talebi herkes için geçerlidir. İnsani bir taleptir. Biz de özgürlük talep ettik. Bu talebi hep birlikte aradık. Bizim için suç sayılan ve 30 yıl cezaevinde kalmamızın nedeni sadece özgürlük talebiydi. Toplumsal özgürlük talebiydi” dedi.
‘Tepki oluşmaması tehlikeli’
Cezaevlerindeki durumun dışarıdaki hayattan bağımsız ele alınamayacağına dikkat çeken Emine şöyle konuştu: “İçerisi nasılsa dışarıyı da öyle değerlendiriyoruz. Dışarısı ne kadar özgür olursa içerisi de o kadar özgür olur. Biz böyle bakıyoruz. Yani biz tutukluyuz ama dışarıdakiler özgürdür diye düşünmüyoruz. Çünkü özgürlüğün anlamı bizde farklıdır. Herkes de biliyor ki özgürlük sadece fiziki değil. Yani özgür olmanın fiziki bir yanı yok. Nerede bir haksızlık varsa doğal olarak orada tutukluluk var. Cezaevlerinin durumu 80’lerdeki gibi. Yani 80’lerdeki gibi fiziksel şiddet yok, farklı bir durum var. Bizim tutuklandığımız süreçlerde fiziksel şiddet vardı. Ben Amed’de tutuklandım, orada çok kısa bir süre kaldım. Sonrasında Riha’ya gittim orada da iki sene kaldım ve ceza verildi. Sivas’a gönderdiler, 12 sene Sivas’ta kaldım. Ondan sonra aileye yakın olmak için Mêrdîn’e gittim. Orada iki senenin ardından Elbistan’a sürgün edildim. Elbistan’dan sonra Gebze’ye gönderdiler. Oradan tahliye oldum. Bu 30 seneyi gözden geçiriyorum. Başlarda fiziksel şiddet vardı, içeriye bir saldırı vardı. Bu çok açıktı, herkes görebiliyordu. Bundan kaynaklı dışarıdan bir tepki geliyordu, bunu görenler daha fazla öfkeleniyordu. Şimdiki süreçte fiziksel şiddet yok bu nedenle bir tepki gelişmiyor. Aslında bizim için tehlikeli olan da budur. Önceden yaşananlar aklıma geliyor, mesela kaç kere baskın yaptılar, kafamızı kırdılar, yüzümüzü gözümüzü morarttılar, yaralandık. Fakat bu süreç bana daha sakıncalı geliyor çünkü bir tepki oluşmuyor.”
‘Cezaevlerinde bürokrasinin etkisi arttı’
Bu süreçteki tehlikenin, toplumun cezaevlerindeki durumu görmemesi olduğunu kaydeden Emine, “Toplum bunları görmüyor, toplum bunları görmediği için süreç çok tehlikeli oluyor. Mesela hastaneye gitmek, revire gitmek gibi hakların için 24 saat uğraşıyorsun. Her şey zorlukla oluyor, dilekçe üzerine dilekçe veriyoruz. Bürokrasi bu kadar artmış durumda. Zaten bürokrasi var ama bürokrasinin insan üzerindeki etkisinin bu kadar artmış olması çok sakıncalı. Arkadaşlarımız her gün bunlarla uğraşıyor. Bu durum psikolojik olarak insanı çok yıpratıyor. En ciddi sorun da hastaneye gidip gelmek. Yani 30 yıl içeride olan biri nasıl sağlıklı olsun, doğal olarak hastalıkları oluyor. Çok fazla arkadaşımız ameliyat oluyor. Şimdi zorla götürüyorlar hastaneye. Yeni yasalarla protokol uyguluyorlar. Kelepçe sorunu yüzünden arkadaşlarımız gidiyor, tedavi olmadan dönüyor. Kelepçeyle tedaviyi kabul etmeyince böyle oluyor. Doktor, askerin kelepçeyi açmasını bekliyor, asker de doktorun söylemesini bekliyor. O sorumluluğu üzerine almıyor ikisi de. Kimse kelepçenin açılmasını istemiyor. Tedavi bir haktır, doktorun yanına mahkum olarak değil, hasta olarak gidiyorsun. Ama çok açık bir şekilde hasta muamelesi değil, mahkum muamelesi görüyorsun. Bu nedenlerden ötürü zindanların durumu daha da kötüleşmiş diyebilirim” şeklinde konuştu.
‘Geçmişle kıyaslama yapılmıyor’
Cezaevlerinin dışarıyla olan iletişiminin işkence uygulaması haline geldiğini paylaşan Emine, “İletişim çok azalmış, bu bir işkencedir. Sürekli bir mahkum etme durumu var. Yani televizyon var ama her kanalı takip edemiyorlar. Birkaç merkezi kanal var. Bu kanallar da idarenin denetimi altında. 12-13 kanal belirliyorlar, onun dışında hiçbir şey izlenmiyor. Radyoları da tek tipleştirmişler. Muhalif gazeteler içeri alınmıyor. Özellikle bu son süreçte tümden bayilere bile gitmiyor. Hiç muhalif gazete kalmamış, muhalif kanal zaten yok. Mesela mektuplaşmak bile o kadar pahalı olmuş ki. Biz biliyoruz sadece cezaevlerinde mektup yazılıyor, mektup üzerine sürekli zam geliyor. Son süreçte korona da buna gerekçe oldu. Mektubun gidip gelmesi sorun olmaya başladı. Cezaevlerinde çok büyük tecrit uygulanıyor. Geçmişle kıyaslama yapamıyoruz. Her gün durum daha da kötüleşiyor. Ayda bir gün açık görüş var ama bir saatliğine ailelere ne sorabilirsin, dışarıdan ne kadar bilgi alabilirisin? Bu sebeple iletişim işkence haline gelmiş” dedi.
‘Her türlü hak işkence aracı oldu’
Tüm bu uygulamaların sebebinin intikam mantığı olduğunun altın çizen Emine, “Fiziksel olarak yok etmeyi başaramıyorlar ama bu yolla intikam almaya çalışıyorlar. Her türlü hak işkence aracı oluyor. Bunlar iktidarın ve siyasetin yansıması oluyor. Arkadaşlarımız çok iradeli. Kimse maneviyatı yok edemez. İnsan maneviyata bağlandığı zaman her sorun karşısında direnir. Tutsaklar şimdi bunu yapıyor. Bu süreçte cezaevlerinden çok fazla cenaze de çıktı, çok sıkıntılı bir süreçti. Ama direniş de var bunun da farkındayız. Fiziksel olarak düşseler bile iradelerini teslim etmiyorlar. Bu zamana kadar ayakta tutan da bu iradedir. Zindan aslında bir irade savaşı alanıdır. Direniş de bir mirastır. Devrimcilerin mirasıdır. Özellikle cezaevlerindeki tutsaklar bunun farkındadır. Bu nedenle hep ayaktadırlar ve bence bu hep böyle olacak” şeklinde ifade etti.
‘Toplumsal bir farkındalık oluşmalı’
Son olarak cezaevlerindeki tutsakların halktan beklentisi olduğunu beliren Emine, “Arkadaşlar güçlüdür ama bu hak ihlallerinin artması nedeniyle beklentileri de var. Yani tüm bunlara karşı toplumun daha duyarlı olmasını bekliyorlar. Herkesin bu durumu anlaması, hissetmesi lazım. İnsanların empati yapması gerekiyor. Mesela tutsaklar güneşi görmüyor, S tipi cezaevleri yapıldı. Öyle bir yapılmış ki güneş görmüyor. Oradaki insanlar da müebbet cezası olan insanlar oluyor. Peki ömür boyu orada kalıp güneşi görmeyen insan nasıl olacak? Yani onlara sadece direnin demek yetmiyor. Onlar zaten direniyorlar, dün de direniyorlardı yarın da direnecekler. Toplumsal bir farkındalığın oluşması gerekiyor. Arkadaşların beklentisinin de bu yönde olduğuna inanıyorum” şeklinde konuştu.